bugün

oksijen denince akla gelen ilk dağ.

ayrıca,
(bkz: altınoluk)
Yunan mitolojisinde Tanrıçalar Hera, Afrodit ve Athenanın katıldıkları güzellik yarışmasının yapıldığı yer olarak adı geçen ida Dağı, günümüzde Kaz Dağı olarak bilinmektedir. Mitolojiye göre Zeus burada doğmuş, Tanrılar Truva Savaşını buradan izlemişler ve Aşk ile Güzellik Tanrıçası Afrodit ilk kez burada aşık olmuştur. Edremit Körfezinin kuzeyinde yeralan dağın yamaçlarında, bir çok antik eser günümüze kadar gelmiştir. Homerosun ilyada Destanında ve Halikarnas Balıkçısının eserlerinde ida Dağının ismi çok kereler geçer.
ida Dağının Kaz Dağı ismini almasıyla ilgili efsaneleri köylülerden dinleyebilirsiniz. Hikayeye göre, Edremitin Güre Köyünde Sarıkız adında çok güzel, iyi yürekli yardım sever bir kız yasarmış. Fakat onu çekemeyenlerin iftiraları sonucu babası Sarıkızı 5-10 kazla birlikte ida Dağına bırakmış. Uzun bir zaman sonra baba kızını görmeye gelmiş ve dağda abdest almak için kızından su istemiş. Sarıkız dağın tepesinden elini körfeze uzatarak tasını doldurunca kızının erdiğini anlamış. Fakat sırrı anlaşılınca Sarıkız oracıkta can vermiş. Buna çok üzülen babası da ida Dağının başka bir tepesinde ölmüş. Bu rivayete göre ida Dağı, Kaz Dağı, dağın doruğu Sarıkız Tepesi, kızın babasının öldüğü yer de Baba Dağı diye anılmaya başlamış. Hala Kazdağında her yıl Ağustos ayı içinde Geleneksel Kazdağı Güzellik Yarışması düzenlenmektedir. Bu şenliklerde Türkmen geleneklerinin yüzyıllara meydan okuduğu, yöre halkının mumlarla ve şarkılarla kutladığı şenliklere şahit olabilirsiniz.
Kazdağı 1993 yılında Milli Park ilan edilmiş ve doğası koruma altına alınmıştır. Derin kanyonlar ve onlarca şelale burayı eşsiz bir tabiat harikası haline getirmektedir.
Tüm dünyada tarih kitaplarında mitolojideki yerinden önemle söz edilen ida Dağının ismi, bilimadamları tarafından 1992 yılında uzay aracı Galileo tarafından fotoğrafları çekilen ve bir uyduya sahip olduğu bilinen tek asteroide verilmiştir.
bir yolculuk esnasında güzel manzaralara şahit olacağınız dağlardandır, ayrıca çok tehlikeli ve dikkatli olunması gereken yollara sahiptir. seyahat sırasında sizinle aynı güzergahta yol alan bir kaç kamyona rastlandığında yol kabusa dönmektedir.
dünyanın en temiz ikinci havasına sahip bölge, dünyanın ilk güzellik yarışmasının yapıldığı yer. genelde dağın egeye bakan yüzü ilgi çekicidir. ancak doğa severlere önerim, bigadan dondurma-ahmetler istikametinden yenice kalkıma doğru ve ordanda milli parklar alanına ve ayazmalara gidiş şeklinde bir gezi yapmalarıdır. kaz dağları bir ayrıcalık ve mitoloji öğesidir.
görmeden ölünmemesi gereken gizli cennettir.
kaz dağları' nda ayazma adında inanılmaz doğal güzelliğe sahip bir yer vardır. bayramiç ilçesinden evciler köyü güzergahını kullanarak gidilebilir. yazın ortasında hatta ağustos sıcağında bile buz gibi kaynak suyu akar. o sıcak havalarda piknikçiler karpuzu ya da rakıyı suyun içinde tutup soğuturlar. belirli bir süreden sonra elinizi suda tutmanız mümkün değildir. çok soğuk kaynak suyu ve yaz sıcağındaki serin cennet olmasıyla, gidilesi görülesi yerdir.
Gök Tengri'ye inanan Türkmen boylarının yaşamaya devam ettiği, Sarı Kız efsanesinin ana vatanı olan yaşam alanıdır.
gidildikten sonra tekrar gitmek istenen yerdir. cok guzel ve temiz bir havaya sahiptir.
altın madeni uğruna katledilen dağ; halbuki bu dağda turizm yapılsa altın madeninin getireceği paradan daha çok para getirir.
eliyle dokunduğu herşeyi altın yapan bencil midas'tan farkımızın kalmayacağını bile bile inadına kazılan dağ.
çim kayağının yapıldığı yerdir.
(bkz: ida dağı)
Oksijen kaynağımız dağlar.

kaz dağları' nda altın çıkarılırsa; 1 trilyon ton toprak işlenecek, 400 bin ton siyanür kullanılacak.
kaz dağları' nda altın çıkarılırsa; 2 milyon 580 bin dönüm orman, 10 milyon zeytin ağacı etkilenecek.
kaz dağları' nda altın çıkarılırsa; su kaynakları azalacak ve kirlenecek.
kaz dağları' nda altın çıkarılırsa; orman köylülerinin geçim kaynağı azalacak ve göç'e zorlanacak, 20 bin zeytin üreticisi, 80 bin zeytin işçisi ile 30 bin aile etkilenecek, bölgeye turist gelmeyecek.zeytin yağı'ndan ve diğer tarım ürünlerinden elde edilen 650 milyon dolar ve turizm gelirleri kesilecek.
Bir altın madeninin ömrü 10 yıl. Kaz Dağı'nda altın çıkarılırsa; 10 yıl sonra siyanür çukurlarıyla üzerinde ot bitmeyen toprak dağları kalacak. 10 yılda verilen zarar yüzlerce yıl temizlenemeyecek. Siyanür ve ağır metallere maruz kalacak, zaman içinde ölümcül hastalıklar olacak.
Kaynak; ntvmsnbc.com

Olacaklar sıralanmış, olasılıklar değil, fazla söze gerek kalmıyor, allah belanızı versin.
rant uğruna, para uğruna katledilen, yok edilen doğa harikaları. insanlığın sonu bu mu olacaktı?
isminin azizliğine uğramış güzel dağımız.
yıldırım türker'in radikal2 de bugün yazmış olduğu yazının adıdır.

Geçen yıl Uşak'ta, Eşme, Kışla'da, altın madeninde ilk altını Enerji Bakanı Hilmi Güler dökmüş ve Kanadalı Eldorado Gold firması yöneticilerinin de aralarında bulunduğu bir törende, "Engellerle karşılaşsak da bunlara aldırmayarak, Türkiye'nin zenginliklerini ekonomiye kazandırmak için çalışmaları sürdüreceğiz" demişti.
Açık Radyo'da Ömer Madra'yla Kaz Dağları üstüne bir söyleşi yapan Çağlar Keyder, "'Böyle bir girişimin haklı gösterilmesi için nasıl bir perspektif olabilir?' diye düşününce, olay tamamen Türkçe'deki terimi ile bir 'rant toplama' olayıysa, yani bir yolsuzluk olayıysa, birtakım insanlara para aktarmak olayıysa o zaman söylenecek bir şey yok, o zaman bir muhasebe söz konusu değildir zaten. Afrikalı liderlerin parçalayıcı bir tutumla, hiçbir muhasebeye bakmadan, hiçbir ulusallığı, toplumsal veya ekonomik durumu gözetmeden kendilerine ve yandaşlarına gelir aktarmak için, yaptıkları, literatüre de geçen birtakım projelere benziyordur belki, orasını bilmiyorum" diye başlıyordu söze. Sonra da maliye ile ekonomiyi karıştırmamak gerektiğini vurgulayarak önemli bir noktanın altını çiziyordu: "Herhalde burada düşünülen, gelir dağılımı filan değil de daha mutlak gelir seviyesi, yani ulusal ekonomi. Bu da nasıl ölçülür, neyle ölçülür? Genelde milli gelirle ölçülür, yani 'milli gelire ne kadar katkı yapacak böyle bir proje?' diye bakılır. Burada çok önemli sorunlar var; bu mali fetişizme bir geri dönüş gibi, ben bunu algılıyorum. Yani altın o kadar fetiş bir obje ki, sadece insanların zenginliğini gösterebilen bir şey gibi düşünülüyor sanıyorum.
Kaz Dağı ekonomi açısından çok büyük varlığı ve potansiyeli olan bir bölge. iki tane çok önemli sektörden söz ediyorum; bir tanesi zeytinyağı ki binlerce yıldır orada olan bir sektör ve benzersiz bir ürün, hiç olmazsa bu bölgenin zeytinyağının çok farklı olduğunu, mesela Güney Ege'deki zeytinyağına benzemediğini biliyoruz. Dolayısıyla oradaki insanlar bu yörenin zeytinyağının bir marka olarak görülebileceğini düşünüyorlar. Yani korktukları şeylerin en önemlisi, -ki bu çok yaygın bir korku- sadece büyük tüccarlardan filan söz etmiyorum- 'adımız çıkacak, buralara zehirli denecek, suları siyanürlü denecek, havada çok siyanür buharı var dolayısıyla zeytin ağaçlarını etkiliyor denecek ve bizim zeytinyağımız eskisi gibi satılamayacak, eskisi kadar rağbet görmeyecek' gibi bir korku var. Bence de son derece haklı bir korku, gerçek bir korku, çünkü bu pazarlar, birçok pazarlarda olduğu gibi, artık tamamen sembolik düzeyde işleyen pazarlar. Yani zeytinyağı dünyada çok, Cezayir'de de var, muhtemelen yeni yeni Asya'dan da gelmeye başlayacak. Akdeniz'in tümü zeytinyağı üretiyor ve zeytinyağı bir şekilde bir marka... Ekonomik olarak dahi bir marka, bir üründen ve çok yüksek değer elde edilen bir turizm sektöründen vazgeçmek bana çok tuhaf geliyor. Bunun muhasebesini doğru dürüst yapmak gerekiyor."
Geçtiğimiz cuma günü Radikal'den okuduk. Enerji ve Tabii kaynaklar Bakanımız Hilmi Güler, Kaz Dağları'nda altın arama izni karşısında sesini yükseltenleri kibarca ajanlıkla suçluyordu: "Konu altın olunca daha farklı davranışla karşılaşıyoruz. Hiçbir konuda altına gösterilen hassasiyet gösterilmedi.
iş altın olunca bir başka mekanizma işliyor" diyen Bakan Güler, NTV televizyonuna o mekanizmaları açıklıyordu: "Türkiye'de başka madenler de var ama konu altın olunca, ülkemizin altın konusundaki zenginliğine müsaade etmek istemeyen dış kaynaklı bazı grupların etkinliğinin olduğunu düşünüyorum. Ama çevre gibi bir konuda bölge halkının hassasiyet göstermesi de bizi mutlu ediyor."
Sonuçta vazgeçilmezlerinin dökümünü çıkarmamış bir kültürün bendeleriyiz. Eşsiz bir tarih ve kültürel zenginlik zirvesi olan, Akdenizliliğin kaynakbaşı ida Dağları'ndan vazgeçip vazgeçmemeyi tartışabiliyoruz. Hasankeyf için de keyfiyet aynıdır.
Küresel Eylem Grubu, 8 Aralık'ta düzenleyeceği mitingin çağrılarına şimdiden başladı. Birlikte okuyalım.

Türkiye Kyoto'yu imzala
Buzulların erimesiyle açılacak denizin altında yatan fosil yakıtlar
için gösteri amaçlı dahi olsa askeri birliklerin bölgede devriye gezmeye başlaması, Kuzey Afrika'yı esir alan kuraklığın yarattığı su savaşlarının genişlemesi gibi strateji oyunu senaryoları şimdiden gündemimizi meşgul etmeye başladı.Kaynaklar savaşının yok etmekte olduğu bir dünyanın son zehrini elde etmek için planlar çoktan yapıldı. Egemenler, iklim değişikliğini nükleer enerjiyi yaygınlaştırmak için vesile
olarak kullanıyor. Kâr için dünya yok ediliyor...
Paylaşım savaşlarını durdurabilmek için alternatif yerel enerjiyi destekliyorum. Güneş ve rüzgâr savaşları durdurur! Biz, Küresel
Eylem Grubu (KEG) olarak, 3 Aralık 2005 yılında küresel ısınmaya karşı örgütlenen küresel eylem gününde bir araya gelen kurum, birey ve inisiyatiflerin 'Savaşlara, militarizme ve çokuluslu şirketlerin dünya çapında yarattıkları tahribatlara karşı' birlikte mücadele etme isteğinin ürünü olarak kurulan bir kampanya birliğiyiz.
Nükleer santrallere karşı, küresel ısınmaya karşı, sağlıkta reform
aldatmacasına ve bunun üniversitelerdeki yansımalarına karşı mücadele ettik, ediyoruz.
Çernobil faciasının 20. yılında çok sayıda kurumla birlikte örgütlenen eylemlere katıldık. 4 Kasım 2006'da küresel eylem gününde küresel ısınmaya karşı sokaktaydık.
28 Nisan 2007'de 'Türkiye Kyoto'yu imzala!' sloganıyla binlerce aktivist,onlarca kurum bir araya gelerek Kadıköy Meydanı'nda miting yaptık. 12 Mayıs'ta Ankara'da sağlıkta yıkım yasalarının bir parçası olan 'Mediko hizmetlerinin gasp edilmesine' karşı Ankara'da eylem yaptık.
8 Aralık 2007'de ise tüm dünyada küresel ısınmaya karşı küresel bir eylem örgütleniyor. Bu eylem çok büyük olmalı çünkü özellikle bu yaz tüm dünyada iklim değişikliğinin etkileri çok daha net bir şekilde görülmeye başlandı. Küresel ısınma iklim göçleri, susuzluk, kuraklık, tarımsal yapının çökmesi, hayat pahalılığı, canlı yaşamının tüm dengesinin bozulması demek.
Küresel ısınma yoksulların, hem bir ülkedeki yoksulların hem de yoksul ülke ve kıtaların insanlarının ve canlılarının yok olması demek.
Tüm dünyada paralel eylemlerin yapılmasının nedeni aralık ayında Endonezya Bali'de yapılacak Birleşmiş Milletler iklim Değişikliği toplantısına katılacak hükümetlere uyarıda ve çağrıda bulunmak. Dünyanın diğer ülkelerinde Kyoto sonrası dönemin en etkili bir biçimde şekillenmesi için yapılıyor eylemler. Biz ise Türkiye'nin bu toplantıya artık Kyoto'yu imzalamak üzere katılmasını istiyoruz. Çok geç kalmadan bir an önce harekete geçilmesi gerekiyor. Hükümetlerin topu birbirlerine atması, birbirini suçlaması ve sorumluluk almayı başkasından beklemesi bize yalnızca zaman kaybettiriyor.
Zira gezegenimizi kurtarmak için politik manevralarla kaybedecek zamanımız yok. Türkiye de bir an önce harekete geçmeli. Bu toplantı tam zamanı.
Bu yüzden 8 Aralık'ta dünya çapında örgütlenen kampanyanın en büyük ayaklarından birisini Türkiye'de örgütlemek zorundayız. Tüm kurumlar, tüm platform, inisiyatif ve kampanyalar 8 Aralık'ta buluşacağız.
Munzur'dan Hasankeyf'e, Eşme'den Aliağa'ya, Fındıklı'dan Maraş'a tüm kampanyalar 8A (8 Aralık'ta) mitinginde bir araya geleceğiz. AKP hükümetine küresel ısınmaya karşı acil tedbir alması ve nükleer santral yapımını aklına bile getirmemesi gerektiğini haykıracağız.
Ne petrol ne nükleer! Güneş, rüzgâr bize yeter! Türkiye Kyoto'yu imzala! Küresel Isınmayı Durdur."
Daha fazla bilgi ve iletişim için:
istanbul 0535 439 21 93 / 0532 396 25 07
Ankara 0543 417 36 07
Bursa 0542 500 23 22
izmir 0533 445 34 68
http://www.iyibilgi.com/haber.php?haber_id=40522
akp'nin sermaye gruplarına peşkeş çekmeye çalıştığı dağdır. altın şirketlerinin Kaz Dağları'nda yürüttükleri altın arama çalışmalarından Çanakkale halkı fazlası ile rahatsız ve tepkililerdir ancak saygı değer akp yanlısı türk basını telekom grevinde olduğu gibi bu konuyada pek yer vermemektedir.
insanı büyüleyen doğal güzellikleriyle birçok efsaneye ve mite konu olan türkiye'nin cennet köşesidir. çanakkale iline yaklaşık 90 km mesafede olup balıkesir ili edremit ilçesi sınırları içinde yer almaktadır. 1774 m yüksekliğindeki kazdağı, edremit körfezi'nin üstünde oldukça geniş bir alana yayılmıştır. antik çağlarda ida dağı olarak anılan kazdağı, ege bölgesi'yle marmara bölgesi'ni biribirinden ayıran biga yarımadası'nın en yüksek dağıdır.
(bkz: zeytinbagi/#2453629)
(bkz: kaz daglari kes ağaçlari zik doğayi)
yunan mitolojisine göre günümüzde kaz dağı olarak bilinen ida dağı, tanrılar tanrısı zeus'un doğduğu ve truva savaşı'nı izlediği dağdır. efsaneye göre ida dağı'nda, zeus'un karısı hera ve kızları afrodit ile athena'nın katıldığı ilk güzellik yarışması yapılır. birbirinden hırslı bu üç kadının katıldığı ilk güzellik yarışması ayrıca ilk rüşvete de neden olur ve sonunda güzellik tacını afrodit takar.
mitolojide tanrılar ve aşklar dağı olarak geçer. Dünyanın ilk güzellik yarışması burada yapılmıştır.
artık kazı dağlarıdır ne yazık ki. şimdilerde o güzelim tabiatının içine ediyorlar.
çevre halkın siyanürle altın aranmasına büyük tepki gösterdiği dağlar. çeşitli üniversitelerden gelen gruplar da, yazın bu eylemi protesto etmek amacıyla yörede pankartlı yürüyüşler düzenlemiştir.
mitolojik adı "ida" dır....