bugün

Son peygamber. Büyük peygamberlerdendir. Şu anda yaşayan onu seven sevmeyen küfreden her türlü günahı ve sevabı işleyen kullar onun ümmetindendir. inşallah hesap gününde yüzü ak olanlardan oluruz.
Muslumanlarin tanrısı.
türklerin araplaştırılmasında kullanılan figürlerden birisi.
---Alıntı---
karısı hz hatice ve kızı hz fatıma cennetlik kadınların en üstünü iken torunları hz hasan ve hz hüseyin de cennet gençlerinin en üstünüdür.
---Alıntı---
Ailesine torpil geçen peygamber!
torunlarından hasan ve hüseyin'in neye göre "genç" ve "üstün" olduğunu anlayamadığım peygamberdir. islami kaynakların pek çoğuna göre erkekler, cennette 33 yaşında olarak haşr edilecek. orada genç, yaşlı gibi bir ikirciklik mi var ki "gençlerin" ya da "yaşlıların en üstünü" şeklinde tanımlama var?

Hasan vefat ettiğinde 44, hüseyin ise 54 yaşında [1-2 yaş oynayabilir ki ihtilaflı olması doğal]. bu kadar süre yaşamış kişileri "genç" diye nitelendirmek çok akilane değil. doğruluğu tartışılacak bir hadiste "cennet gençlerinin en üstünü hasan ve hüseyin'dir" denmiş ki gene bir tarihi-arka plan hatası var. eğer hasan ve hüseyin'in cennete gideceği kesin olarak peygamber tarafından biliniyorsa neden aşere-i mübeşşerenin içinde bu iki isim yer almaz? velev ki böyle bir hadis var ve en üstün gençler hasan ve hüseyin dendi, bunu ancak peygamber dönemindeki gençler arasında takva yönünden en üstün iki kişi olarak bu iki ismi kabul edebiliriz. ama biliyoruz ki peygamber vefat ettiği sırada Hasan 8, Hüseyin 7 yaşlarına henüz girmişken, yani "akıl baliğ" sayılabilecek yaş ile henüz tanışmışken peygamber nasıl olur da "gençlerin en üstünü" der? nereden tutsan elinde kalacak bir hadis, ki bu şekilde peygambere apaaçık iftira atılıyor.
yaşadığı döneme göre ilerici bir lider akıllı bir insan iyi bir sosyolog, iyi bir psikologdur kendisi.yaşadığı dönemi en az 200 sene ileriye götürmüştür ama dönemimizden geri kalmıştır.bana göre hz muhammed buddha gibi spinoza gibi bir filozoftur.islamiyet oluşmadan önce hanif dinine mensup olan hz muhammed bana göre kuranı kendisi yazmıştır.

eksilemeden önce argümanları okuyun.evet dediğimz gibi büyük bir insandır hatta kohlbergin ahlak yasasına göre ahlağı sağlam bir insandır ama kuranı kendisi yazmıştır.öncelikle dünya üzerindeki nüfusun sadece %23ü müslümandır.bu 23ün %7si cehennemlik diye bir çıakrım yapsak şu anda yaşayan dünya nüfusunun sadece ve sadece %16sı cennetliktir geri kalana acı verici bir azap vardır.merhameti sonsuz olan bir yaratıcının şu anda yaşayan insanların %84ünü yakacak kadar "merhametli olduguna inanmak" çelişkidir.
Kureyş'li kuru ekmek yiyen kadının çok eşli oğlu.
Peygamberimiz. Kim laf ederse. Allah ın laneti üzerine olsun. Evet.
" Yoksa onu muhammed uydurdumu diyorlar! Deki; haydi sizde onun denginde bir sure getirin ve Allah tan başka kim varsa yardıma çağırın. Sözünüzde samimi iseniz bunu yapın"

Yunus 38
9 yasindaki ayse ile 53 yasinda evlenmistir.
1. risâletin ilk günlerinde müslüman olanların isimleri sıralanırken, ablası esmâ vâlidemiz’le birlikte âişe vâlidemiz’in adı da zikredilmektedir. dikkat çekici olan bu zikrin, hz. osmân, zübeyr ibn avvâm, abdurrahmân ibn avf, sa’d ibn ebî vakkâs, talha ibn ubeydullah, ebû ubeyde ibn cerrâh ve erkam ibn ebi’l-erkam gibi ‘sâbikûn-u evvelûn’ tabir edilen en öndekilerin hemen arkasından; abdullah ibn mes’ûd, ca’fer ibn ebî tâlib, abdullah ibn cahş, ebû huzeyfe, suhayb ibn sinân, ammâr ibn yâsir ve habbâb ibn erett gibi isimlerden de önce gerçekleşiyor olmasıdır.7 demek ki âişe vâlidemiz, o gün küçük de olsa ‘irade’ beyanında bulunabilecek bir çağda ve ilk müslümanlar arasında yer alabilecek bir durumdadır. söz konusu bilgilerde ondan bahsedilirken, ‘o gün o küçüktü.’ şeklinde bir kaydın konulmuş olması, bu manayı ayrıca teyit etmektedir.8

2. ablası esmâ vâlidemiz’in konumu da bu kanaati güçlendirmektedir; zira onun, on beş yaşında iken müslüman olduğu bilinmektedir.9 bilinen bir gerçek de onun, 595 yılında dünyaya gelmiş olduğudur.10 bütün bunlar, risâletin ilk yılı olan 610 tarihini göstermektedir. demek ki âişe vâlidemiz, yaşı küçük olmasına rağmen 610 yılında müslüman olmuştur. bunun için o gün onun, en azından beş, altı veya yedi yaşlarında olması gerekir ki, on üç yıllık mekke hayatıyla en az yedi aylık11 medine günleri de bu tarihe ilave edildiğinde onun, allah resûlü ile evlendiği gün –risâletten beş yıl önce dünyaya gelmiş olma ihtimalini esas alacak olursak- en azından on sekiz yaşında olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır.

3. mekke günleriyle ilgili olarak âişe vâlidemiz,

"ben mekke’de oyun oynayan bir kız iken hazreti muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’e, ‘doğrusu, onların asıl buluşma zamanları, kıyamet saatidir; kıyamet saatinin dehşeti ise, tarif edilemeyecek kadar müthiş ve ne acıdır!’ (kamer, 54/46) ayeti nâzil oldu."12

bilgisini vermektedir ki bu bilgi, onun yaşıyla ilgili olarak bize farklı kapılar aralamaktadır. şöyle ki:

4. söz konusu ayet, kamer sûresinin 46. ayetidir ve bütün hâlinde nâzil olan bu sûrenin, ibn erkam’ın evinde iken ve bi’setin dördüncü (614),13 sekizinci (618) veya dokuzuncu (619)14 yılında indiğine dair farklı rivayetler vardır. özellikle ayın ikiye yarılma hadisesini ve o gün buna olan ihtiyacı nazara alan bazı âlimler, söz konusu tarihin 614 olması gerektiği üzerinde durmuşlardır ki, bu tarih esas alındığında hz. âişe vâlidemiz, ya henüz dünyaya gelmemiş veya yeni doğmuş demektir. 618 veya 619 tarihi esas alındığında da durum pek değişmemektedir. zira bu durumda o, henüz dört veya beş yaşında demektir ki her iki yaş da söz konusu hadiseyi kavrayıp yıllar sonra da aktarabilecek bir olgunluğu ifade etmemektedir. bu durumda ise o, en yakın ihtimalle risâletin başladığı günlerde dünyaya gelmiş olmalıdır.

burada dikkat çeken başka bir husus da, o günü anlatırken bizzat âişe vâlidemiz’in, "oyun oynayan bir kız çocuğu idim." şeklindeki beyanıdır. kendisini ifade ederken kullandığı ‘kız çocuğu’ kelimesinin karşılığı olan ‘câriye’ lafzı, ergenlik çağına geçişi ifade etmekte ve o dönemler için kullanılmaktadır. arap şairlerinden ibn yerâ, bu yaşlardaki birisini kastederek maksadını şu şekilde ifade etmektedir: "sekiz yaşına geldiğinde artık o, benim için bir câriye değil; utbe veya muâviye’ye nikahlayabileceğim gelin adayımdır." bazı bilginler bu kelimenin, on bir yaşın üzerindeki kız çocukları için kullanıldığını ifade etmektedir.

kamer sûresinin indiği tarih olarak 614 yılını esas alacak olursak, âişe vâlidemiz’in risâletten en az sekiz yıl önce doğmuş olduğu ortaya çıkar ki bu tarih 606 yılına tekabül etmektedir. bu ise, evlendiği gün onun on yedi yaşında olduğunu ifade eder. sûrenin indiği tarih olarak 618 yılını kabul ettiğimizde ise onun, 610 yılında dünyaya gelmiş olma ihtimalini ortaya koyar ki bir yönüyle bu, evlendiği gün âişe vâlidemiz’in on dört yaşında olduğu sonucunu doğururken diğer taraftan onun, risâletten dört yıl sonra dünyaya gelmiş olamayacağını ispat eder.

bu bilgilerle birinci maddede ifade edilenleri yan yana getirdiğimizde, âişe vâlidemiz’in 606 yılında dünyaya geldiği ve on yedi veya on yedi buçuk yaşında iken de evlendiği sonucuna ulaşmamız mümkün olmaktadır.

5. âişe vâlidemiz’in mekke yıllarıyla ilgili olarak anlattığı bazı hatıralar da bunu destekler mahiyettedir. mesela:

a) risâletten kırk yıl önce gerçekleşen ve tarih belirlemede bir kıstas olarak kabul gören fil hadisesinden geriye kalan iki kişiyi mekke’de dilenirken gördüğünü söylemesi;

b) mekke’nin en sıkıntılı günlerinde allah resûlü’nün sabah-akşam kendi evlerine geldiğini ve bu sıkıntılara dayanamayan babası hz. ebû bekir’in de habeşistan’a hicret teşebbüsünde bulunduğunu detaylarıyla birlikte anlatması;

c) ilk defa namazın ikişer rekat farz kılındığını, mukim olanlar için daha sonraları onun dört rekata çıkarıldığını, ancak sefer durumlarında yine iki rekat olarak bırakıldığını ifade etmesi;

d) "biz isâf ve nâile’yi, kâbe’de cürüm işlemiş ve bu sebeple allah’ın kendilerini taş hâline getirdiği cürhümlü bir adamla kadın olarak duyup dururduk."20

gibi ifadelerle ilk günlerle ilgili nakillerde bulunması gibi daha pek çok hâtırat, daha ilk günlerden itibaren onun, gelişmeleri takip edebilecek bir çağda olduğunu ifade etmektedir.

6. efendimiz’le izdivacı söz konusu olduğu günlerde âişe vâlidemiz’in, mut’im ibn adiyy’in oğlu cübeyr ile sözlü oluşu da bu kanaati güçlendirmektedir. burada ayrıca dikkat çeken husus, söz konusu teklifin, havle binti hakîm gibi aile dışından birisi tarafından gündeme getirilmiş olmasıdır. açıkça bu onun, o gün evlilik çağına gelmiş ve evlendirilebilecek genç bir kız olduğunu ifade etmektedir.

söz konusu ‘sözlülük hali’nin, ibn adiyy ailesi tarafından ve oğullarının anlayışı değişir gerekçesiyle feshedildiği de bilinen bir gerçektir.21 burada akla, ibn adiyy ailesinin, oğullarının anlayışını değiştireceklerinden endişe ettikleri ebû bekir ailesiyle böyle bir akdi niye ve ne zaman yaptıkları sorusu gelmektedir. bunun en makul cevabı söz konusu akdin, ya risâletten önce veya islâm’ın açıktan tebliğinin başlamadığı dönemde gerçekleşmiş olduğu şeklindedir ki her iki durumda da onun, bi’setin dördüncü yılında dünyaya gelmiş olma ihtimali söz konusu olamaz; hatta bu, sanıldığından da erken yıllarda dünyaya gelmiş olabileceğini düşündürmektedir.

bu kararın, açıktan tebliğin başlandığı dönemde alınmış olma ihtimali nazara alınacak olursa bu tarihin, ibn erkam’ın evinden çıkış günleri olan 613-614 yıllarını ifade ettiği görülecektir ki bu, sözlendiği dönem itibariyle onun henüz dünyaya gelmediğini kabullenmek demektir. bu durumda, söz konusu akitten bahsetmenin de imkânı yoktur. öyleyse bu sözün bozulduğu tarihlerde onun, en azından yedi veya sekiz yaşında olduğunu kabullenmemiz gerekir ki bu da onun, takriben 605 tarihinde dünyaya gelmiş olduğunu göstermektedir.23

7. mevzuya ışık tutması bakımından âişe vâlidemiz’le diğer kardeşlerinin arasındaki yaş farkı da dikkat çekicidir. bilindiği gibi hz. ebû bekir (radıyallahü anh)’ın altı çocuğu vardır; bunlardan hz. esmâ ve hz. abdullah, kuteyle binti ümeys’ten; hz. âişe vâlidemiz’le hz. abdurrahman, ümmü rûmân (r.anha)’dan; muhammed, esmâ binti ümeys’ten ve ümmü gülsüm de habîbe binti hârice’den dünyaya gelmiştir. bu durumda esmâ vâlidemiz’le hz. abdullah; abdurrahmân ile de âişe vâlidemiz anabir kardeşlerdir ve bu her iki anabir kardeşlerin arasındaki yaş farkları konumuza ışık tutacak mahiyettedir; şöyle ki:

a) hz. ebû bekir’in ilk kızı olan esmâ vâlidemiz, hicretten yirmi yedi yıl önce 595 tarihinde dünyaya gelmiştir.24 allah resûlü’nün hicreti esnasında zübeyr ibn avvâm ile evli ve o gün altı aylık hamiledir. bir diğer ifadeyle o gün yirmi yedi yaşındadır.25 üç ay sonra medine’ye hicret ederken kuba’da oğlu abdullah’ı dünyaya getirecektir. yetmiş üç yılında ve yüz yaşındayken, hatta dişleri bile dökülmemiş halde vefat etmiştir.

âişe annemiz ile ablası esmâ vâlidemiz’in arasındaki yaş farkı ondur.26 buna göre (595+10=605) âişe vâlidemiz’in doğumunun 605; hicretteki yaşının da (27-10=17) olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır. evlilik hicretten yedi ay sonra27 gerçekleştiğine göre demek ki, bu sıralarda âişe vâlidemiz’in yaşı, on yedi'yi aşmış, on sekiz yaşına yaklaşmış demektir. bedir’in hemen akabindeki şevvâl ayında evlendiği bilgisini esas aldığımızda ise onun, evlendiği gün on sekiz yaşını aşıp on dokuza adım attığını kabullenmemiz gerekmektedir.

b) burada dikkat çeken bir diğer husus da, âişe vâlidemiz’in anabir kardeşi olan hz. abdurrahman ile arasındaki yaş farkıdır. bilindiği gibi hz. abdurrahman, hz. ebû bekir’in büyük oğludur ve ancak hudeybiye’den sonra müslüman olacaktır. bedir’de, babasıyla karşılaşmamaya özen gösteren de odur ve o gün abdurrahman, yirmi yaşındadır.28 buna göre o, 604 yılında doğmuş olmalıdır. kardeşler arası yaş farkının genelde bir veya iki olduğu bir toplumda, ağabeyi 604 yılında dünyaya gelen bir kardeşin 614 yılında doğması ve tabii olarak iki kardeşin arasında on yaş gibi bir farkın meydana gelmiş olma ihtimali çok zayıftır ve bunu destekleyen herhangi bir delil de bulunmamaktadır.

8. âişe vâlidemiz’in vefat tarihi konusunda gelen rivayetler de bu kanaati güçlendirmektedir. zira onun vefat ettiği yıl ve o günkü yaşıyla ilgili olarak hicrî 55, 56, 57, 58 veya 59;29 yaşıyla alakalı olarak da altmış beş, altmış altı, altmış yedi veya yetmiş dört30 gibi farklı tarih ve rakamdan bahsedilmektedir. bu ise, doğum tarihinde olduğu gibi onun vefat tarihiyle ilgili de kesin bir kabulün olmadığını göstermektedir.

özellikle 58. yılında ve 74 yaşında iken vefat ettiğini ifade eden rivayette, onun vefat ettiği günün çarşamba olduğu, vefat tarihinin, ramazan ayının on yedinci gecesine denk geldiği, vasiyeti üzerine vitir namazından sonra cennetü’l-bakî’ye geceleyin defnedildiği, yine vasiyeti gereği namazını, hz. ebû hüreyre’nin kıldırdığı, mezarına da ablası hz. esmâ’nın iki oğlu abdullah ile urve, kardeşi muhammed’in iki oğlu kâsım ve abdullah ile diğer kardeşi abdurrahman’ın oğlu abdullah gibi isimlerin indirdiği gibi detayların bulunması,31 diğerlerine nispetle bu bilginin daha güçlü olduğu izlenimi vermektedir. öyleyse bu tarihi esas alarak bir hesaplama yapacak olursak onun, efendimiz’in irtihalinden sonra kırk sekiz yıl daha yaşadığını (48+10=58+13=71+3=74) görmekteyiz ki bu hesaba göre o, risâletten üç yıl önce dünyaya gelmiş demektir.

bu durumda evlendiği gün onun, (74–48=26–9=17+7 ay) on yedi yılını yedi ay geçtiği anlaşılmaktadır.

yukarıdaki bilgilere ilave olarak, erkek çocukların bile yoldan geri çevrildiği uhud günü onun da cephede oluşu,32 ilmî meselelerdeki derinliği, ifk hadisesi karşısında ortaya koymuş olduğu olgun tavır ve beyanları, fâtıma vâlidemiz’le arasındaki yaş farkı, hicret ve sonrasında yaşanan gelişmelere detaylarıyla birlikte vukûfiyeti, medine’ye intikal ettikten sonra evlilik işinin, bizzat babası hz. ebû bekir’in gündeme getirmesiyle ve mehir takdirinden sonra gerçekleşmiş olması,33 model bir şahsiyet olarak efendimiz’in toplum önündeki rehberlik konumu, peygamberlik hassasiyeti ve baba şefkati, gelen ayetlerde evlilik yaşıyla ilgili olarak rüşd şartının getirilmiş olması,34 onun yaşı ve evliliğiyle ilgili rivayetlerin farklılık arz etmesi yönüyle kesinlik ifade etmiyor oluşu,35 o günkü yaşını ifade ederken bizzat âişe vâlidemiz’in, şüphe ifade eden "altı veya yedi" tabirini kullanması, o günün toplumlarında doğum ve ölüm tarihlerinin bugünkü kadar net tespit edilmiyor oluşu gibi bilgiler üzerinde de durulabilir.

ancak netice değişmemekte ve bunların hepsi, onun risâletten önce dünyaya geldiği, on dört veya on beş yaşlarındayken nişanlandığı ve on yedi veya on sekiz yaşlarındayken de allah resûlü (s.a.s.) ile evlendiği şeklindeki kanaati kuvvetlendirmektedir.

bu durumda bize, nişanlandığında 6 veya 7, evlendiğinde ise 9 yaşlarında olduğu şeklindeki rivayetleri, ‘o görünümde birisi idim.’ manasına hamledip te’lif etmek düşecektir.36 hz. âişe annemiz’in, fizikî durumu itibariyle zayıf bir bünyeye sahip olduğu bilgisi de bu yorumu güçlendirmektedir. zira o, fizikî şartlardan çabuk etkilenen ve yaşıtlarına göre kendini daha küçük gösteren bir beden taşıyordu; medine’ye hicret sırasında hastalanması,37 annesi tarafından özel ilgi gösterilerek iyileştirilmeye çalışılması,38 benî mustalık gazvesi dönüşünde, içinde sanılarak hevdecinin deve üzerine yerleştirilmesi ve bu sırada onun hevdeç içinde olup olmadığının bile anlaşılamamış olması39 gibi hadiseler de bu durumu desteklemektedir.

özetle âişe vâlidemiz, dokuz yaşında iken evlenmiş olsa bile o günkü toplum telakkilerine göre bu çok tabii ve doğal olmakla birlikte hadiseye daha genel bakıldığında onun, on yedi veya on sekiz yaşlarında iken ‘mü’minlerin annesi’ hüviyetini kazandığı anlaşılmaktadır.

burada akla, "madem öyle; bugüne kadar bu mesele niye bu şekilde gündeme gelmedi?" şeklinde bir soru gelmektedir. başta da ifade edildiği gibi, yakın zamana kadar bu hususta olumsuz hiçbir beyan serdedilmemiş; ne ebû cehil gibi her fırsatı aleyhte değerlendiren muannit bir firavundan ne de abdullah ibn übeyy ibn selûl gibi olmadık yerden fitne ve iftira üreten nifakın adresi olmuş birisinden, bu evliliğe herhangi bir itiraz söz konusu olmamış, olamamıştır. çünkü ortada itiraz edilecek herhangi bir durum yoktur. o günkü telakkilere göre her iki durum için de tabii bir kabullenme söz konusudur ve muhtemelen bu durum, konuya farklı yaklaşıp yeni bir bakış açısı getirme ihtiyacını da netice vermemiş, dolayısıyla söz konusu haberlerin doğruluğu veya alternatif bilgilerin varlığı hususunda islâm âlimlerinin farklı bir mütalaada bulunmaları da mümkün olmamıştır
Tevrat. Yaratılış 16: 7-12

RAB’bin meleği Hacer’i çölde bir pınarın, Şur yolundaki pınarın başında buldu. 8 Ona, “Saray’ın cariyesi Hacer, nereden gelip nereye gidiyorsun?” diye sordu.
Hacer, “Hanımım Saray’dan kaçıyorum” diye yanıtladı.
9 RAB’bin meleği, “Hanımına dön ve ona boyun eğ” dedi, 10 “Senin soyunu öyle çoğaltacağım ki, kimse sayamayacak.
11 “işte hamilesin, bir oğlun olacak,
Adını ismail koyacaksın.
Çünkü RAB sıkıntı içindeki yakarışını işitti.
12 Oğlun yaban eşeğine benzer bir adam olacak,
O herkese, herkes de ona karşı çıkacak.
Kardeşlerinin hepsiyle çekişme içinde yaşayacak.”
Son peygamber. Gözümüzün ve gönlümüzün nurudur diğer tüm peygamberler gibi. Geleceği tevrat ve incilde de geçer. Bundan sonra ise hz mehdi ve hz isa beklenmektedir. Bunuda kendisi müjdelemektedir ve tevrat incilde de vardır. Yani kısacası son peygamberdir.
benim için atatürk, selahattin demirtaş ve mesut barzani'den sonra gelir. ondan sonra da allah gelir. açık ve net.
yukardaki arkadaşı allah affetsin.
Mustafa S.a.v.
8 çocuk sahibi. O kadar kadından o kadar çocuk sahibi olmuş ama bi fırsat bulup kuranı kitap haline getirememiş.

O hiç değişmemiş kuran kendisinden çook sonra orda burda yazılmış halde duran ayetlerin başkaları tarafından toplanmasıyla oluşmuş.

Enteresan.
bu adam yuzunden dunyada binlerce insan birbirini katletti. bu adam yuzunden rte ulkeye arap, afghan, ve pakistanli milyonlarca multeci aldi. ama nedense araplar multeci almazlar. niye? adamlar akilli cunku.
"çocuklar napıyorsunuz siz ben size bunları mı söyledim? ne vahiy alması ne namazı ne orucu ne kurbanı? ben böyle saçmalıklar söyleyecek bir insan mıyım? ben size sadece kadınlar da sizin gibidir sizinle eşittir, diğer yarınızdır dedim, insanlarla barış içinde, huzur içinde yaşayın, onlara saygılı olun, haklarına girmeyin dedim, siz nereden çıkartıyorsunuz bu dört 4 eş olayını? ay'ı ikiye bölmeyi falan? ne mucizesi? ben iyiliği anlatan güzelliği anlatan sıradan bir insanım yapmayın bunu aklınızı mucizelerle bozmayın mucize arıyorsanız o yaşamın ta kendisidir işte daha ne arıyorsunuz? sevmeyi öğrenin, öfkenizi kontrol etmeyi öğrenin, korkuyla değil adaletle hükmedin, eğer allah'ın rızasını almaksa bütün savaşınız, herkesi kendi allahıyla yani vicdanlarıyla başbaşa bırakın ve vicdanlarınızı temiz tutun"

dediği öğrenilmiştir, şam kayıtlarında yakında çıkar.
Dünyanın en zeki insanlarından dır. Nasıl bir kandırdıysa insanları 1400 yıldır halen inanıyorlar.

Cidden helal olsun.
Son peygamberdir.
En önemli eseri kuranı kerim olan ünlü arap yazar,bu kitapta allah mahlasını kullanmıştır.
şefkat ve rahmet peygamberi.

ehlibeytine ve ashabına selam olsun.
pek sevmediğim biridir.*
Dünya tarihinin gelmiş geçmiş en sağlam insan evladıdır burda kuranı kendisi yazdı eheheheh diyen ateist tayfa bile gunde 5 vakit adını duyuyor ahahahah varmı lan boyle birisi dunyada.