bugün

türkiye'nin içinde bulunduğu anormal dönemi onun analizleriyle okumak güzel olabilirdi.

ne yazık ki radikal dinci teröristlerin tehditleri nedeniyle ömrünün son 30 senesini sevdiği ülkesinden uzakta geçirmek zorunda kaldı.

fazıl say'a bugünlerde uygulanan dinci faşizm, ilhan arsel ve turan dursun gibi aydınlık savaşçılarına da seneler önce uygulanmıştı.
kadın ve şeriatı okuduktan sonra dünyaya karşı bakış açımın değişmesini sağlayan yazar.
Ey iman edenler!
okumayın!
iman etmezsiniz.
Bir kısmını okuduğum, geri kalanını gülmekten okuyamadığım "Kuran eleştirisi" kitabında, kafasının "islam'da kader anlayışı" konusunda feci karıştığını gördüğüm, 2010 yılında vefat etmiş hukukçu.

Kuran'daki "Allah isteseydi iman ederlerdi. Allah dilediğini affeder, dilemediğine gazap eder. Allah isteseydi hepinizi tek bir ümmet yapardı" mealindeki ayetleriyle "Şüphesiz yaptıklarınızdan sorumlu tutulacaksınız" mealindeki ayetleri referans gösterip "işte görüyor musunuz? Allah hem dilediğini kafir, dilediğini müslüman yapacağını söylüyor, hem de irade vermediği insanı yaptıklarından sorumlu tutacağını söylüyor. Bu çelişkidir" diyerek muhteşem (!) bir tespitte bulunmuştur.

Öncelikle, ilk kısımda belirtilen ayetler ve benzerleri Kuran'da sıklıkla geçer. Bu ayetler genellikle de islam'ın ilk dönemlerinde inmiştir. Ayetlerden maksat Allah'ın birliğini ve yüceliğini vurgulamak ve Allah'ın iradesinin sonsuz olduğunun altını çizmektir. islam'da Allah iradesi külli, insanın iradesi ise cüzidir. Buradaki cüzilik mukayeseden kaynaklanır. Yoksa, Allah'ın yarattıklarına bahşettiği bu cüzi irade ve cüzi akıl, aynı zamanda insanoğlunu taş yontmaktan atomu parçalamaya, küçücük çiplere kütüphaneler dolusu bilgiyi sığdırabilme kudretine dek götüren sürece imza atan iradedir. Bu, bize muhteşem gelen ve bir kısım insanı da kibire sürükleyen "akıl ve irade" Allah'ın iradesinin yanında en fazla bir kum zerresi kadardır. Vurgulanmak istenen odur. Ama mefta bunu anlayamadı sanırım. Ya da anlamak istemedi.
bu günlerde saray soytarıları ideolog olmuş. halk sobayla muhabbet eden deli said-i kürdi kitaplarından başını kaldırmıyor ve üstad diye yeri göğü inletiyorlar.

üstad mı arıyorsunuz?

ilhan arsel'in kitapları hala yaşıyor.
çok ama çok büyük bir bilim adamıdır. cahil türk milleti onu pek fazla tanımaz, tanıyan da yanlış tanır. tüm eserleri mükemmeldir. özellikle, "arap milliyetçiliği ve türkler" adlı kitabı mükemmel ötesidir ve alanında da tektir. ayrıca şu ana kadar da türkçeyi ondan daha iyi kullanan birine hiç rastlamadım. kısacası tek kelimeyle büyük insan'dır. ve onunla kıyaslayacağım tek kişi de belki orhan hançerlioğlu'dur.

not: her kitabını iki-üç defa okumuşumdur. keşke ölmeden önce onla tanışma imkanım olsaydı. ya da youtube'da video'ları falan olsaydı. abartmıyorum ama bu adam kesinlikle türkiye'nin emanuel kant'ı, türk aydınlanmasına çok büyük katkısı olmuştur. ve daha da olacaktır.
Şişirilmiş balondur. Henüz iki kitabını okumama rağmen yazıları, iddaa ettiği eleştiren aydın konumun dan uzak yobazcasına yazılmış saçmalıklarla doludur. Bu sığlıkla uludağ sözlükteki bazı yazarlardan bile daha sığdır.
https://i.hizliresim.com/pWpo50.png
1971 yılında “Constitutions of the Countries of the World” (Dünya Ülkeleri Anayasaları) adlı 14 ciltlik yapıtın “Türkiye” ve “Belçika” bölümlerini hazırladı.(d. 1920, istanbul – ö. 2010, Florida)
büyük üstad, türkiyenin alın akı hocamız. pardon sözlükdeki mısıroğlu'cular kızacak şimdi.
ilhan Arsel çok cesur birisiydi.
Toplumsal geriliklerimizin nedenlerini dinde sorguladı. Günümüzün sözde laikleri gibi laikliği savunurken yobazlığı ve yobazı kışkırtmayayım diye düşünmedi, asla sarı muhalefet olmadı.
Işıklar içinde uyusun, huzur içinde yatsın. Arabın dininin gerçek yüzünü ifşa edenlerden birisiydi.
görsel
görsel
görsel
görsel
görsel
görsel