bugün

kendi çabası, hayalgücü ve icatları sayesinde bulunduğu duruma erişen türün var oluş düzlemi. belki köken itibari ile -atom, dna, vs.- doğaya gömülüdür, ancak bunun bilincinde olması doğanın dayattığına karşı çözümler üretebilmesine imkan verir. şempanze beynini einstein'a getiren doğal bir düzenek yok, insanın kendi tarihi sorumlu.
diğer tarafta, kudretini zaman ve mekan kurallarına bağımlı olmayan doğa dışı, doğa ötesi, üstün, aşkın bir kaynağa da borçlu değil. öyle olsa yüzbinlerce yıl ve milyonlarca hataya gerek duymadan var olabilirdi. bu evrende doğadışı denebilecek bilinen -hayal edilen değil- tek varlık yine insanın kendisidir.

aslında bunlar birleştirilince "insan hem doğaldır hem de doğaüstü" demek de belki mümkün. sadece bir tarafa ağırlık vermek doğru değil: "ben böyleyim, doğa yüzünden/tanrı yüzünden" tarzında bahanelerle sorumluluktan sıyrılmak yalan yani...
insan beden itibari ile doğal, fakat farklılık arzeden derinliği ile yani üflenen ilahi ruh ile birlikte doğayı ve doğaüstünü sorgulayabilecek tek varlıktır. toprak vardı... yani madde... maddeden türedi insan bedeni herkes hemfikir, diyelim ki evrimle oldu diyelim ki başlı başına bir varoluştu bu. yalnız beşer insan adını ruh üflenmesi ile aldı ve o zaman bu zaman kendini anlamlandırmaya çalışma sürecine girdi ki temelinde huzursuz bir ruh vardır. huzurlu bir ruh değil huzura davet edilen yani aslına çağrılan iç ses, arayış asla bitmez. inançsızlık dahi bu iç sesi bastırma girişiminden öte bir şey değildir. yoksa inanmak diye bir şey olmazdı, sadece dini anlamda değil her anlamda. demekki insan akledebilen ve inanabilen bir varlıktır. kendini güvende hissetmeyen insan mesela güvenli bir barınakta yaşamsallığını sürdüremeyecek bir konumda bulunan, azgın aslanların bulunduğu steplerde bir gece vakti mahsur kalmış biri aklettiklerini yok sayamaz ama içinde kendini inandırmaya çalıştığı bir güç bulmaya çalışır. inanmak işte...
depresyonda olmayan her insanın kendini kandırdığını ve eksiklerini tolere ederek görmezden gelerek kendini olduğundan daha iyi düzeyde gördüğünü, kişisel bütünlüğünü sağlamak için buna inandığını biliyor muydunuz? depresyondaki her insanda şüphesiz derecesine göre değişir ama daha şüphesizki objektifliğe de çarpıtma mekanizması kadar yakındır. depresyondaki olumsuz yanlarını kalbinden silemez, diğeri silebilir. yani insanı temelde yöneten şey aklı değil hissidir. bilmek ile davranış değişmez ve fakat bu bilgi köklü bir şekilde kalbe yerleşirse değişim kaçınılmaz olur. akıllıca hareket etmenin temelinde dahi akıllıca hareket etme hissi vardır. çok şey dedim, tek pencereden bakmamak lazım son tahlilde. insan mevzubahis ise üstüne söylenecek şey kısır bir madde, bilinç, içgüdü eksenlerinde olamaz. insan daha derin bir varlıktır ki bu derinlik nerden geldi tekrar etmeye gerek yok.
kainat bir ayettir, insan bir ayettir. hepsi koca bir kitaptır ve doğa ,doğaüstü, insan, anlam hepsi insanın önünde duran sorulardır ve aynı zamanda cevaplardır. doğaüstü ve anlam arayışını yok saymakla, inancı yok saymakla ortaya çıkacak tek şey; eksik bir tasavvurdur. şurası mühim; insanın başlıca uğraşı anlam aramaktır ve tüm bunların en önemlisi ayetlerden yola çıkarak allah'ı aramaktır, insan varoluşunun gayesi budur. karşı tezi ancak şu olabilir insanın temelde anlam ihtiyacı yoktur, ancak merak ettiği için araştırır yaşar ve ölür. madde-madde-madde. ilk hali madde ikinci hali bilinçli madde üçüncü hali tekrar bilinçsiz çürüyen madde. beşeri mana da bu doğrudur ama gel gör ki insan sadece maddeden ibaret bir varlık olamaz denildiğinde olay bambaşkalaşır. bir dinsiz bile ben allah'ın olmadığını bilmiyorum diyemez. görmüyorum mantıklı bulmuyorum ve inanmıyorum der. diyelim ki allah sadece uydurulmuş bir kavram? hiçbir din falan çıkıp hakikat budur demedi... insan anlam aramayacak mıydı? nedensellikle yetinecek miydi? allah olduğu için inançsız biri anlam arayışında değil, biliyorm ki din olmasa idi ilk anlam arayacak olan yine bugünün dinsiz geçinenleri olurdu ve ne de boş yaşıyor insanlar anlam dahi aramadan cümlesini muhtemelen onlar kurardı... adım gibi biliyorum ki böyle olurdu. o halde o şekilde farklı hissederdi bu insanlar kendilerini. ama insanların çoğunluğu anlamsızlığı kabul edecek potansiyelde olamaz ki bu maddeden öte olan varlığının temel programında vardır. düşünce de oynayacak ufak gibi görünen paradigmal farklar çok şeyi belirler. bu farklar ki hisle desteklenmedikçe asla bir davranıma ya da inanca dönüşemezler. inanmak ise insanı insan yapan temeldir ve inanmak bu nedenle üstündür. bir müsabakaya çıkarken bile inancı üstün gelen kazanmaya daha yakındır çünkü inançtır insanı temelde tüm varlığıyla gerçekliğe götürecek olan ruh. güçlü bir takım ya da biri karşısında yenilmeye mahkum olan inançlı değil inanıyorum diye kendini kandırandır. derinlerde inanç eksikliği vardır. işte insan böyle doğal ve doğaüstü bir varlıktır. bir ilaha inanmamak için gerçekten oldukça büyük bir çaba sarfetmek gerekir ki insan kendini konumlandırabilsin ve kelimelerle kurulan, temelinde anlamsızlık kokan sanal anlamla taçlansın ki bu ölüm gerçeğiyle yüzleşme durumunda kalmasına kadardır. ölsün ya da ölmesin ölümü derinden hissettiği anlarda anlar ki sadece akıl ile çözümlemeye çalışmak insanı komple tarif eden bir şey değildir. son söz; akıl önemsiz değil en önemli etkendir ama her şey değildir ve kişisel tecrübe ve yürekten süzülen hissilik akletmenin zirvesidir.
Yanlistir, insan tamamen dogaldir ve doga ustu degildir... Insan dedigimiz varlik dogal elementler olan atomlardan olusmustur, ve bilindigi uzere dogada herseyin bir sebep sonuc iliskisi vardir.

Insan bu sebep sonuc iliskisinin urunudur, her sey baslangic noktasindan kaynaklidir...

Dogada her sey optimize calisir, hic bir obje spastik bir sekilde davranmaz, en az enerji seviyesine en kisa zamanda ulasir. Bu zaten lagrange ve hamilton mekaniklerinin temelidir... Insan da bu mekaniklerden bagimsiz degildir, vucut sicakligi 36.7 derece enzimlerin calistigi optimum enerjidir, dik durmak icin gereken kemik yapisi optimumdur mesela... Onemli olan, en az enerjiyle en iyi sekilde hayatta kalabilmektir...

ISte insan oglunun temeli budur, doganin bir urunudur. Nasi bazi hayvanlar soguk havadan korumayi kurk ile cozmus, nasil kimisi uucarak goc etmek ile cozmusse insan da zekasiyla cozmustur. Ha bunu soylerken lamarcksist bir yaklasim yapmiyorum; bu problemleri cozemeyenler olmustur.

Yani insan zekasi doganin ve evrimin bir urunudur, hic bir doga ustulugu yoktur, hatta hayvan beynine yapi olarak benzer, ayni noronlardan olusmustur ve mukemmel degildir. Hafiza, uzun vadeli dusunebilme vs gibi konularda bir suru eksigi vardir, ama yine de isimiz gorur, ve sinirli kapasitesiyle bizi bu gunlere getirmistir...
insan doğal değildir. doğal olana el değmemiştir yani şöyle söyleyeyim doğa yaratılmıştır bizde doğadan ve doğayla birlikte yaratılmış durumdayız lakin dizaynımız ve verilen aklımız bizi doğallıktan biraz üstün kılar lakin doğa üstüde diyemeyiz.