bugün

aslında tamamen olmasa da komünizm kökeninin kısmi olarak sovyetler birliğine dayalı olmasıdır. sovyetler başta kiliseye karşı devrim yaptıkları için yeni rejimle beraber din ortadan kalmıştır. komunizm de bu çatı altında ilerlemiştir.
ikinci bir neden;
tez,
antitez,
sentez muhabbetidir.
tez, maddenin düşünceyi oluşturduğudur.
yani,
eğer tanrı varsa ve bu bir gerçekse ben bunu düşünebilirim.
bu komünizm felsefesidir ve tanrı kısmi bilinmezlik olduğu için kişinin kendisine kalmış bir şeydir. komünist insanlar genellikle dine eğilimli kişilikte değildirler.
antitez,
eğer ben düşünebiliyorsam tanrı gerçekten vardır.
bu da komünizm iradesinin tam tersidir.
sentez,
koşula göre her iki durumun da kısmi doğru olduğunu kabullenir.
daha anlaşılır anlatılabilir.

komünizm der ki ''din bir afyondur, insanların beynini uyuşturur''

oysa ki komünizm kurucuları gençliklerinden itibaren inançsız insanlardı.

eğer ki 'inançlı' insanlar olsalardı komünizmi dinle bir araya getirebilecek sözler kullanırlardı.

insanın doğasını çözememiş bir sistemdir.

insanoğlu doğası gereği bir şeylere inanır.

bu inanma güdüsünü çözememiştir komünist düşüncenin sahipleri.

komünizm dini kabullenseydi dünyanın tamamına yakınında tutardı.

sen bir anadolu köylüsüne ''toprak işleyenindir'' derken aynı zamanda ''camileri kapatın'' dersen, bu sistem tutmaz.

komünist felsefeyi çökerten, insanın doğuştan sahip olduğu güdüleridir.
edit : komünizmdeki din düşmanlığı militan ateizmle alakalı değil, daha çok sosyal bir konudur.

- MARKSiSTLER DiN SORUNUNA NASIL YAKLAŞIRLAR ? -

Marksistler, herhangi bir doğaüstü varlığın olmadığını kanıtlayan felsefi materyalizme dayanırlar. Kural olarak her marksist ateisttir. Yaşam ve evren için bu türden “ilahi” açıklamalara gerek yoktur, özellikle de günümüzde. Bilim, insanın milyonlarca yılda geliştiğini ve yaşamın kendisinin inorganik maddelerden evrildiğini ispatlamış durumdadır.

Felsefi bakış açısından Marksizm dinle bağdaşmaz olsa da, bizler dini bastıran veya yasaklayan her düşünceye karşı çıkarız. Bireyin herhangi bir dinsel inanca sahip olma ya da inanmama özgürlüğünü savunuruz. Bizim söylediğimiz, dinle devlet arasında köklü bir ayrılık olması gerektiğidir. imamlar devlet görevlisi olmaktan çıkarılmalı, dinsel kurumlar devlete bağlı olmamalı, Diyanet işleri Başkanlığı lağvedilmeli, devlet dini eğitim vermemeli, kimlik kartlarından din hanesi kaldırılmalıdır. insanlar eğer dinsel etkinliklerini yürütmek istiyorlarsa, ibadet yerlerini yalnızca cemaatin katkılarıyla desteklemelidirler. Herkes istediği dini savunmakta ya da dinsiz olduğunu açıklamakta özgür olmalıdır.

Dinin çağımızın temel sorununu gizlemesine izin verilmemelidir. Bizim ilk ve en önemli görevimiz, insanı köle haline getiren sermaye diktatörlüğüne son vermek isteyen herkesi mücadele içinde birleştirmektir. Marksistler, dindar olanlar da dahil tüm işçileri kapitalizme karşı mücadeleye katmak için uğraş vermelidirler. Bizler bu işçilerle aramıza engeller dikmeyiz, aksine sınıf mücadelesine etkin bir şekilde katılmaları için onları teşvik ederiz. inanan bir işçinin, sosyalizm için mücadele vermeye istekli olduğu ama dini terk etmek istemediği durumlarda kesinlikle onu dışlayıcı bir tavır almayız. Lenin’in de açıkladığı gibi Marksistler, “işçilerin dinsel inançlarına karşı yapılan en küçük hakaretin dahi kesinlikle karşısındadırlar.”

Felsefi materyalizmin gerçek simgesi olan yaşam sevgisinin, yaşadığımız dünyayı değiştirmek ve insanların yaşamlarını iyileştirmek için tutkulu bir arzuya yol açması gerekir. Din bizlere gözlerimizi göklere dikmemizi öğretirken, Marksizm yeryüzünde daha iyi bir yaşam için mücadele etmemizi söyler. Marksizm, insanların kendi yaşamlarını dönüştürmek ve insanlığı gerçek itibarına ulaştıracak bir toplum yaratmak için mücadele etmeleri gerektiğine inanır. Bizler, insanların sadece bir hayatı olduğuna ve kendilerini bireysel olarak değil tüm bir insan toplumu olarak bu hayatı güzel ve tatmin edici kılmaya adamaları gerektiğine inanıyoruz. Yeryüzünde (ve belki gelecekte uzak yıldızlarda da) cenneti kendi ellerimizle kurmak ve tatmak mümkünken, bir öteki dünya cenneti hayaliyle kendimizi avutmak niye?

- Marksist Tutum Dergisi