bugün

örgütünün yayın organı olan sızıntı dergisinin ekim 1980 sayısında gözlemlenen durumdur. darbe yapan kenan evren için mehmetçik hızır gibi yetişti ifadesi kullanılmaktadır.
(bkz: darbeli matkap)
orijinal tam metin;

Son Karakol
Sızıntı


Karakol, sükunet’in, huzur’un ve emniyetin remzidir. Orada düzen, orada huzur ve onda gözlerin uyanık oluşu, umumi emniyet ve muvazenenin en büyük teminatıdır. Orada kargaşa ve bunalımlar ise, arkasındaki topluluklar için en büyük felakettir.

Anadolu yıllar yılı, kendine bağlı dünyalara karakolluk vazifesini gördü. Geçmiş asırlarda, dünya emniyet ve muvazenesinde, en şerefli vazifenin ona ait olduğunda hiç şüphe yoktur.

Sonra sırasıyla, onun livaları, sancakları birer birer kopup gitti. Fakat o, bütün rasanetiyle mevcudiyetini muhafaza etti ve yerinde kalabildi. Değişen bayraklar, yırtılan sancaklar yanında, asalet ve özünü koruma sadece ona müyesser oldu.

Bütün bir geçmişiyle, ellibin defa, temiz bünyesine mikroplar saçıldı. Ve gülendam kameti yüzlerce defa ırgalandı; ama o, hiçbir zaman tamamıyla yerinden sökülemedi ve mağlup edilemedi.

Haçlı zihniyetinin hortlatılmasından, Cizvit papazlarının zehirleyici ve öldürücü gayretlerine kadar, bu karakolu yıkma ve karakol erkânını uyutma adına ne kadar hareket varsa hepsi denendi; fakat hasımlarımız hesabına beklenen netice elde edilemedi. Düşman cefadan usanmıyor; karakol da “bu can bu uğurda’ deyip dayanıyordu.

Bu mücadeleler karşısında onun sarsılmadığını iddia edemeyiz. Bu ulu ağaç bir kaç defa hazan gördü ve kurtlanan koca gövdesi bir kaç defa kabuğunu yeniledi; ama o, hiçbir zaman devrilmedi. Semasının kararıp, bağrına üst üste hançerlerin saplandığı günlerde dahi, milli - ruh kadranınada, kendine ait zaman anlayışı ve onu gösteren rakamlar daima duru ve seçkin olarak okunabiliyordu.

Bu efsanevi ruh, asırlarca, bünyesini tahrip etmek isteyen binbir paradoks karısında, yerinden oynamamış ve hep Malazgirt’teki, Kosova’daki ve Çanakkale’deki aşılmaz ve anlaşılmazlığıyla kendini korumuştu.

O’nun bu heybetli görünümü az dahi olsa ruhuna cemre düştüğü ve köküne yabancı bir kurdun, bir “dâbbet-ül arz ‘ın musallat olduğu ana kadar devam etmişti. O günden sonra ise, artık o, içten içe yanan ve kömürleşen bir ulu çınar haliyle, kendini yenileyemiyor ve dirilemiyordu. Yaşlanmıştı. Vefasız dostları, amansız hasımları vardı.

‘Dost bîvefa, felek bîrahm, devran bîsükün, Dert çok, derman yok, düşman kavi, talih zebun”

Tam bu binbir kâbusun kol gezdiği dönemde idi ki; ortalığı bütün şiddetiyle beşincikol faaliyetleri kapladı. Erotik (1) düşünceye masumiyet hil’ati giydirildi. Şehvet, en merğub bir meta haline getirildi ve gençlik bir hezeyan topluluğu oldu. Artık kendi ruh köküne bağlı olanlar ‘dogmatist ve formalist (2) olarak damgalanıyor; millet ve vatanını sevmek ayıp sayılıyordu. Bir ‘Şirzime-i kalil’ (3) Allahın günü, çalakalem, milli ruhu ibtizal (4) edici yazılar yazıyor, milleti kendinden kaçar ve kendine yabancı hale getiriyordu.

Bu olup bitenler karşısında, temiz Anadolu halkı, ya kendine has sabit ve tahammül içinde beklemede veya hüsn-ü niyetin verdiği duru anlayışla, bütün bu acaiblikleri ‘suskunlukla karşılamaktaydı.

Birer ruh sefaleti ve aşağılık duygusu timsali, zavallı entelijansiyamızın durumu ise, tamamen yürekler acısıydı. Ona göre şahsiyet gamzeden öze ait her nağme ordubozanlık; müstağriblik hesabına söylenen her türkü, Türke yücelik kazandıran bir madalyaydı.

Bu türlü kendinden kaçışlar ve harici asimilasyonlarla iç değişiklikler, endişe verici buudlara ulaşmıştı. Ve artık millet teknesi, sağa sola yalpa yapan bir vapur gibi, batması her an mukadder görünüyordu. Dillerde binbir yabancı türkü, dudaklarda binbir öldürücü şarap.. Kimi erotizmle sarhoş; kimi libido ile kimi existansiyalizmden meded umuyor; kimi hezeyan felsefesine dilbeste. Durmadan mihrab değiştiriliyor ve mabuddan mabuda (!) koşuluyordu. işte tam bu esnada, yabancı bir kısım eller, hipnoz” görmüş bu ruhları metrolara bindirip harıl harıl kendi dünyalarına taşımağa başladılar. Cinnet nöbetleri içinde bütün bir nesil, Hasan Sabbahın yalancı cennetlerine benzeyen bu cennetlere davet ediliyordu.

Dün bir şaşkınlık içinde Mehlika Sultana aşık toy delikanlılar yerinde, bugün eli kan üstü kan, bağrı kan ve ne yaptığım çok iyi bilen kanlıdeli bir nesil vardı. Artık dıştaki kargaşa ve hercümerce başka sebep aramağa gerek var mı? Tatmin edilememiş, doyurulamamış ve hatta terkedilmiş bir neslin, çeşitli kamplara ayrılması ve birbirini kıran kırana öldürmesi gayet normal değil mi?.. Bu güne kadar onun iç inkırazını sezebildik mi? Onu soysuzlaştıran sebeplere inebildik mi? Halbuki, ona canavarlık öğreten tiranlar karşısında, siyanet meleği gibi onun yanında olmalı değil miydik.. Heyhat!. Binbir vahşet senaryosunun sahnelendirilmesi karşısında, sessiz ve infialsiz kaldık.. Evet.. Bütün bir millet olarak arenalardaki kavgayı seyreder gibi, bu kanlı boğuşmadan hiçbir şey anlamadık.

Sahnenin bu rengarenk aldatıcılığı, ortalığı inleten valsin korkunç uyutuculuğu ve kostümün göz bağlayıcılığı karşısında, oynanan oyunun gerçek yüz ve vahşetini ilk sezen, son karakolun kahraman bekçileri oldu. Bu sezme, ümit dünyamızla yeniden kendimize gelmemizi ve kendi kendimizi idrak etmemizi temin etti. Aslında, buna bir (sezmek) demekte uygun değildir.

Bu düşman kıskıvrak yakalama.. Ve bir zaferdir. içtimaî bünyenin harici bir kısım eracifden temizlenme, arındırılma düşüncesiyle onu aslına irca zaferidir. Bu zafer, kendinden ümit edilenleri getirdiği takdirde, Türk’ün zaferler hanesinde en mualla yeri işgal edecektir. Böyle bir ilk tefahhüs ve sezişe, bir evvelki sene selam durulmuş ve gaziler ocağının yiğit eri Mehmetçik’e teşekkürler sunulmuştu.

Ne var ki, yıllardan beri, binbir saldırı ile rehnedar olmuş bir bünye, böyle hemen bir mualece ile iyi edilemeyeceği de muhakkaktı. Daha köklü ve daha gönülden bir hareket gerekliydi ki, milli bünyeyi kemiren yıllanmış seretanlar (5) berteraf edilebilsin.

Ve, işte şimdi, binbir ümit ve sevinç içinde, asırlık bekleyişin tuluû saydığımız, bu son dirilişi, son karakolun varlık ve bekasına alamet sayıyor; ümidimizin tükendiği yerde, Hızır gibi imdadımıza yetişen Mehmetçiğe bir kere daha selam duruyoruz.
bu ülkede herkes karşı cenahına darbe yapılmasından hoşlanır, yani hiç kimse ben darbe karşıtıyım dememelidir, çünkü darbeye karşı olmak, her türlüsüne karşı olmaktır, birbirimizi kandırmayalım beyler.

12 eylülde mağdur olanlar, 27 mayısı ve 28 şubatı birer zafer, 27 mayısta ve 28 şubatta mağdur olanlarsa 12 eylülü bir zafer olarak görürler.

ortası, kenarı, köşesi yoktur.*
her bulunduğu ortamda sevgi saygı hoşgörü gibi ulvi kavramları dile getiren , her zaman demokrasinin yegane çözüm olduğunu söyleyen fethullah gülenin 1979-1980 döneminde pek de öyle düşünmediği görülüyor.

http://tr.fgulen.com/content/view/13101/56/

haziran 1979 da sızıntı dergisinde yazdığı " asker" başlıklı yazısında askere methiyeler düzmenin yanısıra içten içe de darbe çığırtkanlığı yapmakta olduğu bariz bir şekilde görülmektedir.

http://tr.fgulen.com/content/view/13128/56/

12 eylül darbesinden hemen bir ay sonra ise ekim 1980 deki yazısında ise asker için son karakolun kahraman bekçileritabirini kullanması ise darbeden dolayı içinde bulunduğu huzura ermiş durumunu net bir şekilde yansıtıyor.

şimdi sadede gelmek gerekirse demek ki neymiş 12 eylül cuntası zamanında -özellikle şu anki sözde darbe karşıtları tarafından- epey taraftar bulmuş . hadi çakma liberal demokrat nazlı ılıcak ve mümtazer türköne nin darbe şakşakçılığını kısmen de olsa idrak edebilmekteyiz. amma velakin her fırsatta sevgi saygı ve hoşgörü kavramlarını ağzından düşürmeyen , söylemlerinde her fırsatta demokrasi vurgusu yapan ve pek çok çözümün pasifist bir yaklaşımla çözülebileceğine inanan fethullah gülen in bu makaleleri beni hayretler içersine gark ettirdi kendisi hakkında acaba demeye başladım ...acaba ?..

not:kesinlikle darbeleri savunan bir insan değilim aksine darbe karşıtıyım . f.gülen hakkında ise tamamen nötr durumdayım.
her müslüman gibi takıyye yapıcam derken, döne döne yaşadığı zihin bulanıklığı ile ilk başladığı noktayı unutması doğal olduğu için darbe yalayıcısı olduğunu da unutmuştur. ama şükür allahımıza müritleri kadar zikirden kafamız uyuşmadı hatırlıyoruz.
--spoiler--
son zamanlarda pek çok kanala aynı anda servis edilen,psikolojik harp maksadıyla maksadının dışında kullanılan bir fethullah gülen makalesi. darbe döneminde fethullah gülen hakkında yakalama kararı çıkartılıp hapse atıldığını bilmeyenlerin 2010 gözlüğüyle cümle cımbızlayarak 1980 e baktığı makale.

dün darbeler için zemin meydana getirildiği bilinmiyordu... kardeş kavgası o noktaya geldi ki bitsin diye dareyi olumlu bulmak dahi normaldi..bugün anlıyoruz ki bilakis pek çok şey darbelere zemin hazırlamak için tasarlanmış...

ayrıca zaman değişti...ihtiyaçlar başkalaştı...30 sene içinde sğuk savaş sona erdi,pek çok şey değişti hala aynı şeyleri savunup statükoculuk yapmak yobazlıktır..ayrıca fethullah gülen ordu nun şahsı manevisiyle içerisinde yanlış yapanları hep ayrı tutmuştur hala da ayrı tutmaktadır...bugün stv de mehmetçiği öven dizilerle doludur. sap ile saman birbirine karıştırılmamalı...

ayrıca..

yanlış aksettirildiği gibi bile olsa..

fikri sabit değil,fikri takip olmak erdemdir.
--spoiler--
(bkz: değişmiştir bence)
normaldir. o zaman darbe'yi destekleyip, kenan evren yalakçısı olanların, bugün insanları "darbeci" diye fişledikleri, en büyük demokrat kesildikleri bir dönemdeyiz.
çımbızla alınan, seçilerek servis edilen bir yazının bir yazarın halet-i ruhiyesinin ifşaatı açısından ibretlik durmasıdır.

orjinal metinler (#15184068) ve (#15184049)mevcuttur.

bir kişiyi hiç kimse sevmek zorunda değil. böyle bir tahakküm olamaz. yaptıklarını tasvip etme gibi bir zorunluluğu da yok. sevmeyebilir tasvip etmeyebilir. görüşlerini tasvip etmemek, fikirlerini doğru bulmayıp, kendisinden zerre kadar hoşnut olmamak, bu kişiye iftira atma gibi bir lüks ve hak vermez veremez.

bunları bunları yapıyor dersin ve de sevmiyorum ben bu kişiyi diye bitirirsin cümleyi. ama iftira atamazsın. kişiyi yapmadığı bir şeyle suçlayamazsın. cımbızla kelime seçip, şark kurnazlığı yapamazsın.

kişi kendini bu kadar alçaltmamalı.

gelir sonra birisi bunları alır yüzene böyle çarpar. haa yüzüne çarptığı kişi utanır mı? asla. o bildiğinden ve öğretisinden şaşmaz.

ama aslolan; çamur at, izi kalsın döneminin çoktan sone erdiğidir. hazin olan ise hala eski düzen dünya da yaşamak isteyen geri kafalı yobaz bir güruhun inatla bu düzeni yaşatma arzusudur.

ne dersiniz savcı hala pennsylvania'ya uğrar mı? yoksa bazı yazarlar utanıp sıkılmadan hala yazmaya devam ederler mi?
12 eylül amerika eli ile yaptırıldı.
Amaç yeşil kuşak yaratmak, cemaat ve şimdiki akp'yi yaratmak ve güçlendirmek idi.
ee fethullah'ın ise (aa bir saniye. hani şuan abd de yaşayan müslüman fethullah oluyor bu.) bu durumu desteklemesi veya sevgi dolu sözler söylemesi pek şaşılası değildir.

zira;
(bkz: i başbuğ un tutuklanıp k evren in tutuklanmaması)
ibret almasını bilenler için ibretlik, ibret almasını bilmeyenler için 'düpedüz' iftiradır ve araştırmaya bile gerek yoktur. * * * *
gülen, mavi marmara olayından sonra, ABD'nin önde gelen gazetelerinden Wall Street Journal'a verdiği söyleşide, Türk bir kuruluşun önderlik ettiği bir filonun "israil'in izni olmadan" Gazze'ye yardım götürmesini eleştirmiş ve islami kesimden yoğun eleştiriler almıştı. 28 şubat için de o günü koşullarına uygun oportünist bir tavır almasına şaşmamak gerekir.

bu nedenle, hareketinin israil postalı yalaması da unutulmayanlar arasındadır. gülen'in gerçek, samimi ve şeffaf bir politik tutum gösterdiğinden söz edilemeyeceği her halukarda açık bir gerçektir.
konu ağlamak olunca haliyle yine postalcı olmuş ve ağlayan genelkurmay başkanına sahip çıkmıştır.

yahu kardeşim ağlamayın din, iman, vatan sevgisi ayrı şeydir kamera lenslerini görünce ağlamak prim yapmak ayrı şey.

http://www.ensonhaber.com...na-yorumu-2012-06-27.html
fethullah gülen'in darbe sonrasında yaptığı açıklama;

"Ve, işte şimdi, binbir ümit ve sevinç içinde, asırlık bekleyişin tuluû saydığımız, bu son dirilişi, son karakolun varlık ve bekasına alamet sayıyor; ümidimizin tükendiği yerde, Hızır gibi imdadımıza yetişen Mehmetçiğe bir kere daha selam duruyoruz."

SIZINTI Dergisi, Ekim 1980 Yıl :2 Sayı :21
Fethullah gülen in bilgisi dısında gelişen olaylar.
--spoiler--
Bu olup bitenler karşısında, temiz Anadolu halkı, ya kendine has sabit ve tahammül içinde beklemede veya hüsn-ü niyetin verdiği duru anlayışla, bütün bu acaiblikleri; suskunlukla karşılamaktaydı.
--spoiler--

şeklinde bir tespiti olan vatandaşın asker yalakalığı yapması durumudur.

fethullah efendi, ülkücüler temiz anadolu halkı değil miydi? türk milleti başına gelen her musibette sizin gibi susup oturucular gördüğü kadar, belaya tahammül etmeyip göğsünü siper eden delikanlılar da gördü. ayrıca hüsn-ü niyetinize sıçayım. biz susmadık fethullah efendi.

o ayrımı bir not düşeyim dedimdi.
28 subatta Erbanak 28 subat kararlarının altına imzaa ttıktan sonra cekilin cagrısı yapılmıstır.
daha öncesinde ise gazete cikartmanin bile imkansiz oldugu bir devirde 12 eylülcülerin de yaptıgı bir iyi isi övmek delikanlılıga halal getirmez.
Hocaefendi yillarca 12 eylülcülere yakalanmamak için ucra köselerde saklanmış ve mücadelesini bu sekilde devam ettirmistir.
notrmallesme doneminde özal ı iktidara taşıyan sürecte Özel da bezer tavırlar segilemis v evren e elense cekerek onu opmusrtu.
tayyip de tayyar altı kulac vasıtası ile kenna evren in kapısını calmıs ve bugunlerde guven telkin etmişti.
tarih bilmeden sacmalamayalım.
(bkz: mavi marmara)

(bkz: yardım gemileri israil den izin almalıydı)
Fethullah gülen'e olan gerginliğin sebebi postalcı itlere kavga çıkaracak açıklar vermemesidir. Pek çok tarikat ve cemaat gibi gürültücü ve kendi ayağına sıkan tavırlarda bulunmaması dışarıdan postal yalaycılık olarak görünmüştür. Fethullah gülen itlere bulaşmamak için çalıyı dolaşmıştır.