bugün

kelebekler vadisini kalbime taşıyor...

ilk defa aşık olur gibi heyecanlandırıyor beni. küçük bir kız çocuğu gibi yörüngesinden çıkamaz haldeyim. düşünmeden geçecek bir saniyem olsa şaşkınlıktan ölebilirim.

bir ışık huzmesi gibi süzüldü hayatıma. bana da kollarımı kocaman açarak hoşgeldin demek düştü.

okyanusun rengini ilk defa bir erkeğin gözlerinde beğeniyorum... herkesten başka o; duruşuyla, gülüşüyle, sabah uyandığı haliyle ve boynumun kuytusunda masumiyetini yaşayışıyla...

huzur verirken coşturan bir dengesiz! nasıl oluyor da böyle dalgalandırıyor beni hiç bilmiyorum. bilmek de istemiyorum. her nasıl oluyorsa, her ne yapıyorsa doğru yapıyor. yıllarca bekledikten sonra böyle delice aşık olmayı ummuyordum.

özel kelimesi onunla hayat buluyor. bambaşka!

ben gerçekten mutluyum. ben gerçekten aşığım. ben gerçekten onu uyurken bile özlüyorum. gözlerimi açtığımda onun çekik mavilerindeki gülümsemeyi görmek kızıldenize dalıp rengarenk mercanların arasında zeusa rastlamak gibi.

her sabah gözlerimi açtığımda o olsun istiyorum, gözlerimi sonsuza yumduğumda da...

hiç gitmesin, hiç bitmesin.

gözlerinde keşfe çıktığımda bazen içimden bunları geçiriyorum. hemen sorular beliriyor gözlerinde. değişimlerimi hemen farkediyor. her hareketinde, hevesim geçeceğine daha da sürükleniyorum ona. sanki herşeyin sonu o. delirircesine akan bir ırmakta sürüklenmek gibi ona aşık olmak. düşünmeden, savunmasız, korkutucu bir hızla ilerlemek. kayalara çarpa çarpa öleceğinden endişe etmeden sadece suların kollarında fevkalade bir keyif almak.

o delice çekim... aşk... mitolojik bir hikayede gökyüzünde aşığıyla kördüğüm olan bir tanrıça gibi hissediyorum. ona her yaklaştığımda detayların itici olmak bir yana mıknatısa dönüştüğünü görüyorum. her dokunuşu, her bakışı, her sarılışı ayrı bir haz. onda kaybolmak istiyorum ve sonsuza kadar da başka yol bulamamak...
(bkz: aşk mümkün müdür hala)
kelebekler vadisini kıça kaçıran adamla aynı kişidir.