bugün

(bkz: soykirimin anlaminin agzini sikmek)
(bkz: soyu kirildiysa turk bayragini nasil yakiyor)
(bkz: cok isteniyorsa kirariz)
(bkz: sizin ne vardi abla)
(bkz: ermenilerin soy kompleksi)
Avrupadaki Turk dusmanlari tarafindan saksaklanan ve tutulan, Turkiyeyi bolmenin, Ataturkun mirasini yikmanin onsozu, sozde ermeni soykirimi;ozde Avrupa soysuzlugu...
aklıma atatürk'ün ingiliz subaya verdiği ayarı getiren tarihsel araştırma konusudur. ne demişti atatürk? senin baban ne arıyordu çanakkale'de demişti.. aynı şekilde ermenilere de söylenmesi gerekiyor bunun. eğer ermeni soykırımı varsa onlara tek söylemek istediğim, benim topraklarımda ne arıyorsun ve yaşadığın,ekmeğini yediğin topraklarda sen kime ihanet ediyorsun bre yüzsüz!? eğer bu soykırım gerçekse bile benim gözümde haketmişlerdir. zerre utanmam bu düşüncemden. bu sebeple bana isteyen faşist desin, isteyen sayko... kimse benim ülkemin toprağına ihanet edemez, eğer ederse de cezasını çeker! bu kadar. var mı itirazı olan!?
ermenilerin türkleri camilere sokup diri diri yakdıktan sonra soy kırıma uğradık diyip arkasına ne kadar türk düşmanı ülkeyi alabileceklrini görmek için söylenmiş bir yalandır.
yalan beyandır,aslı astarı yoktur, olsaydı bööle konuşabilirler miydi?
(bkz: soyunu kırdımın soysuzu)
somut bir kanıt olmadan, sadece varsayımların üzerine gidilerek yapılan türkleri karalama politikası. *
zamanında osmanlı paşalarından biri * * yargılanmış ve suçsuz bulunmuştur. bu ne demek oluyor yani ermeni soy kırımı diye bir şey yoktur. olan bir şey vardır o da ermenilerin türklere yaptığı işkenceler ve eziyetler. bir kaç yıl önce kayıtlar da çıkarılmıştır hala ermeni soykırımı ermeni soykırımı diye diye ortada dolanıyor bu insanlar hem suçlu hem güçlü olmaya çalışmayın gerçekler ortada biz soykırım yapmadığımızı kanıtladık siz yapıldığını kanıtlayın o zaman. * * *

edit: aman geç kaldın hemen eksile doğruları konuşuyoruz şurada!
aman da aman.. derste tarih hocamiz soylemis, bir osmanli pasasi yargilanmis ama aklanmis demek ki yokmus, hem sonra bir kac yil once belgeler cikmis ortaya soykirim yapmadigimizi kanitliyormus (cok merak ettim bak simdi o belgeleri, y. halacoglu'nun mardin'de apar topar kapattirip yagmur yaginca toprak kaymis dedigi toplu mezarlar falan mi acaba); en onemli kanitimiz da su; hala ortada ermeni var, demek ki soylarini kirmamisiz. bi hitler falan oyle mi ya, ortada yahudi birakmadi, soykirim dedgin oyle yapilir.

turk egitim sisteminin, medyanin falan en onemli basarisi bu bence. hep beraber oyle aptallastirmislar, oyle her turlu akil ve mantiktan yoksunlastirmislar ki milleti, arguman demeye de bin sahit ister ya, argumanlarin sefaleti pacalarindan akiyor. konu hakkinda birak dadrian, hovannisian, charny gibi otoriteler, en berbatindan bir turkun turke propagandasi kitabini bile okumamislar ama o kadar eminler ki kendilerinden, ancak cehaletle mumkun olabilir zaten bu..
yoktur çünkü bebelere öyle öğretilmiştir. resmi ideoloji allah yoktur dese ona bile hemen " kesinlikle yoktur , bunlar ermeni zırvalarıdır " diyeceklerdir.
(bkz: camur at izi kalsin)
savunanlarının savunma yöntemi: 'sen önce ermeni soykırımının yapıldığını kabul et sonra tartışalım. hiçbir belge orada yaşananları inkar etmeye yetmez' şeklinde olan, yüzyılın en büyük kepazeliği... öyle bir saçmalıktır ki 'bu konu tarihçilerin değil siyasetçilerin çözeceği bir konudur' demiştir ab genişlemeden sorumlu üyesi. aslında bu cümleyi söyleyen kişinin cisminin dağılması, e=mc2 olması gerekirdi ama dünyanın kuantum düzeni bunu kaldırabildi ve big crunch yaşanmadı. mutluyuz.
sirinler soykırımı kadar gerçektir.
1915 yazinda, ittihatcilarin ermeni vatandaslarimizin iyiligini dusunerek, onlari suriye de ki yaz kampina goturmus olduklari aktivitedir, malesef nankor, hain hay milleti bu iyiligi anlamamistir.
bütün ilk ve ortaöğretim kurumlarında sözde diye geçer bu olay. onlar bize bunların yalan olduğunu sölemiştir. bizim düşmanımız olduklrını sölemişlerdir. güçlü bir ordumuzun olmaması durumunda kendi kardeşlerimizin* ermeni dostlarımızın, yunan yoldaşlarımızın devleti bölümpörçük edecekleri öğretilmiştir. fakat örnek olarak ermenilerin başkentini, yüzyıllardan beri sadece son 15 yılda bağımsız olduklarını,acılarını, sevinçlerini öğretmemişlerdir. soykırım konusunda ne düşündüklerini öğretmemişlerdir. türk ün türk ten başka dostu yoktur diyerek bir nihal atsız vari tavırla yetiştirmişlerdir ne yazik ki.. oysa bize öğretselerdi fakir kalmak uğruna bile bu soykırım davasından neden vazgeçmediklerini,bir bilebilsyedik onların acısını paylaşmayı bugün ne onların açlıktan nefesi kokardı, ne de bizim ermeni soykırımı denince tüylerimiz diken diken olurdu.

hrant dink in dediği gibi::

' ermenilerin bu olayı unutmaya, türklerin de hatırlamaya ihtiyacı var'
ermeniler surekli kulis yaparak soykırımın oldugu hakkında binlerce kitap yayınlıyor. bizim tarihçilerimizin ise bu konuda çok az hatta hiç eseri yok inanmayacak olsada okumayı seven kişiler ermenilerin yayınladığı bi kaç kitabı okuyup inanıyor. bizimse buna yetersiz kalıp sadece hayır yapmadık diyebildiğimiz sözde iddiadır.
(bkz: kabak tadı verdi)
(bkz: yeter artık ya)
(bkz: evet ben çaldım)
(bkz: namuslu namussuz)
1915'te, bütün Ermenilerin sayısı 1,5 milyon ya vardı, ya yoktu. Tehcir sırasında da çeşitli sebeplerden en fazla 8 bin - 8 bin 500'ü hayatını kaybetti. Üstelik Osmanlı bu işin peşini bırakmadı. Talat Paşa bizzat kendi imzası ile sorumluları Divan- ı Harbe sevk etti. 1.673 kişi mahkeme önüne çıktı. Yargılamalar, 1916 yılının şubat, mart ve nisan aylarında yapılan üç celsede sonuçlandı. 67 kişi idama mahkum oldu ve cezaları infaz edildi. 68 kişi kürek ve hücre cezasına çarptırıldı.
Yargılananların 524'ü de 2 ile 5 sene arasında değişen hapis cezalarına mahkum oldu.
Tehcir sırasında bazı Ermenilerin ölmesinin suçlusu ve sorumlusu olarak görülenler, bizzat Osmanlı Devleti tarafından cezalandırıldı.

Bu tarihi gerçeğe rağmen, "soykırım" iddiaları devam ediyor. Ermeni diyasporası ve bazı batılı devletler için hiçbir şey demiyoruz, onlar zaten kasıtlı olarak soykırım iddiasını sürekli gündemde tutuyorlar. Ama bütün tarihi gerçeklere ve belgelere rağmen, bizim içimizde bu iddiaların peşine takılanlar ise, kasıtlı değillerse mutlaka anlama özürlüler!
ermeni diyasporasının iddia ettiği sözde soykırımın tarihi 1915. tarih dikkatinizi çekti mi? aynı dönemde batıda yunanistan ile, güneyde fransa ile, güneydoğuda ingiltere ile savaşırken ki tarih. bu toprakların gördüğü en kanlı savaşın tarihinin yılı. çanakkalede anzak birliğiyle savaştığımız yıl. hani aralarında 12-13 yaşında türkün, kürdün, lazın hatta ermenilerin de savaştığı bir savaş.

ingilizler savaşmaktan çok politikalarıyla dünyada 1 numara olduğu yıllar. dünyayı sömürdüğü yıllar. işte biz batıda bu haldeyken bu ingilizler kürtleri, ermenileri, rumları, lazları yüz yıllar boyunca birlikte yaşadağı türklere karşı kışkırtıp devlet kurma gibi bir vaat ile kandırmak istedi. başarısız oldu da denemez. ermenilerin aklına girmişti bir kere. onların bir kısmı osmanlı devleti için çarpışan ermeni kardeşlerini unutup toprak kapma hırsına bürünmüşlerdi bile. işte olayların daha doğrusu tehcir olayının başlangıcı oldu. artık takati kalmayan, kendini bile yönetemeyen osmanlı bu tarihi kararı aldı. peki ya 1915 öncesi?

ermeniler arasından 29 paşa, 22 bakan, 33 milletvekili, 7 büyükelçi, 11 başkonsolos, 11 üniversite öğretim üyesi ve 41 yüksek rütbeli memur çıkmış ayrıca ermeniler dini, ticari ve sanatsal faaliyetlerini serbestlik içerisinde sürdürmüşlerdir. ki hala da sürdürüyorlar. batıdaki ermeniler bursada dini merkez kurmuşlar, istanbulun alınmasından sonra fatih sultan mehmetin fermanıyla ermeni patriği kurulmuş, patriğin osmanlı imparatorluğu içindeki tim ermenilerin hem ruhani hem de cismani lideri sayılması hükme bağlanmıştır.

bu yaşam koşulları ilk kez 93 harbi olarak bilinen 1877-78 osmanlı-rus savaşı sonrası imzalanan ayestefanos antlaşması ile değişmiştir. anlaşma; osmanlı ermeniler lehine ıslahat yapmayı kabul etmiş ve ruslara ermenileri denetleme hakkını vermiştir. fakat rusyaya bu hakkın verilmesini istemeyen büyük(!) güç ingiltere bu anlaşmayı bozdurmuş berlin anlaşmasını imzalatmıştır. bu anlaşmayla ermeni meselesi avrupanın gündemine oturmuştur. ermenilerin daha bir ırk olduğunu dahi bilmeyen avrupalılar anadolunun çeşitli yerlerine konsolosluk açarak ermenileri tanımadan bazı düşünceleri aşılamaya başlamışlardır. ermeni silahlı hareketinin oluşmasında şüphesiz en önemli faktör ermeni komiteleridir. 1880'den sonra doğu anadolu'da rusların etkisiyle van'da karahaç ve armenekan, erzurum'da vatan koruyucuları adlı komiteler kurulmuş fakat bu yerel komiteler ermenilerin rağbet etmemesi nedeniyle işlevsiz kalmıştır. ardından rusyada ermeni komiteleri kurulmuştur. 1887de hınçak, 1889da taşnak komiteleri kurdurulmuştur. hınçak cenevre merkezli bir topluluktur. 1892 yılında ki genel kurulun 8.maddesi:

hükümet yetkilelerini ve hainleri(türk, kürt, ermeni kendilerinden olmayanları) terörize etmek.

hükümet kuruluşlarını tahrip etmek ve yağmalamak.

bu doğrultuda büyüyen ve gelişen, batının desteğini alan hınçak ve taşnak 1890 da ilk isyanı erzurumda çıkarmıştır. daha sonra kumkapı isyanı 1892-93'te kayseri, yozgat, çorum ve merzifon olayları, 1894'te samsun isyanı, 1895'te bab-ı ali gösterisi ve zeytun isyanı 1896'da van isyanı ve osmanlı bankası işgali, 1905'te abdülhamid'e suikast teşebbüsü ve 1909'da adana isyanı gerçekleşmiştir.

yaşanan tüm bu olaylara 1. dünya savaşını getirdiği zorluklarda eklenince mayıs 1915 te çıkartılan tehcir kanununa göre ermenilerin osmanlı toprağını bir başka bölgesine suriyeye taşınmasını şart koşmuştur. burada dikkat edilmesi gereken bir başka konu adı sık sık ermeni soykırımının kabulü ile yan yana gelen abdnin, 2. dünya savaşında japonya ile savaşan giren abd benzer kararın daha da kötüsünü almış, tüm japon kökenlileri hapishaneye alınmasını karar almıştır. hemde japonlar ayaklanmıyorken.

osmanlı devleti savaşa ve ekonomik bozukluğuna rağmen ermenileri koruyucu yasalar çıkarmışlardır. işte bazıları:

yol boyunca ermenilerin yiyecek ve ihtiyaçlarını karşılayacak, 7 yaşından küçük çocuklar için süt dağıtılacak, taşınmaz malları karşılığında osmanlı hazinesi değerini karşılayacak, yoksul ermeniler için kredi sağlanacak, her branştan ve uygun sayıda doktor atanacak, kamplarda veya yolculuk esnasında her hangi bir kötü davranış ve yeltenme olursa kati suretle cezalandırılacaktır. bu doğrultuda toplam 659 osmanlı vatandaşı cezalandırılmış ve 67si idam edilmiştir.

siz hiç fransanın cezayirde cezayirlilere karşı, almanyanın musevilere karşı, sırbistanın boşnaklara karşı bu kararları aldığını gördünüz mü? herhangi bir ss subayı nazi almanyasında museviye kötü muameleden idam edildiğini duydunuz mu?

yok öyle değil böyle diyen varsa mesaj atsın elimdeki ermenilere ait tüm osmanlı arşivini yolluyayım.
her ne kadar resmi tarih bir devlet politikası halinde bu olayı yok saysa da tarihin tozlu yapraklarında mevcut olan hadise. burda esas yapılması gereken adam gibi tarihinle yüzleşmendir. öyle kaçarak yok sayarak bir yere varılmaz. ittihat ve terakki gibi ulus-devlet macerasına yelken açan bir hükümet ve bunun imzladığı tehcir kanunu diye bir şey var. tamam soykırım kanunu diye bir şey yok-olması da zaten beklenemezdi- e peki bir sürü insan zorunlu göçe tabi tutulurken neden yarısından fazlası telef oldu? onların malları neden yağmalandı? bana "ama onlar da bize şöyle şöyle yaptı diye.." diye gelmeyin. salt benim soruma cevap verin.
yönlendirmeyi düşündüğüm başlıktı. fakat o kadar entry yazmış manyaklar. *

aslında entryim bu olacaktı: (bkz: yok böyle bir şey)

tanım: doğrusu, sözde ermeni soykırımı olan soykırım.
ikinci baskı olmasın şimdi, üşendim de hem. hazır yazılmışı var burda:

(bkz: #3927452)
sefa kaplan'ın hürriyet gazetesindeki yazısından alıntıdır.

Serkis imas, 1915'teki tehcir sırasında Askeri Doktor Sami Bey tarafından evlatlık edinilen Şuşan'ın oğlu.

Bir gün dedesinden, annesinden dinlediklerini ve kendi yaşadıklarını yazmaya karar veriyor. 15 küçük defter dolduruyor kırık bir Türkçe ile. Sonra bu defterleri, arkadaşımız Faruk Bildirici'ye gönderiyor. Faruk da, kâh e-maille, kâh telefonla konuşarak eksiğini gediğini tamamlıyor Serkis imas'ın hatıralarının. Ne var ki, bir kez bile yüzyüze gelemeden Serkis imas çekiliyor dünyamızdan. "işte böyle. Ben kardeşiniz Serkis imas. işte böyle doğup böyle büyüdüm" diyerek...

"YEDi yaşındaki annem Şuşan ve üç yaşındaki erkek kardeşi Antranik'e de neneleri bakıyormuş. Jandarmanın sevkiyat için köye geldiği sırada evdelermiş üçü de. Dedeme haber verecek fırsatları bile olmamış. Gerçi haber verseler de elinden bir şey gelmezdi.

Köydeki bütün Ermeni kadın ve çocuklarla birlikte onları da sıraya dizip Maden'e doğru yola çıkarmış jandarmalar. Zavallılar, eli silahlı bu zorbalara karşı en ufak bir direniş bile gösterememişler korkudan.

70 yaşını çoktan geçmiş olan büyükannem, akşama doğru yürüyemez hale gelmiş. Asker başlamış dipçikle vurmaya. 'Yürü be kadın yürü. Sen benim başımın belası mısın?' diye bağırıyormuş bir yandan da. Büyükannem de başlamış jandarmaya yalvarmaya. 'Ne olur beni öldür de kurtar oğul bu ızdıraptan.'

Bu insanlara karşı nasıl nefretle doldurulmuşsa en ufak bir acıma göstermemiş asker. Yere çökmüş kendisine yalvaran yaşlı kadının karnına saplamış kasaturasını. O kanlar içinde yere kapaklanırken, başucunda ağlayan iki küçük çocuğa da aldırmayan asker, konvoyla birlikte çekip gitmiş."

Bir büyük trajedi

Ermenilerin "Ermeni sevkiyatı" diye adlandırdığı 1915'teki tehcir sırasında yaşananların kendisiyle ilgili bölümünü böyle anlatıyor Serkis imas. Bunları gözleriyle görmemiştir elbette, işte orada, yaşlı kadının cesedinin başında duran ve daha sonra annesi olan Şuşan'dan dinlemiştir olup biteni. Olup biten, kelimelerin zor tanımlayacağı bir büyük trajedidir elbette. Bu topraklar üzerinde yaşayan hemen herkesi etkilemiş bir trajedi.

Bir süre sonra çocukları bulan iki Kürt eşkiya, gözünü kırpmadan Antranik'i derede boğacak, Şuşan'ın da elinden tutup Askeri Doktor Sami Bey'e satacaktır. Böylece Şuşan, Hrant Dink'in yıllar sonra bu satırların yazarına anlatacağı 300 bin şanslı Ermeni çocuktan biri olarak hayatta kalacaktır. Tabii ismi ve dini değiştirilecek, Şuşan, Suzan olarak devam edecektir bir süre hayatına.

"Kendisini satın alan Sami bey bir askeri doktordu, Adamlara 'Sizler dolaşıyorsunuz, şayet şöyle yedi sekiz yaşlarında bir kız çocuğu bulursanız bana getirin. Size para veririm' diye önceden sipariş vermişti. Sami beyin asıl niyeti, üç yaşındaki kızı Semiha'ya bir yoldaş bulmak, hem de üzüntüyle izlediği 'Ermeni vurgunu'na maruz kalanlardan bir canı kurtarmaktı."

Serkis imas, Allah Sami Bey ve onun gibi düşünen kullarından rahmetini esirgemesin" diyecektir bütün samimiyetiyle. Hakikaten, Sami Bey gibi insanlar, bu büyük utancın yükünü bir parça olsun hafifletecek, vicdanlardaki merhamet duygusunun o kan ve ateş atmosferinde bile ölmediğini bütün dünyaya gösterecektir:

"Doktor beyin evinde beş altı sene kaldı, ona her zaman iyi davrandılar. Ne bir kötü söz söylediler, ne bir fiske vurdular. Sadece adını değiştirmeleri üzdü onu. Aslında bunu da Şuşan'ın iyiliği için yapmışlardı. Ermeni olduğunun fark edilmesini, bu yüzden başına bir şey gelmesini istemiyorlardı. O da bunun farkında olduğu için itiraz etmedi bu isim değişikliğine. Gerçek adı olan Şuşan yerine Suzan diye çağırıyorlardı. Zamanla alıştı yeni ismine. Hatta zamanla asıl adını unuttu bile."

Kavuşma sahnesi

Bütün bunlar olup biterken, Değirmenci Asadur da hayatta olup olmadıklarını bile bilmeden çocuklarını aramaktadır elbette. Aradan yıllar geçmiş, ölen öldüğüyle kalmış, kurtulanların önemli bir bölümü Anadolu'yu terketmiştir. Doğup büyüdüğü toprakları terketmeyen bir avuç Ermeni kalmıştır geride. Bunlardan birisi de Değirmenci Asadur'dur. Asadur, yaşı kızının yaşına, kaşı kızının kaşına benzeyen Suzan isimli bir genç kızın Maden'de yaşadığını öğrenince işte bunun için heyecanlanır.

"Çok beklemeden hemen Maden yoluna düşen Asadur, Şuşan'ı görmeden doğru Sami beye gidip kendini tanıttı, ayaklarına kapanıp yalvardı. 'Beyim sen de bir babasın. Benim hayatta bu kızımdan başka kimsem kalmadı. O da sizin sayenizde sağ kaldı. Ne olur beyim zavallı ve aciz bir babayı evladından ayırma. Ne olur beyim beni diri diri mezara koyma.'

Asadur'un sicim gibi gözyaşı döktüğünü gören Sami beyin yüreği sızladı. 'Senin adın neydi?' diye sordu önce. 'Asadur, beyim' cevabını verip heyecanla arkasından ne geleceğini bekledi. Sami bey, 'Peki. Ama bir şartla. Şimdi ikimizin de kızı olan Suzan'ın yanına gideceğiz ve ona seni soracağım. Doğru söylüyorsan kızını sana veririm' deyince minnetle ellerine sarıldı.

Her zaman eve yalnız giden Sami bey, babasıyla birlikte içeri girince Şuşan'ın gözleri yuvalarından fırladı. Geçmişte kaldığını düşündüğü, nicedir görmekten umut kestiği yakışıklı babası karşımdaydı. 'Hayrik hayrik' diye fırlayıp ona sarıldı. Babasıyla kızın sevinçten ağladığını gören Sami bey ve eşi de gözyaşlarına engel olamadı."

Daha önce de ifade edilmeye çalışıldığı gibi, kelimelerin kifayetsiz kaldığı yerler vardır hayatta. 1915'te yaşananların tarih kitaplarının kuru anlatımından çıkıp ete kemiğe büründüğü hemen her yerde böyle bir manzara çıkıyor karşımıza. Değirmenci Asadur, binlerce babadan bir baba, Şuşan da, binlerce Ermeni çocuğundan bir çocuk...

Serkis imas'ın final cümleleri ise Türkü, Kürdü, Ermenisi, Süryanisi, Lazı, Çerkezi, Gürcüsü, Rumu, Yahudisi, Arabı ile sadece Anadolu topraklarında yaşayan insanlara değil, bütün yeryüzüne bir çağrı, bir mesaj, bir elveda gibi:

"işte böyle. Ben kardeşiniz Serkis imas. işte böyle doğup, böyle büyüdüm. Bazen mutlu, bazen üzüntülü günler yaşadım. Bilmeden hata yaptıysam, üzdüğüm herkesten özür dilerim. Ben de beni kıran bütün insanları affettiğimi, beni duymaları dileğiyle buradan söylemek istiyorum."
http://www.hyetert.com/ya...=0&Id=356&DilId=1
* http://www.devletarsivleri.gov.tr/kitap/