bugün

insan çokça hayat ve bir de ölümdür.

Tarık tufan
Falih Rıfkı Atay'ın bugünkü yazısını konusu yine Sakarya Savaşı'ydı:
Türk dağlarının bağrından kaynayıp Türk köyleri ve Türk ormanları arasından akarak Türk kıyılarında denize karışan Sakarya'nın ismi, yedi günden beri milli coğrafyadan milli tarihe geçti... Sönmüş görünen Türk ruhu yedi günden beri Sakarya kıyılarında bir alev gibi yanıyor. Türkler dirilmiyorlar, yaşadıklarını ispat ediyorlar!

— Şu Çılgın Türkler
Hayat dediğin, bir cümleye yenik düşmek. Bir kelimeye. Bir heceye.

Yekta kopan- iki şiirin arasında.
Güneş daha bir parlak doğdu Orta Asya'nın bozkır tepelerine... Kayı boyu seher vaktinden beri ayaktaydı. içlerinden Kayının Reisi Süleyman Şah o gece hiç uyumamıştı. içini kemiren, rahatını bozan, kayının huzurunu kaçıran bir şeyler vardı ve bunlar kafasında durmadan dönüp, duruyordu. Ani bir hareket ve kimseye bir şey söylemeden, atına bindi, ardına bakmadan gölgesiyle yarış etmeye başladı. Fakat o da ne; o gölgesini yakalamaya çalıştıkça gölge büyüyor, ulaşılamaz hale geliyordu. Atının gemini çekti, dönüp arkasına baktı, gördü ki güneş henüz bir mızrak yükselmiş. Aynı hızla geri döndü.

Atından inmeden çocuklarını yanına çağırdı;

Gidiyoruz... Dedi. Güneşin doğduğu yerden, battığı yere doğru gidiyoruz.
Kendi alevlerinizde yanmaya hazır olmalısınız: Önce kül olmadan kendinizi nasıl yenileyebilirsiniz? -Nietzsche ağladığında.
ne kavranılmaz bir yer şu gözyaşı ülkesi...
Bu dandik radyoda hep insanın içini acıtacak şarkıları nasıl bulurlar gecenin bu saatinde bilmem diyerek radyoyu kapatmayı düşünüyorum. Ama sezen aksu'ya ihanet olmasın diyorum ve dinlemeye başlıyorum.
"onu yüreğimde öldüreceğim, artık sevmeyerek."
"Kendilik bilgisi, kendini bilmek, dışarıdan hareketle, dışarıya yönelerek, ne tek tek ağaçları sayarak, ne de ormandan dolaşarak ulaşılacak bir bilgi türüdür. Çünkü benlik kuyusu, dışarıdan sürekli su taşıyarak doldurulamayacak kadar derindir; yapılması gereken, benlik kuyusunun zeminindeki çer-çöple tıkanmış delikleri temizleyerek, içeriye akmayı, fışkırmayı bekleyen suyun önünü açmaktır. "
Kendini Aramak- ihsan Fazlıoğlu
"Bin tane olsa senin için gene getiririm" uçurtma Avcısı.
hayatım, ciddiye alınmasını istediğim bir oyundu.

tutunamayanlar /oğuz atay
''insan soyu zayıf, kırılgan, ölümlü, her türlü hastalığa, kazaya, acıya açık ama kendini avutarak yaşıyor, bunları unutuyor. işte anahtar kelime bu; hayatın özü, büyük sırrı; olmazsa olmazı: Unutmak.
Eğer unutmak diye bir şey olmasaydı, yaşam da olmazdı. insan, unutmadan hayatını sürdüremez.''
"Hiç de değil."

- Martin Heidegger.
ne diye bu kadar hızlı içiyorsun? diye sordum. noel sabahında bir çocuğun tüm sevinciyle gülümsedi. hepiniz keyif almak için sigara içiyorsunuz. bense ölmek için içiyorum.
'' al bunları, blake , bunlar ayçiçeği tohumlarıdır. insanları büyütmen için küçük bir hatırlatma. onlara inan. onlara özen göster. onları terbiye et. onları sula. verebileceğinin en iyisini ver. ve hasat zamanının gelmesini bekle. bunun kulağa ne kadar aptalca geldiğini biliyorum. fakat bu benzetme bize , doğal liderliğin gerçeğini anlatıyor; iş dünyasında kazanmanı sağlayacak gerçek unsur insanlardır.''

(bkz: the leader who had no tittle)

(bkz: robin sharma)
hani ne demiş adam "bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm". bizimki birincisi şimdilik.
...belirli bir hedefi olmayan her hayat bir hatadır.
bir kadının yaşamından 24 saat ve bir yüreğin ölümü, stefan zweig
*Seveceksen ölçülü sev ki sevgin uzun sürsün; çok hızlı giden de çok yavaş giden gibi geç varır hedefe.*
*Şiddetle başlayan hazlar,şiddetle son bulurlar. Ölümleri olur zaferleri, öpüşürken yok olan ateşle barut gibi...* 'Romeo&Juliet'
cevap vermediğine göre onun gözünde benim gibi biri yoktu. eğer onun gözünde yoksam ne kadar yokum diye düşünmeye başladım. bunun derecesini tayin etmeye çalıştım. bütünüyle mi yoktum acaba, yoksa kısmi bir yokluk muydu benimki? dünyada iki kişi kalsak mesela, arar mıydı?
(bkz: erken kaybedenler)
dinle böceğim, uzun bir seyahate çıkacağım, hareketimden evvel bazı şeyleri söylemek arzusundayım. yokluğum fazla uzayabilir, zaman zaman, dediklerimi dinleyerek saptarsın ki: hayatta kimse kimseyi anlayamaz, kimse kimsenin yerini tutamaz; aşk dediğimiz, ya vahim bir yanlış anlaşılmadır, ya kötü bir hayal kurma tarzı: iki kişinin ikisi de, öbürünün yerine hayal kurmaya kalkıştığından, sükut-u hayaller eksik olmaz! sen dediğime kulak ver, kendimizden başkasını sevemiyoruz; sevdiğimiz, şahsiyetimizin dışlaştırılmış, bir başkasının üzerinde somutlaştırılmış hayali; o başkası da kendisini üçüncü bir şahıs üzerinde dışlaştırır, somutlaştırır: arada ahenk kurulamaz, nasıl kurulsun, sevdiğimizle sandığımız farklı! muvaffak bir çift, yalnızlığa tahammülü yüksek iki insan manasını taşır: çift demek, yan yana iki yalnızlık demek, beraber bile olamamış, kesişmesi bile zor! onun için böyle bir hayatı, içine girip kurbanı olmadan yaşayacaksın, yani uzaktan. uzaktaki, soyut, hemen hemen yok bir şahsı sevmekten güzelini tasavvur edemiyorum. yakında olmayan sevgili tahayyülde yaşatılır, hayalde yaşatmak az evvel açıkladığım kaideye uygun olarak, onu kendine benzetmektir; yanında bulunmayacağından, o buna ne itiraz edebilir, ne müdahale: sevdiğini hayalinde değiştirdikce, kendine benzettikçe daha çok seversin, böylece denge korunmuş olur. sevmek! sevmek esasında alıp başını gitmektir, sevgiliden uzaklaşan mutlak aşka yaklaşır, sevdiğini gönlünde kendi bildiğince yeniden yaratarak...
(...) Ama sen bir gitsen bu çevreden uzaklaşsan, senin yokluğunu, bıraktığın boşluğu hissedecekler mi? Bu boşluğu duyacaklarsa, bu ne kadar sürecek? insan hayatta geçici bir yolcudur. Kendi varlığına en çok inandığı, dostlarının hatıralarında ve gönüllerinde en çok izler bıraktığını sandığı yerde bile kalplerden silinir ve izleri kaybolur. Hem de ne çabuk!
Doğallık, dürüstlükten geçer. Kendine, çevrene. Bedenin bir karbon kağıdı gibi olmalı. Özellikle de yüzün. Çünkü doğallığın tek bir anlamı vardır; düşüncelerini davranışlara dönüştürmek. Oysa bugün kimse doğal değil. Herkes sahte. Herkes yalancı.
"gel de öküze öküz olduğunu anlat."
"ne anlatacagimi bilmiyorum ki.. ölümü mü yoksa sevgiyi mi? yoksa ikisi de ayni sey degil mi? bilmiyorum."

"ne kadar cok sevdigimi söylüyordum ona, ama henüz ne kadar cok sevdigimi ben bile bilmiyordum." * *
Asla sevmediğim bir yazarın elimde olmadan çok sevdiğim kitabındaki bir hikayenin cümleleridir.

"unutmanın acısı, ayrılığın acısından farklı. ayrılık hüzne yakın, unutmak kasvete. yani birini er geç unutmaya mahkum olduğunu bilmenin kasvetinden bahsediyorum. birini yavaş yavaş unuttuğunun bilincine vardığın anların sıkıntısından bahsediyorum. o kişinin parça parça silinip alakasız hatıraların arasına karışmasından bahsediyorum. belki de neden bahsettiğimi bilmiyorum, sadece üzülüyorum, vasıfsız keder."
Emrah serbes, erken kaybedenler/denizin çağrısı.

(bkz: vasıfsız keder)