bugün

Ölümüyle şahsımı üzüntülere boğan yönetmen. Kıştan ilkbahara geçememiş üstad.
izlediğim en benzersiz, en güzel filmlerin yönetmeni.

sinema dünyasında nevi şahsına münhasır bir deha, gerçek bir sanatçıydı fikrimce.

ışıklar içinde uyusun.
Kore'nin birleştiğini göremeden gitti desenize. Başarılı bir yönetmendi.
Allah rahmet eylesin, Buda nirvanaya alsın, jesus kutsasın. iyi adamdı rahmetli sağlam filmleri vardı. Kore ve dünya sineması bir değer kaybetti
koronavirüs nedeniyle 59 yaşında hayatını kaybetmiş.

https://tr.sputniknews.co...-kovid-19-nedeniyle-oldu/
Kore'nin ikiye bölünmüşlüğünü dert edindiği filmlerinden net bir şekilde anlaşılabilir.
Filmleri, kesinlikle önerilebilecek güzellikte ve duruluktadır.
Yeni bir tat, enteresan bir tarz arayan film severlere tavsiye ederim.
Aykırı dram sanat filmleriyle tanınmış yönetmen, hiçbir sinema eğitimi almamış, sinemayı kendi çabası ve tutkusu sayesinde öğrenmiştir.
düşünerek konuştuğunu konuşurken düşünerek belli eden aykırı ruh.

aklıyla görüyor.

varoluşu kendi kaynaklarıyla yorumluyor.

yalnızlık zemininde zihni kaotik geveze ağzı suskun iletişimsiz kahramanların bakışı duruşu bedeninde can buluyor varoluşa bakışı.

sesi yaşanarak olgunlaşmış dinginlikle yüklü.

baktığı yerde gördüğünü görme isteği duyuran göz.
güney kore nin aykırı ve asi yönetmeni. alaylı ya da mektepli herhangi bir sinema eğitimi almamış hatta ailesinin maddi sıkıntıları nedeniyle temel eğitimini bile tamamlayamamıştır. tamamen kişisel sinema dehasıdır. çok zor bir hayat ve ağır fabrika işçiliği paralı askerlik sonucu biriktirdiği üç beş kuruşla resim eğitimi almak için fransa ya gidip bir süre sokaklarda evsiz olarak yaşadıktan sonra ülkesine geri döner ve film çekmeye karar verir. o saatten sonra sadece film izler ve senaryolar yazar. sonra o neredeyse hiç alt yazısı olmayan olağanüstü aykırı filmlerini çekmeye başlar. ilk izlediğim filmi (Bkz: bom Yeoreum Gaeul Gyeoul Geurigo Bom)dir. ilk 20 dak. filmin gerçekten altyazısı olmadığını anlamadım o derece.

filmlerinde dört temel duygu işlediğini hayatında zaten bu dört temel duygu üzerine yaşandığını söyleyen yönetmenin filmlerinde herhangi bir yönetmenin veya akımın izlerine rastlamak mümkün değildir. Şahsına münhasırdır. bundan mütevellit ülkesindeki sanatçılar tarafından üvey evlat muamelesi görmüştür. venedik film festivalinden ilk ödülü gelene kadar ülkesinde ve uzakdoğu sinemasında da kabul görmemiştir. gerek tarzı gerek kişiliği yüzünden hala da gördüğü söylenemez. tarzına grotesk deniliyor kabul etmiyor. ben de katılmıyorum hiçbir filminde tarife uyan kaba ironik bir alay görmedim. ölüm yalnızlık intikam ve nefret. ağır acı bir yalnızlık içerir filmleri. diyologsuzluğun asıl amacı da budur fikrimce kahramanlar yalnızlıktan konuşmayı unutur hale gelmişlerdir adeta. duygular uçtadır. bazı sahneleri kaldırılabilir ölçüde değildir.

arirang isimli kendi kendine bir çeşit terapi yaptığı enteresan bir belgesel filmi vardır. çekim esnasında ölüm tehlikesi geçiren bir oyuncusunun suçluluk duygusu nedeniyle majör depresyona geçirir. filmleri gibi kendide marjinal olan yönetmen kendini bir dağ evine kapatıp bu belgeseli çeker. izlendiğinde ağır bir psikozun içinde olduğu belli olan kim ki duk bu depresyondan kolay çıkacakmış gibi de durmuyor.

bu yazıyı niye yazdım ünlü yönetmen erden kıral ın gece isimli nurgül yeşilçay mert fırat ve ilyas salman ın oynadığı benimde başarılı bulduğum filmini izledim. filmin insanın içini acıtan, yüreğini burkan, filmi özetleyen vurucu o en son sahnesi kim ki duk un çok bilinmeyen ama benim en çok sevdiğim bad guy filminin birebir kopyasıdır çok şaşırdım. özcan deniz neyse ama erden kıral a yakışmaz fikrimce.

sinemanın van gogh udur kim ki duk. her bir filmi bir kitabın konusudur. yeraltı masallarıdır. mamafih ölümünden sonra filmlerinin kıymeti ve benzersizliği anlaşılacaktır. radikal özgün az kelimeyle çok şey anlatan aykırı asi biraz deli yönetmenin tr altyazılı birkaç filmi.

bad guy
Bin Jip
Bom Yeoreum Gaeul Gyeoul Geurigo Bom
Pieta
Hwal
Samaria
Shi Gan
Bi Mong
Soom
Seom
Arirang
Japon değil guney Koreli nevi-şahsına münhasır yönetmen.
filmlerinde hiç aklınıza gelmeyecek sahneleri çeken yönetmen .
Ne dediğimi anlamanız için ada-the ısle filmini izlemenizi öneririm .
Japon sinema yönetmeni.

Bir zamanlar büyük bir merakla 'yay' filmini izlemiştim ve kendisine büyük bir şevkle sövmüştüm.
Sinema dehasıdır. Bu adam yapılabileceklerin üniversite eğitimine bağlı olmadığını gösteren en güzel örneklerden biridir benim için.
Sonbahar, yaz, ilkbahar, kış, sonbahar filmi ile tanıdığım büyüleyici yönetmen.

Favorim Bin Jip filmidir. Filmlerini başta sanat olmak üzere para amaçlı da yaptığı için. Tarkovsky'e, Bergman'a göre daha akıcıdır, sürükleyicidir.

Hele Bin Jip'te modernleşmenin girdiği her evlerde mutsuzluk olduğunu; fakat geleneksel Kore evine girdiklerinde ailedeki mutluluğu gösteren kareler gönlümde taht kurmuştur.
“Bunu yaparsan şapkamı yerim.” bu sözü hayatı boyunca iki kez duymuş ve birçok şapkayı ziyan etmiş bir yönetmen Kim Ki Duk. Hakkında söylenecek çok şey var. Ama kendisi, kelimelerin güçsüz olduğunu ve anlatımdan eksilttiğini düşünüyor. Susarak anlatmanın karmaşasına düşmek istemediği zaman konuşuyor, konuşturuyor. Kelimeler söyleyen kişinin tavrını takınır, diye düşünürüm ama susmak, Kim Ki Duk ile insanlığın tavrını takınıyor galiba…
başrollerini Ma Dong-seok ve Kim Young-min'in paylaştığı en taze filmi one on one nihayet 12.12.2014'te istanbul'da sinema salonlarının ve şahsımın yüzünü güldürecektir.
sinemasıyla istanbul film festivalinde "arirang "adlı otobelgesel(şu an uydurdum) diyebileceğimiz bir filmi ile tanıştığım, evin içinde çadır kurmuş, bu adam film boyunca ne yaptıysa kamera açıktı; tuvalete gittiğini, yemek yediğini, kurgu yaptığını, kendisiyle kavga ettiğini gördük. uzak doğuluların zihni mi farklı çalışıyor bilmem ama kim ki duk gerek sinema öncesi yaptığı işler ve uzun bir süre hayatta çok iyi seyirci ve gözlemci olması gerek zekasıyla ve bence duygusal olmasıyla hep fark yaratacaklardan olan bir yönetmen. sette yaşanan bir kazadan dolayı bunalıma girip inzivaya çekilmesinin filmidir "arirang". aynı zamanda her sanatçı gibi ülkesinde değer görmediğini, uluslararası ödüller alınca insanların ilgisini ancak çektiğini ülkesinde anlaşılamadığından yakınır.
Hiç bir yönetmenin yanında asistanlık yapmamış, hiç bir yönetmenle çalışmamış ama en iyi yönetmenlerden biri olmayı başarmış yönetmen. Belki de kimseden etkilenmediği için farklı bir tarz yakalayabilmiştir.
son filmlerinde fazlaca çiğ sahnelerin dozunu tutturamayan olmamışlığın içinde olmuşluk aradığını düşündüğüm kısmen düşüşte olan genelgeçer dünyayla derdini çözemeyen usta yönetmen.
tamam bu kapkara dünyayla alıp veremediği olması gayet normal de son filmlerinde sanki yanlış sularda geziniyor gibi bi his oluştu ben de.
nasıl bir çocukluk geçirdiğini merak ettiğim yönetmen.
pieta'da genel olarak bir kapitalizm eleştirisine soyunmuş ve bunu yaparken çiğ sahnelere yeğ vermiş ama gene duygusal dozu özellikle finaliyle layıkıyla tutturmuş, yeni filmi moebius 'ta ise kadının kocasının aldatmasına karşılık onun penisini kesmek için verdiği mücadeleyi oğlunun penisini kesmesine dek götürdüğü bi hikaye anlatmakta.
ahlaki çetrefilli olgular ve karşılıklılık argümanı üzerinde fazlaca durduğu temalar. her filmi fazlaca ilgiye namzet. oturur diyaloglarını dahi not alıp izleyip muradıma ererim.
kanımca, en baba filmi ilkbahar yaz sonbahar kış... ve ilkbahar 'dır mutlak surette izlenmelidir.
Çok şişirilmiş yönetmen.

Aha bak ben böyle acayip isimli adamların acayip filmlerini izliyorum demenin cazibesinden ekmek yemektedir.
filmlerinin gösterimi yapılacak usta, mütevazı mı mütevazı yönetmendir.

http://www.msgsu.edu.tr/msu/ana_duyuru/konferans.pdf
ortaokulda mı ne ablam sayesinde bi filmini izlemiştim de başrol film boyunca konuşmadı diye çıldırmıştım. konuşsun şu adam artık diye. hayranı olduğum yönetmen kendisi. filmleri gerçekten izlenmeye değer. oyuncu için konusu için değil yönetmeni için izlenen filmler yapmakta kendisi.
pieta (acı) filmiyle yine bünyeyi allak bullak etmeyi başarmış çatlak yönetmen.

acı eşiği düşük kimseler filmin ilk 15 dakikasında seyretmekten vazgeçmezse, unutamayacağı bir sinema şöleni yaşayacaktır.

--spoiler--
Şiddeti bir şekilde filmlerine yedirmeyi adet edinmiş yönetmenin büyük tartışma yaratan bu son filmi, her anıyla seyirciyi etkilemeyi başarıyor. Katlanma eşiği düşük olan izleyiciye iyi gelmeyen Pieta’da sinemanın asıl amacının ne olabileceği üzerinde kişi kendisini bir muhakeme içerisinde bulabiliyor fakat en sonunda klişelerden ve tüm normlardan sıyrılarak, kendine özgün bir anlatım ile bu işi icra eden birine saygı duymaktan başka bir çareniz olmadığını anlıyorsunuz. Üstelik iş sadece saygı boyutunda kalmıyor, tüm bunlardan ötürü söz konusu yönetmenin zekasına hayranlığınız artmaya devam ediyor ve onun marjinal sinemasını ne kadar sevdiğinizi bir kez daha fark ediyorsunuz.

Michelangelo’nun da bir örneğini verdiği isa’nın ölü bedenini kucaklayan Meryem figüründen ismini alan Pieta, inanç ve merhamet kavramlarını da sorgularken bu şekilde dinsel atıflarda da bulunuyor. Kurtarılmayı bekleyenlerin öyküsünü, kurtarılmaya bekleyenlere anlatıyor. Duygusal şiddete maruz kalamayanlar ise bu başarılı tasvirden ne yazık ki mahrum kalıyor.
--spoiler--

http://blog.radikal.com.t...diyor-pieta-2012-aci-2740