bugün

Günümüzün önemli hastalıklarındandır. inanmazsanız, son zamanlarda verdiğiniz kararları, ulaştığınız yargıları düşünün... Ha, bir de bu hikayeyi okuyun.

Köyün birinde bir yaşlı adam varmış. Çok fakirmiş ama kral bile onu kıskanırmış. Öyle dillere destan bir beyaz atı varmış ki, kral bu at için ihtiyara neredeyse hazinesinin tamamını teklif etmiş ama adam satmaya yanaşmamış. “Bu at bir at değil benim için; bir dost. insan dostunu satar mı hiç?” dermiş sürekli.
Bir sabah kalkmışlar ki, at yok. Köylüler ihtiyarın başına toplanmış.

“Ne talihsiz ne bahtsız adamsın . Var yok bir atın vardı onu da çaldılar. Keşke zamanında krala satsaydın, ömrünün sonuna dek beyler gibi yaşardın. Şimdi ne atın var ne de paran. Vah vah.”

ihtiyar cevap verir büyük bir bilgelikle: “Karar vermek için acele etmeyin. Atım için sadece kayıp deyin. Çünkü gerçek bu. Ondan ötesi sizin yorumunuz. Atımın kaybolması bir talihsizlik mi yoksa bir şans mı , bunu henüz bilmiyoruz. Çünkü bu olay henüz bir başlangıç. Arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez.” Köylüler ihtiyar bunağa kahkahalarla gülmüşler.

Aradan birkaç zaman geçtikten sonra at, bir gece ansızın dönmüş. Meğer çalınmamış da dağlara gitmiş kendi kendine. Dönerken de vadideki 12 yaban atını da peşine takıp getirmiş. Bunu gören köylüler toplanıp yeniden ihtiyarın yanına gitmişler ve özür dilemişler. “Sen haklı çıktın biz sana ne talihsizsin dedik ama aslında ne şanslıymışsın sen bak şimdi 13 atın oldu. Adeta devlet kuşu kondu başına” demişler.

ihtiyar adam yine gülümseyerek, “Karar vermek için yine acele ediyorsunuz. Sadece atın geri döndüğünü söyleyin. Bilinen gerçek sadece bu. Ancak bundan sonra neyin geleceğini kimse bilemez. Başıma gelen bu olay bir şans mı yoksa şanssızlık mı bunu zaman gösterecek.” Demiş demesine ama köylü bu ihtiyar adam hakkında daha da emin bir biçimde, “Bu herif sahiden deli yahu!” demiş ve evlerine dönmüşler.

Bir hafta geçmeden yaban atlarını ehlileştirmeye çalışan ihtiyar adamın bir tek oğlu attan düşmüş ve bacağını kırmış. Evin geçimini temin eden oğul şimdi uzun zaman yatakta kalacakmış. Köylüler yine gelmiş ihtiyara: “Bir kez daha haklı çıktın.” demişler. “bu atlar gelmeseydi oğlun da ehlileştirmeye çalışmayacaktı ve düşüp de bacağını kırmayacaktı. Oysa sana bakacak başka kimse de yok. Şimdi eskisinden daha fakir ve zavallı olacaksın. Ne talihsiz ne bahtsız bir adamsın sen. Tüh..”

ihtiyar, “Siz sahiden erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz . Yine karar vermek için acele ediyorsunuz. Gerçek olan oğlumun bacağının kırıldığı, gerisi sizin kararınız. Ama acaba ne kadar doğru? Bunu zaman gösterecek” diye cevap vermiş.

Birkaç hafta sonra, düşman orduları ülkeye saldırmış ve kral son bir ümitle eli silah tutan bütün gençleri askere çağırmış. Köye gelen görevliler ihtiyarın bacağı kırık oğlu dışındaki tüm gençleri askere almışlar. Köyü büyük bir matem sarmış . Çünkü savaşın kazanılma ihtimali yokmuş. Giden gençlerin ya öleceği ya da esir düşeceğini herkes biliyormuş. Köylüler yeniden ihtiyar adamın yanına gitmişler. “Yine haklı olduğunu kanıtladın. Oğlunun bacağı kırık ama hiç değilse senin yanındalar. Oysa bizimkiler, belki asla dönemeyecekler. Oğlunun bacağının kırılması talihsizlik değil de şansmış meğer.”

“Yok yok siz gerçekten erken karar verme hastalığına yakalanmışsınız. Oysa ne olacağını kimse bilemez. Bilinen tek gerçek oğlumun askerde değil de yanımda olduğu ve bacağının kırık olduğu. Bundan ötesi sizin yorumunuz. Bütün bunların talih mi yoksa şanssızlık mı olduğunu yalnızca Tanrı bilir ve zaman gösterir.

Evet hikaye burada bitiyor. Sonrasında ne olduğunu bilmiyorum ama bildiğim başka şeyler var. Hayatta her zaman bazı olaylarla karşılaşırız ve o anda dünya üzerinde bu talihsiz olayın neden bizim başımıza geldiğini düşünür dururuz hatta bu yüzden ruh sağlığımızı bile bozabiliriz. Halbuki kitabın birkaç cümlesine bakıp kitap hakkında genel yorumlar yapmak ne kadar yanlışsa , hayatın küçük bir kesitinden yola çıkarak da hayatın bütünü hakkında karar vermek o kadar sakıncalıdır. Karar,
aklın durması halidir. Bir konu hakkında karar verdiniz mi, akıl başka seçenekler üzerinde
düşünmeyi durdurur.

Şimdi bir düşünün bakalım kaç kez ömrünüzde, karşılaştığınız olayları erkenden şans ya da şanssızlık olarak değerlendirdiniz ve gerçeğin ne olduğu zamanla ortaya çıktı.
çok düşününce de boku çıkıyor.