bugün

michael douglas'ın the game filmi ile sürekli olarak irtibat kurduğumdan dolayı sonunda hayal kırıklığına uğradığım filmdir. Yine de izlenesidir. Tek yapmanız gereken anı yaşamaktır. ilerisi ile ilgili hayal kurmayın ne olur. Ayrıca bu Gerard Butler denen herif gerçekten yakışıklı kabul etmek lazım. Her kadın gidiyor valla.

--spoiler--

Öncelikle filmde bir karı koca hafta sonu evlerinden ayrılmak zorunda kalıyorlar. Koca iş görüşmesi için patronun yanına gidecek, kadın ise arkadaşlarıyla doğum günü partisine yol alacak. iş görüşmesi önemli olduğundan adamımız yani Butler (Neil) bu aktiviteye katılamıyor ama çok da üzülüyor karısı (Abby) ile beraber olamadığı için. Sonra bu ikisi kızlarını bakıcıya bırakıp arabaya atlıyorlar. Arabadayken bir süre sonra arka koltuktan bir adam beliriyor tahmin ettiğiniz gibi Brosnan (Tom) ve olaylar dizisi başlıyor. Kızlarının hayatlarının tehlikede olduğunu söyleyen Tom Ryan artık karı kocaya türlü türlü maymunluklar yaptırmaya başlıyor. Paralarını çektirip yaktırmamı dersiniz, adamın karısını tacizler mi yoksa adamı saat kulesinin üstüne çıkartıp yükseklik korkusu olmasına rağmen ayakta dikmesi mi. Artık karı koca canlarından bezmiş bir halde son olarak patronun bilmediğimiz ormanlık alanındaki evine geliyoruz. Artık pert haldeki kocaya son görev veriliyor. Git patronunu vur. Herif içeri girince ne görsün meğerse içeride patronu değil de karısını aldattığı sekreteri var. Bu bizim Tom Ryan da onun kocası. Kayalara geldiğini anlayan Neil artık aşk yaşadığı sekreteri vurmak zorunda olduğunu anlayınca yapamam mapamam ayaklarına giriyor. Sonra da Tom’un vur yoksa arıyorum bak kızın telef tehtidlerinden sonra kadının kafasına bir el ateş ediyor. Ama sürpriz, silah boş. Hemen ölümle yüzleşmiş karı ve yıkılmış psikopat kocayı bırakıp arabaya ulaşan Neil kızlarının evde olduğunu öğrendiği için eve doğru sürüyor. Bu sırada karısına da beni iş arkadaşımla karıştırmış herif yanlışlıkla benim aldattığımı sanmış palavralarını utanmadan sıkılmadan sallıyor. Kadın da salaktı. Eve gittiklerinde kız odasında uyuyor ve bakıcı da hiçbir şey olmamış gibi ayrılıyor. Meğerse bizim karı da oyunun içindeymiş ve bizim malağa oyun oynamışlar. Para yakmalar, karakollar, oteller, kıyafetler hepsi birer yalanmış. Bu beklenmedik son ile şok olan herkes yok artık diyor ve film adamın kadına hissettirdiği duyguların aynılarını yaşamasıyla son buluyor. Özetle intikam soğuk yenen bir yemektir ile etme bulma dünyası sözlerinin karışımını; kadının fendi erkeği yendi klişeleriyle harmanlayan bir filmin sonuna geliyoruz.





Film izlerken keyifli, keyifli olmasına da birkaç eksik vardı. Bir kere film boyu Micheal Douglas ve Sean Penn’in oynadığı “The Game” (Oyun) havası yaratılmış. Zaten rahat duramayan bir izleyici kitlesi var yani sürekli sonunu tahmin etmek için didinen birileri anlayacağınız ki ben de onlardan biriyimdir “Oyun” filmi gibi bir son beklerken ne alaka lan gibilerinden bir sonla buluyorsunuz kendinizi. Öyle bir son zaten olduğu için belki yapamamışlar ama o daha güzel dururmuş cidden diye düşünmeden edemedik. Ayrıca filmde bu Tom ile Abby hiç mi korkmadı kardeşim ders veremeden bir aksilik çıkmasından. Ya adam saat kulesinde dayanamayıp atlasaydı veya karakolda polislere artistlik yaparken kodese girseydi. Bütün filmin içine ederlerdi. Veya Tom’un oğlu babasını gördüğünde Neil dayanamayıp bütün hikâyeyi çocuğa anlatsaydı. Aman Yarabbi! Ya da Neil’ın aklı başına gelseydi de karısını o hafta sonu aldatmaktan vazgeçip onunla gelmek isteseydi. O zaman kadın bütün bunları yaptığına pişman olmayacak mıydı? Uzun uzun hata aramaya gerek yok belki ama eğer izleyiciye ihtimal verirseniz adamlar düşünür be kardeşim. “The Game” gibi yapın biz de ihtimal düşünmeyelim. intihar bile düşünülmüşse bu iş güzel zaten. insan davranışları kontrol edilemez ya her an. Kaderi siz mi yazdınız bilmem ne bla bla bla. Bu iş konuşmak istedikten sonra uzar yani. Vakit de bir hayli ilerledi o halde yazımı başlığın geçtiği şiirin filmde de yer alan kısmıyla bitireyim.



…

Let Sporus tremble –”What? that thing of silk,

Sporus, that mere white curd of ass’s milk?

Satire or sense, alas! can Sporus feel?

Who breaks a butterfly upon a wheel?“

Yet let me flap this bug with gilded wings,

This painted child of dirt that stinks and stings;

Whose buzz the witty and the fair annoys,

Yet wit ne’er tastes, and beauty ne’r enjoys,

…

--spoiler--
--spoiler--
gerard butler'ın karizmayı fena çizdirdiği filmdir.
--spoiler--
1990 çıkışlı the mission parçası. gecenin bir yarısı dinleyince daha bir keyif verir.
Süprizli final severlerin seveceği film.