bugün

Sana büyük caddelerin birinde rastlasam
Elimi uzatsam tutsam götürsem
Gözlerine baksam gözlerine konuşmasak
Anlasan

Elimi uzatsam tutamasam
Olanca sevgimi yalnızlığımı
Düşünsem hayır düşünmesem
Senin hiç haberin olmasa
Senin hiç haberin olmaz ki
Başlar biter kendi kendine o türkü

Yağmur yağar akasyalar ıslanır
Bulutlar uçuşur geceleyin
Ben yağmura deli buluta deli
Bir büyük oyun yaşamak dediğin
Beni ya sevmeli ya öldürmeli

Yitirmeli büyük yolların birinde ne varsa
Böcekler gibi başlamalı yeniden
Bu Allahsız bu yağmur işlemez karanlıkta
Yan garipliğine yürek yan
Gitti giden.
elde mızrap dilde türkü değilsin
nasıl çalsın söylesene saz beni
bende ben ol herkes beni sen bilsin
bak aynaya senden gizli süz beni

sultan iken baş üstünde tuttuğun
viran edip kölem diye sattığın
hasretlere ilmek ilmek attığın
kördüğümüm, vuslatım ol çöz beni

bir ah etmem senden gelen bin derde
arat beni vur emriyle her yerde
katilime bir resmini gösterde
görmüş olsun seni gören göz beni

suya kanar aşka susar niceler
gözyaşımı mesken tutar geceler
harf çıldırsa deli olsa heceler
anlatamaz seni bilmez söz beni
Insan
esref-i mahlûkattir derdi babam
bu sözün sözler içinde bir yeri vardi
ama bir eylül günü bilek damarlarimi
kestigim zaman
bu söz asil anlamini kavradi
geçti çivginlarin, çibanlarin, reklamlarin
arasindan
geçti tarih denilen tamahkâr tüccari
kararmis rakamlarin yariklarindan sizarak
bu söz yüregime kadar alçaldi
damar kesildi, kandir akacak
ama kan kesilince damardan sicak
simsicak kelimeler bosandi
ask için karnima ve gögsüme
ölüm için yüregime sürdügüm ecza uçtu
birden
ask ve ölüm bana yeniden
su ve ates ve toprak
yeniden yorumlandi.
ismet özel.
"Bütün renkler aynı hızla kirleniyordu
Birinciliği beyaza verdiler.”
Özdemir Asaf
https://www.youtube.com/watch?v=-yvczH-fqSM
https://www.youtube.com/watch?v=6tmSdmFHMrQ
https://www.youtube.com/watch?v=p4EQL5kv0zk
https://www.youtube.com/watch?v=58kKi8OsJ-o
Kara gözlerindeki umut
Siyah saçları kadar karamsardı
ve kadere küsmüştü O, bir kere
Sevgiyi öldürdü diye...
Sanki ona uzanan ellerde
Keskin bir bıçak
Ha vurdu ha vuracak
Bu, benim karanlıklarım,
Bu benim sırlarım diyor hep
Bir gün gelecek
Şefkatle kollarına saracaklar...
Asılsız sevgilerdi onu yıkan aslında
Umutları umduğu gibi çıkmamaış
Beklentileri hep korkuları olmuş
Sanki bütün hayatı,
Kupkuru bir odadaymış kopamadıklarıyla..
Gülüşleri bir sigara içimi zamanı kadar az
Her nefeste biraz daha kısalırken
Bütün beklentileri
Duman duman uçuyorlardı.
Kurallar koymak isterken dostluklarına,
Kuralları bozduğunun farkında değildi aslında...
Şimdi o gözlerde,
Vakitsiz yağan yağmurlar var,
Hasat mevsimi bitmiş bahçelere
Sağnak sağnak yağacaklar.,
Belki gönlünde gökkuşağı açacak
Ama, altından çocuklar geçmeyecekler.
Su yerine zehir akacak ırmaklarından,
Hiç kimse içmeyecek...
ya Ben,
Şimdilerde bir bağ bozumu hüznü var içimde,
Üzümlerim gazap üzümü
Şaraplarımsa gözyaşları...
Sen güz güneşinde,sanki kanadı kırık bir kuş,
Konmuştu bahçeme,
Ona şefkatle eğilirken
Pır diye uçtu birden
Kırık sandığım kanatlarındaki sahtelik,
ve,inancımla birlikte.

(Ahmet Muhip Dıranas)
...
ama sen başka, ben başka zaman çizgisinde
bisikletler süren
insanları eğlendiren cambazlar olmuşuz
dışarıya yağmur,
yüreğime hasret,
fikrime sen,
nasıl yağıyorsunuz üçünüz birden, bir bilsen.
Bir bir uzaklaştı yıldızlar,
Hüzzam besteler çalınan göklerimden.
Sevimsiz bir telâş aldı zamanı,
Aynalar gülüşünü yitirdi birden.

Bir çıkmaz sokağa girdi ümitler,
Üşüdü sevgilerin nazlı ağacı.
Fenerleri karardı sensiz kıyılarımın,
Pembe sevinçlerimde bir kara sancı.

Parladı unutuşun keskin bıçağı,
Bir tren çığlığıyle silindi hâtıralar.
Köprüleri yıkıldı sana giden yolların.
Mutluluğu kurumuş bahçeme yağmur,
Durmadan ayrılığı ve hüznü yağar.

Üzüntü mangalında yalnızlığın külleri.
Aşkımızın ikilik cezvesi bomboş.
Uzaklaştı limanımdan güneş yelkenlileri.
Şimdi en mavi ikindiler bile loş.

(ilhan Geçer)
iltibas.

Ah, tahayyülümdeki vücud niçin aksâ?
Niçin garamın akvâ iken o ahvâ?

Bu ahsen-i takvîmi ahz edememem akabeden mi,
Yoksa baht ile akibetin iltibasından mı?

Bütün elvâhta zuhur eden suretin arzı nerededir?
Fi'l-i hakiki fikr-i ihtiyariyle karıştıysa firâş ondan ademdir.

Firâset gayb oldu, tahayyül zaten fülân.
Mahfi istikbali ihdas edemedim, şuurda müphemdir ondan.

- friedrich marcus allofron.
Konuşmak için heyecanlandığın vakitlerde,
Susman gerektiğini hatırlatan bir dostun varsa;
Ya da biri seni gerçekten tedirgin edebiliyorsa,
Tüm bedeninle ona güvenmenin yanı sıra;
Ne mutlu sana..
Bir saniye için bir yıl yaşlanmaktan çekinmiyorsan,
Onunla bir hayatın hayalini
Beklemek değil de, birlikte çabalamak olarak görüyorsan;
Sadece nefes almakla kalmıyorsun inan.
Dün nasıl geçti sorusuna, yarın cevap vereceksen,
Bugün onun yanındasın anlaşılan.

Bir kere düşünmeye başladığında devamı geliyor değil mi?
illa birinin dürtmesi gerekli, uyandırmak için seni.
Korkmaya başlamak bir kişiyi yaşamak istemenin en belirgin özelliği.
Tamam işte bu; dediğin o an.
Kaybetmekten, hem de senin olmayan bir şeyi kaybetmekten,
Korkmak.
Acizliğinin farkına vardığın, yalnız olduğun bir an.
Umut ettiren bir kaç içsel yargı;
Yazılan cümlelerdeki kelimelerin, kendi kendine yer değiştirmesi;
Kulağın duyduğu şarkıların bu kelimelerle eşleşmesi.
Kurgusal bir gerçeklik,
Sadece senin gözlerinle görülen, sadece kulakların tarafından duyulan.
Senin ve onun, birbirinizi heyecanlandırmaktan öte;
Tedirgin ettiğiniz bir gerçeklik.
Sadece gün yüzüne çıkmak için anını bekleyen,
Zamana sizden daha çok saygı duyan bir gerçeklik.
Şu an herkesin göremeyeceği,
Ama inanabileceği bir görü.
akşam şaraba yatıracağım yüreğimi../..yarına bi'şeyciğim kalmaz) 

korunaklı şiirler yaz bana, sevgilim olmayan sevgili 
sağanak yağışlı günlerimde sığınacağım bir yer bulunsun
bari, şiirlerde bir ev'cağızım olsun 

üç oda bir salon yalnızlığımı kiraya vereceğim
heveslenme, senin için düşlerim başka 
aklını başından alıp, gezmeye götüreceğim 

ne güzel gülüyorsun, dudaklarında eski istanbul resimleri
öyle kal lütfen, yüzüme baktığın anın resmini çekeceğim 

sana söz veriyorum, sen de bana umut ver
sonra her şeyi unutup, ülkeme geri döneceğim 

bende bir hoşum, şarkıların belalı güzelliğine vuruldum
o uzak ay'da kaldı onayladığım gülüşler
raks eden sevişmelerin çingene zamanındayım,
'gel' desen, gidemeyecek kadar sarhoştur özlemler 

anlayışımı kaybettim, beni anla 
karşılığında gözlerimin kahvesinden içireceğim
düşe kalka düşledim, son baharım kaldı 
beni şimdi tutmazsan, dudaklarına devrileceğim 

oturaklı şiirler yaz bana, sevgilim olmayan sevgili 
yorgun günlerimde dinleneceğim bir yer bulunsun 
şiirlerde bari, bir nefeslik yerim olsun.
hep sevdiğim en sevdiğim,

Biliyor musun az az yaşıyorsun içimde
Oysaki seninle güzel olmak var
Örneğin rakı içiyoruz, içimize bir karanfil düşüyor gibi
Bir ağaç işliyor tıkır tıkır yanımızda
Midemdi aklımdı şu kadarcık kalıyor.
Sen o karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum işte
Sen de bir başkasına veriyorsun daha güzel
O başkası yok mu bir yanındakine veriyor
Derken karanfil elden ele.
Görüyorsun ya bir sevdayı büyütüyoruz seninle
Sana değiniyorum, sana ısınıyorum, bu o değil
Bak nasıl, beyaza keser gibisine yedi renk
Birleşiyoruz sessizce.

(bkz: edip cansever)
(bkz: yerçekimli karanfil)
Eyvâh!.. Ne yer, ne yâr kaldı,
Gönlüm dolu âh ü zâr kaldı.
Şimdi buradaydı gitti elden,
Gitti ebede gelip ezelden.
Ben gittim o hâksâr kaldı,
Bir kûşede târumâr kaldı.
Bâkî o, enîs–i dilden eyvâh!
Beyrût’ta bir mezâr kaldı.

Makber, sonudur dekaayıkın bu,
Bir sırr-ı garîbi Hâlikin bu.
Bir nûr ki meyl-edince hâbe,
inmekte şu bir yığın türâbe,
En yükseğidir şevâhikın bu,
En müdhîşidir hakayıkın bu,
Bedbaht, o hakiykat anlaşılmaz,
Şânın bu, cihanda lâyıkın bu.

Gittî, nazarımdan âh, gitti...
Bî-maksad ü bî günâh gitti...
Her ferd cihanda birdir ammâ
Bir tâne değildir öyle, hâşâ,
Bir tâne idî o mâh, gitti,
Aylarca olup tebâh gitti.
Görsem yeridir senî karanlık,
Nûrum benim ey ilâh, gitti.

Çık Fâtıma, lâhdden kıyâm et,
Yâdımdaki hâlime devâm et!
Ketmetme bu râzı, söyle bir söz,
Ben isterim âh öyle bir söz!..
Güller gibi meyl-i ibtisâm et,
Dağ-ı dile çâre bul, merâm et!..
Bir tatlı bakışla, bir gülüşle
Eyyâm-ı hayâtımı tamâm et!..

Bî-fâide gördü çok cefâlar,
Bîgâne bulundu âşnâlar.
Ben neyliyeyim büyükse devrân?
Taksîri nedir küçükse insan?
Kâr etmedi verdiğim devâlar,
Geçti yere ettiğim du'âlar;
Gördük seni ey Hâkîm-i mutlak!
Ey hastalara veren şifâlar!

Sen Hâlıkımızsın, ettik iyman,
Bir sende bulur bu ye's pâyan.
Sen varken olur mu âhiret yok?
Yok şüphe ki sende mağrifet çok.
Duydum, seni istiyor bu vicdan.
Bildim, sana vâsıl oldu cânan
Tekrâr buyur fakat hayatın,
Can ver ona vermedinse derman.

Yâ Rab, bana bir inayet eyle,
Bir yol tutayım delâlet eyle;
Kaldımsa da ayrı, görmedim o nerde,
Sadme ile bir adım ilerde!..
Ey can, buna gel kanaat eyle,
Git makberini ziyaret eyle.
Kesme yolum ey hayat-ı katil,
Ey mevt, beni sinayet eyle...

Sâfil semavâtı cây edinsin,
Teşhir olunup ecel tepinsin.
Bin velvele, bin kıyamet olsun;
Bin zelzele bir inayet olsun;
Mahşer tozarak mezara binsin,
Çarpıp küreler kırılsın, insin:
Yağsın nesi varsa kâinatın...
Lâkin bu derin sükût dinsin!..

Yâ Rab, öleyim mi neyleyim ben?..
Ayrı yaşayım mı sevdiğimden?..
Verdin bana böyle bir mûsibet,
Ettin beni düşmen-i muhabbet.
Ya bir kulu sevmiyor musun sen?..
Ya böyle bir ölüm değil mi erken?..
Hiç bulmamak üzre gâib ettim,
Mecnun gibi ben onu severken.

Her yer karanlık pür-nûr o mevkî?..
Mağrib mi yoksa makber mi yâ Râb!
Yâ hâbgâh-ı dilber mi yâ Râb,
Rüyâ değil bu ayniyle vakî.
Kabrin çiçekten bir türbe olmuş,
Dönmüş o türbe bir haclegâhe,
Bir haclegâhe dönmüşse türben
Aç koynunu aç maşukânım ben.

Sen öldün, ölüm güzel demektir,
Ölsem yaraşır gamınla her gün...
bir adın kalmalı geriye
bütün kırılmış şeylerin nihayetinde
aynaların ardında sır
yalnızlığın peşinde kuvvet
evet nihayet
bir adın kalmalı geriye
bir de o kahreden gurbet
sen say ki
ben hiç ağlamadım
hiç ateşe tutmadım yüreğimi
geceleri, koynuma almadım ihaneti
ve say ki
bütün şiirler gözlerini
bütün şarkılar saçlarını söylemedi
hele nihavent
hele buselik hiç geçmedi fikrimden
ve hiç gitmedi
bir topak kan gibi adın
içimin nehirlerinden
evet yangın
evet salaş yalvarmanın korkusunda talan
evet kaybetmenin o zehirli buğusu
evet nisyan
evet kahrolmuş sayfaların arasında adın
sokaklar dolusu bir adamın yalnızlığı
bu sevda biraz nadan
biraz da hıçkırık tadı
pencere önü menekşelerinde her akşam
dağlar sonra oynadı yerinden
ve hallaçlar attı pamuğu fütursuzca
sen say ki
yerin dibine geçti
geçmeyesi sevdam
ve ben seni sevdiğim zaman
bu şehre yağmurlar yağdı
yani ben seni sevdiğim zaman
ayrılık kurşun kadar ağır
gülüşün kadar felaketiydi yaşamanın
yine de bir adın kalmalı geriye
bütün kırılmış şeylerin nihayetinde
aynaların ardında sır
yalnızlığın peşinde kuvvet
evet nihayet
bir adın kalmalı geriye
bir de o kahreden gurbet
beni affet
Kaybetmek için erken, sevmek için çok geç.
icazet vaktidir benim efendim,
Teferrüç edelim illerimizi.
Deryayı muhipten bağlandı bendim,
Kime arz edelim hallerimizi?

Vilayet perişan yeğin gamım var,
Düşmüşüm efkâre leyli ve nehar.
Nice ahbaplarım eder intizar,
Anar mecliste dillerimizi.

Bir melek misali soyun soylasam,
Nazlı yârin zikrin dilde söylesem.
Mevlâm izin verse ensem boylasam,
RAGIP’tan tenhadan göllerimizi.

Kişi efendisin metheder her gün,
Veli nimetimsin kılamam terkin,
Ne kadar eğlensek gedolur bir gün,
Akıttın didamdan sellerimizi.

Kulun niyaz eder ol desti payı,
Budur âşıkların erkanı huyu,
Gitti de gelmedi iBRAHiM deyi,
Belki bekler vardır yollarımızı.
(bkz: aşık ibrahim)
ey hayat dedikleri büyük kusur
ey kimselere değişmediğim, ayrılığın neden bunca ağır?
hani adalet?
bir kasımdan öteki kasıma, bir yanım kör bir yanım sağır

dünya ne ki sevgilim?
benim sana yaptığım kubbe yanında.
düşsün, olsun, bırak, içinde yıldızlar patlıyor.
kolaydır inanmak kadar inanmamak da.

ister sal kendini dünyaya, ister kal yanımda
her şeyden öte öyle sevdim ki ben seni
yoluna baş koymak diyoruz
biz barbarlar buna.

Sözde kalır sevgilim
Sözde kalır bütün sözler
Aşk çünkü, aşk çünkü kendine
Bir yol, bir ideoloji ister.

Bilirim, çöl rüzgarında çalıdır bazı yaşlar
Sen sevgilim ilerde, biraz daha ilerde
Bir tarihe başlayacaksın, orası işte.

şimdi bir masaldan bir peri
sessizce dinlesin beni
alsın yorgun başımı
alsın cümlemi usulca kalbine koysun.

en acısını sevgilim
en acısını tadayım istedin.
en acısı buydu.
omurgamı aldın benim.

ben sana yanlış bir yerden edilmiş büyük bir yemin gibiydim.
beni hep aynı yerimden yaralayan o eve yine de döneyim, döneyim istedim.
ah benim sesimle söylesem de inanmazlar, benzemiyor çünkü bir dile.
döndüğüm, döndüğüm ama döndüğüm, döndüğüm bu sema sensin döndüğüm.
sen benim kara ömrüme vuran, suyumu harelendiren sevincimdin.
onu sevebileceğinin en yücesiyle sevdin. titreme daha fazla kalbim.
bağışla kendini artık, onu da bırak gitsin.
o senin en ezel gününden kaderin
sen onu nasılsa bin kere daha seveceksin.
barım bolan sangsız,
Bitik bunguma yitmez.
Eşittimde kayıları;
Kayçılardan köke baran
Ança bil,
Menim yürgekim mengüleyir....
seni

seni

oyle uzun seviyorum ki seni

ya yaradilista doğmuşum

ya ölümsüzün biriyim ben
Bu yaşa geldim içimde bir çocuk hâlâ
Sevgiler bekliyor sürekli senden.
insanın bir yanı nedense hep eksik
Ve o eksiği tamamlayayım derken,
Var olan aşınıyor azar azar zamanla.

Anamın bıraktığı yerden sarıl bana.

Anılarım kar topluyor inceden,
Bir yorgan gibi geçmişimin üstüne.
Ama yine de unutuş değil bu,
Sızlatıyor sensizliği tersine.
Senin kim olduğunu bile bilmezken.

Sevgiden caydığım yerde darıl bana.
kaç kişiyi öldürdüm düşlerimde
kaç kilo çekerdi yalnızlık
kaç kere ezildim altında
yaz yağmurlarının

belki de palyaçolar ağlardı pazartesi sabahları
her sirk geldiğinde ağlamaklı olurduk
hep ağlamaklı olurduk gülünecek halimize

kim sevmezdi çiçekleri filan
”ben sevmezdim” dedim, “yalan” dedi

bunu palyaço söyledi,
palyaço söyledi ben yazdım
yazdım, yazmasam ağlayacaktım

herkes ağlarmış biraz, ben de ağladım
sırf bu yüzden mi ağladım
alçaklık gibi bir şey oldu bu biraz

biraz birazdım her şeyden
dün biraz sinirlenmiştim mesela
yarın bir kadını seveceğim biraz
biraz biraz kör oldum bügünlerde

ama rakı kadehlerini boşaltmayın
eksilmesin hiçbir şey
hiçbir şeyden dahi olsa
kalsın biraz

ii.

umursamıyorum yılgınlığımı filan
çünkü sessizce yaşanmalı her şey
bir devrim sesszce olmalı mesela
ve her sözcüğüne inanmalı bir palyaçonun

bir palyaço neden yalan söylesin ki
ben palyaço olsaydım söylemezdim
marangoz olsaydım da söylemezdim
ben insan olsaydım yalan söylemezdim!

hem nereden çıkardınız palyaçonun yalnızlığını
kaç kilo çeker ki bir palyaço
hem neden yüzüme vuruyorsunuz
bir çirkin ördek yavrusu olduğumu

gocunmam ki ben, ben gocunmam
bir palyaço ne kara gocunmazsa
o kadar, o kadar gocunmam işte

rakı doldurun! eksilmesin

iii.

bitmedi, yazacağım daha
yazmazsam ağlayacağım çünkü
alçakça olacak biraz

hem biz o zaman kimdik ki, nerelere giderdik
her sokakta biraz daha eksilirdik
bilirdim, geceleri puslu puslu olurdu bazen
bazen birisi fısıldarmış gibi olurdu
”duyamadım”, derdim, “tekrar et!”
sessizliğe bürünürdü o vakit her şey
sokaklar daha bir puslu
palyaçolar daha bir ağlamaklı olurdu
ve ben daha bir alçak olurdum
ağlardım biraz

hem sen kimsin, çekiştirme diyorum
hatta kuyruğuma basma diyorum
acıyor, tırmalarım,-
diyorum

kahrol, kahrol!
diyorum
ulan karinca
46. kata nasil çıktın
merdivenle mi
asansöre mi bindin

ulan insan
kendini begenmis saskin
demek senin yaptığını
yapabildiğime şaştın
bahse girer misin her iste
karincadan üstün olduğuna

insanoğlu güldü
sonra 46. katin
pencerelerinden birini açtılar
ikisi birden atladilar

insancik torba kağıdı gibi
patlayiverdi kaldırımda kan revan
karincaya gelince acelesi yoktu
o daha 42. katin önündeydi