bugün

Düşünmeyi unuttum,
Kalbim zaten firarda,
Beynimden şüpheliyim,
Ama sen varsın ya yanımda
işte o zaman mutluyum…
Sen tut elimi hiç bırakma,
Ben yarından umutluyum…
Damlagül Uzun
gelip size zamandan söz ederler
yaraları nasıl sardığından ya da her şeye nasıl iyi geldiğinden.
zamanla ilgili bütün atasözleri gündeme gelir yeniden.
hepsini bilirsiniz zaten, bir işe yaramadığını bildiğiniz gibi.
dahası onlar da bilirler. ama yine de güç verir bazı sözler, sözcükler,
öyle düşünürler.
bittiğine kendini inandırmak, ayrılığın gerçeğine katlanmak,
sırtınızdaki hançeri çıkartmak, yüreğinizin unuttuğunuz yerleriyle
yeniden kucaklaşmak kolay değildir elbet. kolay değildir bunlarla
başetmek, uğruna içinizi öldürmek. zaman alır.

zaman
alır sizden bunların yükünü
o boşluk dolar elbet, yaralar kabuk bağlar, sızılar diner, acılar
dibe çöker. hayatta sevinilecek şeyler yeniden fark edilir. bir
yerlerden bulunup yeni mutluluklar edinilir.
o boşluk doldu sanırsınız.
oysa o boşluğu dolduran eksilmenizdir.

gün gelir bir gün
başka bir mevsim, başka bir takvim, başka bir ilişkide
o eski ağrı
ansızın geri teper.
dilerim geri teper. yoksa gerçekten
bitmişsinizdir.

zamanla yerleşir yaşadıkların, yeniden konumlanır, çoğalır
anlamları, önemi kavranır. bir zamanlar anlamadan yaşadığın
şey, çok sonra değerini kazanır. yokluğu derin ve sürekli bir sızı
halini alır.
oysa yapacak hiçbir şey kalmamıştır artık
mutluluk geçip gitmiştir yanınızdan
her şeye iyi gelen zaman sizi kanatır..

murathan mungan
orhan veli- anlatamıyorum.
Yağmur; denize düştüğünde deniz,
yeşile düştüğünde yeşil,
toprağa düştüğünde toprak kokar.
yağmur saçına düştüğünde sevgi,
eline düştüğünde özlem,
göğsüne düştüğünde aşk kokar.
sen hiç yağmuru göğsüne düşürdün mü?
Denizin üstünde ala bulut
yüzünde gümüş gemi
içinde sarı balık
dibinde mavi yosun
kıyıda bir çıplak adam
durmuş düşünür.

Bulut mu olsam,
gemi mi yoksa?
Balık mı olsam,
yosun mu yoksa?..
Ne o, ne o, ne o.
Deniz olunmalı, oğlum,
bulutuyla, gemisiyle, balığıyla, yosunuyla.

nazım hikmet ran.
aysel git başımdan ben sana göre değilim
ölümüm birden olacak seziyorum.
hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim
aysel git başımdan istemiyorum.

benim yağmurumda gezinemezsin üşürsün
dağıtır gecelerim sarışınlığını
uykularımı uyusan nasıl korkarsın,
hiçbir dakikamı yaşayamazsın.
aysel git başımdan ben sana göre değilim.
benim için kirletme aydınlığını,
hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim

ıslığımı denesen hemen düşürürsün,
gözlerim hızlandırır tenhalığını
yanlış şehirlere götürür trenlerim.
ya ölmek ustalığını kazanırsın,
ya korku biriktirmek yetisini.
acılarım iyice bol gelir sana,
sevincim bir türlü tutmaz sevincini.
aysel git başımdan ben sana göre değilim.
ümitsizliğimi olsun anlasana
hem kötüyüm, karanlığım biraz, çirkinim.

sevindiğim anda sen üzülürsün.
sonbahar uğultusu duymamışsın ki
içinden bir gemi kalkıp gitmemiş,
uzak yalnızlık limanlarına.
aykırı bir yolcuyum dünya geniş,
büyük bir kulak çınlıyor içimdeki.
çetrefil yolculuğum kesinleşmiş.
sakın başka bir şey getirme aklına.
aysel git başımdan ben sana göre değilim,
ölümüm birden olacak seziyorum,
hem kötüyüm, karanlığım biraz, çirkinim.
aysel git başımdan seni seviyorum...

attila ilhan.
Adımlarım ürkek olsa da
yollarım sana,
Sabrım sana
Biliyorum bu firar girişimi
Sana gelen vagonlara kaçak bindim ben
Farkındayım Biletsizim
Bir o kadar da öznesiz.

ismail Sarıgene
biz sanıyorduk ki,
bir yaradılış varsa aşkadır
ne hata.
sonsuzluğaymış meğer
sonsuzluğun koyu yapışkanlığına

herkes sussun
boşluktaki dilsiz yıldızların körlüğü gibi
dursun her şey yatağımda.
ben neye ağlayacağımı bilirim
hangi tenin beni öldürmeye yeteceğini.
bu son
artık uykusundayım herkesin
yaradılışı değilse de
yokoluşu gördüm.

bejan matur/gece gibi olacağım
siktin ülkeyi eyledin viran
sen ne biçim bir adamsın ulan kıtıpıyöz
milyon yuro nedir tipini siktiğimin
beni benden alırsan seni sana bırakmam.
sen istanbul'suz da güzelsin
Ama istanbul seninle güzel
Sensiz bir istanbul düşündüm
Ne çirkin ne güzel
Sen bensiz de güzelsin
Ama ben seninle mutluyum
Aylar var ki istanbul'da
Seninle ıstanbulluyum.
Attila ilhan - emperyal oteli
"ben hiç böylesini görmemiştim
vurdun kanıma girdin itirazım var!..."
http://tinyurl.com/nqcxsxj
ispanyol meyhanesi

Kararmış tahta masamızda bir şişe şarap,
Gecelerden bir gece bezginiz.
Üstelik adamakıllı sarhoşuz.
Ellerin, ellerimde.
ispanyol meyhanesinde bir kadın
Çığlık çığlığa şarkı söylüyor.
Belli yıkılmış bir kadın.
Hayli çirkin, hayli geçkin, ağlamaklı.
Zayıf, incecik elli, kalın dudaklı.
Sesi bir tokat gibi patlıyor kulaklarımızda;
Yüzümüz al al oluyor.
içimiz hüzün dolu, kahır dolu,
Gözlerimiz kanlı.
ispanyol meyhanesinde bir gece
Seninle başbaşayız
Üstelik sarhoşuz adamakıllı.
Daha içelim, daha içelim.

Başını dizlerime daya gözlerin kapalı
Ağla biraz,
Bak ben de ağlıyorum.
Ocakta odunlar sönüyor
Görüyor musun?
Çığlık çığlığa bir kadın
Duyuyor musun?
Ah ölelim artık;
Bitsin bu delicesine koşu,
ispanyol meyhanesi yerin dibine batsın.
Yeter! yeter!
Öleceksek ölelim.
Hadi vur kendini şaraba
Kedere ve aşka vur.
Daha içelim, daha içelim.

Alkol duvarını geçelim artık;
Damarlarımızdan ispirto akmalı.
Hey garson!
Sustur şu çığlık sesli kadını.
Söyle masamıza gelsin, içelim.
Hey garson!
Bütün hesaplar benden bu gece sen de iç.
Kapat kapıları;
Yabancı gelmesin.
ispanyol meyhanesinde öldüğümüzü
Kimse bilmesin.
Daha içelim, daha içelim..
Sen kocaman çöllerde bir kalabalık gibisin,
Kocman denizlerde ender bir balık gibisin.
Bir ısıtır, bir üşütür, bir ağlatır,bir güldürür;
Sen hem bir hastalık hem de sağlık gibisin.

özdemir asaf.
Şimdi sen kalkıp gidiyorsun. Git.
Gözlerin durur mu onlar da gidiyorlar. Gitsinler
Oysa ben senin gözlerinsiz edemem bilirsin
Oysa Allah bilir bugün iyi uyanmıştık
Sevgiyeydi ilk açılışı gözlerimizin sırf onaydı,
Bir kuş konmuş parmaklarıma uzun uzun oturmuştu
Bir sevişmek gelmiş bir daha gitmemişti
Yoktu dünlerde evvelsi günlerdeki yoksulluğumuz
Sanki hiç olmamıştı
Oysa kalbim işte şuracıkta çarpıyordu

Şurda senin gözlerindeki bakımsız mavi, güzel laflı istanbullular
Şurda da etin çoğalıyordu dokundukça lafların dünyaların
Öyle düzeltici öyle yerine getiriciydiki sevmek
Ki karaköy köprüsüne yağmur yağarken
Bırakasalar gökyüzü kendini ikiye bölecekti
Çünkü iki kişiydik

Oysa bir bardak su yetiyordu saçlarını ıslatmaya
Bir dilim ekmeğin bir iki zeytinin başınaydı doymamız
Seni bir kere öpsem ikinin hatrı kalıyordu
iki kere öpeyim desem üçün boynu bükük
Yüzünün bitip vücudunun başladığı yerde
Memelerin vardı memelerin kahramandı sonra
Sonrası iyilik güzellik.

cemal süreya.
Gecenin üçü olmuş yeni farkettim oysa
Sen gitmissin, basucumda bir not
Gecenin üçü olunca hep uyanir gibi
Hep dilimde ayni zehir
Sigaramin ucu hâlâ mavi
Hayallerim kurudu bir ağacın dalinda
Umut desen ki deme
Ama dersen eğer
Ayagina taş baglanmis atilmis denize
Dibe çökmüş umut, saatin üçü
Gitmissin, ben bir not buldum basucumda
Meğer adima şiir yazdığın
Adima tat veren butun cümlelerle birlikte..
Iki satir gözyaşı ve bir demlik çay
Saat gecenin üçü bak gözlerim açık
Beni uyutmuyor bu notlar,
Bu saatin üçü yine sen gelmemissin
Oysa notalara tasimistim sesini
Resmini dunyadaki insanlarin
Hatta agaclarin ve denizin
Sigaranin dumaninin acisina asmistim
Resmini asmistim çünkü seni öldürdüm
Ölmüssün gece saatin üçü
Ağacın dalindan döküldü kuruyan hayallerim
Bak denizler dalgalandikca islanmiyor nefesim
Bir çocuk ağlıyor yere düşmüş
Annesi öpüyor dizlerinden, saat gecenin üçü
Sen gitmissin adina sarkilar yazmisim
Gitmissin!
Ben acimtrak bir tatla kalmisim gecenin yarisinda
Oysa annem de sarilmisti daha yeni
Agliyordum gözyaşlarımı öpmüstü annem
Geçmiyor hircinligim,
Notlarin ellerimi kanatiyor dokundukca
Annem öpse de gecmiyor ne yazık
Gitmissin ben daha yeni uyuyorum
Aksiligim üzerimde saclari darmadagin
Gözleri sessiz bir kadin oldum ben
Gelmeyeceksin beklemiyorum artik adam
Basucumdaki notlar artik orada yoklar..

Belle mademoiselle.
02.2014.
Yeşil pencerenden bir gül at bana,
Işıklarla dolsun kalbimin içi.
Geldim işte mevsim gibi kapına
Gözlerimde bulut, saçlarımda çiğ.

Açılan bir gülsün sen yaprak yaprak
Ben aşkımla bahar getirdim sana;
Tozlu yollarından geçtiğim uzak
iklimden şarkılar getirdim sana.

Şeffaf damlalarla titreyen, ağır
Koncanın altında bükülmüş her sak.
Seninçin dallardan süzülen ıtır,
Seninçin karanfil, yasemin zambak...

Bir kuş sesi gelir dudaklarından;
Gözlerin, gönlümde açan nergisler.
Düşen öpüşlerdir dudaklarından
Mor akasyalarda ürperen seher.

Pencerenden bir gül attığın zaman
Işıkla dolacak kalbimin içi.
Geçiyorum mevsim gibi kapından
Gözlerimde bulut, saçlarımda çiğ.
Gözlerime sürüp gözlerini
Yelelerini güneşin
Kuşluk vakti uyandırıp şehri
Şehrin bütün kısraklarını
Saçlarına selam getiren
Şafak rüzgârlarını
Ve Ölümü yüklenip sırtıma
Firar edeceğim.

Doğmamış kuşları
Geceyi alnından vuran
Haykırışları
Öksüz hatıraları
Bütün aynaları
Miras bıraktım.
Ayıplayıp
Gri perçeminden
Bu şehri gökdelenlerinden
Ve kaktüslerinden bu şehri

Ihlamur kokan
Deliksiz göklere
iltica edeceğim.
"ben hiç böylesini görmemiştim
vurdun kanıma girdin itirazım var"...
attila ilhan- emperyal oteli

şiiri okumak isteyenler için kaynak : http://siirioku.com/emperyal-oteli.html
kurşun sesi kadar hızlı geçer yaşamak;
öyle zordur ki, kurşunu havada,
sevgiyi de yürekte tutmak!
bazen
duygularımız bizden erken yaşlanır
ve bizden hayatın geri
kalanını
alır.
hayatın, kendini anlayanları
cezalandırmasıdır bu.
durup, durup ardına
bakan kadınlar vardır. geçmişi
düşünmekten şimdiyi
yaşayamazlar.
herşeyi
didikleyip duran, mazisinin
gölgesinden, anılarının yükünden
bir
türlü
kurtulamayan, gözleri ufuk yorgunu
kadınlar. güçlü, köklü
bir
biçimde
yeni arkadaş edinecek yaşları
geride bıraktıysan eğer,hasar
görmüş
eski
arkadaşlıkları onaracak çağı da
geride bırakmış oluyorsun.
zaman
ilerledikçe birçok sey, daha zor
olmaya başlar. beklentisi
yüksek
olan
kadınların yalnızlığı daha koyu
oluyor. büyük lafların
gölgesinde
geçen
hayatlar, bir daha iflah
olmuyor,geçip gittiğiyle kalıyor.
zaman,
aşk.. herşey! ayrılıkları
ayrıntılar acıtır. kadınları
mahveden
erkekler
değil, ayrıntılardır. erkekler,
erkekliklerinin tadını
alabildiğine
çıkartırken, kadınlar bu konuda da
umutsuzdurlar. çünkü
kadınlık
bekler.
ummak ve beklemek kadınlığa
verilmiş iki cezadır.*

Murathan mungan.
Kalemini sevdiğim!
adam, ben senin kalbini sevdim. satırlarını sevdim.
sigarayı içişini, tutuşunu, dumanını içine çekişini sevdim.
ruhunu sevdim ben senin…
Erkek kadına dedi ki:
-Seni seviyorum,
ama nasıl,
avuçlarımda camdan bir şey gibi kalbimi sıkıp
parmaklarımı kanatarak
kırasıya
çıldırasıya...
Erkek kadına dedi ki:
-Seni seviyorum,
ama nasıl,
kilometrelerle derin, kilometrelerle dümdüz,
yüzde yüz, yüzde bin beş yüz,
yüzde hudutsuz kere yüz...
Kadın erkeğe dedi ki:
-Baktım
dudağımla, yüreğimle, kafamla;
severek, korkarak, eğilerek,
dudağına, yüreğine, kafana.
Şimdi ne söylüyorsam
karanlıkta bir fısıltı gibi sen öğrettin bana..
Ve ben artık
biliyorum:
Toprağın -
yüzü güneşli bir ana gibi -
en son en güzel çocuğunu emzirdiğini..
Fakat neyleyim
saçlarım dolanmış
ölmekte olan parmaklarına
başımı kurtarmam kabil
değil!
Sen
yürümelisin,
yeni doğan çocuğun
gözlerine bakarak..
Sen
yürümelisin,
beni bırakarak..
Kadın sustu.
Sarıldılar
Bir kitap düştü yere..
Kapandı bir pencere..
Ayrıldılar.
Ben bir şey anlatacaktım kime anlatacaktım?
Ben bir yere gidecektim nereye gidecektim?
Biri vardı yanımdaydı, kimdi o?
Bana bir şeyler söylemişti, ne demişti?
şarabı sev
tütünü incitme
beni de unut artık.
tinerci çocuklar taşısın benim tabutumu
mezarımı şekerli, çikolatalı bir yere defnedin

bacaklarımın arasındaki o şeyi de
bir zahmet hükümet büyüklerine hediye edin

orhan gibi belediye çukuruna düşüp mü bulurum belâmı
nazım gibi moskova'da cahit gibi venedik'te mi?

depremde ölen çocuklar diksin kefenimi
meyve sulu güzel kokularla yıkasınlar bedenimi

kasıklarımın arasında duran o şeyi de
hani size zahmet..
göğü unut
tek başına ölmüş bir karanlık ol
banliyö trenlerinin camından bakan yenilgi gibi
bak, denizi nasıl denetliyor martılar
uzaklaşıp git, kendinde eri, çözül
değil mi ki orda yoktun.

gemi enkazlarının dibindeki katranla hesaplaş
limandaki halatların arasına sıkışmış yengeç gibi
çaresizliği incele, bir sonuca var yalnızlığından
hani ilk rüzgârla düşen yapraklar vardır
onlara oy ver, yaşamıyor olmayı seç
değil mi ki söylemedin.

çalışkanlığın haritasını çizen karıncaları gözet
ağaçlara koş, köklere yalvar
kiminse kumdaki ayak izleri, onu bul, tartış
takip edilen bir pars gibi
geceyle arandaki boşluğu ölç
değil mi ki göremedin.

Salih Bolat.