bugün

görsel
yağmur altında dizlerinin üstünde durup kendini değil baskülü poşetle koruyarak tartıyım mı abi diyen 6-7 yaşlarında bir kız çocuğu görmek.
Catlamis dudaklarla cigkofte yemek.
bir devlet bankasında çalişiyorum, her gün yüze yakin insanla muhatap oluyorum, ve hala okuma yazma dahi bilmeyen insanlarin azimsanmayacak derece de cok olduguna sahit oluyorum.
çok sevdiğim bir arkadaşımın kardeşine parlak eğitimine uygun olarak yarı ticari nitelikte, ancak devlete bağlı saygın bir kurumda iş ayarlamaya çalıştım. araya iktidar partisi vekilinden, holding sahibine kadar bir ton adam koydum. bir ay sonra cevaben "referans nakşibendi dergahından gelmedikçe giremez." dediler, devletin koca kurumu onların elindeymiş...
cebimde ki 140 tl paranın 100 tl'sinin kaybolup 40 tl'sinin kalması. ne vardı sanki iki 20'likten biri kaybolsaydı illa 100 tl'nin mi kaybolması gerekiyor?.
3 yıl önce evimize parke döşemeye gelen bir işçinin, masamın üzerinde duran ders kitaplarımı görmesi sonucu gözlerinin dolması... dudaklarından dökülen birkaç kelime;

- okumayı çok isterdim biliyor musun...
yanlış ilişki sonucu doğan çocuğu ortada birakip gitmek.
''çeksene arabanı oraya ben park edeceğim'' diye kızdım mahallemize yeni taşınan, 5 yaşındaki tombul yanaklı, yaşıtım osman'a. sinirlendiğimi anlamadı, elindeki arabayla oynamaya devam etti. ''hınnn hıınnn'' sesleri arasında arabasını benim arabamın yanına yanaştırdı ve sanki havada çaprazlama yatan hayali birisine kalp masajı yapıyormuş gibi ellerini birleştirip farazi direksiyonun ortasına doğru itti. ''dittt dittt diii dittt'' osmanın ağzıyla çıkardığı korna seslerini duyunca daha çok sinirlendim. ''çek arabanı'' dedim tekrardan ''burası benim evimin park yeri.'' osman sözümü kavramaya çalışır gibi suratıma bir kaç saniye baktıktan sonra gözlerini toprak zemin üzerinde gezdirerek ''hani??'' diye sordu ''ev yok ki burada.'', ''var'' dedim ''şimdi toprağın altına girip görünmez oldu çünkü birazdan düşmanlar gelecek ama var. işte burası da benim park yerim.'' alnını çattı osman, gözleriyle toprağın altına giren evimden bir iz arıyormuş gibi işaret ettiğim alanı taradıkran sonra ''çekmiyorum'' dedi. gözlerim döndü deyiminin ne demek olduğunu anlamaya başlıyordum...

bu ne cürretti?? bizim mahalleye yeni gelmiş olan biri 2,5 senedir burada oturan bana kafa tutuyordu!! ayağa kalkıp yerde çömelmiş şekilde duran osman'ı biraz itmem dengesini kaybedip yere oturmasına yetti lakin yinede sakinliğini korudu osman, sanırım benden korkuyordu. yavaş yavaş ayağa kalkıp ''gitmeyeceğim'' dedi. ''salaksın sen'' dedim ''anlamıyorsun, burası benim. eskiden beri benimdi. sen yeni geldin bilmiyorsun.'' yine sinirlenmedi osman ''hıhh'' dedi ''sen salaksın.'' salaklar havada uçuşmaya başladıktan sonra 'seni döverim'lere geldi sıra. iki taraf da kendisi emin olmasa bile diğerini döveceğini iddia etmeye başladı:

f628+seni döverim.
osman-hayır, ben seni döverim.
+yok ya sen mi beni döveceksin?? hem benim mahallede tanıdığım abiler var.
-benim de eski oturduğum yerde tanıdığım abilerim var, hem bizim mahallede iki tane polis de vardı.

polis mi vardı?? aman yarabbim. çocuk aklıma göre dünyadaki en güçlü insanlar polislerdi. hemde bir değil tam iki polis. onları durduracak güç yoktu bana göre. köşeye sıkışmıştım, hemen bahane uydurmalıydım:

+sen çağırsanda onlar gelmez ki.
-gelirler.
+olsun gelene kadar benim babam senin babanı döver bizde kaçarız.

atışmamızın başından beri biraz soğuk kanlı bir insan profili çizen osman geri adım attı. belli ki heybetli bir insan olan babamı iş dönüşünde görmüştü. ee babam güçlüydü, kim korkmazdı ki ondan???

bir şey demedi osman, donuk bakan gözlerini arabasına çevirdi. aldı arabayı, koşmaya başladı. heyt be ne güçlü bir babam vardı, böyle bir babaya sahip olmak ne güzel bir duyguydu. iki tane polis tanıdığı olan birisine bile babamdan bahsederek korkutabiliyordum. güçlüydü, döverdi haliyle herkes ondan korkardı.

sol eliyle çeşmini silen osman koşarken arkasından savaşı kazanan komutan misali mağrur gözlerle baktım. sonradan öğrendimki babası 2 yıl önce ölmüş osmanın.

not: okuyanlara teşekkürler...
soğuk bir şey içmek için açılan dolapta içecek namına hiç bir şey olmadığını görmek.
maalesef hemen sabah oluyor.
futbolun bozulduğunu görmek.
bir kadinin kalabalık bir yolda yere düşmesi.
zamanın pezevenk olması.*
vizeleri olduktan sonra okulun fiilen bitmesi.
Günlerce beklersin özel günleri lakin o günler o kadar çabuk geçer ki anlamazsın bile.
Sanki Kısa olması yetmiyormuş gibi bir de baştan yazılmış olması.
Uzun yıllar doğru birinin çıkması için beklersin nihayetinde sanırım daha iyisini bulamam diyerek birine aşık olursun, sevmeye başlarsın filan, ne hikmetse hayalinde ki insan bu aşamadan sonra başka bir yerden karşına çıkar, seçim yapmak zorunda kalırsın, geçmiş mi, ilerisi belli olmayan gelecek mi...
aynı günün içinde hem arşa yükselip hem yerin dibine geçtiğin her an iç burkar.
suriye'deki iç savaş nedeniyle türkiye sınırlarına sığınan insanlardan küçük bir çocuk görmüştüm haberlerde. Altında kapri tarzı çamura bulanmış bir eşofman vardı, yırtık. Ayakları çıplak ve morarmıştı çamurun içinde. Küçücük elinde kuru bi ekmek parçası vardı. Ağlıyordu, gözyaşlarımı tutamadım. O kadar nankörüzki aslında. O kadar rahatızki. O günden beri hep aklımda o küçük çocuk. Sadece o değil, dünyanın her tarafında var o çocuk gibi aç ve üşüyen insanlar. Kendi paramı kazanınca elimden geldiğince muhtaç insanlarla paylaşabilirim inşallah.
hayatınızın belli dönemlerinde gaza gelirsiniz, "işimi şöyle iyi yapacağım, fakirlere yardım edeceğim, çocukların elinden tutacağım" dersiniz. daha başında bırakırsınız işi. kendinize de başkasına da bi haltınız dokunmaz. bu da böyle bi iç burkan detaydır sayın sözlük.
Bugün Amirimle vedalaşmaktı benim için. Sen hayal ürünü değildin abi. Bizden biriydin sen.
elde yok avuçta yok, üç gün sonra kredi kartı ödemesi var, akşam eve misafir gelecek, misafire ne ikram edeceksin, et yok, tavuk yok, eşin nasıl yemek yapacak, seni davet ettiler mi, önüne br kuş sütü eksik masa açıyorlar, sen niçin benzer bir ikram ile karşılık veremiyorsun. onlar gelince senin çocuğuna bile hediyelerle çikolatalarla geliyor, sen düşmüşsün geçim derdine kime ne ahhh, ahh.
bazen güldürebilen detaylardır.

arkadaşların evine hatun getirilir. içer de onların odasında seks yapılır. dışarı çıkıldığında olların iştahla ve sulu sulu karpuz yediği görülür.

(bkz: hahahaa)
çok başıma gelen hatta bir kere başlığını da açmış olduğum bir detaydır. içimi de burktu ve üzdü beni.

(bkz: cornetto yu açarken dibinin kırılması)