bugün

Uçurumun kenarındayım Hızır
Ulu dilber kalesinin burcunda
Muhteşem belaya nazır
Topuklarım boşluğun avcunda
Derin yar adımı çağırır
Dikildim parmaklarımın ucunda
Bir gamzelik rüzgâr yetecek
Ha itti beni, ha itecek
Uçurumun kenarındayım Hızır
Civan hazır
Divan hazır
Ferman hazır
Kurban hazır
Uçurumun kenarındayım Hızır
Güzelliğin zulme çaldığı sınır
Başım döner, beynim bulanır
El etmez
Gel etmez
Gülce'm uzaktan dolanır
Uçurumun kenarındayım Hızır
Gülce bir davet
Mecaz değil
Maraz değil
Gülce bir afet
Peri değil
Huri değil
Gülce beyaz sihir
Gülce ölümcül naz
Buram buram zehir
Yar yüzünde infaz
Biir gamzelik rüzgâr yetecek
Ha itti beni, ha itecek
Güzelliğin zulme çaldığı sınır
Uçurumun kenarındayım Hızır
Ben fakir
En hakir
Bin taksir
Ateşten
Kalleşten
Mızrakla gürzden
Dabbetülarz'dan
Deccal’dan, yedi düvelden
Korku nedir bilmeyen ben
Tir tir titriyorum Gülce’den
Ödüm patlıyor Gülce’ye bakmaktan
Nutkum tutuluyor, ürperiyorum
Saniyeler gözlerimde birer can
Her saniyede bir can veriyorum.

Ö.L.M
...

Yüzüme bakmasan da
yağmura düşürsen de gözlerini
gözlerime bakmasan da ne kadar
o kadar aydınlığın gökyüzüme uzanıyor
uykularımda nefesinin sıcaklığı
o kadar

Atilla ilhan.
nasıl iş bu
her yanına çiçek yağmış
erik ağacının
ışık içinde yüzüyor
neresinden baksan
gözlerin kamaşır

oysa ben akşam olmuşum
yapraklarım dökülüyor
usul usul
adım sonbahar...

Attila ilhan.
Geceleri duvarlara ülkemi kurtarmak için
Kahrolsun yazacak kadar adamdım
On altı yaşındaydım
Ne senin haberin oluyordu şiirlerimden
Ne de birileri kahroluyordu
Mahalle duvarlarına çiziktirdiğim harflerimden
On altı yaşındaydım
Yalan yok

Ben yazmaya böyle başladım
Coğrafya defterim bir eskiciye kurban gitti
Duvarlarına yüreğimi bağırdığım o evler birer birer
Yıkıldı gitti..
görsel

Sana ihtiyacım var,

Ruhunda sev beni,

Çok üşüdüm biraz da sarıl,

Al aklına ısıt beni..

"Şiiren"
[Verse 1]
Kırmızı fren, kırmızı bira
Hırlısı hem hırsızı bir arada
Kırmışım ben fıttırırken
"Geceler daha acımasız gündüzden." der Gencebay
Geceleğin hem dert, hem iş, hem eğ-eğlence var
Duygularım karmakarışık uyanırım uykularımdan
Uyuyamamak mı? Ki geceleri gece yapan buydu kanımca
Takılırım şehrimin kuytularında
Her yerde değişik huylu kadınlar, huysuz adamlar, şuursuz adımlar
Dolaşırım beynimin uydularında
Kulağını aç ve de duy bu yarından
Önceki saat ganja ve kağıt
Tüm gece dar hazır
Bitmemiş daha gece işlerim var
izbelik sarmış şehrini bak
Kendine espri yap, fazla iç geçmişi an
Elimde hiçbir şey yok çünkü hiçbi' şey var
Karanlıklardan doğar aydınlıklar
[Bridge]
------- da etkisiyle ışık daha parlak
Çekilir nefesler
Karanlıktan yolum, yönüm, yıldızlar ve sesler
Ay güneşten daha güzel

[Hook]
Geceler geceler, kafamın peşindeyken
Yaşarım neyim neysem
Geceler geceler, istemem yarın olsun
Olsun geceler dolsun yine
Geceler geceler, kafamın peşindeyken
Yaşarım neyim neysem
Geceler geceler, istemem yarın olsun
Olsun geceler dolsun yine

[Verse 2]
Kızmışım ben, kızmışım bi' daha
Hırslıyım kaybettiğim şeyler hâlâ beynimin bir kenarında
Bir bar taburesi üstünde, 2Pac'ın öldüğü yaşta
Bunalım döngüsü başlar, bunalıp döktüğün yaşlar
Geceler hepsinin özü, bebeler gezer her şehrin idolü
Ezhel eğer meselen yaşamak ise
Kaçarak yaşamak niye? Yaşamak şatafat gibi
Yaşamak aramak bi' şey, aramak savaşmak için
Başarmak kafanda biter bu yazarak anlatılmaz
Geceler akla sığmaz, olurum yarasa
Olurum tam bir vampir
Alacakaranlığa yaparım bungee jumping
Gecem siyahi daha iyi
Ne olabilir ki Rap: fon müziğiyken hayatımın hep
Gecelerdeyim son günüme dek
Son güne denk gelecek gece bekçisi Ezhel hep
[Bridge]
------- da etkisiyle ışık daha parlak
Çekilir nefesler
Karanlıktan yolum, yönüm, yıldızlar ve sesler
Ay güneşten daha güzel

[Hook]
Geceler geceler, kafamın peşindeyken
Yaşarım neyim neysem
Geceler geceler, istemem yarın olsun
Olsun geceler dolsun yine
Geceler geceler, kafamın peşindeyken
Yaşarım neyim neysem
Geceler geceler, istemem yarın olsun
Olsun geceler dolsun yine
görsel

Sessiz ergen çığlıkları gövdemde duvarları yumrukluyor,

Uykuna ben geleceğim söyle tanrıya,

Saçında besmele çekmeye,

Dudağım, dudağında ibadetini ettiğinde,

iyi geceler,

Tüm öptüğüm yerlerine..

"Şiiren"
Büyük gemiler de yok artık bayım
Büyük yelkenler de
Büyük kağıtlar yakmak istiyor şimdi canım.
işte az önce bir karabatak daldı suya
Bir süredir de kayıp
Dünyayı yutmuş olarak çıksa da ortaya
Ölüm çok iri bir sözcük değil bayım.
Kasımpatları kadar acı kokuyorum biliyorum.
Ama siz sobada sucuklu yumurta pişirip yiyen
Yoksul bir aşkın güzelliğini bilir misiniz?
Bir gül, bir güle derdi ki görse
Yalan söylüyorum
Güller bu sıra hiç konuşmuyor bayım.
Bir acı çığlıktı sana hasretim
Sanki, asırlardır sana hasretim
Gün geçmiyor ki biraz dinsin
Sana olan akıl almaz hasretim.

Baktım bir yangın var yüreğimde
Gönlümde aklımda ve ellerimde
Bir düş ol isterdim olmadan hayalimde
Ama dönüşü olmayan yollardayız belki de.
(iki teker)
Gecenin en karanlık rengiydi gozleri
Yüzü Tanrinin dizilisi gibiydi
Hele bakışı
Keleşin hizi kadar keskin
Sesi kadar da farkedilirdi
Fakat güzeldi ayni zamanda
Yuz çizgisi ya da çizgileri
Hele burnu öpülesi çocuğun saçları kadar narin ve duzgundu
Evetin evete onay verdigi
Ve tarafimca kabul edildiği
Ve de zalim devletin
Nikah memuru ile
Onayladigim kişisin.
Ey Mezopotamyanin güzel kizi.
Buraya dilber, şarap dizersen eğer,
Burayı su, çemenle bezersen eğer,
Fazlasını istersen, cehennemde yan;
Gerçek cennet buradadır, sezersen eğer.

(Ömer hayyam)
Bu aydın gecede öyle mutluyum ki; Sonsuz bir hazzın yatağında saadetin Kaç kelime konuşulur bilmem, şamdanlar altında,
Ama bir boğuşmadır başlar ışıklar kararınca
Şimdi üzerime geliyor çıplak göğüsleriyle, Bir yanda sereserpe geceliği; Uyuyan gözkapaklarıma dayıyor dudaklarını, Aralık ağzından duyuyorum "uyuşuk" dediğini,
Ne kadar kucaklaştık, ne kadar değişti kollarımız.
Kimbilir kaç defa birleşti dudaklarımız.

"Sakın dönmesin Venüs'ün aydınlığı karanlıklara,
Gözlerimle buluruz biz aşkı yoksa... Helen'i çırılçıplak kaçırmadı mı Paris, Menelaus'un koynundan,
Endymion'un çıplak bedeni değil mi Diana'yı kafesleyen."

-Ya işte böyle bu hikâye, başlayıp biten. Kaderlerimiz birleşirken, bir yanda aşkla dolduruyorduk gözlerimizi
Özlenen bir gece geliyordu üstümüze Ve ışıklar diyorduk bir daha dönmesin Tanrılar zincire vursunlar ikimizi
Ki günışığı artık çözemesin.
Şaşarım aşkın çılgınlığını zamana bağlayanlara Yağız atlar sürüp gidecek güneş,
Toprak buğday arpadan, Sular yürüyecek çeşmelere
Balıklar kuru derelerde yüzecek Yüceliği bilininceye değin aşkın.
Varken elimizde bir fırsat, durdurmayın meyvasını hayatın.
Bakarsın kuruyan çiçeklerin yaprakları düşer.
Ve saplarından sepet örerler,
Bugün geniş havasını alıyoruz aşkların Yarın bizi de kapatacak kader. Gerçi bütün sevgini veriyorsan da Gene de az veriyorsun sayılır. Bu acılarımı değiştirmem mümkün değil. Onunla sona erecek ömrüm, Ama böyle geceler yaşatsak bana her daim Yıllar boyunca uzar gider yaşamam. Birçok geceler sürsem böyle Tanrı olurum ben de zaman içinde.

-Ezra Pound-
Dünyanın ağırlığına eklesek,
Yıldızları, ayı, güneşi
Yine de ağır basarsın ey kalbim
Ey kalbimin güneşi...

Erdem bayazıt.
fakat dünya ölüyor
şebnem ferah yaşlanıyor
daha kalabalık oluyoruz
ekmek kilo yapıyor
devlet dayanın diyor
sen gülüyorsun
bana değil
ah ölüyorum
ne yazık ki sana değil.
Kaderinin şoförü sensin.
Emin ol.
Onu dram istikametinde sürme.
Biraz gül yahu !
Değmez vallahi bu dünya.
Peyami Safa
Senelerce senelerce evveldi
Bir deniz ülkesinde
Yaşayan bir kız vardı bileceksiniz
ismi; Annabel Lee
Hiç birşey düşünmezdi sevilmekten
Sevmekten başka beni
O çocuk ben çocuk, memleketimiz
O deniz ülkesiydi
Sevdalı değil karasevdalıydık
Ben ve Annabel Lee
Göklerde uçan melekler
Kıskanırlardı bizi
Bir gün işte bu yüzden göze geldi
O deniz ülkesinde
Üşüdü bir rüzgarından bulutun
Güzelim Annabel Lee
Götürdüler el üstünde
Koyup gittiler beni
Mezarı oradadır şimdi
O deniz ülkesinde
Biz daha bahtiyardık meleklerden
Onlar kıskanırdı bizi
Evet! Bu yüzden 'Şahidimdir herkes ve deniz ülkesi'
Bir gece rüzgarından bulutun
Üşüdü gitti Annabel Lee
Sevdadan yana kim olursa olsun
Yaşca başca ileri
Geçemezlerdi bizi
Ne yedi kat göklerdeki melekler
Ne deniz dibi cinleri
Hiç biri ayıramaz beni senden
Güzelim Annabel Lee
Ay gelir ışır, hayalin erişir
Güzelim Annabel Lee
Orda gecelerim uzanır beklerim
Sevgilim sevgilim hayatım gelinim
O azgın sahildeki
Yattığın yerde seni...

Çev. Melih Cevdet Anday
Ben sana bok demem
Boklar duyar ar eder
Bir zerren boka düşse
Onuda mundar eder.
Neyzen Teyfik.
-bülent ecevit;
burada bitsin mi hikaye?

başlasam mı yeniden her şeye?

yine tanrı mı olsam?

yaratsam mı kendimi?

ateşle havayla suyla mı?

yalnız eniyle boyuyla mı?

neyle kursam?

boş mu versem tanrılığa?

bir başıma otursam.

ne ateş ne hava ne su...

ne en ne boy..

ne Habil ne Kabil...

ne soy.

ne ben ne tanrı...
seversem düzelir sanmıştım
ülkem güler
suriye durulur
ellerin yüzümü okşarken
çocuklar ölür yine
ama daha az vurulur
siktiğimin bankaları
biz öpüşürken boğulur.
Gözlerın kaç gece eder
Dudakların kaç karanfil
Gülünce sehpalar devriliyor
Kızgınlığın kaç yanardağı

Sevışmen savaştan beter
Yenen yenilen belli değil
Fena halde kayıp veriliyor
Kimin kolu kimin bacağı

Yalnızlığın simsiyah panter
Vahşiliği zehirli bir yeşil
Dişleri ısırdıkça sivriliyor
Bilinmez ne zaman ısıracağı

Yok yok elinde ölmek yeter
Cam tozu kumsal soğuk sahil
Şeffaf bir sonsuzluğa giriliyor
Tanrının sizi bulamayacağı

Attila ilhan.
Yine aynısın bakıyorum da
Aynı sigarayı içiyorsun
Aynı şeylere gülüyorsun
Hep aynı deliliktesin
Banada aynı mısın?
Ömür hanımla güz konuşmaları-şükrü erbaş.
Bu günlerde herkes gitmek istiyor
Küçük bir sahil kasabasına
Bir başka ülkeye, dağlara, uzaklara...

Hayatından memnun olan yok.
Kiminle konuşsam aynı şey...
Her şeyi, herkesi bırakıp gitme isteği.

Öyle "yanına almak istediği üç şey" falan yok.
Bir kendisi
Bu yeter zaten.
Her şeyi, herkesi götürdün demektir..
Keşke kendini bırakıp gidebilse insan.
Ama olmuyor.

Hani kendimizden razıyız diyelim, öteki de olmuyor.
Yani her şeyi yüzüstü bırakmak göze alınmıyor.

Annem derdi bu is zor.
Simdi altimda rubycon.
Kirmizi rubycon.
ONU BAĞIŞLAYIN (FÜRUG FERRUHZAD)

O bazen
Vücudunun kederli bağlantısını
Durgun sularda
Boş mezarlarla, unutuyor
Ve aptalca zannediyor ki
Yaşama hakkı var,
Onu bağışlayın
Bir resmin sıradan öfkesini
Kışkırtmanın uzak arzusu
Kâğıdının gözlerinde eriyor
Onu bağışlayın
Baştan başa tabutunda
Ayın kırmızı hâlesi geziniyor
Ve gecenin değişken kokuları
Vücudunu bin yıllık uykusundan
Uyandırıyor
Onu bağışlayın
O içten yıkık
Ama hâlâ gözlerinin içi ışık zerrelerinin hayaliyle parlıyor
Ve anlamsız saçları
Ümitsizce aşkının soluklarının etkisiyle titriyor
Ey mutluluğun sâde ülkesinin sakinleri
Ey yağmurda açılan pencerelerin komşuları
Onu bağışlayın
Onu bağışlayın
Çünkü büyülenmiş
Çünkü sizin ağır gelen varlığınızın kökleri
Onun gurbet topraklarında derinlere kök salıyor
Ve onun kolay inanan kalbi
Hasretin acı darbeleriyle
Göğsünün içinde kabardıkça kabarıyor.
görsel