bugün

varmıdır böyle bir insan bilmiyorum ama eğer gerçekten varsa derin bedbahtlık içersindedir. acilen psikolojik destek almalı bi şekilde sevmeye çalışmalıdır. tedavi sürecinde aksaklıklara mahal vermeden inançlı bir şekilde özveri gösterilmeli, yenilmeyecek baş edilmeyecek hiçbir dert olmadığı unutulmamalıdır. ilk başlarda aynı odada başbaşa kalmalı, köfteden ufak dozlarda alınarak tedaviye başlamalı patatesin kıtırlarıyla desteklemeli ve son aşamada köpüklü ayranla altın vuruş yapmalıdır. bu çok önemli bir konu ihmal edilmemelidir.
(bkz: zevkler ve renkler tartışılmaz)
(bkz: tercih meselesi)
sene olmuş 2013 hala köfte -patates-ayrandan oluşan bu mükemmel üçlüyü sevmeyenler var. nasıl olur, nasıl olabilir, hangi mantık, hangi zihniyet buna izin verir anlamıyorum.

çıtır ekmeğin uç kısmı koparılır. sağ kenarından özenle içi açılır. ardından ekmeğin içine büyük bir dikkatle çıtır çıtır kızarmış adeta kokusuyla insanı egzantrik yolculuklara çıkaran patates yerleştirilir.

sonra en önemli kısım olan nar gibi kızarmış, dikkatli baktığınızda üstünde hala cızırdamaları gördüğünüz köfteler büyük bir özenle adeta yatağına bırakılan bir gül tanesi gibi patateslerin üzerine bırakılır.

bir köşede hazır edilmiş her yudumda burunda izler bırakılacak kadar köpürtülmüş ayranımız bir şelale kıvamında bardaklara doldurulur.

şimdi önce kapanmamakta ısrar eden buğulu ekmeğimizden dikkatle haz alarak bir ısırık alıyoruz. hemen ardında ayranı dikiyoruz.

burnumuzda ayran köpükleri, ağzımızda köfte ve patatesin eşsiz harmonisi anın tadını çıkarıyoruz.

(bkz: öğle yemeğine son 4 dk)
tabiysi ki de damak tadını tartışmaya açmak, benim damak tadımda olmayanı horlamak ve eziklemek doğru değil ancak bu üçlüyü sevmeyen adamı müsaade varsa 2 rekat yadırgamak istiyorum.

ziro bu 3lü muhteşem lezzetlerdir. hatta ben işi bi adım daha öteye götüreyim. köfte-pattiz ve samsaklı* yoğurt daha da muazzam hatta en bi muazzam lezzetlerdir.

pattizin üzerinde samsaklı yoğurdu gezdirirsin. ne pattizler yoğurdun içinde yüzecek kadar bol ne de pattizin kuruluğu kalacak kadar az dökersiniz. kararında. sonra köfteden bi çatal, pattizden bi çatal. köfteden bi çatal pattizden bi çatal. yemekten geldim acıktım lan sizin yüzünüzden keraneciler.
sen niye yaşıyorsun sorusunu sormamız gereken insandır. ama bir de sevip de kavuşamayanlar var ki bu üçlüdeki kalori miktarını hesap edince onları yargılamamak gerekir.
daha öyle birine rastlamadım.
köfte, patates ve ayranı, aynı anda kullanmayan insandır.
muhtemelen rejim yapıyordur.
dangalaktır. net.

köfte ayrı güzel, patates bir başka güzel. ayrana methiye dizmeye ne hacet?
tekirdağ köftesi, elma dilim patates ve susurluk ayranı severek bir level üste geçmiş insandır. bir sonraki level inegöl köftesidir öyle her köfte sevilmemelidir.
toplumlar yüzyıllardır kendi mutfaklarında genlerinin hoşlaştığı tadları bulmanın çabası içersinde olmuşlar, bu konuda ellerinden geleni ardlarına komamışlardır.

fransızlar, leşo de sığır severken italyanlar pizzanın dibine vurmuş, amerikalılar hamburgerden asla vazgeçmemişlerdir. çinlilerin fino köpek antrikotuna olan aşkları, filipinlilerin kütük kurdunu daha pişmemişken "lüps" diye iç etmeleri nasıl yadırganamıyor ve eleştirenler toplumlarda mutfak faşisti olarak algılanıyorsa biz türk milletinin k.p.a * gibi bir sanat eserini sevmesi ona aşkla bağlı olması asla ve asla yadırganmamalıdır. zaten konumuz da, sevenin değil sevmeyenin acziyeti olduğuna göre sevmeyenlere istediğimiz gibi sallayabiliriz sıkıntı yok.

sorarım size ey halkım, k.p.a'yı birbirinden ayırmak nasıl bir vahşet içgüdüsünün getirisidir? bu ne çeşit bir faşizmdir?

evet evet köfte patates ve ayran üçlüsünü sevmeyen insan ağır mutfak faşisti, çok pis buzdolap emperyalistidir!
uğruna şiyirler yazılmış üçlü.

"biz üç kişiydik.

köftü, pattiz ve ben, eyran...

üç ağız, üç façalı yürek, üç yeminli fişek,

adımız lezzet diye yazılmıştı dağlara,

boynumuzda az suvan, az tomtiz ve biraz da kimyon."