bugün

Lozan'a giden heyetin başında ismet Bey vardı. Heyetin aslî diğer üyeleri ise, Dr. Rıza Nur ve Hasan (Saka) Beydi.

Bunların dışında, heyette ayrıca 30'dan fazla müşavir, uzman, danışman, kâtip, idareci statüsünde adam vardı. (ismet Paşa, Konferansın ikinci safhasında bu heyeti büyük çapta değiştirdi. Kendisine en yakın danışman olarak da, Yahudi Hahambaşısı Haim Naum'u seçti.)

Konferansa delege seviyesinde katılan ülkeler şunlar: ingiltere, Fransa, italya, Japonya, Yunanistan, Romanya, Bulgaristan, Portekiz, Belçika, Rusya ve Yugoslavya.

Lozan Konferansının en mühim maksadı, Birinci Dünya Harbi ve hemen ardından başlayan istiklâl Harbi sonrasında kurulan yeni Türkiye Devletinin dünyaca tanınması, toprak bütünlüğü ve millî sınırlarının kabul edilmesiydi.

Bu noktada ciddî bir sıkıntıyla karşılaşmaması, Türkiye'nin hakkıydı.

Zira, son savaştan zaferle çıkmıştı. Ne var ki, cephelerde, meydanlarda kazanılmış olan zafer, diplomatik sahada (masa başında) karşılığını lâyıkıyla bulamadı.

işte, "Misâk-ı Millî" içinde yer aldığı halde, Lozan'da halledilmeyen, zamana bırakılan ve daha sonraları Türkiye'nin başını hayli ağrıtacak olan önemli dâvâlar: Kıbrıs, Ege Adaları, Boğazlar, Hatay ve Kerkük-Musul meseleleri.
Hatay ve Boğazlar dışında kalan meselelerin tamamı, ne yazık ki Türkiye'nin aleyhine bir gelişme kaydetti.

ve birde madalyonun öteki yüzü var tabi, her gördüğün sakallıya dede dememek lazım.

Yukarıda bahsettiklerimiz, doğrudan siyasî, maddî ve şeklî meseleleri ithiva ediyor.

Bunlardan çok daha önemli olan ise, Lozan'da gizlice görüşülen ve karara bağlanan dinî/mânevî hususlardır:

Bunlar, hilâfetin kaldırılması, dinî hayat ve tedrisatın sona erdirilmesi, mânevî cephenin çökertilmesi, bin yıllık kültür ve medeniyet birikiminin tahrip edilmesi gibi, bu milletin en mühim ve hayatî meselelerini içine alan bir dizi reform ve inkılâpların muhakkak sûrette realize edilmesi talebidir.

Kısa bir müddet sonra Türkiye'de yaşanan gelişmeler ve köklü değişimler, bu taleplerin büyük bir iştahla yerine getirildiğini gösteriyor.

Lozan görüşmeleri esnasında madalyonun bu yüzünde aktif rol alan en etkili şahıs ise, istanbul Yahudi Hahambaşısı olan Haim Naum'dur.

Türkiye'deki icraatler noktasında maksadına fazlasıyla ulaştığına kanaat getiren Naum, 1925'te Kahire'ye gitti ve orada da bu kez Mısır Hahambaşı oldu. (Bu tarihten sonra Filistin'e el atan Naum, burada bir Yahudi devletinin kurulması için vargücüyle çalışmaya koyuldu.)

* * *
Haim Naum'un Lozan görüşmeleri esnasında ortaya çıkması ve kaşla göz arasında reis ismet Paşanın en gözde danışmanı/müşaviri oluvermesi, ikinci delegasyon makamındaki Dr. Rıza Nur'un dikkatini çeker.

Kaleme aldığı hatıralarında, bu "emrivâki"den şöyle bahseder:

"Bir müddettir istanbul eski Hahambaşı Haim Naum, Lozan'da kaldığımız otelde görülmeğe başladı.

Baktım bir gün ismet'le görüşüyor.

Ne yapmış, kimi vasıta yapmış bilmem.

ismet'e yanaşmış. Yaman Yahudi!.. Artık ismet'ten ayrılmıyor.

Yemek zamanını biliyor ya, asansörün yanında bizi bekliyor.

Derhal ismet'in koltuğuna giriyor, belinden yakalıyor; o da onun...

ismet'i lüzumu yokken holde dolaştırıyor.

Sonra yemek salonunda, ismet'le şakalaşıyor, gülüyor...

Anlaşılıyor ki, herkese: 'ismet benim samimi, teklifsiz arkadaşımdır' diye göstermek istiyor ve gösteriyor.

Nihayet bütün Yahudi sırnaşıklığı ile yanaştı. ismet'in yakasını bırakmıyor... Şimdi odasından da çıkmıyor. ismet bunu müşavir tâyin etti. Yevmiye vermeye de başlamış. Bana da söylemiyor.

Heyet'i murahhasa çiftliktir, kullanıyor. Ne diye kandırdı bilmem. Bu sadedil ismet, Yahudinin dolabına girdi. Derken Hahambaşını soframıza da aldı. Bu vakte kadar sesimi çıkarmamıştım.

"ismet'e dedim ki: 'Bu Yahudi de başımıza nereden çıktı? Senin böyle bir Yahudi ile laubali görüşmen haysiyetini ve Türk milletinin, heyetinin haysiyetini kırar. Bu kadar yüz verme!' ismet, bana kızdı... Derken, herif azdıkça azdı. Heyetten şuna buna herkesin içinde kumanda ediyor. Benim önüme de geçip yürüyor. ihtimal ismet benim sözlerimi ona söyledi... ismet'e tekrar dedim: 'Bu bir Yahudidir. Adi adamdır. Bunun kim bilir ne fenâ işleri vardır? Bundan bir hayır bekleme!..'

"Hahambaşı ismet'e bütün ingiliz ve Fransız ricâlini tanıdığını, hepsi ahbabı olduğunu, işleri istediği gibi yaptıracağını söylüyormuş. Tabiî ingiliz, Fransız ve italyan delegelerine de ismet'in avucunda olduğunu söylüyordu... Lozan muhitinde dolaşıyor, herkese: 'ismet teklifsiz ahbabımdır, sözümden dışarı çıkmaz' diyormuş.."

(Dr. Rıza Nur, Hayat ve Hatıratım, c. 3, sh.1211;1050)

Rıza Nur'un anlattıklarını teyit edenlerden biri de Rauf Orbay'dır.

Türkiye'de en üst seviyede askerî ve siyasî görevlerde (Bakanlık, Başbakanlık, Meclis ikinci Başkanlığı...) bulunmuş olan Orbay, aynı hususla ilgili olarak şunları kaydediyor: "ismet Paşa, anlaşıldığına göre, Lozan'da ingilizlerle bir çeşit gizli arabuluculuk rolü oynayan istanbul Yahudi Hahambaşı Haim Naum Efendinin telkinleriyle, Hilâfetin artık ne şekilde olursa olsun Türkiye'de devamına müsaade edilmeyip, derhal kaldırılması fikrini tamamıyla benimsemiş bulunuyordu." (Feridun Kandemir, Hatıraları ve Söyleyemedikleri ile Rauf Orbay, s, 96)

* * *
Bir sonraki yazıda, Haim Naum'un (Hayim Nahum) gerek Lozan'da ve gerekse Konferansın kesintiye uğramasının ardından çeşitli ülkelerin başkentlerinde yürüttüğü lobi faaliyetleri ile Ankara'da yaptığı temaslara ve bütün bu olup bitenler karşısında Bediüzzaman Said Nursî'nin sergilemiş olduğu ilmî/fikrî duruşun ne anlama geldiği üzerinde durmaya çalışalım. hain haim naum'un yediği nanelere değineceğim.

bir kısmı alıntıdır, metin bütünlüğünü korumak için alıntı ibaresi eklemedim.
Yukarıda sıraladığımız bütün bu kaynaklar, Hahambaşı Haim Naum'un Lozan görüşmeleri münasebetiyle Türkiye üzerinden yürütmüş olduğu hainane lobi faaliyetlerinden, doğrudan veya dolaylı şekilde bahsediyor.

Kaynaklar, Lozan'da Türkiye'nin bazı isteklerinin (mülkî tamamiyet gibi) kabul edilmesi karşılığında, Türk milletinin din ve mukaddesatı adına ne varsa yıkılması, terk edilmesi ve din dışı reformların bir an evvel yapılması şartının ileri sürüldüğünü ve bilâhare bunların tatbik sahasına konulduğunu açıkça iddia ediyor.

işin garip bir diğer yönü, bu kaynaklarda böyle âşikâre bir sûrette dile getirilen o korkunç iddiaları şimdiye kadar hiçkimse ortaya çıkıp da yalanlamadı, yalanlamaya cesaret dahi edemedi. Bundan sonra da edemez. Zira, mızrak çuvala sığmıyor.

iddialar cevapsız kaldı gerçi, ancak iddia sahiplerinin başına ise gelmeyen kalmadı.

Lozan'daki görüşmeyi beğenmeyen ve bunu tenkit etmekten çekinmeyen Trabzon mebusu Ali Şükrü Beyin, Erzurum mebusu Hüseyin Avni Beyin, Başvekillik de yapmış olan Rauf Orbay'ın, Kadir Mısıroğlu'nun, Necip Fazıl'ın ve bilhassa Bediüzzaman Said Nursî'nin başına gelenleri hatırlayın, ne demek istediğimiz daha iyi anlaşılır.

Ve, iddialar

Lozan görüşmelerinin bütün hararetiyle devam ettiği ve tartışıldığı günlerde Ankara'da bulunan Bediüzzaman Said Nursî, o zamana dair dehşet uyandıran bir tesbitini şu sözlerle ifade eder: "1338'de (1923) Ankara'ya gittim. islâm ordusunun Yunan'a galebesinden neş'e alan ehl-i imanın kuvvetli efkârı içinde, gayet müdhiş bir zındıka fikri, içine girmek ve bozmak ve zehirlendirmek için dessasane çalıştığını gördüm. Eyvah dedim, bu ejderha imanın erkânına ilişecek! ... Maatteessüf, o dinsizlik fikri hem inkişaf etti, hem kuvvet buldu." (Yirmiüçüncü Lem'a, ihtar bölümü)

işte, o dessasane çalışmanın içinde bulunanlardan biri de, Yahudi lobisinin katalizörü Hahambaşı Haim Naum'dan (1873-1960) başkası değildir.

Kezâ, Üstad Bediüzzaman'dan Ankara'da baskı yoluyla bazı fetvâların (heykel, içki ve kadınların açılmasına dair) istenmesinin arkasındaki gizli odağın baş mümessili, yine aynı kişi ve aynı zihniyet mensupları olduğu muhakkaktır.

Nitekim, Üstad Bediüzzaman, yıllar sonra (1959) Büyük Doğu mecmuasında çıkan "Lozan'ın iç yüzü" isimli makalede o zamanın (1923'ün) hadiselerine dair teferruatlı bilgilerin aktarıldığını öğrendiğinde, aynı bilgileri kendi eserinde de iktibasen neşrettirmekten çekinmez.

işte o bilgilerden maksadı izaha yetecek kısacık bir bölüm:

"Türklere dinlerini ve din temsilciliğini (Hilâfet makamı) feda ettirmek şartıyla, sun'î istiklâl işinde gizli anlaşmanın müessiri tek kelime ile Yahudiliktir.

Buna memur–u müşahhas kimse de, şimdi Mısır Hahambaşısı bulunan Hayim Naum'dur.

Naum, Amerika'da önemli faaliyetler içinde bulunduktan sonra Yahudi kökenli ingiliz Lord Gürzon ile çok yakın münasebetleri olup, şu teklifte bulundu:

'Siz Türkiye'nin mülkî tamamiyetini kabul ediniz. Onlara ben islâmiyeti ve islâmî temsilciliklerini ayaklar altında çiğnetmeyi taahhüd ediyorum.' Naum, dışarıda bu faaliyetleri sürdürürken, Ankara'ya da gelerek, ...dostluk kurdu." (Emirdağ Lâhikası, s. 277)

"Lozan Konferansının ikinci sayfası: Artık her şey Türkiye hesabına çantada hazırdır. Yani dini terk ile her şey yapılacak. Yeni hizbin bundan böyle, bu millette, islâmiyeti katletmek prensibiyle hareket etmekte, hasım dünyanın kumandanlarından, yani düşman ehl-i salip kumandanlarından, dini vurmakta daha hevesli olduğu ve örnekler vereceği ve bilhassa hudut dışı değil de, hudut içi ve millî irade yaftası altında çalışacağı şüpheden varestedir."
"Nihaî Vesika:

Lozan Muahedesinden sonra, ingiltere Avam Kamarasında, 'Türklerin istiklâlini niçin tanıdınız?' diye yükselen itirazlara, Lord Gürzon'un verdiği cevap:

'işte asıl bundan sonraki Türkler bir daha eski satvet ve şevketlerine kavuşamayacaklardır. Zira, biz onları mâneviyat ve ruh cephelerinden öldürmüş bulunuyoruz." (Age, s. 278)

* * *

Üzerinden 84 yıllık bir zaman geçmiş olmasına rağmen, Lozan Konferansının ve bununla bağlantılı gelişmelerin birçok yönü hâlâ karanlıkta ve sisler arasında bulunuyor.
Ümit ederiz ki, şu âlemde hiçbir hakikat gizli ve nihan kalmasın.

Latif Salihoğlu'n dan alıntıdır. istifade etmeniz dileğiyle. lozan'da ki hainleri tanımamız dileğiyle.
memleketin başına yüz yıl evvelinden ördüğü çoraplardan hala kurtulamadığımız hain. alllah onun takipçilerinin belasını versin (amin)
"yahudiler tarihte iki devlet kurdu. bunlardan ikincisi israildir"
ismet inönü'nün yanına müşavir olarak aldığı kişidir.
Lozanda bizi temsil eden ve osmanlı devletinin kağıt paraya geçmesi neticesinde osmanlı bankasındaki büyük miktar parayı savaş esnasında yurtdışına kaçıran ve bu parayı kardeşi bernar nahum'a ve oğlu olan vehbi koç'a veren ve vehbi koç'un bugün zengiliğinin temel nedeni olan
yahudi asıllı diplomattır.
vehbi koç'un babası olduğu iddia edilmekte.
anti-siyonisttir. vehbi koç'un babası değildir.
Arastirmak lazim, bakalim.
------------------

Bugünkü Türkiye Cumhuriyeti’nin sınırlarını ve yetkilerini belirleyen 24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Konferansı’nda Türk heyeti ile müttefik devlet heyetleri arasında ikili ve gizli görüşmeleri ayarlayan, kritik davalarda fikirleri ile ismet Paşa’yı etkileyen bu Haim Naum denilen Yahudi başhaham kimdir?. Kimler hangi amaçlarla onu Lozan’a giden Türk heyetinin içine yerleştirdi? Neydi heyet içindeki görevi?

Üzerinden bu kadar zaman geçmesine rağmen neden hâlâ Lozan’a giden Türk ekibi içinde bir Yahudi olan istanbul Başhahamı Haim Naum’un varlığından hiç söz edilmez? Lozan hakkında onbinlerce sayfa yazıldı, yüzlerce ciltlik külliyatlar düzüldü ama Lozan’da Yahudi Naum’un varlığından ya hiç bahsedilmedi, ya da satır aralarında bahsedilerek üzerinden geçildi.

Lozan Konferansı’na Türkiye adına katılan temsil heyetinin listesi incelendiğinde Haim Naum adına rastlıyoruz. Adının karşısında “Yüksek Mühendis Mektebi Fransızca Muallimi” yazılı. Yahudi asıllı bir kişi. Türk vatandaşı mı? Belli değil. Ancak bilinen bir durum var, bu kişinin Türk milletine ve Türk Devletine en küçük bir bağlılığı yok. Geleceğe ait bir takım hesaplar peşinde. Fanatik bir Yahudi. Asıl mesleği hahamlık. Galiba ayıp olmasın diye meslek hanesine hahamlık yerine öğretmenlik yazdılar.

işte, Lozan’da işlerin sarpa sardığı, komisyonlar arasında gerginliklerin başlayıp masadan sonuçsuz kalkılması söz konusu olduğu sırada sahneye, hahambaşı Haim Naum Efendi çıkıyor. Paris gazetelerinin birine beyanat veriyor;

“...Merak edilmesin ismet Paşa benim ahbabımdır. Benim sözümden dışarı çıkmaz. Lozan’a gider işleri düzeltirim.”

Ertesi gün Lozan’a ismet Paşa’ya da bir telgraf çeker:

“... Ben geliyorum işleri düzelttim. Size mühim bir haberim var sakın ben gelmeden işleri kesmeyin, masadan kalkmayın.”

Bundan sonrası için ikinci Başkan Rıza Nur hatıralarında şöyle diyor;

“... Biz bu adamı daha önce Lozan’dan kovmuştuk. Utanmıyor, bunu yazıyor. Bize ne diyor?, gazetelere göre karşı tarafa, telgraflara göre ise bize hizmet ediyor. Münir, ben ve daha birkaç kişi ismet’in odasında oturuyoruz. Bir asker geldi. Naum Efendi gelmiş sizi görmek istiyor dedi.”

Haim Naum, ingilizlerle gizli halifelik pazarlığı yapmıştı. Bu bazı kaynaklardan dışarı sızmıştı. ingilizler, Türkiye’den ve bütün islam dünyasından halifeliğin kaldırılmasını istiyorlardı. Nedensiz gibi görünen işleri yokuşa sürmenin en önemli nedenlerinden biri bu idi. ingilizler bunu açıkça söylemiyorlardı. Çünkü hakimiyetleri altındaki topraklarda milyonlarca Müslüman yaşıyordu. Ve bu Müslümanlara karşı halifenizi ortadan kaldırmak istiyoruz diyemiyorlardı.

Haham Efendi, ingiltere Londra’daki resmi makamlarla yaptığı görüşmelerden sonra geldiği Lozan’da Türk heyetinin kaldığı otele yerleşti. Akşam-sabah ismet Paşa’nın yanından ayrılmıyordu. Yemek zamanlarında merdivenlerde bitiyor, salona ismet Paşa’nın kolunda giriyordu. Herkese Türk heyetinin başkanı ile iyi dost olduğunu göstermek istiyordu. Hahambaşı resmen Türk tarafı ile ingilizler arasında kuryelik yapıyordu. Konu ise tekti;

“Halifeliği Türkiye’den ve her yerden ebediyen kaldırmak….”

Lozan’da halifeliğin kaldırılması için ingiliz tekliflerini ismet Paşa’ya ileten Naum, bu konuda ismet Paşa’dan istediği cevabı alamadı. Çünkü ismet Paşa’nın bu konuda tek başına karar verme yetkisi yoktu. Bunu öğrendikten sonra ismet Paşa’yı Lozan’da bırakarak tek başına Türkiye’ye geldi. Bu arada Mustafa Kemal Paşa’nın halifeliği koruyucu ve övücü sözleri devam ediyordu. Mustafa Kemal Paşa, Lozan Konferansı’nın dağıldığı 4 Şubat 1923 Cuma günü, Balıkesir Zağanos Paşa Camii’nde ünlü hutbesini okumuştu. Bu hutbede Mustafa Kemal Paşa, halifeliğin Türk milleti için bir şeref olduğunu ve halifelik için ellerinden ne gelirse yapacaklarına dair azim ve kararlarının olduğu şeklinde bir konuşma yapmıştı.

Haim Naum, iktisat Kongresi için izmir’e gelen Mustafa Kemal Paşa ile izmir’de gizli bir görüşme yaptı. Buradan sonra tekrar Londra’ya gitti. Daha sonra en az bir kere daha Ankara ile Londra arasında gidip geldiği bilinmektedir. Bu resmi makamlara yapılan ziyaretler resmi ziyaretlerdir. Bir de gayri resmi ziyaretler vardır ama bunların sayısı bilinmemektedir.

Lozan görüşmelerinin yapıldığı sıralarda ingilizlerle Dünya Yahudi Cemaati, Filistin’de bir Yahudi devleti kurmanın hesaplarını yapıyorlardı. Bu devletin kurulabilmesi için doğal olarak, bu topraklardaki Müslüman nüfusun Filistin topraklarından sürülmesi, gönderilmesi, itiraz edenlerin ise toplu katliamlarla yıldırılması gerekiyordu. Bu ise Ortadoğu’da çok büyük bir karmaşaya neden olacaktı. Bu nedenle Müslümanların karşı koyma gücünün tümüyle ortadan kaldırılması gerekiyordu. Halifelik ise Müslümanların toparlanmasında bir manevi güç olabilirdi. Buna meydan vermemek için gerek Lozan’da Türkiye’yi temsil eden Yahudi hahambaşısı Haim Naum, gerekse ingilizler Lozan’da her türlü baskı ve tehdidi denemişlerdi.1

Bu Haim Naum’un Lozan’da ingilizler adına arabuluculuk yaptığı ve ismet Paşa’ya (Mustafa Kemal’i razı edip onun emrini de ileterek) ingilizlerin bu teklifini kabul ettirdiği de bazı ileri gelen ağızlardan duyulmuştur. 2

Muhabbetle…

1 H.A.Çavdaroğlu, Lozan Öncesi ve Sonrası., 77-80

2 Ahmet Kabaklı, Temellerin Duruşması s.153-154

-----------------