bugün

Yaş 17 ilk okuduğum roman, çok etkiliyici..
Yaş 17 ilk okuduğum roman, çok etkiliyici..
tekrar 16 yaşında olup ilk kez okumak isterdim. öylesine güzel.
Sevemedim bu kitabı. Çok romantik, çok entelejans, çok tepeden... Ben gerçekliği seviyorum. Toprağı, köylüyü, işçiyi seviyorum. Hayattaki tek derdi aşk olanın derdi yoktur. Öyle...
Kitabı ilk okuduğumda otuza çok vardı.
Önce şu kısmı

"çocukların anne ve babalarını anlamaya otuz yaşlarında ancak başlayabildiğim yeni yeni öğreniyorum."

Sonra şu kısım garip gelmişti.

"insan otuz yaşına girmeye utanır be!"
Şaka mı yapıyor?, diye baktım. Hayır, ciddiydi. Otuz yaşına girmek onu çok incitiyor olmalıydı. "

Başka bir kitapta da *
"insan otuz yıl yaşayınca, dünyanın üç günlük olduğunu anlamaya başlıyor. " cümlesi geçiyordu.
Aslında dünyanın numarası hep aynı demenin romana çevrilmiş halleri bunlar. *
Bunu ilk kez okuduğumda liseye yeni başlamıştım. Beni hayatta en çok etkileyen, aşk ve sevgi mevzularında şimdiki fikrimi şekillendiren kitaptır. Sonradan üç dört kez daha okudum, hiç doyamadım. Benim için yeri çok ayrı bir romandır.
oldukça etkileyici cümleleri barındıran roman. *

--spoiler--
onu anlatmak için “güzel”, “havalı” , “başdöndürücü”, ”şahane” gibi sözcükler kullanmak haksızlık olur. onun için, bu dünya dışından gelmiş kadar değişik, bir kuyruklu yıldız kadar etkileyici, iyi pişmiş kahve kadar tiryakilik yaratıcı, gezegene yalnız yollandığı için eşsiz, bir ipekböceği kadar dikbaşlı denildiğinde bir şeyler söylenmiş sayılır ancak. demlenmiş ve içe sinmiş bir güzellik onunkisi.
--spoiler--
Okuyalı aylar oldu ama son fikrimi yazmamışım.

Tuna... Umarım gerçekten bir yerlerde varsındır ve umarım bir gün karşıma çıkarsın. Dünyada sevgiye muhtaç herkes senin elinden bir kere de olsa geçmeli.

Ada... Adın gibi bir başına kalacağını biliyordum. Üzgünüm.

Meriç... Sen neymişsin be!

Aras... Sen o denize atladın ya sadece kendini değil, hayallerimi de öldürdün. Oysa sevmiştim seni. Küstahlığını bile sevmiştim ve yalnızca sana ağladım koca romanda. Tuna'ya ağlarım sanıyordum, sen yaktın beni. Belki de birine benzettim seni. Ondandı hıçkırıklarım bilemiyorum ama ben en çok seni sevdim.
Sonunda Tuna ve benim kalp kırıklıklarım ile bitecek gibi bir his var içimde. Yapmayın bana bunu güzel insanlar. Şu an sıkı sıkı sarılabileceğim tek limanım sizken yapmayın bunu bana.
okuduğum ilk buket uzuner kitabıdır.
yıllar geçti ama hala kıpırdar kalbim adını duyduğumda, bir yerde gördüğümde.

diğer bir kıpırdatan kitabı için;
(bkz: iki yeşil su samuru)
arkadaşımın ''senin bunu okuduğunu hayal edemiyorum. Tuna'ya aşık olman işten bile değil'' dediği kitap. henüz ilk bölümü yeni bitirdim ve açıkçası pek bir şey anlamadım. yine de ''sanattaki tunalarda bir şey olduğu'' fikrindeyim ve kuvvetle muhtemel kitap bittiğinde Tuna'ya derin bir sevgi besliyor olacağım.
Hayatımda okuduğum en bok roman.

O kedinin de amına koyim 500 sayfa okuyan kendiminde
(bkz: kumralkral)
geçen sene okuduğum kitap.
anlatılan mekanların gerçek olması vs. cidden özel bir kitaptır.
Sonunda dün almış olduğum ve şu 2. Gecemde yarısından fazlasını okumuş olduğum yegane kitap.

Şuan ağlamaklıyım sözlük sonu gelince editlerim yine.
yıllar sonra tekrar okumaya başladığım kutsal kitap.
Masalların veya romanların gerçek olacağına inandıran Buket Uzuner romanı.
Yada yaşadıklarımızın roman olabileceğine hemde en afilisinden. Buket Uzuner'i kendi (bkz: Ada)'mın sayesinde tanımama vesile olmuş kitap. Ondan sonra zaten neredeyse bütün kitaplarını okudum.
içinde en güzel aşk tanımlamalarını , en derin betimlemeleri , iki insanın en fazla ne kadar yakın olabileceğini farklı kıtalardayken bile gösteren romandır.
Kitap okunduktan sonra sık karşılaşılan yan etkileri var ;
* Kuzguncuk'ta yaşamak istemek.
* Her haftasonu Baylan'da kup griye yemek istemek.
* Attila ilhan şiirlerine düşkünlük.
* Mabel sakız taşımaya başlamak yanında.

En etkileyici pasajlarını sayacaktım ama neredeyse her yeri ; Şair dayının aşkla ilgili söyledikleri , Tuna'nın adaya açılma girişimleri , Ada'nın Tuna'ya olan derin isim ve manaya oturtulamayan aşkı , Sen kimsenin olamayacağı kadar çok şeyimsin benim cümlesi , Tuna'nın adayı daha kitabın başında kendi mucizesi olarak nitelemesi.
Benim için kitapta aras biraz geride kaldı. Hatta çok kızdım aras'a. Hastalıklı bir şekilde sevindim belki ölümüne.
Birinin hayatında Mavi Tuna iseniz. Ve o da sizin Kumral Ada'nız ise. Aras'ı sevmeniz olası değil zaten.
Birgün belki şarkısını yazarım bu romanın yada senaryoya uyarlarım bilemem ama hayatım boyunca okuduğum en iyi kitap olarak kalacağına eminim.
okuyun ,okutturun çok güzel bi kitaptır. yıllar önce okumuştum tekrar okumayı düşünmüyor değilim.
Buket Uzuner imzalı kurgusal, güzel roman.

Yıllar önce okumuşsun, içinde bir şeylerini saklamışsındır. Tuna'yı mesela. Edebiyata olan düşkünlüğünü, saçlarını, gözlüklerini, Ada'ya olan aşkını. Kafanda çizersin yüzünü yazarın izin verdiği ölçüdeki tasvirleriyle. Seversin onu, sanki her gün onunla okul kantininde oturup çay içmişsin gibi. Ara ara da eline alıp tekrar okursun. Sevdiğin bölümlerini, ezbere bildiğin repliklerini karakterlerin.

Sonra bir gün birini tanırsın. Tuna'dır sanki. Edebiyatı, saçları, yüzü hatırladığın kadarıyla... Onu da seversin. Tuna dersin ona. Onu önceden tanıdığını o da bilir, anlatırsın. Eline verirsin kitabı, okusun diye. Ben sevdim dersin, hayatımın kitabı.

Hiç istemezsin ama yollarınız ayrılır bir gün. Yıllar geçer, özlersin. Aklına gelir de kitabı tekrar eline almaya korkarsın. Dayanamaz gidersin kitaplığa, başköşededir yine. Sağ tarafında kahve lekesi sayfalarının. "Salı Sabahı" diye başlar roman. Şaşırırsın. Günlerden salıdır.

Öyle işte...
Bana iç savaş yaşatan romandır.
kopukluklar yasadigim olsa da hayati anlamlandiran kitaplardan birisidir.
"eğer aşıksanız soğutmadan, ekşitmeden, bayatlamadan yiyin yemeğinizi gençler."
kendimi pek sevmiyorum.. bunun yanında sevmediğim dünya kadar özelliğim var ama sevdiğim, belki de en çok sevdiğim özelliğim bir kitabı ya da filmi, ne kadar kötü olursa olsun yarıda bırak(a)mamak..

eğer anlattığım gibi bir huya sahip olmasaydım, bu kitaptan çok çok önce vazgeçmiştim..

edebiyat uzmanı değilim, pek anlamam, sadece biraz fazla okurum ve bu kitapla ilgili söyleyebileceğim en yumuşak şey, "eksik" oluşudur..

kitap eksik kalmış.. maalesef..
kitabın inanılmaz güzelliğinden, büyüleyici dilinden, buket uzuner' in muhteşem yazarlık yeteneğinden bahsetmeyeceğim size.

bu kitap öyle bir zamanda geldi ki bana, öyle bir zamanda hayatıma yerleşti ki... bir kitabın ne kadar özel olacağı sadece kitabın iyi olmasından kaynaklanmıyormuş bunu anladım. bazen tüm umutlarınız tükenirken, yıllarca düşlediklerinizden tam vazgeçecekken bir gün öyle birisi çıkıp gelir ki....

'' Onu anlatmak için, '' güzel '', '' boylu poslu '', '' sarışın/ esmer '' , '' şahane '' gibi sözcükler kullanmak haksızlık olurdu. Onun için, bu dünya dışından gelmiş kadar değişik, bir kuyruklu yıldız kadar etkileyici, iyi pişmiş bir kahve kadar tiryakilik yaratıcı, gezegene yalnız yollandığı için eşsiz, bir ipekböceği kadar dikbaşlı denildiğinde bir şeyler söylenmiş sayılırdı ancak. Dingin ve içe sinmiş bir güzellikti onunkisi. Asıl önemlisi beni bir manyetik alana çeker gibi güçlü etkisi ve çok kumral olduğuydu. ''

Der size. Ve o cümleler kitabın hayal dünyasından çıkıp önce gerçek harflere sonra da gerçek cümlelere dönüşür.
Kitap içinde geçen 'aşkın binbir çeşidi vardır ve her çeşidi acıtır' sözüne vurgu yaparak konunun ilerlediği, iç savaş kısmında aklımı oldukça yoran, 4 farklı karakter üzerinden ağırlıklı ada ve tunayı esas alan, benimde severek okumuş olduğum kitap.