bugün

fotograf mutlu bir anı resmetse de insana hüzün verir. çünkü fotograf demek geçmiş demektir. zihin geçmişte yaşadığı olumsuzlukları geride kaldığı sürece siler. mutlu anları ise aynı tazelikte korur.
(bkz: özledim ibneyi deyip sigaradan bir fırt çekmek)
(bkz: eski fotoğraflara bakıp içmek)
eski ama eskimeyen sevgiliyi düşünüp hüzünlenmekle eşdeğerdir.
hele birde çocukluk fotoğraflarına baktıkça eski günleri hatırlamak ve içinin sızlaması vardır ki... zaman çok çabuk geçiyor galiba.
(bkz: nostalji)
(bkz: arabesk günler)
üzerinden uzun vakit geçer bazen anların, oysa sen herşeyi bu karelerde ilk günkü gibi yaşarsın..
"Herkesin kendi mazisine hasret çekmesi tabiidir. Zira bu en güzel hayat çağında, yirmi yaşlarında bulunduğu zamanı sevmesi ve ona tahassür etmesi demektir. Mazi en kıymetli zamanlarımızdır. Zira hatırımızda bugünlerimize kadar devam etmesiyle, en çok uzamış olan, en çok yaşamış bulunduğumuz zamanımızdır. Mazi hâle uzaklığı nispetinde sağlamdır ve biz ona hayatımızı uzattığı nispette bağlı kalırız." diyordu abdülhak şinasi hisar , boğazici mehtapları'nda .
özellikle türk dilinin genel vurgu esasına da dayanarak tümce sonundaki kısım biraz daha dikkatimizi çekmeli ,zira "biz ona hayatımızı uzattığı nispette bağlı kalırız" derken geleceğimizi de varedişi ile sarıldığımızı belirtir mazimize,ona sarıldığımız kadar varızdır. sadece bu bile maziye bakıp hüzünlenmeye maziden gelen seslerin, kokuların ve renklerin bizi hüzünlendirmesine neden olabilir.
yaşanmış güzel anıların, olayların sadece fotoğrafta kaldığının bilincinde olarak kötü bir ruh haline girmek... özellikle o insanların bir daha bir araya gelmeyeceğini bilmek ya da o enstantaneyi bir daha yakalayamama endişesi bu durumu ikiye üçe katlayabilir. hayat denen olgunun neler götürdüğünü hissetmek o an, ve yaşlandığını hissetmek...
yanında durduğu kocaman adamın ancak dizine kadar gelen boyu, kırmızı kurdaleli hasır şapkasının bile kapatamadığı kahverengi bukleli saçları, hiç bir yere odaklayamadığı fıldır fıldır gözleriyle etrafı süzen, dili (o zamanlar bile) dışarda, öylece dikilmesi bile etrafına neşe katmasına yeten, o sürekli büyümeyi isteyen minicik kızın; büyüdüğünde hayata olan serzenişidir.

yanında durduğu adamın adını bile hatırlayamamakta, nerede ne yaptığını bilememekte ve artık yanyana dursalar boyu en azından adamın omzuna geleceğine emin olmakta..

hasır şapka kayıp, saçları uzadı, saçlarını kestirdi, saçları uzadı, saçlarını kestirdi..

fakat gözleri hala fıldır fıldır, hala dilini çiğniyor, hala biraz daha büyümek istiyor.. nereye kadar, bilmiyor.

şimdi sadece öyle dikiliyor. birilerinin kendisine neşe katmasını bekliyor..
her ne kadar nostalji, popüler kültürün bir oyunu olsa da, geçip giden bizmişiz, zaman değil..
o günlerle bugünler arasında en az 7 fark olduğunu gören annenin ruh halidir.
o fotoğraflara bakamamakmış hüzünlendiren asıl şey. hatırlamak istememekmiş hiç bir şeyi.geçmişe dönmek istememekmiş.
her zaman olan şeydir.
pişmanlıktır , özlemektir , anmaktır , unutamamaktır keşke olsaydı demektir yanına bir bira açıp o kişiye sövmektir.
Alkol almaya sebebiyet verir. Ozelliklede raki icenlerin icesi gelir.
(bkz: hüzünlenmemek için eski fotograflara bakmamak)
kaybolduğunu düşündüğünüz fotoğrafları tesadüfen bulduğunuzda; boğazınızın düğümlenmesini,anıların canlanmasına ve birkaç damla yaşın gelmesine neden olacak eylemdir. acı verir çünkü bitmiştir.
güzel bir kahve eşliğinde olmalıdır.
güzel anıları hatırlamanın sonucudur. artık uzaklarda olan eski dostlar aklınıza gelir, hüzünlenirsiniz.
Şuna bak nasıl kötü çıkmışım ya.
Annemin gençlik fotoğraflarına baktıkça çok hüzünleniyorum. Sanki o gençliğini, guzelligini alıp götüren bizmişiz gibi hissediyorum.
hiç dert tasa bilmediğimiz ,masumiyet tatlılık içeren çocukluk fotoğraflarına bakıp hüzünlenmemek elde değil.