bugün

ergenliğin ilk halleridir. ha aramızda bunu yabancı ülkelerde olan tanıdıkları vasıtasıyla daha küçük yaşlarda yeni sürümülerini de bulanlar vardır. misal ben.

görmüşüm onu. hayatımda ikinci defa hormanal olarak bişiler besliyorum. kalbim yerinde durmuyor. bana bakınca bakacak yer bulamıyorum yeryüzünde. o an götüme soksam gözlerimi daha iyi olur diyorum. elim kolum. dışardan biri görse "sipastik misin lan elin kolun dursun" der. neyse. adı seldaydı. sarışın, mavi gözlüydü. doğal sarışın. öyle bi sike benzemeyen sarışınlardan da değildi. gerçekten güzeldi. lafı niye bu kadar uzattıysam. aynı ortaokuldaydık. ister istemez ona bakmadan, onu görmeden duramıyordum. teneffüs zillerini iple çekiyordum.

şiirler yazıyordum ona. şiirler. yok ebenin a.ı. şiir işte. ama ne şiir. iki kelime yanyana geliyordu mısra oluşturmak için bi s.ke benzemiyordu ama. o zamanlar şiiri sadece sondaki kelimelerin kafiyesi olsun yeter sanıyorduk.

her yeşil bir filiz bulurda kendine
ben senden başka sen bulamam kendime

öl amk. lan sanki abdurrahman önül'e ilahi yazıyorum. nihat hatipoglunun yanındaki oturma grubu olmuşum, dursun ali erzincanlının şiir klibindeki uzaklara dalan adam olmuşum kızın gözünde bu şiirle. bu ne amk. kendi kendimi kessem daha az canım acırdı yenimlen. bari şiiri verme kıza değil mi? yok amk. verdim şiiri. hem de nasıl vermek ama. markette onu gördüm. yine öyle güzel yine öyle alımlıydı ki o an seçmeye çalıştığı makarnalardan biri olmayı istedim. yavaşça yanına yaklaştım tam giderken omzuna tıklayıp -o zaman tıklama kelimesi tdk'ya girmemişti- bu sizden düştü deyip kaçtım. bu şiirden sonra 2 gün okula gitmedim. nasıl gideyim. sonra kendimi toparladım ve gittim. her gören "nerdeydin olm 2 gündür?" sorusunu yöneltiyor. ne şiirden bahsedebiliyorum ne de sevdiğimden: "kıl dönmesi olmuşum olm, bulanık sıçıyorum 2 gündür götüme diş macunu sürdüm geçer herhalde." neyse gözgöze gelmemeye çalıştım seldayla ama durur muyum yok. nereye gitse peşindeyim. kaşınıyorum abi. düşünemiyorum beynimle.

hoş o yaşlarda bir beynimin olduğundan da emin değilim..

bizim oturduğumuz mahallede evler yakındı birbirlerine ve yürüme yolu vardı. ben ne yaptım ismiyle özdeşsin diye o geçerken çelikten:

ah sevda ah sevda böyle yaman sevda
ah sevda ah sevda başı duman sevda

şarkısını bangır bangır bütün mahalleye dinlettim. öyle kolay değil he o zamanlar mahalleye çelik dinletmek. çelik diyorum ya. babadan kalma eşek ölüsü ağırlığındaki kolonları cama yaklaştırayım dedim kablo yetmedi. cam ile bilgisayar arasında yaklaşık 7 metre vardı. ev ev değil hipodrom amk. hoporleri yapan i.neler beni düşünmemiş olacak ki kolon en fazla ortaya kadar geldi. gemileri karadan yüzdüremesek de kucaklarım felsefesiyle kucakladım kolonu. açısını da tam pencereye doğru tuttum. ayçiçeğinin güneşe olan sadakati gibi ben de pencereye olan sadakatimi gösteriyordum götümden akan terlerle. kucağımda neredeyse boyum kadar bir kolon ama amk bu kız dinliyor mu?, o şiirin özürü olarak çalındığını biliyor mu. lan en kötüsü nakarat kısmındaki en vurucu kelime olan "sevda"daki "v"leri "l" yaparak söylediğimi bilmiyor. hay amk boşa giden bir çaba daha. yalnız düşüncedeki inceliğe dokunmadan geçemeyeceğim. kız bunu dinleyecek, şarkının nereden geldiğini merak edecek ve ben. senin amk. sana bu düşünceyi düşüren yer çekimini de s.keyim. lan kız bir defa bunu görse ayakları götüne çarpa çarpa kaçacak.

neyse ki kolonun kablosu yetişmedi ve o beni görmedi.

bütün mahallenin ana problemi oldu selda. ne yapsam elimde patlayan bir sevda ya da selda. mahallede ne kadar aklı çalışan erkek varsa topladım. o zamanlar bizim de gölgemiz ağırdı ve "mevzu var" dediğimde çivili kramponlarını ve mikasa topunu alıp gelen arkadaşlarım vardı. mikasa topu mu? mikasa deyip geçme dönemin en sert futbol topu. mikasaya vuruken ayağını kaybeden bir çok yakınım var.

konumuz seldaya girişti ya da yeni başlayanlar için selda. bilemiyorum belki de 21 günde nlp'yle selda'ydı. beyin takimim arkamda sapkalarini fizik kurallarina aykiri bir sekilde takip havaya kaldirmis, ellerinde tespih. semt oturusu da bizden cikmistir o donemler yani. epey konuştuktan sonra fikir birliğine vardılar. aralarından bir kefereyi sözcü olarak seçip:

-"medeni cesaretini kullanmalısın ve gidip konuşmalısın" dedi. önce bir durdum. sonra tek tek baktım suratlarına. psikiyatır koltuğunda uzanır vaziyette söylenen cümleyi hazmettikten sonra "bunun için mi çağırdım amk sizi. zaten gelip gelebileceğim en mantıklı yol buydu." dedim. artık onunla konuşacaktım zira başka yolum kalmamıştı benim için. çok güvendiğim beyin takımımda, takımlarım kadar fayda sağlamamıştı bana. hoş beyin takımı diyorum da bunlarla uzun süre konuşursanız ishal olursunuz. neyse biri hapçı, diğeri alkolik, öbürünün ise kendine bile hayrı yok kurabildiği tek uzun cümle "orti bi sigara versene"; ama karar karardı gidip konuşacaktım. konuşacaktım da nasıl konuşacaktım. kızın gözlerine bile bakamıyorken nasıl açılacaktım. –anlatım bozukluğu var lan cümlede- hayatımda bir kıza hiç açılmadım ki. ancak okulun merdivenlerinden çıkarken yukarı bakıp izlemekti en büyük açılımım. onda da kötü olduğum söylenemezdi. bir çok arkadaşıma workshop vermişliğim vardır. geçtim.

kafamda diyalogları kurmaya başladım. okuldan eve giderken nasıl giriş yapabilirim diye düşünüyorum:

-selam selda, çok yakışmış önlük (önlük ne amk sanki ilkokuldasın.. önlük olmaz, okul takımı yok oturma grubu. hey allam ya heh üniforma. evet oldu.
-selam selda çok yakışmış üniforma. çok güzelsin.
–teşekkür ederim
-teşekkür etmene gerek yok. teşekkürler yalancı iltifatlar içindir ben gerçekleri söylüyorum.

hay senin ağzını s.kiym. lan atamadın bir türlü kafandan hakkı bulut imajını. klişelikten öleceksin. senin sonun zaten bu. açılamadan, yalnızlıktan öleceksin. otopsinde götünden uzun namlulu bir şiir, odundan yapılma bir beyin çıkacak. ah ulan ah ibrahim erkal şansı yok ki biz de emine ün gibi kızla aynı dizide oynayalım.

onun yolunu gözlerken bir baktım bizim apartmana doğru geliyor kurmaylarıyla beraber. has.sktr sıçtım beni gördüler. dizlerim titremeye başladı muhtemelen o sıra sesim de götüme kaçtı. yaklaşıyor. tek tek kurmaylarını bırakıyor bana gelirken. sanırsın uzaya gönderilen türk uydusu. yaklaşıyor. göğüsleri küçük daireler çiziyor. biraz daha bakarsam hipnotize olmaktan korkuyorum. ya gözleri beni çocukluğuma götürüyor. -lan zaten çocuksun amk delisi- yaklaştı. şu an önümde:

-merhaba (derken gülümsedi. gözleri süsledi gülüşünü ve beyaz dişleri konuk oldu sonradan bu eşsiz birlikteliğe. sen "merhaba dediğimize bakma, aslında ben de istiyorum ama bilmiyorum" der gibiydi sütbeyaz dişleri.-e be amk çocuğu bir merhabaya bu kadar anlamı nasıl sığdırdın)
-hebelele bipbip çık.. (çıkmadı amk sesi. ses tellerinde düşük yaptı merhabam. zorladım yenisini, çıkarttım hemen.) me-me merhaba.
-konuşalım mı seninle biraz.

aklımdan geçmeyen şey oluyor. meğer o da benden hoşlanıyormuş. yürüyüşüm değişti. dinlediğim müzikler. kafamda çaldığım o plaj gömlekli hakkı bulut imajı amerika'yı keşfeden rafet er romana döndü. o memo, yes memo. sonra önce bir burunumu çektim:

-hee öyle mi? tabi.. yaptığımız şeyler bunlar. biz bu mahallenin çocuğuz. ben bunları anlatmayı sevmiyorum gerçi, arkadaşlar anlatsın attığım golleri. oğlum iki çay söyle, yengeninki açık olsun..

aradan yıllar , selda'nın üstünden kimler geçti bilmiyorum ama o şiir peşimi bırakmadı. bir akşam üstü şiirin devamını internette benim adım soyadımla görene kadar..
'birkaç saniyeliğine bile olsa aklına geliyor muyum acaba şu gün?'
diye merak edilen,
yad edilendir.
Anaokulunda öpüp kaçan veya öpüldüğü için ağlayan kızdır.
daha ilkokul çağındayken öğretmenlerin verdiği ödevleri saatlerce tv izledikten sonra yapmaya kalkışma eyleminin ardından başlayandır.
doktora gitmeye vesiledir. tedbiri evvelden almak gerek.
ailede kaymağını yenilebilecek hadisedir.
ne ağrıymış hamuna goyim diye gece gece isyan ettirir. hiç bi ağrı kesicide bi zke yaramaz.
(ara: ilk köz ağrısı)
geçsede ömrümün en güzel çağı, başkadır ilk sevgi ilk göz ağrısı...
(bkz: nesrin sipahi)
nejat saydam' ın yönetmenliğini üstlendiği 1963 yapımı, bir sadri alışık filmi. başrollerde belgin doruk, ayhan işık, sadri alışık, suna pekuysal, moris bulunmakta.

( sadri alışık komisyoncu olarak ev gezdirmektedir...)
cahit : hanımlar beyler, böyle güzel bir dairei ancak sizlere, tezbulur emlak bürosu sahibi cahit tez bulabilir. muhteşem bir salon, fevkalade bir yatak odası harika bir manzara sonra yerler parkedir ( kızın yanagından makas alarak ) neymiş parke imiş evet öbür tarafta harkulade güzel banyolar vardır sıcak sulu temiz akar... buyrun..( önden müşterileri sokarken içeriye arkada kalan kızı kendine çekerek ) sen gelsene bakıyım buraya ( der ve dudagına yumulur...) hemen babanı kandır bu daireyi satın alsın olurmu tonton yavrum... ( kadınla adam gelince ) heterofejön de vardır dairede... evet muhterem hanımefendi bu semtin insanın içine baygınlık veren bir kokusu vardır. gelin bakın kokuya bakın. hayır...yani kokuya değil.. yatak odası evet mesela burası yatak odası olarak kullanılabilir. şuraya mangal veya herhangi bişi koyabilirsin.
adam : evet fena değil.
cahit : fena değil ne demek kelepir beyfendiciğim.
kız : ne olur babacım alalım.
adam : alalım kızım.
kadın : yoo ben bu semti beğenmedim kızımızı burda terbiye edemeyiz.
cahit : rica ederim hanfendi...bu semt istanbulun en kibar semti kızları ise en neşeli mahluklarıdır.
adam : anlayamadım..
cahit : şey... terbiyelidir demek istedim... sizin kızınızda çok terbiyeli maşallah. buyrun diğer odalarada bakalım..( kadın adam çıkarken cahiti çeker kolundan kız..)
kız : sen gel bakalım..
cahit : bırak bunları şimdide.. kandır şu anneni önce sen.. şu daireyi satın alsın.( öpüşürler ve yakalanırlar...) kadın : aaa... vay namussuz ırz düşmanı vay...görülmüş kepazelik değil böyle ırz düşmanlarını polise teslinm etmek gerek ( apartmöandan çıkarlar )
cahit : canım ne sinirleniyorsunuz, sizin başınıza gelmediki kızınızın başına geldi cehenneme kadar yolunuz var be...
hala ağrıyor be sözlük.
herşey unutulur.. o unutulmaz.
insanın ilk aşkıdır. yüzyıllar geçse de unutulmaz.
ilk çocuktur.
(bkz: ibanez exr170)
(bkz: marshall mg10cd)
(bkz: zoom 505II processor)
ilk göz ağrısı olmak bazen gereksizdir. öyle zamanlar olur ki keşke son göz ağrısı olabilseydim dersiniz.
gözün ilk kez ağırmasıdır. mikrop kapmış olabilir yada allerjik bir durum.
yeni doğan çocuklar için söylenen bir deyim.
ilk göz ağrısı dünyada ilk defa amerika da meydana gelmiş, göz doktoru olmadığından kişi gözünden olmuştur. yıl 1350. ilkbaharın ilk ayları. (kesin tarih belli değildir.)
ilk aşkın eski sevgili statüsüne geldiğinde nitelendirileceği yeni ismidir.
Gözlerin ilk kez ağrıması durumu. Alerji yahut yorgunluk sebebiyle olmaktadır.
öyle bi ağrıdır ki, kimi zaman gözünden yaş akıtır kimi zaman güldürür o gözleri.
unutulmamaya mahkum olandır. kişiyi insan yapan değerlere yenisini katandır.
ilk kalp ağrısıdır aynı zamanda.
12 yaşlarında gözlük kullanmama sebep olan ağrıdır. önce kullanılan göz damlası fayda vermemiş akabinde gözde miyop olduğu anlaşılmıştı.
unutmak için her yolu denediğiniz lakin unutamadığınızdır... yeri gelir ağzına sıçarsınız, yeri gelir kendinizden nefret ettirirsiniz unutmak için, yeri gelir aldatırsınız ama yinede unutamazsınız.