bugün

Dostoyovski nin meşhur bir kitabı ama ben okuyamadım bir türlü.
Kendini üstün sanan aptal kimse.
şirin saf aptallara denir.
iyi bir insansın ama komik oluyorsun: Bir parçacık yakınlık gösteriyorlar sana, hayatını bağışlamışlar gibi teşekkürler edip duruyorsun insanlara.
Sevebileceğiniz birine öyle kolayca rastlayamazsınız.
Kütüphanedeki yerini aldı. Duman'dan sonra sararsa editlerim.
prens mişkin.
19. yüzyıl Rus yazarlarından Dostoyevski'nin 1868 yılında yazdığı bir romandır.
ecinniler'i de ayrı tutarsak kabuldür.
dostoyevski'nin en güzel romanlarından. (bkz: idiot)

****alıntı****

-ben öleceğim; kuvvet ve hayat kaynağına bakarak, bu hayatı istemeyerek öleceğim! eğer dünyyaya gelmemek elimde olsa herhalde bu kadar gülünç koşullar altında yaşamayı kabul etmezdim. ama günlerim sayılı olarak gideceğim halde henüz ölmek benim elimde. kudretim büyük değil ki, isyanım büyük olsun! (2.cilt)

-benim davranışlarım yakışıksız, duygularım ölçüsüz.. sözlerim tam olarak düşündüklerimi yansıtamıyor. hatta bu nedenle asıl değerini yitiriyor. bu yüzden konuşmaya hakkım yok. (2.cilt)

-sizin doğanızı, pavlovsk parkı’nızı, güneşinizin doğuşuyla batışını, mavi göğünüzü, mutlu yüzlerinizi ne yapayım ben? bütün bu güzelliklerden bana ne? (2.cilt)

-kafam çalışır ama düşüncelerim düzenli değildir. iki üç fikirden fazlasını toparlayamıyor, sıraya sokamıyordum. (1.cilt)

-hiçbir şey yapmamanın, umutsuzluğun acısı da her acıdan daha güçlüdür. (1. cilt)
Bu dünyada iyi olmak mümkün müdür?

içinde hiç kötü niyet yoksa çevrendeki insanlar sana hangi gözle bakar?

Kim sana ne kötülük yaparsa yapsın yine de içinde kin tutmuyor ve yine hiç bir şey olmamış gibi davranıyorsan insanlar hakkında ne yorum yapar?

Prens Mişkin olmak çok zor, hele bu yüzyılda... 19.asırda insanlar bu kadar kötüyse 21.yy’ı düşünmeye gerek yok bile.

Acaba Dostoyevski içinde bulunduğumuz bu çağda oturup Budala’yı yazacak olsaydı yine bu derece iyi niyetli, kin tutmayan, ince düşünen bir karakter yaratabilir miydi(yaratır mıydı)?
Dayanılmaz bir hüzün vardı içimde.
Dostoyevski
Budala,
Kitaptan bağımsız cümleler yazacağım.
Kitabı bitiremedim.

Budalalık bir gram sevgiye bütün bir ömrü verebilme cesareti olsa da budalanin aklı giden ömründe değil alabildiği bir miktar sevgidedir. Budala ayak takımının kendisini anlamadığını düşünse de sınıf atlamak telaşında değildir.

Nietzsche bir sözünde kendi sınıfınizin erdemleriyle yaşayın, der. Budalanin nietzsche yle tanışması gerek.
anlaması üç kez tekrardan fazla süren.
Bu devir, sıradan insanın en parlak zamanı; duygusuzluğun, bilgisizliğin, tembelliğin, yeteneksizliğin, hazıra konmak isteyen bir kuşağın devridir. Kimse bir şeyin üzerinde durup düşünmüyor. Kendisine bir ülkü edinen çok az. Umutlu birisi çıkıp iki ağaç dikse herkes gülüyor: “Yahu bu ağaç büyüyünceye kadar yaşayacak mısın sen..?” Öte yanda iyilik isteyenler, insanlığın bin yıl sonraki geleceğini kendilerine dert ediniyorlar.

insanları birbirine bağlayan ülkü tümden yitti, kayıplara karıştı. Herkes, yarın sabah çekip gidecekleri bir handaymış gibi yaşıyor. Herkes kendini düşünüyor, kendisi kapabileceği kadar kapsın, geride kalanlar isterse açlıktan, soğuktan ölsün, vız geliyor..

dostoyevski
miskin'in goz gore gore aglae'nin hayatini mahvettigi roman. yazik oldu guzelim kiza.
dostoyevski'nin en güzel eseri. suç ve ceza falan geçeceksiniz onları. bence bu romanla birlikte damgasını vurmuştur. mükemmel karakterler yaratmıştır. mışkin'i kastetmiyorum yan karakterler, saflığın timsali general ivolgin. hep hatırlayacağım bu karakteri.
(bkz: ahmak)
filippovna'da italyan kani var.

filippo diye rus olmaz.

not : kitabi okumadim. Cahilim.
çok güzel bir gökhan özen şarkısı. güzel beste.
Bu devir, sıradan insanın en parlak zamanı; duygusuzluğun, bilgisizliğin, tembelliğin, yeteneksizliğin, hazıra konmak isteyen bir kuşağın devridir. Kimse bir şeyin üzerinde durup düşünmüyor. Kendisine bir ülkü edinen çok az. Umutlu birisi çıkıp iki ağaç dikse herkes gülüyor: “Yahu bu ağaç büyüyünceye kadar yaşayacak mısın sen?” Öte yanda iyilik isteyenler, insanlığın bin yıl sonraki geleceğini kendilerine dert ediniyorlar. insanları birbirine bağlayan ülkü tümden yitti, kayıplara karıştı. Herkes, yarın sabah çekip gidecekleri bir handaymış gibi yaşıyor. Herkes kendini düşünüyor. Kendisi kapabileceği kadar kapsın, geride kalanlar isterse açlıktan, soğuktan ölsün, vız geliyor.
gandalf'ın peregrin took'a söylediğinde daha da anlam kazanan kelime.
''ama insanda biraz hayal gücü varsa şöyle düşünmekten kendini alamıyor: işkence sırasında çekilen ıstırap, açılan yaralar, insana duyacağı ruhsal ıstırabı unutturuyor. yani ölünceye kadar yaralarının ağrısıyla kıvranır insan. ama aslında acıların en büyüğü, en şiddetlisi bu değildir. asıl acı, bir saat, on dakika, yarım dakika sonra hemen o an ruhunun bedeninden kesinlikle ayrılacağını, insan olmaktan çıkacağını bilmendedir. en önemlisi de bunun muhakkak olacağıdır. başını altına koyduğun bıçağın kayarak indiğini işittiğin an, işte, saniyenin dörtte bir kadar olan bu süredir en korkuncu!''
Dostoyevski'nin harika romanlarından bir tanesidir. Kitabı okurken prens mişkin'in zekasına hayran kalacaksınız. Özellikle idam cezası ile ilgili düşünceleri , anlattığı hikaye sizlere farklı bakış açıları kazandıracaktır.
"Bazılarımız için, kalbinde toplumsal, soylu birtakım duygular hissetmek, kimsenin onun hissettiklerini hissedemeyeceğine, dahası insanlığın gelişmesinde kendisinin önder olduğuna kolayca inanmak için yeterlidir. Biri bir yerden iki sözcük duysun veya başı sonu belli olmayan iki sayfacık bir şey okusun, hemen bunların "kendi düşünceleri" olduğuna, kendi beyninde doğduğuna inanmaya başlar. Bu durumlarda saflığın küstahlığı (böyle denebilirse kuşkusuz) inanılmaz bir düzeye çıkar. Bütün bunlar akıl alacak şeyler değildir, ama çok sık çıkarlar karşımıza."