bugün

doğa bilimlerini öğrenmekten daha yararlı ne olabilir? ama üniversiteden mühendis olarak çıkmış rağmen bütün lise yaşamımda hiçbir zaman böyle bir yararın bilincine, öğretilenin tadına varamadım. önce şunu söyleyeyim; fizik ile kimyanın konuları çoğu yerde çakışıyordu ve biz bu konuların neden bir ders içinde okutulmadığını anlayamıyorduk. ben fizik ile kimya arasındaki ayrımı, büyüdükten sonra, kendi kendine öğrendim. sonra, bir doğa yasasını öğretirken, öğretmen bu yasayı bulan bilim adamının adını söylüyordu gerçi, ama bu bilim adamının o yasayı ne zaman, hangi koşullar içinde bulduğunu anlatmıyordu. böylece, sanki zaman içinde olmayan, bir gelişim sürecine girmeyen buluşlar, birbiri arkasından ezberlettiriliyordu bize, birbirleriyle ilişkisi gösterilmeden. dahası var, bütün bu büyük buluşların neden hep batıda gerçekleştirilmiş olduğunu soramıyorduk öğretmenimize, sorsaydık bir yanıt alamazdık sanıyorum. batı nasıl bir uygarlık sürecinden geçmişti de, bütün bu bilimleri sanki tekeline almıştı? bilimlerin doğmasındaki ve gelişmesindeki itici neden hangi koşullardan kaynaklanmıştı? bunu tarih öğretmenimize soramıyorduk, sorsak alacağımız yanıtı biliyorduk: "benim alanım değil." oysa bu öğretmenlerin tümü bize batı uygarlığının bilimlerdeki gelişimini okutuyorlardı, ama hiçbiri bu uygarlığı tümü ile göremiyordu. fizikçi, tarih bilmiyordu, onun alanı değildi tarih; tarihçi fizik bilmiyordu, onun alanı değildi çünkü. peki, bu toplu bakışı bize kim verecekti?

tarih öğretmeni, hazırlandığı dersi, diyelim karahanlılar konusunu ezbere söylüyordu, ama orta asya'daki bu kısa ömürlü devletlerin neden birbirleriyle çarpıştıklarını, birbirlerini yıktıklarını anlatmıyordu. dahası var, tarih, orta asya'dan avrupa'ya geçtiğimizde sanki baştan başlamış gibi oluyordu. eşzamanlılık kesenkes sözkonusu edilmiyordu. biz, diyelim yıldırım bayezit ile, onun günündeki fransa'da ne olup bittiğini bir türlü bitiştiremiyorduk. çünkü bunlardan biri diyelim mart ayında, öteki nisan ayında ya da bir dahaki yıl okutuluyordu. dünya çorbaya dönüyordu. işin asıl kötüsü, bu olayları neden ezberlediğimizi bilmiyorduk, hatta bu olayların gerçek olup olmadığından kuşkulanıyorduk, çünkü bize belgelerden hiç mi hiç söz edilmiyordu.

hiç unutmam, lisede bir jeoloji öğretmenimiz vardı, jeoloji kitabında resimleriyle gösterilmiş ve her biri üstüne kısa kısa bilgiler verilmiş taşları bize ezberletiyordu. kuartz diye sorsa, biz kitapta kuartz için ne yazılı ise onu söylemek zorunda idik. ama bu taşı hiç görmemiştik, bilmiyorduk. görsek ne çıkardı? bu taşların bize neden öğretildiği hiçbir zaman anlatılmıyordu.

felsefeye geçtiğimizde büsbütün şaşırdık. birtakım büyük adamlar, birtakım büyük sözler söylemişlerdi; bu sözlerin, söylendikleri günün bilimleriyle ilişkisi var mıydı? bilmiyorduk, soramıyorduk.

biyoloji, jeoloji, insan bilimleri okutulurken, bunların temelinde yatan evrim (hatta devrim, mutation) gerçeğine dikkat çekilmediği, böylece bilimlerle felsefeler arasında tutarlılık bulunduğu anlatılmadığı için, uygarlığın vardığı düzey üstüne sağlam bir kanı edinilemiyordu. toplu bir bakışa varılamadığından, bilimsel bilgilerle yaradılış söylencesi yan yana duruyordu.

dönelim başa... demek bilim öğretiminin, din öğretiminden ayrımı kalmıyordu. sanıyorum, dinci görüşün, eğilimi tümden ele geçirme hevesi biraz da bundan kaynaklanıyor. çünkü bilim eğitimi, tam bilim olmadıkça, dogmalarla savaşıma girişemez, dogmaları yenemez. gerçekte bizim toplumumuzun tarihinde bilim-dogma savaşımı olmamıştır. yaradılış anlayışının birden boy göstermesi, evrim kuramının gereğince öğretilemediğini kanıtlar gibidir. her şey sağduyuya bırakılmıştır, sağduyu ise eşit paylaşılmamıştır. oysa darwin sizi seviyor.
Nedensellik ilkesine göre, yani aynı koşullar altında hep aynı sonuçların çıkacağı ilkesine dayanan doğa bilimleri deneysel yöntemi temele alır. Konu alanı içinde doğa bilimleri (fizik), yaşam bilimleri yer alır. Temel özelliği olgusal ve deneysel olmalarıdır.

Olgusaldır. Çünkü; olgular ile neden sonuç ilkesini araştırır. Nedenseldir. Çünkü; Doğa bilimleri genel, kesin, tümel, doğru yasalara ulaşmayı amaçlar.
çöptür.

insanı anlamak için sosyal bilimlere ağırlık verilmelidir. bilim falan boş iştir. edebiyat ve felsefe (ancak muğlak ifadelerin yer aldığı felsefe) hakikate götürecek disiplinlerdir.

bugün de kıtacı gibi taklit yaptık şükür.