bugün

evet erdemin bencesi böyledir.
suskunlukta demirli bir yürek olmak çoğu zaman ayıplansa da; suskunlar, asosyal ve beceriksiz kişiler olarak lanse edilse de, suskunluğun da tercih edilebilir, arzu edilebilir bir seçenek olduğunu unutmamak gerekir.
gündelik yaşamda uyumsuz bir birey olarak yaftalanmak korkusu taşıyanlar için takip edilecek istikamet bellidir: konuşmak, konuşmak ve konuşmak... konuşmaktan yapmaya vakit bulamamak... konuştukça boşalmak, boşaldıkça bir diğerini boşaltmak ve nihayetinde en ufak yelde savrulacak bir kofluğa ulaşmaktır...iki dudak arasına hakim olmanın önemsenmesi, boşuna bir tesbit olmasa gerek. dil üzerine çalışan kurum ve şahısların, işleri dil olmasına rağmen, dilin potansiyel tehlikesine dikkat çeken ezop masallarını aktarmaları boşuna olmasa gerek. tabi konuşmayı salt potansiyel tehlikeleri ile değerlendirmek eksik bir yaklaşım olacaktır. belagat ustalarının, insanları nasıl estetize ve motive edebileceklerine şahit olmak bilindiği üzere zor bir uğraş gerektirmez. neslini kırıma uğratan beyaz adamın zulmüne karşı haykıran kızılderili, ferman padişahın; dağlar bizimdir diyerek güneyin yamaçlarından ses veren dadaloğlu, asyadan gandi, afrikadan mandela ve tarih kalemle yazılmadığı müddetçe tüfekle yazılır diye latin amerikadan tüm dünyaya insanlık onurunun manifestosunu çağlayan lider, elbetteki sesin, elbetteki konuşmanın vazgeçilmez bir unsur olduğunu örneklemektedir.
evet konuşmak...
lazım gelir bize...
ama nasıl ve niçin?

ve suskunluk, methiyeler dizilmeye layık protest bir tutumdur..erdemin büyük oranda muhtevasını teşkil eden vakur bir yaşama biçimidir. insanın kendisini, ve kendisi üzerinden var olma sebebini idrak etmesine köprü olan bir hazinedir.
suskunluk, bir noktadan, tüm noktalara ulaşabilen; bir cümle ile, tüm yazılanı ve çizileni hükümsüz bırakabilen ve bir şeye herşeyi, herşeye birşeyi sığdırabilen yegane gerçekliğe bizi yakın kılabilen bir sırdır.

birgün sözlerimin ta içine bak...
anlarsın nasıl ölürmüş diriler...