bugün

Penguen
bana sırtını dönme
biliyorum, sana benziyorum
ve içinde saklı tuttuğun yele.

Penguen
benim de içimde saklı tuttuğum
buzlu kıyılar, çığlık hatıraları
ben de senin kadar kaçkınım ve yaralı.Kim bağışlayacak beni, penguen
çizdim senin beyaz ve narin yerini.

Bir yanım bembeyaz ışık
kör ediyor, bir yanım zehir gece
parktaki salıncağa binmeyi
beceremedim bugün ben de.
Penguen bana sırtını dönme.

Unutmadım aramızdaki beceriksiz dili.
Dünya yordu bizi.
Benim de söyleyemediklerim
var.
Hiç söyleyemeyeceğim onları belki de.
Uzun bir yolu geliyoruz seninle, yolu,
geldikçe anlıyorum ki, biz,
bu dünya üzerinde yürüyemiyoruz bile.

Penguen,
kim bağışlayacak beni?
çizdim senin beyaz ve narin yerini
elimde unuttuğun ince metalle.

Birhan keskin.
O kadar güçsüzüm ki sesim bile çıkmıyor
Saat üçtür belki dört uyusaydım ya keşke
Uyanmaktan korkmasam yüz yıl uyurum sanki
Ağaçlar, evler, kuşlar bile uykuda
Bir garip, bir tuhaf, bir huysuzum ki sorma.
Sana söyleyemediklerimi bak gaybına söylüyorum
içinden konuşma!
Bu yeryüzü bu gökyüzü iyi güzel amenna
Her işte bir hayır var doğru bunları geçmeyelim
Ama bıktım artık şerden hayır damıtmaktan
Misal şimdi yan yana uyumak var
Uyumamakta hayır var da
Uyumakta ne mahsur var
Bir güzel olsak ya senle bu anlaşmamazlıklar niye
Secdelere küs alnımda bir kara bir kara
Kalksak gitsek ya şimdi
Belki Abant olur belki Porsuğun kenarı
Bayram namazından sonra
Ben anlatsam sen anlasan beraberce ağlasak
Ağlamak anlamaktır benimle ağlasana..

Ali lidar.
Bakışsız Bir Kedi Kara

gelir dalgın bir cambaz.
geç saatlerin denizinden.
üfler lambayı.
uzanır ağladığım yanıma.
danyal yalvaç için.
aşağıda bir kör kadın.
hısım.
sayıklar bir dilde bilmediğim.
göğsünde ağır bir kelebek.
içinde kırık çekmeceler.
içer içki üzünç teyze tavanarasında.
işler gergef.
insancıl okullardan kovgun.
geçer sokaktan bakışsız bir kedi kara. ,
çuvalında yeni ölmüş bir çocuk.
kanatları sığmamış.
bağırır eskici dede.
bir korsan gemisi! girmiş körfeze.
(bkz: ece ayhan)
ama sen çoktan miadını doldurmuş
447 tırnak numaralı beyaz bir atmışsın
ama senin iler tutar tarafın kalmamış artık
ama sen tökezliyormuşsun
sağ böğründe sızı sol böğründe yara
üç buçuk senedir sakatmışsın
ama seni insanca değil
hayvanca değil
bilmem nece yüklemişler
vurmuşlar yokuşa
ciğerlerin ateş alev tutuşa

ama sen kaç defa artık yeter demişsin
böyle yaşayacağına geber demişsin
bir çifte daha sallamışsın boşuna
sonra boş bir çuval gibi yolun ortasına serilmişsin
kaskatı kesilmişsin ama becerip ölememişsin
gözlerinden yaş boşanmış: ter demişler
inim inim inlemişsin geber demişler
derin derin çekince içini
kalp musibet, eşekten beter demişler
basmışlar kırbacı, muştayı, sopayı
ne güçmüş haketmek allahım bir avuç arpayı
bel kemiğin çentik çentik
külbastıya dönmüş sağrıların
sen 447 tırnak numaralı beyaz bir atsın
çoktan miadını doldurmuş
kimin umrunda ağrıların

ama yağmur yağıyormuş
seller akıyormuş
arab kızı damdan bakıyormuş
seni görünce başlamış bağırmaya
anne anneciğim nolursun
şu ata söyle bana beyaz bir tay doğursun
anası ömründe beyaz tay görmemiş
arabacıya seslenmiş:
bu atın tayı beyaz mı olur
bir kadına bakmış arabacı bir ata
bir tövbe estağfurullah çekmiş
tayına, tavanına, kızına kısrağına

beyaz atın tayı beyaz mı olur
ah gözünü sevdiğim beyaz at
hanım hanımcık taylardan vaz geç de başka bir şey doğur

insan gücünün başa çıkamayacağı
bir milyar beygir kuvvetinde olsun
bir tay ki yüreği taş kesilmiş insanlardan
kahrolan sülâlenin hesabını sorsun.

bedri rahmi eyuboğlu.
Geçen bir zamanı, hiç dönmeyecek birini,
Belki diye bir umutla bekledin mi hiç?
Sevmeyecek birini, görmeyecek gözünü,
Keşke diye bir hasretle öldürdün mü hiç?

Dalgalı bir denizde, fırtınalı bir sabahta,
Parçalanmış bir kayıkla savruldun mu hiç?
Sevdiğin düşlerinden, gelecek umutlarından,
O mutlu olsun diye vazgeçtin mi hiç?

Bu da benden olsun...
Terk etmesini bilmeyen
Çiçek de açamayan
Yaşlı bir ağaç.
Oysa o sana hem yakın
Hem de uzak,
Zalim nehir.
Hayal bana yakın yar bana uzak
Sevdası başıma dolanır gitmez
Aşkına düşeli yar bana uzak
Yüz bin öğüt versen biri kar etmez

Senin aşkın beni kıldı urusvay
Düşmüşüm peşinde koşarım hay hay
Kabul et kapında beni de kul say
Dost yoluna ölür aşık ar etmez

Ey beni bu derde giriftar eden
Eski muhabbeti kaldırdın neden
Gönül ister kavuşmayı ölmeden
Gül olmasa bülbül ah u zar etmez

Beni yakan yansın aşkın narına
Gönül düştü bir zalimin toruna
Bakmaz mısın bu Veysel'in zarına
Ah çeker ağlarım yar elim yetmez.

Aşık veysel şatıroğlu.
Çivi çiviyi söker derler,
Soğuktan donanı buzla ovarlar.
Ben zaten yanmışım dostlar
Peki beni fırına mı koysalar?
Kırka yakın ayakı vardır kırkayakın.
Aşk seni harab etmez mi?
Takatını tüketmez mi?
Sendeki ateş bitmez mi?
Yetmez mi gönül, yetmez mi?

Aşkına yoktur enzade,
Aklını aldı o taze,
Aleme oldun kepaze,
Yetmez mi gönül, yetmez mi?

Yar yoluna baktırdığın,
Uykusuz bıraktırdığın,
Aşk yüzünden çektirdiğin,
Yetmez mi gönül, yetmez mi?

Hangi derdimi sayayım?
Aşka nasıl dayanayım?
Yandım, daha mı yanayım?
Yetmez mi gönül, yetmez mi?

Göğsümde tıkanır sesim,
Yok yaşama hevesim;
Ben bir dermansız bikesim.
Yetmez mi gönül, yetmez mi?

Sabahattin ali.
Nazım hikmet'in en net ve sert şiirlerinden birisinin hakettiği unvan.

--dize--
Artık seninle biz,
Düşman bile değiliz.
--dize--

En güzel günlerimin
Üç mel'un adamı var:
Biri sensin,
Biri o,
Biri ötekisi...
Kanlı bıçaklı düşmanımdır ikisi...
Sana gelince...
Ne ben Sezarım,
Ne de sen Brütüssün...
Ne ben sana kızarım
Ne de zatın zahmet edip bana küssün...
Artık seninle biz,
Düşman bile değiliz...
görsel

Bu ne kötü iş,

Boş yataktaki yastığa prenses karolina demek,

Beline sarılır gibi sarılıp uyumak, koklaya koklaya.

Uykusuz gözlerle uyumaya çalışmak,

Nefes alırken bile kokunu duyuyor olmak uzaklardan,

Her çayın içinde, seni arayıp

bakmak..

Yürüyüş yaptığım sokak direkleri soruyor seni,

Kararan güneş üzgün sen yanımda olmayınca,

Serçeler artık börek çalmıyor masamda,

Ekmeğimin ağzını bıçak açmıyor sofrada,

Domatesler konuşmuyor benim yanımda,

Çapkın bıyıklı ezine peyniri bile iltifati bıraktı soğuk tereyağına,

Giydiğin deniz terliği sohbet etmiyor kimseyle,

Banyo aynasının sevimli yüzü asık,

Havadaki gülüşen suratlar ruhsuz,

Tempo tutmuyor oynarken çay kaşıkları,

Ben seni çook özlerken,

Okunmak istemiyor, arasına gül yaprağı bıraktığım sayfalar,

Bir garip esen düş rüzgarı moralsiz,

Yorgun omuzlarımı, kaldırmak gelmiyor içimden,

Dizlerim adım atarken unutuyor yürümeyi,

Ayağımı sehpaya çarptığımda,
bana kızdığın küfür yok artık ağzımda,

Beni hayata döndürecek ilaca ihtiyacım varken,

Ayaklarım birbirine dans teklifi ediyor,

Offf..prenses..özlemek neymiş yaa..

Eksik nefes almak gibi,

Yoksunluk krizlerini atlatamıyorum artık..

"Şiiren"
Yapraklar düşmede gönülsüz
Ve geceler ağır dünyamız kopmuş gibi yıldızlardan
Kaymada yalnızlığa
Hepimiz düşmedeyiz şu gördüğün el düşüyor
Nereye baksan hep o düşüş
Ama biri var ki bu düşenleri tutuyor
yumuşak ve sonsuz

Rainer Maria Rilke.
En azından üç dil bileceksin
En azından üç dilde
Ana avrat dümdüz gideceksin
En azından üç dil bileceksin
En azından üç dilde düşünüp rüya göreceksin
En azından üç dil
Birisi ana dilin
Elin ayağın kadar senin
Ana sütü gibi tatlı
Ana sütü gibi bedava
Nenniler, masallar, küfürler de caba
Ötekiler yedi kat yabancı
Her kelime arslan ağzında
Her kelimeyi bir bir dişinle tırnağınla
Kök sökercesine söküp çıkartacaksın
Her kelimede bir tuğla boyu yükselecek
Her kelime bir kat daha artacaksın

En azından üç dil bileceksin
En azından üç dilde
Canımın içi demesini
Canım ağzıma geldi demesini
Kırmızı gülün alı var demesini
Nerden ince ise ordan kopsun demesini
Atın ölümü arpadan olsun demesini
Keçiyi yardan uçuran bir tutam ottur demesini
insanın insanı sömürmesi
Rezilliğin dik alası demesini
Ne demesi be
Gümbür gümbür gümbürdemesini becereceksin

En azından üç dil bileceksin
En azından üç dilde
Ana avrat dümdüz gideceksin
En azından üç dil
Çünkü sen ne tarih ne coğrafya
Ne şu ne busun
Oğlum Mernuş
Sen otobüsü kaçırmış bir milletin çocuğusun.

Bedri Rahmi EYÜBOĞLU
yürü bre ehli deve endamını göreyim
sensiz geçen gecelerin ecdadını sikeyim
mecnun gibi top muyum bir am için öleyim?
leyla'yı da sikeyim mecnun'u da sikeyim.
bana yar olmayan karının izzetini itibarini sikeyim...
yansın karıların alayı, su veren itfaiyenin hortumunu sikeyim.
düşmüşüz bir orospunun belasına,
koymadık diye taaa amının ortasına, kader böyle yazmış hatırasına...
ben böyle hatıranın hikayesini sikeyim!

kerem dağları deler bir amcık uğruna, aslı gitsin de ona buna vurdura...
bir karı için değer mi hiç bütün bunlara, her taraf amcık dolu mala iyi vurana.
fuzuli am peşine düştün gurbete, am serindir am derindir şifa verir millete,
ye kebabı iç şarabı vur karpuz göte, bu gidişle yarrağımı gidersin cennete.

neyzen tevfik.
“Ne kayıp bir medeniyete benziyorsun sen
Ne bir savaş ilanına
Ne peygamberlerin mucizelerine
Ne insanlığın belleğinden
yitip gitmiş en büyük aşk hikayelerindeki
tapılası kadınlara
Ne de çocukluğumdaki süt kokusuna.”
"Ben ateş sen barut

ya da tersi ne fark eder ki

Önemli olan yanmak olduktan sonra

Kim ne olmuş ne fark eder...

Yanalım beraber ateşte külünden

Ne olacağını bilmeden ya da yansın

Ne varsa senden öte bana yakın,

Varsın benimde gönlümeAteş düştü bir kere

Ne durur yerinde

Ne de zaman kalır geride"
sevmek gibi geliyordu herşey, sevmek gibi gidiyordu kadın...
adının anlattığı, canın teni yakmasıydı,
bir bulut, evet ama aslolan; bulutun suyu yağmasaydı...
bir insanı sevmekle başlıyordu her şey
ve boşanmak için, en az iki şahit gerekiyordu..

böyle zamansız güneşli,
umulmadık mavi günlerde
bir bekleme salonu yalnızlığına bürünüyorum
iliklerimdeki yitik aşkı
sarhoş bir unutkanlığa ilikliyorum

sanki şiirini bilmediğim bir fransız akşamında
kaldırım taşlarını sayıyorum kalbimin
içimde ayak izlerin, aylak bir yaz geçiyor avuçlarımdan
ve ben ne zaman kiminle sevişsem
hala seni aldatıyorum...

Yılmaz Erdoğan
görsel

uçurtma peşindeki çocuğun yüzü gibiyim,

soluk soluğa heyecan,

aklımda gökyüzü,

elimde makaram,

saçımda bir rüzgar,

deniz'in üstünde uçar gibi,

uğultular var kulağımda,

kafamda özgürlük türküleri,

Unuttuğum hayaller,

dilimde anlatamadığım aşklar.

"Şiiren"
ATATÜRK
Atatürk dedim iptida
Önümü ilikledim.

Nasıl söylerim öldüğünü
Atatürk'üm karşımda,
Yatmış uyumuş karlar üstüne
Kalpağı başında.

Nasıl söylerim öldüğünü
Çenesine uzanmış eli
Atatürk'üm çıkar Kocatepe'ye
Dalgın, düşünceli.

Nasıl söylerim öldüğünü
Elinde beyaz tebeşir
Geçmiş tahta başına
Atatürk'üm ders verir.

Nasıl söylerim öldüğünü
Başında yeni şapkası
Yola çıkmış yürümüş
Kalabalık arkasında

Nasıl söylerim öldüğünü nasıl
Bir ışık vurmuş yüzüne
Atatürk'üm bakıyor besbelli
Çekidüzen verelim üstümüze.

ilhan DEMiRASLAN

https://youtu.be/t6FkbDMlSh0
Boyun uzun bir hayal
Yerinden kalkmayisin
Beni benden atar
Ta ki uzaklara
Sen gerçekten benim için var mısın
Sen benim icin bir kul musun
Yoksa sen senden uzak misin
Birak kendini benim ruhuma
Ve de aksin kizgin bir ateş gibi
Ki ben sende kendimi
Ki sen bende kendini
Bir ayna gibi görelim birbirimizi.
My mistress' eyes are nothing like the sun;
Coral is far more red than her lips' red;
If snow be white, why then her breasts are dun;
If hairs be wires, black wires grow on her head.
I have seen roses damask'd, red and white,
But no such roses see I in her cheeks;
And in some perfumes is there more delight
Than in the breath that from my mistress reeks.
I love to hear her speak, yet well I know
That music hath a far more pleasing sound;
I grant I never saw a goddess go;
My mistress, when she walks, treads on the ground:
And yet, by heaven, I think my love as rare
As any she belied with false compare. (Shakespeare Sonnet 130)

Türkçesi nin tam karşılığını vurgusal açıdan verdiğini düşünmüyorum, fakat yine de yeterli sayılabilir bir çeviri olmuş.

Hiç mi hiç andırmaz benim kadınım güneşi;
Dudakları yarışamaz mercanla kırmızılıkta
Kar beyaz ise,kadınımın sinesi hala gri;
Altın tel ise saçlar, kadınımınki hala gölgelikte.
Güller gördüm hep koyu pembe,kırmızı,beyaz,
Ama hiç görmedim yanaklarında böyle boyalardan.
Bana ıtırlar daha çok verir haz,
Kadınımın nefesindeki acayip kokulardan.
Bayılırım onu konuşurken dinlemeye ,ama iyi bilirim,
Musikinin sedası var kulağıma daha hoş gelen.
Hayatımda hiç Afrodit görmemiştim,
Ama haberdarım Afroditimin toprağa bastığından.
Lakin şunun da farkındayım,yok benim aşkım yeryüzünde,
Anlatılamaz tuhaf teşbihlerle.
Bilmezler bildiğimizi
Tapanlar yaparlar
Her seyine
Ama bir sey haric
O da gecenin siirinde
Ikimiz yan yana
Ve aramızda bağlaç
Bir cumlede iki kelime .
GÜN OLUR
Gün olur, alır başımı giderim,
Denizden yeni çıkmış ağların kokusunda.
Şu ada senin, bu ada benim,
Yelkovan kuşlarının peşi sıra.
Dünyalar vardır, düşünemezsiniz;
Çiçekler gürültüyle açar;
Gürültüyle çıkar duman topraktan.
Hele martılar, hele martılar,
Her bir tüylerinde ayrı telaş!...
Gün olur, başıma kadar mavi;
Gün olur başıma kadar güneş;
Gün olur, deli gibi...


Orhan VELi
Nirvana
Bu gece ve dahası
Belki bir istek
Belki bir yakilmamaş ateşin ilk kıvılcımı
Ve dahasi ve ötesi olmadan
Ulaşacak hedefe
Nirvanam
Everstim.