bugün

gidiyordun.
bakışların bir kayayı eziyordu.
kayanin üstünde ölümü bekleyen
papatyalar geziyordu.
hükmüne raziydi herkes;
zamanın boynuna vurduğun kement
ardın sıra son defa sürüklenen ses
ve çıldırmış papatyalar.

oysaki, kal, deyince kalacagini bilseydik
ve bu son sözümüz olsaydı
icimizin en mütebessim düşüne,
sonra topraklar dolsaydı,
elbette ki hepimiz sana, kal, derdik.

kalamazdin, gideceğin belliydi.
ayrilik devrinin sultaniydin sen
vedalardan kurulmuş köşklerin,
gitmelerle yukselen tahtların,
ulkende seni beklerdi.

gidiyordun.
bakışların kayayı çoktan ezmişti.
-yusuf kaya
Ben uzaklardan beklerdim,
Sayarak günlerimi.
Bu gece penceremden düşen ay ışığında,
Birden yanı başımda buldum
Bir ağaç gibi çiçeklenmiş
Anladım almış yürümüş
Sarmış bu sevda içimi

Gece yarısı elbiselerim,
Ayakkabılarım üstüne
Düşen ay ışığı,
insan böyle mi olur
Sevdaya tutuldu mu?

Necati Cumalı.
Büyük Bir Fener Alayı ile geçti buralardan bir zamanlar sevda..
Görkemli.. Gösterişli bir geçitti..
Tıpkı Yüreğim de ki krallığım gibi..
Şöyle bir bakıyorum da..
Hükmü bitmiş..
Artık krallığın son devri yaşanıyor sanki..
Eskiden kır çiçekleri ile seviştiğim bahçesine bakıyorum da sarayımın..
Kendi yurdumdan Sürgün edildiğim yerlerden..
Uzaklardan..
Puslu, Mülteci Gözlerle..
Yer yer hüzünlü.. yer yer matemli..
Bu gri bahçe, aynada ki bu ağlak surat benim mi? ..
Göz yaşlarım utanır oldu damlamaya çenemden..
Yüreğime baktıkça, utanarak kaçacak delik arıyor hüzünlerim..
Kendi yurdumda Sürgündeyim..
Kendime Mülteciyim..
Krallıktan, ırgatlığa çevrildi bütün ince yürek işi işçiliklerim..
El sallıyordu anılarım.. Gönlümden ayrılan sevgine..
Ufka doğru yol aldıkça sen..
Arka fonda hıçkırıklarım..
Hangimizi teselli etsem bilmiyorum...
Bıraktığın sevgin mi..
Yerle bir ettiğin yüreğim mi..
hasret şimdiden çekiştirmeye başladı paçalarımdan...
Peşi sıra ayrılık vuruyor sillesini yüzüme..
Oysa ki Bir kadeh şarap, bir ekmek parçası ve biraz soğan yeterdi bana seninle..
Neden döktüler şarabımızı?
Kim çaldı ki soğanımızı?
Yalnızlık ve Yalnız olmak aynı şey değildir..
Kutsaldır Yalnızlık..
Çözülemez hiç bir hesapla..
Sıfıra Sıfır.. Elde Var yine yalnızlık..
Unuttum gözlerini gül yüzlüm..
Sende unut saatlerce sana bakmaya doyamayan gözlerimi...
Bırak artık ellerimi..
Isınmasın teninin sıcaklığınla..
Onlar çoktan alıştılar gidişine..
Biliyorum..
Mağlup olacak ruhum seninle girdiğim bu sensizlik harbinde..
Ama yokluğuna bile savaşmak güzel be gül yüzlüm.
Anıları sana bırakmak istiyorum bir mazi olarak..
Afacan bir çocuk edasıyla bitmek tükenmez bir enerji ile inatlaşıyor benimle..
inatlaşıyor ve peşimden geliyor..
Ya da beni peşinden sürüklüyor sensizliğe..
Yüreğim öksüz kaldı sensizlik ile girdiğim savaşta..
Ortalık feryat figan.. kan ağlıyor gözlerim..
Dokunduğun bütün organlarım etrafa saçılı..
Azrail bile halime acımış olucak ki..
Acıma dolu bir tebessümle es geçti ruhumu..
Giderken bana bıraktığın sert sözlerin haricinde
Hiç birşey yok elimde avucumda sana dair..
Hee birde sözlerinin yıktığı enkazda kalan ben..
Sanırım zenginim.. yıkım adına epey bir zenginim hemde..
Önceden de durum farklı değildi ki..
O yüzden alışığım ben yıkımlara..
Kaybetmelere.. ve yürek sızılarına..
Artık hayallerim kaybetme üzerine, gözyaşı üzerine bütün planlarım..
Gülen bir çift dudakla kamufule etmeye çalışıyorum;
Yüreğimde açtığın yaranın yüzüme ettiği etkiyi..
Kimileri anlıyor maske taktığımı..
Kimisi anlamamazlıktan geliyor..
Sözün özü..
Git..
Güle güle..
Alışkınım ben ellerime batan güllere..
Beşikler vermişim Nuh'a
Salıncaklar, hamaklar,
Havva Anan dünkü çocuk sayılır,
Anadoluyum ben,
Tanıyor musun ?

Utanırım,
Utanırım fukaralıktan,
Ele, güne karşı çıplak...
Üşür fidelerim,
Harmanım kesat.
Kardeşliğin, çalışmanın,
Beraberliğin,
Atom güllerinin katmer açtığı,
Şairlerin, bilginlerin dünyalarında,
Kalmışım bir başıma,
Bir başıma ve uzak.
Biliyor musun ?

Binlerce yıl sağılmışım,
Korkunç atlılarıyla parçalamışlar
Nazlı, seher-sabah uykularımı
Hükümdarlar, saldırganlar, haydutlar,
Haraç salmışlar üstüme.
Ne iskender takmışım,
Ne şah ne sultan
Göçüp gitmişler, gölgesiz!
Selam etmişim dostuma
Ve dayatmışım...
Görüyor musun ?

Nasıl severim bir bilsen.
Köroğlu'yu,
Karayılanı,
Meçhul Askeri...
Sonra Pir Sultanı ve Bedrettini.
Sonra kalem yazmaz,
Bir nice sevda...
Bir bilsen,
Onlar beni nasıl severdi.
Bir bilsen, Urfa'da kurşun atanı
Minareden, barikattan,
Selvi dalından,
Ölüme nasıl gülerdi.
Bilmeni mutlak isterim,
Duyuyor musun ?

Öyle yıkma kendini,
Öyle mahzun, öyle garip...
Nerede olursan ol,
içerde, dışarda, derste, sırada,
Yürü üstüne - üstüne,
Tükür yüzüne celladın,
Fırsatçının, fesatçının, hayının...
Dayan kitap ile
Dayan iş ile.
Tırnak ile, diş ile,
Umut ile, sevda ile, düş ile
Dayan rüsva etme beni.

Gör, nasıl yeniden yaratılırım,
Namuslu, genç ellerinle.
Kızlarım,
Oğullarım var gelecekte,
Herbiri vazgeçilmez cihan parçası.
Kaç bin yıllık hasretimin koncası,
Gözlerinden,
Gözlerinden öperim,
Bir umudum sende,
Anlıyor musun ?

ahmed arif
seviyordum sizi

seviyordum sizi ve bu aşk belki
içimde sönmedi bütünüyle.
fakat üzmesin sizi artık bu sevgi
istemem üzülmenizi hiçbir şeyle.

sessizce, umutsuzca seviyordum sizi.
kah çekingenlik, kah kıskançlıkla üzgün.
bu öyle içten, öyle candan bir sevgiydi ki
dilerim bir başkasınca da böyle sevilin.

aleksandr sergeyeviç puşkin
ışıkları tutamıyorum
Avuçlarımdan kayıyor
Karanlık en büyük korkum
Gece gittikçe çoğalıyor

Halıda kan izleri buldum
Cigarası hala yanıyor
Cesedin başına oturdum
Gözleri bir tuhaf bakıyor

Bu çocuğu tanıyordum
Yıllardır yalnız yaşıyor
Bütün mektuplarını okudum
Kimseyle anlaşamıyor

Cinayeti otele duyurdum
Telefonlar üst üste çalıyor
Sabaha karşı başladı sorgum
Polis öleni ben sanıyor.
birlikte oturduğumuz parklara senden sonra da gittim
epeyce vakit geçirdim ve kaybettim ve üzgündüm
bitiremediğim şarapları diplerine boşalttığım mavi ladinler büyümüş
çocuklar gördüm oyunlarına büyük bir ciddiyetle devam eden
bağ değil büyü bozulmuş köpek gibi pişmanım..

aynı anda hem sana hem kendime hem tabiata
yerli yersiz küfürler sıralarken bir taraftan
öptüğüm diğer kızlar da aklımdan geçmedi değil
ama sen başkaydın şarabın içinde aspirin
baş ağrısına engel olur diyen tıp öğrencisi
niye yalan söyledi olsaydın da konuşsaydık..

hiçbir yere sığamıyorum oh mu olsun ki bana
gidenler bildiklerini de beraberinde götürür
ay tutuldu misal dün sıradan bir doğa olayı
ama aklım ermedi boş boş baktım havaya
olsaydın da anlatsaydın kafam böyle karışmazdı
olmadı öpüşürdük aklıma takılmazdı..
öp beni. tayyibe atay

uzanırsın yanıma
başak dolu ovalarca...
bir nehir geçer ortandan,
ben suyuna tutsak...
atlarım içine balıklar misali...
yuvarlanıp gideriz taşlar gibi
birbirimize çarparak...

ufalanmadan öp beni!...
şöyle bir içten öpmeni senin,
Bin tane cennete değişmem...

Varsın yatağımız ipek olmasın,
Güzel vücudun danteller içinde değilmiş,
Ne çıkar...
O bütün tatlı saatlerinde gecenin
Güneş perdelere gelene kadar,
Kollarında bulutlarda gibiyim...

Mehtap, saçağımızdaki buzlarda
Odamıza bir soğuk aydınlık dolmuş.
Gözlerin gözlerimde,
Boynumda sımsıcak kolların,
Gündüzki yorgunluğum kaybolmuş.
Seni her an minnetle yad ederim
Sen şimdi şarkılarla evimdesin,
Sahibem, efendim, elagözlüm
Gözlerinden öperim..

Boydan boya bekçi düdükleri sokaklarda
Gecemiz huzur içinde elagözlüm.
öpüşlerin öpüşlerin ardarda...
Hem sevgi hem şefkat dolu ellerin
Ne olur yine böyle yarın da
Binlerce şükrediyorum hayata geldiğime
kollarında...

Bir başka lezzet var hayatta ela gözlüm,
öteki alemleri bilmek istemem.
şöyle bir içten öpmeni senin,
Binlerce cennete değişmem

turgut uyar
Sevgili, seninle ben pergel gibiyiz:
iki başımız var, bir tek bedenimiz.
Ne kadar dönersem döneyim çevrende
Er geç baş başa verecek değil miyiz?
・・・
Şu telaşlarım bir bitse diyorum.
Belki uzaklara giderim, çoktandır gitmek istediğim yollar var 
Ayaklarımla değil başımla gitmek istediğim.
Çok uzun değil! adım atsam düşlerim bağrına. 
Yangın gibi. 
Su gibi 
Yana yana, coşar adım,

Şu telaşlarım diyorum, bir bitse! 
Belki tekrar severim seni. 
Çok uzun ve karşılıksız cümlelerle. 
Severim işte bilirsin. 
Nefes nefese. 
Çoğala çoğala.
Bir yanım eksik!
Kaldırın kalbinizden kuraklığı,
Kaldırın ellerinizden kuraklığı,
Kaldırın gözlerinizden kuraklığı...
Siz kaldırın ki göklerde kaldırsın
Üzerinizden kuraklığı...
insanların çoğu kaybetmekten korktuğu için, sevmekten korkuyor.
Sevilmekten korkuyor, kendisini sevilmeye layık görmediği için.
Düşünmekten korkuyor, sorumluluk getireceği için.
Konuşmaktan korkuyor, eleştirilmekten korktuğu için.
Duygularını ifade etmekten korkuyor, reddedilmekten korktuğu için.
Yaşlanmaktan korkuyor, gençliğinin kıymetini bilmediği için.
Unutulmaktan korkuyor, dünyaya iyi birşey vermedigi için.
Ve ölmekten korkuyor aslında yaşamayı bilmediği için.

William Shakespeare
''gölgesinden bile korkup bağıran bir ödlek.
otuz üç yıl bizi korkuttu "şeriat" diyerek."!

Mehmet Âkif Ersoy
Herkes öldürür sevdiğini değildir.
Gölgesinde dur amma
Yaprak senden incinmesin.
Temizlen de gir mezara,
Toprak senden incinmesin.

- Abdurrahim Karakoç.
ağaçları suluyorum durmadan
ışığın ve rüzgarın peşinde
uzun yürüyüşlere çıkıyorum
yerimi çocuklara veriyorum
parklarda ve otobüslerde
çocukları büyüklerden çok seviyorum

bir genç kızın halka halka gülüşü
duvar diplerinde soluklanan ihtiyar
aynı hazzı veriyor aynı yalınlıkla
gökyüzünü biçimleyen bulutlar

eğiliyorum toprak, eğiliyorum sular
bir kıyısız zamana kanat vuruyor
üzerimden uçan bütün kuşlar.
dört mevsim bire indi uzaya uzaya
iyimser, geniş, dingin ve turuncu
kimseleri kıskanmıyorum artık
kimselere gücenmiyorum

gerilerde kaldı, çok gerilerde
hayatın yüreğime verdiği acı
ışıklı vitrinlerin gövdemdeki kırbacı

yeni bir gülümseme edindim yüzüme
bozkır sabrında ve tenime yakışan
insanların çevremde açtığı yalnızlığı
yine onlarla doldurmak için
güneşle birlikte çıkıp yataklardan
ayışığı ile dönüyorum evlere
azalan ömrümü böyle uzatıyorum...-şükrü erbaş
(...)çünkü beni sevsen de bana güvenmezsin iyi bilirim
apoletim sırmasız hatta hiç yok
su içsem ağzımın kenarlarından dökerim
neyi hatırlatır benim sana uzak bir bakışım
bilirim
aslında mutsuz yaşayıp gidiyoruz
ölüme direnerek şimdilik
şimdilik alımlı bir başka mutluluklara özenerek...


Turgut Uyar
Delikanlım!.iyi bak yıldızlara,onları belki bir daha göremezsin....
Belki bir daha yıldızların ışığında kollarını ufuklar gibi açıp geremezsin..
Delikanlım!.Senin kafanın içi yıldızlı karanlıklar kadar güzel,korkunç,kudretli ve iyidir.
Yıldızlar ve senin kafan kâinatın en mükemmel şeyidir .
Delikanlım!.Sen ki, ya bir köşe başında kan sızarak kaşından gebereceksin,ya da bir darağacında can vereceksin.
iyi bak yıldızlara onları göremezsin bir daha
Delikanlım!.Belki beni anladın,belki anlamadın.Kesiyorum sözümü.
Sevmek mükemmel iş delikanlım.Sev bakalım...
Mademki kafanda ışıklı bir gece var,benden izin sana,sevsevebildiğin kadar..
Kuzgun

Ortasında bir gecenin, düşünürken yorgun, bitkin
O acayip kitapları, gün geçtikçe unutulan,
Neredeyse uyuklarken, bir tıkırtı geldi birden,
Çekingen biriydi sanki usulca kapıyı çalan;
"Bir ziyaretçidir" dedim, "oda kapısını çalan,
Başka kim gelir bu zaman?"

Ah, hatırlıyorum şimdi, bir Aralık gecesiydi,
Örüyordu döşemeye hayalini kül ve duman,
Işısın istedim şafak çaresini arayarak
Bana kalan o acının kaybolup gitmiş Lenore'dan,
Meleklerin çağırdığı eşsiz, sevgili Lenore'dan,
Adı artık anılmayan.

ipekli, kararsız, hazin hışırtısı mor perdenin
Korkulara saldı beni, daha önce duyulmayan;
Yatışsın diye yüreğim ayağa kalkarak dedim:
"Bir ziyaretçidir mutlak usulca kapıyı çalan,
Gecikmiş bir ziyaretçi usulca kapıyı çalan;
Başka kim olur bu zaman?"

Kan geldi yüzüme birden daha fazla çekinmeden
"Özür diliyorum" dedim, "kimseniz, Bay ya da Bayan
Dalmış, rüyadaydım sanki, öyle yavaş vurdunuz ki,
Öyle yavaş çaldınız ki kalıverdim anlamadan."
Yalnız karanlığı gördüm uzanıp da anlamadan
Kapıyı açtığım zaman.

Gözlerimi karanlığa dikip başladım bakmaya,
Şaşkınlık ve korku yüklü rüyalar geçti aklımdan;
Sessizlik durgundu ama, kıpırtı yoktu havada,
Fısıltıyla bir kelime, "Lenore" geldi uzaklardan,
Sonra yankıdı fısıltım, geri döndü uzaklardan;
Yalnız bu sözdü duyulan.

Duydum vuruşu yeniden, daha hızlı eskisinden,
içimde yanan ruhumla odama döndüğüm zaman.
irkilip dedim: "Muhakkak pancurda bir şey olacak;
Gidip bakmalı bir kere, nedir hızlı hızlı vuran;
Yatışsın da şu yüreğim anlayayım nedir vuran;
Başkası değil rüzgârdan..."

Çırpınarak girdi birden o eski kutsal günlerden
Bugüne kalmış bir Kuzgun pancuru açtığım zaman.
Bana aldırmadı bile, pek ince bir hareketle
Süzüldü kapıya doğru hızla uçarak yanımdan,
Kondu Pallas'ın büstüne hızla geçerek yanımdan,
Kaldı orda oynamadan.

Gururlu, sert havasına kara kuşun alışınca
Hiçbir belirti kalmadı o hazin şaşkınlığımdan;
"Gerçi yolunmuş sorgucun" dedim, "ama korkmuyorsun
Gelmekten, kocamış Kuzgun, Gecelerin kıyısından;
Söyle, nasıl çağırırlar seni Ölüm kıyısından?"
Dedi Kuzgun: "Hiçbir zaman."

Sözümü anlamasına bu kuşun şaşırdım ama
Hiçbir şey çıkaramadım bana verdiği cevaptan,
ilgisiz bir cevap sanki; şunu kabul etmeli ki
Kapısında böyle bir kuş kolay kolay görmez insan,
Böyle heykelin üstünde kolay kolay görmez insan;
Adı "Hiçbir zaman" olan.

Durgun büstte otururken içini dökmüştü birden
O kelimeleri değil, abanoz kanatlı hayvan.
Sözü bu kadarla kaldı, yerinden kıpırdamadı,
Sustu, sonra ben konuştum: "Dostlarım kaçtı yanımdan
Umutlarım gibi yarın sen de kaçarsın yanımdan."
Dedi Kuzgun: "Hiçbir zaman."

Birdenbire irkilip de o bozulan sessizlikte
"Anlaşılıyor ki" dedim, "bu sözler aklında kalan;
insaf bilmez felâketin kovaladığı sahibin
Sana bunları bırakmış, tekrarlıyorsun durmadan.
Umutlarına yakılmış bir ağıt gibi durmadan:
Hiç -ama hiç- hiçbir zaman."

Çekip gitti beni o gün yaslı kılan garip hüzün;
Bir koltuk çektim kapıya, karşımdaydı artık hayvan,
Sonra gömüldüm mindere, sonra daldım hayallere,
Sonra Kuzgun'u düşündüm, geçmiş yüzyıllardan kalan
Ne demek istediğini böyle kulağımda kalan.
Çatlak çatlak: "Hiçbir zaman."

Oturup düşündüm öyle, söylemeden, tek söz bile
Ateşli gözleri şimdi göğsümün içini yakan
Durup o Kuzgun'a baktım, mindere gömüldü başım,
Kadife kaplı mindere, üzerine ışık vuran,
Elleri Lenore'un artık mor mindere, ışık vuran,
Değmeyecek hiçbir zaman!

Sanki ağırlaştı hava, çınlayan adımlarıyla
Melek geçti, ellerinde görünmeyen bir buhurdan.
"Aptal," dedim, "dön hayata; Tanrın sana acımış da
Meleklerini yollamış kurtul diye o anıdan;
iç bu iksiri de unut, kurtul artık o anıdan."
Dedi Kuzgun: "Hiçbir zaman."

"Geldin bir kere nasılsa, cehennemlerden mi yoksa?
Ey kutsal yaratık" dedim, "uğursuz kuş ya da şeytan!
Bu çorak ülkede teksin, yine de çıkıyor sesin,
Korkuların hortladığı evimde, n'olur anlatsan
Acılarımın ilâcı oralarda mı, anlatsan..."
Dedi Kuzgun: "Hiçbir zaman."

"Şu yukarda dönen gökle Tanrı'yı seversen söyle;
Ey kutsal yaratık" dedim, "uğursuz kuş ya da şeytan!
Azalt biraz kederimi, söyle ruhum cennette mi
Buluşacak o Lenore'la, adı meleklerce konan,
O sevgili, eşsiz kızla, adı meleklerce konan?"
Dedi Kuzgun: "Hiçbir zaman."

Kalkıp haykırdım: "Getirsin ayrılışı bu sözlerin!
Rüzgârlara dön yeniden, ölüm kıyısına uzan!
Hatıra bırakma sakın, bir tüyün bile kalmasın!
Dağıtma yalnızlığımı! Bırak beni, git kapımdan!
Yüreğimden çek gaganı, çıkar artık, git kapımdan!"
Dedi Kuzgun: "Hiçbir zaman."

Oda kapımın üstünde, Pallas'ın solgun büstünde
Oturmakta, oturmakta Kuzgun hiç kıpırdamadan;
Hayal kuran bir iblisin gözleriyle derin derin
Bakarken yansıyor koyu gölgesi o tahtalardan,
O gölgede yüzen ruhum kurtulup da tahtalardan
Kalkmayacak - hiçbir zaman!
Bak bunlar ellerin senin,
Bunlar ayakların,
Bunlar öylesine güzel ki
Anca o kadar olur..
anlamayan hiç anlamayacak,
uzaktakini beklemek hep bundan...

kimi beklediğini bilmeden,
gözü kapıda olanları anlıyorum şimdi...

sevmeyi en iyi bilenler, hep uykusuz...
ansızın gözü dolanların, o anları çok kıymetliymiş..

söz,
gözlerimi kaçırmadan seveceğim seni..
kimseye söylemem,
söz..

kendimi sevmeyi anca öğrendim,
yolu bitenlere bu gece sessiz bir selam verdim..

sessiz selamlar unutulmaz..
söz...

şimdi seni sabahı bekler gibi..
hiç kaybetmemiş,
karanlığa düşmemiş gibi..

sevsene beni..
Bir dağbaşı yalnızlığı yaşıyorum yeniden.,
Dağbaşı yalnızlığı ölümden beter.
Hiç kimse aramasa sormasa beni
Sen gelsen yeter..

Huzur ellerinin güzelliğidir.
Gözlerin karşımda mutluluk denizi.
Her sabah soframızda ekmeğimizi
Sen bölsen yeter..

Yüreğim seninle yaylalar kadar serin
Ne bir çizgi hasret, ne bir nokta gam
Yayla dumanı gibi gözlerime her akşam
Sen dolsan yeter..

Bende çaresizlik sonsuz kördüğüm.
Bende sabır sende naz..
Gündüzünden vazgeçtim düşümde biraz
Bir yüz görümlüğü sen olsan yeter..

Duymasa da hiç kimse şâir gönlümün,
Sende karar kıldığını...
Ve içimin şerha şerha yarıldığını,
Sen bilsen yeter..

Bir gün duysan bittiğimi, tükendiğimi..
Çıkıp gelsen uzaklardan korkulu ürkek..
Bir incecik dal gibi üzerime titreyerek,
Eğilsen yeter...
MERDiVEN

Ağır, ağır çıkacaksın bu merdivenlerden,
Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak,
Ve bir zaman bakacaksın semâya ağlayarak...

Sular sarardı... yüzün perde perde solmakta,
Kızıl havâları seyret ki akşam olmakta...

Eğilmiş arza, kanar, muttasıl kanar güller;
Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller,
Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer?

Bu bir lisân-ı hafîdir ki ruha dolmakta,
Kızıl havâları seyret ki akşam olmakta...
・・・
Biz insanların hassas kısmındanız.
Yeri gelir dünyayı bile sırtımızda taşıyabilecekken
Kimi zaman bir kelebek yükü bile yüreğimize ağır gelir.
Bu yüzden gün yüzüne çıkmayışımız
Bu yüzden sesimizi içimize atıp, yankısında durulmamız
Bu yüzden yorgunluklardan kaçıp, sessizliğin dinginliğinde yaşamamız.
Hep bu yüzden
Bu yüzden yüreğimizi her şeyden uzakta tutmamız.
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar