bugün

An itibariyle fazla fazla yaşadığım hissiyat.
insan duygularının en kolay ortaya çıkıp büyüyeni; aynı zamanda da en zayıf olanıdır. korku kişiyi ele geçirir, ona her şeyi yaptırabilecek gücü vardır. tüm duygular korkuya dönüşebilir ya da korkudan doğarlar. en kurnaz insani duygudur, her şeyi kendi yararına kullanabilir. korkunun kendisinden bile korkmaz mümkündür öyle ki insan bazı korkuların kendinde oluşmasını istemez onlardan çekinir, aslında içten içe korkularından korkar. korkunun sizi ele geçirmesi için zihninizde belirmesi için ufacık bir kıvılcım yeterlidir, sonra bu hain duygu tüm kişiliğinizi ele geçirene kadar büyüyebilir. fakat bu sonsuz ateş aslında zayıftır; çünkü açtır. korku öylesine açtır ki yenilmeye bunu hep bekler, sizden gizler çünkü oyunları ile zevk alır var oluşunun amacı budur. olabildiğince çok büyümek onun hedefidir oluştuğu zihni ele geçirmek tek gayesidir; fakat bununla mutlu olamaz korku cesareti bekler yenilmeyi ister tüm amaçları ve hedefleri bu istek bu açlık karşısında yitip gider. bilge kişiler için korku, önünde sinilip çekinilmesi gereken bir düşman değil; şefkatle karşılanıp yenilmesi gereken bir rakiptir.
reddedilemeyendir. içinizde sıkışıp kalan bir kavramdır. asla atılamayacak her zaman varolacak bir duygudur korku. kendi düşüncelerinden bile korkulurken atmak mümkün mü onu varlıktan?
korku herkesin içinde var olan bir duygu, önemli olan onu yenebilmek. üstüne gitmeden olmuyor maalesef, olamıyor.
insanların çoğu kaybetmekten korktuğu için, sevmekten korkuyor.
Sevilmekten korkuyor, kendisini sevilmeye layık görmediği için.
Düşünmekten korkuyor, sorumluluk getireceği için.
Konuşmaktan korkuyor, eleştirilmekten korktuğu için.
Duygularını ifade etmekten korkuyor, reddedilmekten korktuğu için.
Yaşlanmaktan korkuyor, gençliğinin kıymetini bilmediği için.
Unutulmaktan korkuyor, dünyaya iyi birşey vermedigi için.
Ve ölmekten korkuyor aslında yaşamayı bilmediği için.

William Shakespeare
Stefan Zweig'in aynı adlı romanı. Behçet Necatigil'in çevirisiyle Yordam Kitap tarafından yeniden yayımlanan bu 80 sayfalık novellanın fiyatı da 9 lira civarında.

--spoiler--
Spoiler içerir
--spoiler--

Monoton hayatından sıkılan Irene kocasını tanınmış bir piyanist ile aldatır. Kocasını ve çocuklarını sevmediğinden değil, metresi olduğu adama aşık da değildir.Sadece genç adamdan gördüğü ilgi hoşuna gittiği için de bu ilişkiyi sürdürür. Kaşınan götü bir gün sevgilisinin evinden çıkarken piyanistin gerçek sevgilisine yakalanınca rahatlar. Kadın Irene'i kocası, çocukları ve parası olmasına rağmen böyle bir şeye kalktığı için namussuz olarak niteler. Kadın bu ağlaşmaları içinde sürekli fakirliğinden dem vurunca ona acıyan Irene de çıkarıp çantasından bir miktar parayı ona verir. Böylece belayı başına sarar. Kadın sürekli şantaja başlar ve ilişkisini kocasına söylemekle tehdit ederek sürekli para alır. Romanın adı da buradan gelir aslında. Irene'nin kocasına yakalanma korkusu... Bu süreç içinde sevgilisini zaten gözü görmeyen Irene'ye de kocası giderek daha cazip görünmeye başlar. Korkusu kocasını hiç de olmadığı kadar otorite durumuna getirmiş ve bu yüzden kocası gözünde önem kazanmıştır.
in
Yüzyıl başında seçkin ailesiyle birlikte Viyana'da yaşayan Stefan Zweig şehrin ünlü doktoru olan Sigmund Freud'un da yakın arkadaşıydı. Yazdıklarını ona gösterirdi ve Freud'un düşüncelerinden de fazlasıyla etkilenmişti.

Irene gelişmiş zevkleri ve zekası olan bir kadın olmamakla birlikte korkusu çok katmanlıdır. Kocasının gerçeği öğrenme korkusunun yanında önemsenmeme, değer verilmeme, yitirilmeyi istememek korkuları da vardır. Gerçeğin ortaya çıkmasından ölümcül bir korku duymakla birlikte kocasının gerçeği öğrenmesiyle birlikte büyük bir rahatlamaya da kavuşacağını bilmektedir. Eser boyunca korkusu yüzünden davranışları şekilde şekile giren Irene ise iç dünyasında büyük bir değişim geçirmez.Yine de Irene ne Anna Karenina ne de Madam Bovary gibi büyük bir trajedinin kahramanı olacak kapasitede değildir. Pek çok kereler filme çekilen öykü, Roberto Rosselini'nin 1954 yılı yapımı "La Paura" adlı filmine da kaynaklık etmiştir. Roberto Rosselini bu filmde Irene karakteri olarak o zamanki eşi Ingrid Bergman'ı oynatmıştır.

Herşeye rağmen daha çok biyografileri ile tanınan Stefan Zweig'in romanlarının biyografilerinin yanında zayıf olduğu eleştirmenler tarafından dile getirilmiştir.
çeşitli türleri vardır.
en kötüsü için; (bkz: kaybetme korkusu)
panik verir insana. aslinda cok panigim bu aralar. huzursuzum.
engel olamadığındır.
bugün kültür parktan heykele yürürken bir kısım insanların boş yüzlerinde gördüğümdür. yer sarsılırsa halı altlarından kayarsa alamayacakları torpillerin korkusuyla titredi bugün. zafer işaretinden korkan insanlar gördüm ben bugün.
Insan ve bilimum canlının hayatta kalma içgüdüsü tarafından tetiklenen duygudur.
görsel
3-4 yaşlarında oluşmaya başlayan ve insanın inanç, sorumluluk, empati gibi hallerinin üzerine inşa olunduğu,aslında o kadar da korkulmaması gereken histir.
Pişmaniyesizlik.
Zihni ayık tutar.
Bir şeylerin ardına sığınmak ne kadar da kolay. Ne de kolay saplanmak bazı şeylere. Evet evet, tam da herkesin yapabileceği kolaylıkta. O zaman kimse insanları aptallıkla suÇlamasın. Kimse herkesin yaptığı şeyleri yapamayacak kadar aptal değildir. Daha fazlasını yapamayacak kadar bulanmıştır sadece zihinleri. Kapkara bir korku, aynen zift kıvamında ve esir alan yüzlerce kıvrımı. Kıvrımlar mevcuttur esasında. Yalnızca tıkanmıştır geÇişleri. Aptallık korkaklıktır, cesaretsizlik değil.
insana her şeyi yaptıracak olan iki histen biridir.
Diğerini biliyoruz zaten.
bir caminin, bir muzenin ya da bir sarayin ortasindayken tependeki devasa, fransiz yapimi ihtisamli bir billur avizenin sahip oldugu potansiyel enerjinin sadece birkac metre yukseklikten kafana dogru duserken kazanacagi kinetik enerjinin; carpismanin vuku bulmasiyla olusacak etkiyi vucudun nasil bir tepkiyle karsilayacagini dusunmeye calisirken -boyle tam idrak sirasinda ama- olusan his.
Her kapı arkasında birilerinin saklandığına inanmaktır.
sıradan bir insan olmaktan korkuyorum. hayatı oluruna bırakanlardan, aslında günlerin geçmesini beklediğini koşuşturma içinde fark etmeyenlerden. hayatı yaşamayı bilmemekten. şu an değil değil belki, peki ya sonra? elime bi' bira alıp sevdiğim diziyi seyretmek midir hayat? hayatı kaçırıp fark edememekten korkuyorum.

nepal de gün doğumunu görmem gerek. ya da avrupayı sırt çantamla keşfetmem, bisikletime atlayıp türkiye yi kıyıdan şöyle bi dolanmalıyım. uçlarda olmalıyım, bi sabaha karşı karar verip yollara düşmeliyim, plansız, sorgusuz sualsiz. sadece içimden geldiği için yapabilmeliyim.

bir çocuğun gülümsemesinin gözlerimin içini aydınlatmamasından korkuyorum ve
görememekten korkuyorum ben , sevgilimin yüzünü, gözlerini, ellerini, yüzüne bakınca gözlerinin parlamasını görememekten çok korkuyorum.
rengarenk olmuş göğü seyredememekten, sonsuza giden denizleri seyre dalamamaktan ya da en basitinden ıslak kaldırım taşlarını sayamamaktan.

kalabalık bir şehri tenha bir köşeden izleyememekten korkuyorum. okuyamamak yüzyıl önce yazılanları, hissedememek şiirleri, çok korkuyorum.

yanlış bir evlilik yapmaktan korkuyorum. bunu fark ettiğinizde ki acıyı düşünsenize, daha önemlisi o kişinin hayatına gömeceğiniz hayal kırıklıkları. yaşladığınızda sevgiden ziyade sırf saygıdan dolayı eşinizle birlikte olmak ister misiniz? ben istemezdim.

hiç gerçek dostumu bulamayacak olmaktan korkuyorum. her şeyimle bir insan olarak duramamak karşısında. ben kendi kendimeyim biraz. tamamen ben olamıyorum karşıdakine. belki de hiç gerçek dost diyemediğimden. ilk başlarda sorun yoktu benim için ama ya hep böyle olursa hala mutlu olur muyum dersiniz? en kötü anımda yanımda birisinin olup olmayacağını bilmek önemli bu hayatta.

öğrenmeden kendini üstün gören insanlara da acıyorum. öyle biri olmak istemem asla. kör olmak bi nevi.
ben, insanları yüzüstü bırakmaktan korkuyorum; beni başarılı görmek isteyen ailemi, beni seven kişiyi ya da bi başkasını. bilerek ve isteyerek asla yapmam, ama olursa bi şekilde?

vicdanımın susmasından korkuyorum; aç çocuk görmedikçe onları düşünmeyen, denemedikçe elinden bir şeyin gelmediğini söyleyip kendini kandıran ve paranın küçük oyuncakları olmaktan mesela, elinden bir şey gelse bile yapmamayı seçenlerden.

insanların hep benmerkezci yaklaşımlarını, egolarını ya da duygularını körelten hırslarını anlamıyorum. bak güzel bir gün, gök masmavi, duymaya çalış vicdanının sesini. kopma ondan. ve elinden geleni yaptığında. gerçekten bir insan oduğunda. gülümse...
insan bilmediğinden korkar. sorgulamadığını bilmez. sorgulamaktan da korkar. o zorlu evreyi gerçekleştirip sorgulamanın tadını alabilmek önemli bir şeydir.
arkanı dönmektir.
insan yüzünü dönemez korktuğuna, istemez çünkü onunla yüz yüze gelmek.
kaçmaktır işte o yüzden, yüzleşmek yerine.
hayat kurtarır.
Merakın olmadığı yerde tek başına düşünülemez olan insan hissiyatı.
görsel

diyor ki ,
gece iki üç gibi sebepsiz uyanıyorsanız, yüzde seksen ihtimalle bunun nedeni size bakan birinin olmasıdır.