bugün

ingiltere sömürüsü altında kalan irlanda, tarihi boyunca acı çekmeye mahkum edilmiş,türlü oyunlarla özgürlükleri ellerinden alınmış,sömürgeleştirilmiş, ezilmiş bi halk ve ülke olarak karşımıza çıkmaktadır.Yoksa 2 ülke mi demeliydik ?
irlanda ilk ingiliz sömürgelerinden biri olmuştur.1170 li yıllardan itibaren süren ingiliz istilası irlanda halkının kültürüne,diline ve dinine olan baskılarla sürmüş, ve bu baskılarla irlanda halkı günümüzde dahi kontrol altına alınmak istenmiştir.Öncelikli olarak 1500 lü yıllara gittiğimizde, ingilterenin sömürgeci politikasını Protestanlar üzerinden yürüttüğünü görmekteyiz.ingiltereye boyun eğmeyen toprak ve manastır sahiplerinin mallarına el konularak, bu toprak ve malların irlanda dışından getirilen çiftçilere verilmesi ve onlara sağlanan ayrıcalıklarla ortaya yeni bir söz sahibi sınıfın ortaya çıkması ingilizlerin irlanda’da ki dengelerle oynama konusunda oldukça başarılı olduğunu göstermektedir.Öyle ki 1641’de Katoliklerin elinde bulunan araziler %59 iken sadece 60 yıl sonra 1703’te bu oran %14’e düşmüştür.Bütün bu ayrıcalıklarında beraberinde getirdiği siyasal güçle nüfüsun sadece %10’unu oluşturan Protestanlar, ingilizlerin desteğiyle çok önemli bir konuma kavuşmuşlardır.

Nitekim Karl Marx bile, bir dönem irlandanın kurtuluşunu kendi başına değilde ingiliz proleteryasının yükselişiyle mümkün olabileceğini düşünmüşsede,ilerleyen yıllarda, kendi deyimiyle konuyu derinlemesine araştırdıktan sonra,fikrini değiştirdiğini Engels’e yazdığı 2 Kasım 1867 tarihli mektubunda eskiden irlanda’nın ingiltere’den ayrılmasını olanaksız olarak düşündüğünü, ama artık bunu kaçınılmaz olarak gördüğünü söylüyordu. Aynı yıl kaleme aldığı bir başka mektubunda da, irlandalıların ihtiyaç duydukları şeyi, tarım devriminin yanı sıra özyönetim ve ingiltere’den bağımsızlık olarak sıralıyordu.
Yine Engels’e yazdığı 10 Aralık 1869 tarihli mektubunda, Marx, ingiliz işçi sınıfının irlanda kurtulmadıkça hiçbir şey başaramayacağını ve bunun için irlanda’nın bir kaldıraç olacağını savunurve ona göre, ingiltere’deki ingiliz gericiliğinin kökleri irlanda’ya boyun eğdirilmesinde yatmaktadır.
işte tam bunlar yaşanırken,ilerleyen yıllarda Marx ve Engels’in devrimci çizgisini irlandaya taşımak isteyen James Connoly önderliğinde bi proleterya hareketi gerçekleştirilmeye çalışılmıştır.Önceleri sendikal ve siyasal faaliyetlerine Amerikada devam eden Connoly daha sonra irlandaya dönerek, amacı Katolik ve Protestan işçilerin ortak mücadele yürütmelerini sağlamak olan ITGWU’yu (irlanda Nakliye ve Genel işçi Sendikası) kurdu.Yine bu dönemde, sendikaya üye olmak isteyen 20 bin Dublin’li işçinin patronlarının sendikadan istifa edin tehditlerine boyun eğmedikleri için işten atılmaları, ciddi bi kitlesel işçi hareketine yol açmıştır.Bu hareketin kanlı bir şekilde bastırılması, James Connoly önderliğinde, işçiler tarafından, avrupanında ilk kızıl ordusu olan irlanda yurttaş ordusunun kurulmasına sebebiyet vermiştir. Paskalya ayaklanması kanlı bir şekilde bastırılıncaya dek varlığını güçlenerek sürdüren bu ordu,sendikalı işçilerin,patronlarına ve polise karşı oluşturdugu silahlı bir işçi milisinden oluşmaktaydı.Yurttaş ordusuna ilişkin Connoly 1915’te şunları söylemekteydi;
“irlanda işçi sınıfının silahlı örgütü irlanda’da bir olgudur. Şimdiye kadar, irlandalı işçiler, efendileri önderliğindeki orduların parçası olarak savaştılar, asla kendi sınıflarından birinin yönettiği, eğittiği ve esin verdiği bir ordunun üyesi olarak değil. Şimdi, ellerinde silahla, kendi yollarını çizmeyi, kendi geleceklerini şekillendirmeyi amaçlıyorlar.” (Yurttaş Ordusu için).

Ve o kanlı baskın öncesinde ise işçilerine son defa şu şekilde seslenmekteydi Connoly;

“Emeğin davası irlanda’nın davasıdır. irlanda’nın davası emeğin davasıdır. Bunlar birbirinden ayrılamaz. irlanda özgürlük peşindedir. Emek, özgür irlanda’nın kendi kaderinin tek sultanı, toprağı üstündeki ve içindeki her maddenin en yüksek maliki olması peşindedir. … Bir ulus için böylesine yüce ve kutsal bir işlev gören biz işçi sınıfına, sınıfımızın ihtiyacı olan ulusal güçlerin özgürce gelişmesinin ilk talebi olan ulusun yabancı boyunduruğundan kurtulması için savaşmak yakışmaz mı? Pek güzel yakışır. Dolayısıyla 16 Nisan Pazar günü irlanda’nın yeşil bayrağı, özgürlüğe inancımızın simgesi, Dublin işçi sınıfının irlanda davası için ayakta ve irlanda davasının ayrı ve özgün bir ulus davası olduğunu tüm dünyaya ilanının işareti olarak merasimle Liberty Hall’ın tepesine çekilecektir.” (“irlanda Bayrağı”, Seçme Yazılar, s.41)

Bu çağrıdan sonra Connoly komutanlığında Dublinde 1500 silahlı devrimci 24 Nisanda başlayan paskalya bayramında ayaklanarak, bazı stratejik binaları ele geçirirler.Tarihe paskalya ayaklanması olarak geçen bu ayaklanma, Emperyalist ingiliz kuvvetlerinin kanlı bir şekilde olayları bastırmasıyla sona erdirilmiştir.Ayaklanma sonrası hareketin bütün liderleri ve harekete katılan 90 kişi ölüm cezasına çarptırılıp binlerce kişi hapishanelere atılmıştır.Ayaklanma sırasında yaralanan ve arkadaşlarını kurtarmak için teslim olan Connoly 1916’da ayağındaki kangrenin ilerlemesinden dolayı oturur vaziyette duramadığı sandalyeye iple bağlanıp kurşuna dizilerek katledilir.
Paskalya ayaklanması tüm bu yaşananlara rağmen,irlanda için bir dönüm noktası niteliği taşımaktadır.Geriye bir mücadele geleniği bırakan bu ayaklanma, tam anlamıyla olmasada irlandaya istediğini vermiştir.Sinn Fein önderliğinde yürütülen ve 3.5 yıl süren gerilla savaşları sonucunda ingiltere anlaşma masasına oturmak zorunda kalmıştır.Müzakereler sonucunda 1920 de irlandanın bölünmesi pahasına, güneye yerinden yönetim hakkı tanınır ve ardından 1922 de güneyde bir bağımsız devlet kurulur.O yıllarda başka sorunlarla boğuşan ingiltere ise işin içinden en karlı çıkma hesaplarını korumuş ve bunu başarmıştırda.Gerek ekonomik ve gerek stratejik önem taşıyan Kuzey irlanda ingilterenin elinde kalmıştır.
Nitekim IRA(irlanda Cumhuriyet Ordusu:ingiliz sömürüsüne ve işgaline karşı duran hem silahlı hemde siyasal zeminde mücadelesini sürdürmüş olan örgüt.) mücadelesine devam etmişsede, bunda yeteri kadar başarılı olamamıştır ve 2005 yılında silahlı mücadeleye son verip, siyasal zeminde varolacaklarını açıklamışlardır.Ancak iRA dan ayrılan R-IRA 9 Mart 2009 tarihinde,2 ingiliz askerini vurarak ‘’mücadeleye devam’’ edeceğini bildirmiştir.

işte tüm bu yaşananların bize gösterdiği en önemli noktalardan biride, Emperyalist güçlerin kendi rahatlarını ve özgürlüklerini sağlamak için, hiç edip yok saydığı,milletlerin dillerini,dinlerini ve en önemlisi kültürlerini yozlaştırma çabası içine girip onları harcadığıdır.Her türlü gücü ellerinde bulunduran bu tarz ülkelerin tüm bu yaptıklarına rağmen, kendilerini
haklı çıkarma çabası içinde olduklarını söylememek olmaz.Yoksa sahiden adalet ve özgürlük mü götürmeye gittiler dersiniz?

Gerçekleri görmek isteyen gözlerin, buna ulaşabileceğine tüm kalbimle inandığımı belirterek saygılarımı sunarım.
Sol fame'de görünce kalbimin hızlıca attığı, gitmek istediğim tek diyar(lar)).