bugün

insanları daha genc, daha cok, daha canlı görmektir hüzünlendiren ki an, fotograftaki merhumları saydırır olmustur. an, gecmisi ister olmustur...
'biz büyüdük ve kirlendi dünya' sözüyle uyumlu olarak, büyüdükçe dünyanın gerçeklerini, insanların gerçek yüzlerini ve hayatın aslında önceden sandığımız gibi rahat, kolay, en büyük sorumluluğun ders çalışmak olduğu, eğlenceli birşey olmadığını; aşkın, acının, kayıpların, hayalkırıklıklarının, sorumlulukların, zor elde edilen başarıların, haksızlıkların hayatın bir yüzünü oluşturduğunu öğrenmemizle birlikte; kimi zaman fotoğraftaki bir kişinin ölmüş olması, kimi zaman gülümseyerek kolkola fotoğraf çektirdiğiniz 'dost'unuzla artık görüşmüyor olmanız, eski sıcak arkadaşlık ortamı ve yüzlerdeki 'saf'lık ifadesinin kalmayışı sonucu eski fotoğraflara bakıp hüzünlenmek ve sonrasında 'ne güzel günlerdi..' şeklinde iç geçirmekle karakterize durumdur. kişiyi en çok yaralayanlar da eski fotoğraflara baktığında ve bir de şuanki haline baktığında hiç beklediği gibi olmadığını, 'hayatta yapmam' dediği bir çok şeyi yaptığını görmesi, yani bir nevi kendiyle hesaplaşması ve kaybettiği bir sevdiğini o fotoğrafta canlı gibi birerbir görmesidir. bütün bunların akabininde o günlere gidilir, düşünülür, derin bir iç çekilir.. sonra ya bir kapı çalar ya bir telefon.. albümler dolaba kaldırılır, hayata devam edilir. *
anıların sebep olduğu duygu seline kapılmaktır.
(bkz: maziyi arıyor şimdi gözlerim)
hele hele fotoğraftaki kişilerden biri yoksa, ölmüşse, o an için fotoğrafın insan kadar değerli ya da değeri olmadığının gerçeğini anladığın, karamsarlığın içine çöktüğü andır eskilere dair yaşanan.
düşününce aslında insan ne kadar aciz bir varlık olduğunu anlar.
mirkelamın hatıralar şarkısı bu süreç boyunca harika bir fon olarak oturtulabilir.

geçip giden mm.. zamanları mmm..bir yerlerde bulsam..
aslında fotoğrafı çektirdiği gün sadece formata uymak için gülümsemiş olduğunu unutup, kendini o günlerde mutluymuş gibi hatırlayıp, içinde bulunduğu günden yakınmaktır. (büyük bir ihtimalle şu anda geçmişinden daha iyi bir durum içerisindedir).
sahsıma buket tv ızleyınce gelen olgudur. ulan nerden bulursunuz hakan peker'ın bır efsaneydı efsaneydı senle beraber olmak sarkısını bulup bır de klıbıyle yayınlarsınız. ortaokuldakı platonık askımı hatırlar hayal kurardım bu sarkıyla. ah ulan ahh buket tv. ısmıne koyayım.
eğer hızlı bir şekilde kilo almışsanız eski zayıf suretlerinize bakarak hüzünlenebilirsiniz.
küçüklük fotograflarınızı gördüğünüz zaman ağlama durumu gerçekleşebiliri.
"vay be eskiden ne kadar güzeldi, keşke hep küçük kalsaydım" gibi cümleler beyninizde yankılandıktan sonra bir üzüntü çöker üstünüze.
eskiden çekilmiş fotoğraflara bakıp, için hüzünle dolması.

eskiden çok eskiden çektirdiğiniz ve belkide bir daha hiç olmayacak kadar mutlu olduğunuz bir dönemin resimleriyse eğer, ve bir daha o yaşta ve o mekanda olamayacağınız gerçeği mıhlanmışsa beyninize, içiniz tarifi zor, garip bir şekilde burulur ağlamak istersiniz ağlayamazsınız bile..
bir yandan mutlu geçirdiğiniz zamanların verdiği huzur, bir yandan bir daha o zamana geri dönememenin verdiği hüzün harmanlanır, garip işte tarifi yok..
teoman'ın paramparça şarkısında ki : nasıl oluyor vakit bir türlü geçmezken yıllar hayatlar geçiyor
sözünü hatırlatan olaydır.
Hüzünlenmemek için yapmadığım eylemdir.
gecmisteki yasanmıslıklara geri dönme istegini de uyandırır bazen. keske bi'zaman makinesi olsa da o günlere tekrar dönebilsem diye düsünürsünüz. yanlıs oldugunu düsündügünüz seyleri yine sizin dogru kabul ettiklerinizle takas etmek istersiniz. o alt tarafı bir resimdir, hatta keske daha düzgün gülümseseymisim, saçlarım şöyle olsaymıs falan filan dersiniz. ama yine de kendinizi o ana gitmekten alamazsınız. amma velakin gecmis her zaman siyah beyaz!
o güzel anilari getirir insanin gözleri önüne. hüzün cöker ister istemez. sonrada hafif bir tebessüm gelir yüzünüze, iyiki cekilmis bu fotograflar der kaldirir koyarsin tekrar kutuya.
o günlere bir daha dönemeyeceğin gerçeğiyle, o günlere duyulan özlemin beraber getirdiği hüzündür.
eski çıtır, zayıf, genç olunan günleri özlemek.
veremediğiniz kiloların bir zamanlar olmadığını hatırlatan fotoğraflardır.
yıllar öncesinin fotoğraflarını; belki tozlu bir raftan belki de hemen el altında, masa üstünde duran bir albümden lise veya ilkokul fotoğrafları açılıp, önceden binlerce kez irdelenmiş olsa bile hepsini tek tek sıkılmadan inceleyip içlenmektir. hele ki yanınızda bir-iki de o dönemden arkdaş bulunursa tadından yenmez.

tabi artık yeni yeni dijital alem ile ölüşe geçmiş bir adettir. ama bin megapikselli bir makineyle çekilmiş, yüzbin cigabaytlık bir fotoğraf arşivi bile; arkasına tarih notu düşülmüş eski bir fotoğrafın yerini tutamaz, o ayrı.
o günlere bir daha dönemeyecek olmanın verdiği hüzündendir.
pişman insan davranışıdır.
fotoğrafların genelinde mutlu gözüktüğünden mutlu olduğun günlerin özlemini hissetmektir.
artık hayatta olmayan sevdiklerinizin fotoğraflarına baktığınızda içinde bir volkan patlar. kendinizi tutarsınız ağlamamak için. bu ve bunun gibi olan durumlarda içinde bulunduğunuz yürek kanaması olarak da tanımlanabilir.
fotoğraflara bakıp gidenlerin ardından ağlamaktır.
silinmediği için yaşanılan hadisedir.