bugün

gitmek isterken ruhun
hiç kalmak istedi mi bedenin

olarak keats'in dizeleriyle özetlenebilecek olan durumdur.

gerçi ne kadar keats özetlese de;

ahmaklık edeceğimize görmesini öğrenebilseydik,
güldürünün özündeki vahşeti anlardık.
çene çalacağimiza koyabilseydik eylemimizi ortaya,
kıçüstü oturmazdık daima.
görüp öğrenebileceğimiz tek şey belki de bu olmuştur;
yine de sevinme arkadaş! bozguna uğradı diye,
gerçi dünya ayaklandı ve deyyusu durdu ama,
onu doğuran kancık kızışmış bekliyor yine.

kendi cikarlari mevzu bhais oldugu fevkalade küstahlasan ve birbirinin gözünü oymak için susta ve pusuda bekleyenlere mucadele etmeyip de ne edeceksin?

etmeyip yeni bir barbarlık cağinin başlamasina mi okeyliyeceksin?

doğru ya da yanliş, her şey gececidir baki kalan yeryüzünün korkunlugudur.

cahil ve yoldan saptirilmiş bile olunursa amaç her daim iyidir.

amaçlar olmasa yasamanin ne manasi var ve zamani gelince efendice sahneden inmeyi de bilmek gerekir...
Ayrılığın en zor yanı kabullenmektir... Hiç kimse vazgeçilmez değildir... En vazgeçilmez denilenler bile; bir gün gelir hatırlanmazlar... Terketmek ya da edilmek... Ne fark eder ki... Ayrılık var mı işin sonunda? sen ona bak... Ha gitmişsin, ha kalmışsın ne farkeder...
"biri sana 'git' dediğinde, 'kalmak istiyorum' diyebilmekmiş sevmek,
git dediklerinde gittiğimde anladım..."

(bkz: can yücel)
Şair der ki, Kalan gidenin gitmesine ses çıkarmıyorsa, çoktan terketmiştir.
hep giden oldum şu zamana kadar. zor olsada yine yeni bir başlangıç yapıyosun ama yine aynı dert seni buluyor. gitmek istiyorum ama nereye.
sonunda ölmek ya da ölmemeyi belirleyen bir tercih.
Korkunç bir seçim zamanıdır korkunç Bir yanda sevdikleriniz vardır büyüdüğünüz yer, dostlarınız, hiç kavuşamayacağınız aşkınız, bildiğiniz o güvenilir sokaklar... Ama bir yanda da kocaman bir dünya vardır. Sıkışmışlığınızdan kurtulmak istersiniz, yeni yerler yeni anılar yeni insanlar bu böyle sürüp gider farklı bir dünyayı yaşamak istersiniz yani. Daha önce gittiyseniz gitmenin acısını tattıysanız, o yalnızlığı yaşadıysanız ve daha kötüsü ona alıştıysanız işte o en kötüdür. Daha ilkokuldayken amerikaya, biraz büyünce ingiltereye sorasında bulundugun şehrin dışına hep bir gitme duygusuyla yaşarsın bazen ama üniversite biter bir bakarsın içine bir kalma tohumu ekilivermiş. Napacaksın peki şimdi tüm hayallerini bir kenara atıp kalacak mısın? O kadar gitmenin ve gitme hayalini es geçip kalacak mısın? Yoksa yine yalnızlığına ama hayallerine mi koşacaksın? Ölüm gibi bir seçimdir ölüm. Hangisinin seçerseniz seçin içinizdeki boşluk biraz daha büyüyecektir ama hayat böyle işte eksilerek geçiyor ömrümüz. Daha 22 yaşında olan birinin içinden nasıl çıkar bu düşünceler? Ne kadar ölmüş o 22 meğerse
işte bütün mesele bu.