bugün

sizinle aynı duyguları paylaşıyorsa güzel.
dostça veya başka duygularla sarılıyorsa kabus.
sizinle aynı duyguları paylaşıyorsa güzel hatta iki taraf da bundan habersizse tadından yenmeyecek hadise.***
(bkz: aldatan kızın boynuzunuza sarılması)
Savaş filmlerinde esas adamın yanına düşen bomba kulaklarına etki eder ve o an sadece kendi nefesinin sesini duyar ya,işte ona benzer bir ruh hali.
lisedeykene bırak hoşlanmayı, aşkımdan kendimi s.ktiğim günlerde, kıza yılbaşı hediyesi aldıydım, kuyumu kazan arkadaşlarımın gazıylan. yalnız hatun para sıçmaktaydı, önemli bir ayrıntı olarak veriyorum. aldığı nefes alamanyadan, içtiği su iskoçya'dan geliyordu, sıçtığı bok markaydı diyeyim, sen anla gulüm. neyse, aldık hediyeyi, ama "ne aldın?" deyu sorma söylemem. vazgeçtim söylerim. her şeyi orcinal marka olan kıza sen git, karum'un arka dükkanlarından lastiği sünmüş, cingen pembesi, fasonluğa dahi terfi edememiş bir dkny body al. lan o boktan hediyeyi aldın hadi, bari insan gibi bi poşete koy lan. kırtasiye poşetine niye koyuyon oğlum? hangi aklın işi bu? neyse yedik işte bu boku, uzattık; "mutlu senelere." diyerekten, anam bi sevindi kerata, bi sevindi. boynuma sarılınca bayılmışsım. uyandığımda azerice konuşuyordum alüminyum... hediyeyi şöyle bir açtı, anladı fason olduğunu, geri yerine koydu. gömlek üstü body giyerdi her daim, onu düşünerek aldıydım. bir gün giymedi lan, giyer mi hiç? evde anası yer bezi etmiştir aynı gün. neyse la, akşam oldu hüzünlendim ben yine.
(bkz: hoslanılan kızın boğazınıza sarılması)
ayakların yerden soyut anlamda kesilmesi durumu...
(bkz: ask)
ilişki başlangici olmasi cok muhtemeldir.
vaktiyle aziz kedi'nin tv makinesi için hazırladığı bir parodisinde işlediği temadır. (bkz: gıgıldamak)
kedidir kedi. bazı bayanlar korkar kediden o bakımdan.
o andan sonra ne kadar kötü olay olursa olsun, önünüzdeki birkaç gün mutlaka güzel geçer.
birkaç gün sonra bu sarılmanın ne amaçla olduğu daha sakin kafayla irdelenir ve sonuca göre günleriniz ya daha da güzelleşir ya da aşk acısı denen olguyla karşı karşıya kalırsınız.
(bkz: hoslanilan kizin el ense cekmesi)
(bkz: cekmek)*
oy oy canım benim gibilerinden sözlerin ağızdan çıkmasına sebep olan durum. kokusunu içine çekmekte cabasıdır.
dünyalara bedel bir duygu olsa gerek. yaşamadım bilmiyorum, yani henüz ortada bir ilişki olmadan nasıl bir şeydir sevdiceğin sarılması, onu bilmiyorum. ama bir arkadaşımın karşılıksız aşkıyla sarıldığı anda yüzünde oluşan ifadeyi görmüş olmam bir takım fikirler edinmemi sağladı konu hakkında. ha diyeceksiniz ki ' ulan artist, hangi kızdan hoşlandıysam sarıldım ve hepsi de benden hoşlanıyodu demek mi istiyosun sen'. yok babam, nerde?... zaten acı olan da budur; elimde öyle bir fırsat varken, hoşlandığım kız bana sarılmak istemişken ben o an öküzleşivermişim ve fark etmemişim. şimdi ölüm gelse, tüm hayatım film gibi gözlerimin önünden geçse ' ah vah' edeceğim başka bir şey olmaz.

bir aylık bir aradan sonra yanına gitmişim doğum gününde. oturmuşuz birkaç saat sohbet etmişiz, tavla oynamışız vs. çok uzun zamandır tanışıyor olmamıza ve ona açılmama rağmen duygularından emin değilim. karamsar düşüncelere meyilli olduğum için de kendimi boş zaman doldurma fasilitesi olarak görüyorum, ' bu kız benden hoşlanmıyo, sadece canı sıkıldığı için görüşüyo' diye kendime telkinde bulunuyorum çoğu zaman. ne de olsa hem tecrübelerimiz hem de işittiklerimiz bize ' hiçbir kadın ilgiyi kaybetmek istemez. hoşlanmasa bile kendisine aşık erkeğin uzaklaşmasına izin vermez' diye bir anlayışı yerleştirmiş. mikro düzeyde ele alalım; şu sözlükte kadın erkek ilişkileriyle ilgili yazılanlara bakınız, % 80' i bu minvaldedir. tamam kaybetmek istemez ilgiyi ama sırf bu yüzden de hoşlanmadığı erkeğin saçmalıklarına, hakarete veren ithamlarına ve bağırıp çağırmalarına da katlanacak değil ya? anlamamışız hafız, yaş kemale erdi desek de hala yontulmamışız. yahut işte geçmişte yaşananların izleri, kırıklıkları paranoyak etmiş bizi. herneyse...
rüya gibi geçen saatler, her anında zamanın bu kadar hızlı akmasına sövüyorum sürekli. ve vakit tamam, ışığım artık gitmek durumunda. beni yolcu etmek istiyor, ' seni arabaya bindirmeyince kötü oluyorum' diyor. ben ise ' gittiğimden emin olmak istiyo herhalde. nasıl da sıkılmış, hemen postaladı beni' diye saçmalıyorum içimden. ulan hayvan, belki kız seninle fazladan birkaç dakika daha geçirmek istiyordur? ama yok, olmaz di mi? çünkü o duygusuz bir boru, sen ise dünyanın en romantik adamı, postmodern don juanısın. neyse efendim durağa gelinir, kalkmak üzere olan otobüse doğru hızlıca seyirtmek için yarım yamalak bir öpücük ve onun teşekkürüne kısa bir ' rica ederim' ile cevap verilip yola revan olunur. onunla geçen zamanın her saniyesinde sarılmak, dokunmak, öpmek istemişim ama nerde bende o yürek? otobüste nefes alamaz halde ' allahım neden sarılmadım? neden cesaret edemedim? iterse itsin, yapsaydım ya şu hamleyi' diye kendimi yerken bir mesaj gelir: ' napiosun? aklım sende kaldı. öle birden otobüse döndün gittin'... göğsümü sıkan cendere gevşemiş, midemin asit salgısı durmuştur. ' otobüsteyim eve doğru gidiyorum. neden aklın kaldı ki' mesajıma karşılık ' bilmem bi garip oldum işte:) uzun mu sürdü sanki yol' diye cevap verir. normal olduğunu falan yazıp, öyle apar topar ayrıldığım için üzgün olduğumu aslında ona sarılmak istediğimi yazarım karşılık olarak. telefon birkaç dakika sonra titrer tekrar: ' keşke sarılsaydın:( ' hadi şimdi söyleyin bana, bu aptal bu talihsiz başı nerelere vurayım ben? meğer güneşim, ışığım bana sarılmak için kolunu kaldırmış bana doğru uzatmış ama o an perde mi inmiş gözlerime nedir; ben bunu farkedememişim. ' üzülme hocu, bi dahaki sefere sarılırsın doya doya. zaten o da hoşlanıyomuş baksana' demeyin, bir dahaki sefer ne zaman olur yada olur mu bilemem. bu olaydan sadece 2 hafta sonra aramızda geçen tartışmalar* yüzünden herşeyin bittiğini, beni artık istemediğini haykırdığını söylersem acımı anlarsınız.

ey incitmeden sevemediğim, ey aklımdaki, kalbimdeki; her ne olursa olsun günün birinde yeniden karşılaşacağız. belki yarın, belki iki ay sonra belki beş yada on yıl sonra, olmadı bir sonraki hayatta... öyle ya da böyle bu hikaye bu şekilde bitmeyecek. ruhumun yarısı sende, kalbimin tamamı. başka şehirler, başka sevgililer giydirsem de ömrüme, hep biraz eksik olacak artık herşey.
(bkz: boyna sariliyor efendim durduramiyoruz)
1 milisaniyede vücudunuzdaki bütün kanın beyninizde hissetmenize neden olan hadise.
yolda bir anda karşısına çıkıp size çarpmasını sağlarsanız düşmesin diye yakalama şansınız olur belki böylece size sarılmış yada siz ona sarılmış gibi hissedebilirsiniz.
özellikle platoniklerde 9 kasım 2008 fenerbahçe galatasaray maçında lincoln'ün sayılmayan golüne sevinen galatasaray taraftarı gibi bir hissiyat yaratır. şu an aklıma daha güzel açıklayacak bir örnek gelmiyor. haftalarca, aylarca hatta belki yıllarca beklediğin şeye kavuştun sanırsın bir an için. aklını kaybedersin sevinçten. hemen sonra farkedersin işin aslını, mutluluktan uçtuğun yerden yer yüzüne inersin.. lisedeyken hayal ederdim böyle bir sahneyi ama, olmadı. lincoln golü attı ama, o da sayılmadı..
ama her seferinde böyle olacak diye bir kural yok. belki boşu boşuna ümitlenilen öylesine bir vaka değil de herşeyin başlangıcıdır o sarılma, kim bilir?
Kızın bilmeden masumca yaptığı ama erkekte heycan sevinc ve heves uyandıran son derece insancıl bir durum...
ama ailesinden biri öldüğünde üzüntüden sarılan kız bunlara dahil değildir...Denemeyin kesinlikle.Çocukların ulaşamayacakları yerlerde saklayın!!!
Uludağ üniversitesine giden ve o kıza aşık olan kızında ona aşkını itiraf edemediği bi durumdan ders alınarak yazılmıştır.
bütün organlar kol bastı oynar aynı zaman diliminde. kız sarılır sen öyle yavrusunu katil balina kapmış penguen gibi kalırsın ortada, kızada sarılamazsın doğru dürüst çünkü dumurluktan beynin sulanmıştır.
saniyelerin durduğu, her şeyin anlamsızlaştığı bir vakittir. öyle ki o an ona ne kadar değer verip sevdiğinizi söylemek istersiniz bir yandan teninin kokusunu içinize çekerken bir yandan da var olan her şeyi durdurup o anı saatlerce yaşamak istersiniz fakat birkaç saniye sonra zaten suratınızı kaplayan huzur ve sersem bir telaş ile hoşlanılan kıza ne kadar değer verdiğinizi anlatırsınız öyledir ki bu sarılışlar ya sağlam bir ilişkinin başlangıcı olur ya da masum bir dostluğun dahi bitişine neden olur.
kızın manyak olduguna işarettir. kızım sen kızsın, arada bir sarıl hatta sarilma. hemen cıvıma.
malum lise sona gelince öğretmenler pek karışmaz, disipline önem vermezler. son yazılıyı da mümkün olduğunca erken yaparlar. nitekim öyle oldu ve nisanın son haftası yazılılarımız bitti.

ayrılık vakti yaklaştığı için herkes fotoğraf çektirmekte ve küçük hatırlatma hediyelerini birbirine vermekte. bende ayrıldığım sevgilime son defa bakıyorum. hala siyahlar üstünde..
konuşabileceğimi sanmıyordum, zira gücüm de yoktu. o da başı öndeydi. bankta tek oturuyordu. gaza gelmiş olmalıyım ki gideyim dedim yanına. öyle ya utanmanın korkmanın sırası değil.
''gidiyorum, birdaha asla göremeyebilirim seni'' dedim. gözleri doldu, ''böyle konuşma lütfen'' dedi. ''seni her geçen gün daha çok seviyorum. 15 eylülden beri seninle nefes alıyorum. çok özleyeceğim, nasıl yapacağım bilmiyorum'' diyerek ekledim. ve daha bunun gibi veda cümleleri. kolumu tuttu; ''keşke herşey farklı olsaydı'' dedi. cevap veremedim. abimin hediye ettiği, benim için çok kıymetli olan bilekliğimi çıkardım. şaşırdı, gözleri iki kat doldu, damladı. o ince, narin bileğine taktım ve; ''senin için ölüyorum gerçekten bir tanem çok seviyorum..'' diyebildim, ağzımdan çıkan son cümleydi. boynuma sarıldı. çok şaşırdım, mutlu oldum, sevindim, üzüldüm, yıkıldım, bittim.. ne hissetmeliydim bilmiyordum ki. tarifi olmayan mis kokusu mu, gözlerinin güzelliği mi yoksa bu son görüşmemin acısını mı? bütün bir yıl peşinde koştuğum, sevgilim son kez sarılıyordu bana. derince içime çektim, öptüm. ''hoşçakal'' demek istemiştim ama pek anlaşılmadı, ağzımda yuvarlandı o kelime, o lanet kelime...

edit:o anı hatırlayıp ta hiçbir şey olmamış gibi yapamıyorum..
aşık olmak an meselesidir.
acımasız gerçeklere reklam olunası bir hadise.