bugün

baba herzamanki gibi sana hediye almadım hiç şaşırmadın dimi zaten sevmezsin de sen hediyeleri. unutmazsam arayacağım ama söz vermiyorum. o değilde ben sana ne çok benziyorum ya istersen anneme sor, kaşığı tutuşumuz çay bittiğinde çay istemek yerine kaşıkla bardağa vurusumuz bile aynıymış ben fark etmedim annem söyledi sen de öyle yapıp onu çıldırtırmıssın eskiden valla bak. lafa daldık yine unutucaktım nerdeyse babalar günün kutlu olsun.
sosyal medyada herkes babasına sevgi dolu sözcükler yağdırıyor, özenmiyor değilim ama babamın oğluyum. yapamıyorum, olamıyorum ben onlar gibi sevgi pıtırcığı, içime atıyorum sevgimi senin gibi. her babalar gününde geçmişe bakarım şöyle, ördüğün o saçma duvarı düşünürüm; ne kadar uzaklaştırmış bizi onu düşünürüm, zaten o duvarın her daim var olduğunu hatırlarım, tebessüm gelir sonra. neyse, bilirim senin böyle şeyleri saçma bulduğunu ve yoksun kalmak istediğini. hediyelerden nefret ettiğini de bilirim ki haklısın da aslında, senin paranla sana hediye almak saçmalık. senin için önemli olan tek şey; oğlunun başarılı bir birey olması ve bunu göreceksin, senden önce kendime sözüm var zaten. yanımda olduğunu hissetmesem bile hep benle kal, babalar günün kutlu olsun.
ne diyebilirim ki sana... kızından sadece 3 yaş büyük biriyle evlendiğin için mutluluklar mı dileyeyim yoksa torun torba sahibi altmış yaşını devirmişken egolarını tatmin için dünyaya getirttiğin bir çocuk için allah bağışlasın mı diyeyim yada 6 evin varken iki çocuğunu kirada oturttuğun için tebrik mi etsem, düğününe bile katılmadığın oğlun için boşver yenisini yaptın nasılsa diye dalga mı geçsem. hangisini yapsam anlarsın ki ben senin babalar gününün içine edeyim.
beni neden dünyaya getirdin ? yada sen neden benim babamsın ? niye bu kadar kötüsün ki ? neden bize eziyet ediyorsun ki ?
kısacası olsanda olur olmasanda olur hayatımda bir önem taşımıyorsun
beni neden dünyaya getirdin ? yada sen neden benim babamsın ? niye bu kadar kötüsün ki ? neden bize eziyet ediyorsun ki ?
kısacası olsanda olur olmasanda olur hayatımda bir önem taşımıyorsun
BABA EViN DiREĞi, ALTIN GiBi YÜREĞi, EŞŞEK GiBi ÇALIŞIR, SANKi SAĞIM iNEĞi, AMA BiZ BABA DERiZ O GETiRiR BiZ YERiZ, BULAMAYIZ DÜNYADA ONUN GiBi BiR KERiZ, HASTA OLDUM DiYEMEZ, BiZ OLMADAN YiYEMEZ, NE MANKAFA VARLIKTIR YENi BiRŞEY GiYEMEZ, ETRAFINI SARAR KÖPEK GiBi DALARIZ, DEDiKLERiMiZ OLMAZ iSE ANAMIZI SALARIZ, BU DEVRi ALEM DÖNÜYOR
MERAK ETME OGLUM, SIRA SANA GELiYOR .
babacimm babalar gunun kutlu olsun, iyiki varsin. Seni sevdigimizi unutma. Kendine dikkat et.
özel günlere hiç anlam verememişimdir. babama olan sevgim belirtmek için babalar gününü mü beklemeliyim? sonuç olarak #seniseviyorumbaba
canım babam beni hep sevdiğin , her anımda yanımda olduğun için bu çekilmez kızına bir ömür katlandığın, hiç üzmediğin ve her istediğini yaptığın için seni herşeyden çok seviyorum.
seni çok üzüyorum biliyorum hiçbir zaman güçlü bir kız olamadım üzgünüm.
şu dünyada sadece seni üzdüğüm için üzgünüm, sana layık bir evlat olamadığım için üzgünüm. hayata karşı dik duramadığım, hep pes ettiğim için üzgünüm. rahatsızlığımı yenemediğim için üzgünüm.
seni çok seviyorum iyi ki varsın ve iyi ki benim babamsın. bir daha dünyaya gelsem hiç tereddütsüz yine senin kızın olmayı isterdim. eğer hala nefes alıyorsam sana olan sevgimden.
ben dünyanın en şanslı kızıyım sana sahip olduğum için.
allah benim ömrümü de sana versin, hep yanımda ol beni hiç yalnız bırakma canım babam.
ne kadar kızsan da "artık evlen, yuva kur" desen de, seni ve annemi bırakmaya hiç niyetim yok. yaşlanınca size ben bakacağım. ikinizi de çok seviyorum.
kutladım ama burdan da kutlayayım. babalar günün kutlu olsun kahramanım benim.
şımarık kızın
Bugün en çok seni özledim ben
Bütün alışkanlıklarını,ne biliyim yürüyüşünü falan göresim geldi.
Bir dokunuşunu, bir bakışını, sesini duymayı.
bugün en çok seni özledim..
bugün babalar gününü kutlamadım babacım!
ama hiç kusura bakma o hatayı çocukken çok yaptım. ve sen beni her seferinde azarladın. kutlamıyorum artık. biliyorum sevmiyorsun. oysa ben seni her gün seviyorum...
olsan ölür müydün?
umarım istediğim şeylerden dolayı Türkiye'ye gelmekten gerçekten vazgeçmezsin.
keşke babalar gününün kutlanmasını haketseydin...
benimle evlenir misin?
yolun yarısına geldiğim şu günlerde anladığım: meğer yıllarca bizim için karın tokluğuna çalışmışsın ve hikayem giderek seninkine benziyor. sabrın için bir kuru teşekkürden fazlasına sahip değilim. umarım kabul edersin.
kimi yazarın nefretle yazdığı kimi yazarınsa kıskandığım bi şekilde sevgiyle bahsettikleri yazılardır. ne güzeldir babasını sevmesi insanın. en son yedi yaşında sevmiş biri olarak sizi çok kıskanıyorum.
kalabalık konferans salonunda mesleğinin doruğunda bir avukat
o gün mezun olacak hukuk öğrencilerine hitap etmek üzere
kürsüye
geliyor.
herkes meslekten söz edeceğini zannederken o hayatı
anlatıyor: "-
hepiniz kişisel yaşamınızı bir kenara koyup çok çalışabileceğinizi
kanıtladınız" diyor bilge hukukçu " ... ama unutmayın kiölüm
döşeğindeki birinin
'keşke işime biraz daha zaman ayırabilseydim' dediği
duyulmamıştır. çocuk sahibi olacak kadar şanslıysanızonların göz
açıp kapayana kadar büyüyeceklerini ana babalarınız size
söyleyecektir.
çocuklarımıza hikaye okuma yakalamaca oynama ve birlikte dans etme
fırsatını tanrı ancak belli bir ölçüde bahşeder bize. bunlardan birini
bile kaçırmamaya özen gösterin."
bu öyküyü rob parsons'un "60 dakikalığına baba" adlı kitabında
okudum.birkaç yıl önce parlak bir iş teklifi almıştım. mesleki
kariyerimin
doruk noktası olabilirdi lâkin her gün saat 20.00'de işten
çıkabilecektim.
teklifi duyduğum anda o saatin kızımın banyo saati olduğu
geçti
aklımdan.
hayatta başka hiç bir şeyin beni o banyo seansı kadar mutlu
edemeyeceğini düşündüm ama bunu teklifi yapanlara
söyleyemedim.
bir bahaneyle reddettim. yine de geçen birkaç yıl içinde
saat saat başkalarına dağıttığım zaman hazinesinden kızıma pek az
pay düştü.
yapılacak işlerim yazılacak yazılarım bakılacak telefonlarım
vardı.
onunla bir cam bardağın pamuktan toprağına limon çekirdeği
ekip büyümesini izleyemedim. yeni yeni yarım yarım söylediği
şarkılara eşlik edip bu düeti bir kasete kaydetmeyi çok isterdim;
olmadı... bir cümle ben söyleyip bir cümle ona söyleterek hiç
yoktan
bir masal yaratmayı ve düş güçlerimizi yarıştırmayı
tasarlamıştım;
hazırdan yemek daha kolay geldi.
hayat öyle ters bir denge kurmuş ki onların en çok ilgi
istedikleri
dönem onlarla en az ilgilenebileceğimiz dönem aynı zamanda. bizim
vaktimiz bollaştığında ise onların bize ayıracak vakti kalmıyor.
ben aslında onun için çalışıyorum sıkça sarıldığımız bir
bahanedir
ama ona hiç bir zaman "daha çok parası olan bir baba mı
istersin daha çok seninle olan bir baba mı?" diye sormamışızdır.

sabahları yanağımda ıslak bir buse ve başucumda bir
"günaydın babacığım" sesi ile uyanmanın. "hadi sarılıp yatalım babacığım"
çağrısıyla başlayan gecelerde o sihirli "seni seviyorum"u kulağıma
fısıldadiktan sonra yanaklarımı avuç içlerinin parantezine alıp uykuya
çekilince göz kapaklarına yerleşen huzuru izlemenin tadına vardım.
mavinin neden mavi olduğunu kışın havaların neden soğuduğunu
kuşların nasıl uçtuğunu en baştan öğrenmenin...
rakiplerim sayılan casper'dan power rangers'tan ricky
martin'den
daha ilginç olmaya çalışmanın... ve konuşmaya
başladığından beridir beni takip ederek hatalarımı da sevaplarımı
da aynen tekrarlayan bu sevimli papağana duvara kazılı boy
tablosundaki çizgiler
yükseldikçe yükselen bir tutkuyla bağlanmanın tadını
çıkardım. annesiyle birlikte bezini değiştirmiş mamasını yedirmiş
pişiklerini kremlemiş olmanın; bacakları ilk adımını attığında
elini
tutmanın dilinden ilk sözcük döküldüğünde birlikte coşmanın
heyecanını tattım.
sonunda beklenen gün geldi. belki onun karaladığı bir resim
ilk hediyem olacak. kitaptaki örnekle bisikletinin selesine
arkadan
yapışacağım günler başlıyor şimdi... o selenin emin ellerde
oldugunu
bilmenin güveniyle öğrenecek pedala basmayı. bir süre sonra
farkettirmeden çekeceğim ellerimi... bisiklet artık
yetişemeyeceğim kadar hızlanacak ve o uçup giderken
ben biçare; ardından bakakalacağım.

70 yaşındaki babam geçen gün: "torunumu ilkokula götürene kadar
sıkacağım dişimi." dedi. i̇nsanın boğazını düğümleyecek
kadar hazin
ama gerçek... torunla dede arasında bir tahteravalli gibi uzanıyor yaşam.
birini aşağı çekerken diğerini yükseltiyor. birinden eksilen
öbürüne
ekleniyor adeta.
bütün hüznüne rağmen yine de bir zafer coşkusu var bu devir
teslim
töreninde.
o yüzden bugün babanızı yanınıza kızınızı kucağınıza alıp
freiligraht'ın "devrim" şiirindeki dizesini gururla
haykırabilirsiniz:
"vardım... varım... var...
can dündar.
Ben inanamıyorum kendime, ne zaman nasıl ve neden bu kadar bağlandım sana baba? Hayır, bu sevgi değil bu daha ayrı bi şey, farklı, çok farklı. Bağımlılık bu. Hiçbir şey yapamıyorum sensiz, öyle ki yokluğunu düşününce oturup ağlıyorum gizli gizli. Huzursuzluğunu, mutsuzluğunu, dertlerini hissediyorum hemen. Bir şey diyemiyorum belki sana, n'oldu diye soramıyorum ama ağlamadan da yapamıyorum. Sen cansın. Benim en büyük duam, senden önce benim canımı alsın Allah. Sen yoksan ben de olamam ki, yaşayamam. Abartı değil, öyle bağladın beni sana. Nasıl dayanırım renkli gözlerine bakmadan yaşamaya, nasıl büyürüm varlığın olmadan? Bugün babalar günü, bugüne özel bir fotoğrafımız daha oldu bizim. Hem de diğerlerinden daha özel ve güzel. Özenle hazırlandım senin için. Saçımı yaptım, "canım babam" tişörtünü giydim, eve gelmeni bekledim sonra. Oturdun yanıma, sarmaladın yine beni her zaman ki gibi. Yakaladılar o anımızı, güzelliğimizi. Hayatımda bir erkeğin eksikliğini hissetmedim hiç, bir erkek aramadım. Sen varsın çünkü, hep ol n'olur. Ben yaşadığım sürece gitme bir yere. El ele tutuşup yürüyüşlerimiz bitmesin hiç, alışverişe çıkışlarımız, özel konuşmalarımız sona ermesin hiç. Seviyorum seni canım babam, herkesten ve her şeyden çok. Gözlerinin derinliğini, yaşamının hüznünü seviyorum, seni çook seviyorum.
baba,

bir yıl oldu dün tam,
bin yıl gibi geçti zaman.

bir lokmadan zevk almazken,
bin lokma dağıttım dün ben.

bir hayırlı evlattan,
bin hayır duası aldın.

bir-inci yıldönümün,
babalar gününe denk geldi,
bin-lerce baba-oğul tarafından,
farkedilmeden anıldın.

***

bir kemençe almıştın, çalayım diye bana,
bin kemençe kırdım,
seni hatırlayıp,
her gözlerim,
dolduğunda.

bak çalıyor türkün yine;

"çayelinden öteye gidelim yali yali, gidelim yali yali, gidelim yali
sırtındaki sepetin ben olayım hamali, ben olayım hamali, ben olayım ha"

karadeniz türkülerinin son ölçüsü gibi,
yarım kaldık senle ben.
yarım kaldık senle ben.
yarım kaldık sen...

***

"bir adam, adam gibi olmalı" derdin sen,
bin tane adama bölündüm ama,
bir türlü olamadım ben.

bir kadını sevmiştin, aşk ile yaşamıştın sen,
bin tane kadında bulamadım onu,
bir başıma kaldım hep ben.

bir oğlun oldu senin, 31 yaşında halen nurtopu gibi,
bin-lerce tohumu lakin hep,
gereksiz vücutlarda yitti.

bir pusulaydın bana hep, sisli yollarında hayatın,
bin navigasyona rağmen,
ben artık hep kayıbım.

***

baba be,
gittin de,
hiç düşünmedin mi,
-bu uşak olmaz ya-
evlenmek isterse,
kızı kim isteyecek,
allahın emri,
peygamberin,
kavliyle.

eksper-i mental
--spoiler--

kendinize hiç yakıştıramasanız da başkasının mutluluğundan rahatsız olmayı başarabildiniz mi? bu kadar kıskanç olabildiniz mi?

yaşlı insanlar görünce içinizden "bu yaşa gelmiş hala yaşıyor amına koyim" diye geçirdiniz mi? bu kadar aşağılık olabildiniz mi?

15 sene boyunca gözünüzün önünde eriyen insan için hiçbir şey yapamayacak kadar çaresiz kaldınız mı? en iyi arkadaşınızı 45 yaşında toprağa gömdünüz mü?

10 yaşındayken bile babanıza telefonda "alo baba ben otuzbir çektim işerken pipim acıyo" deyip onu apar topar işten eve döndürdünüz mü? her şeyinizi paylaştığınız, beraber aynı şeylere güldüğünüz, japon çizgi filmlerindeki birbirinin aynısı olan baba-oğul karakterleri kadar birbirine benzediğiniz insanı kaybettiniz mi?

idolünüz, kahramanınız, en güçlü hayal kahramanından bile güçlü gördüğünüz adamın konuşma yeteneğini bile kaybedişine yıllarca tanık oldunuz mu? o süper kahraman evin içinde bile yürürken sürekli "ya düşerse" diye tetikte beklediniz mi?

çaresizlikten allah`a inandınız mı?

fakat aynı anda her şeye olan inancınızı kaybettiniz mi?

sabahları uyanmak için bir sebebinizin olmadığı oldu mu?

vakit geçsin diye yaşadığınız oldu mu?

astım halinizle günde 2`şer paket sigara içer oldunuz mu?

yarak gibi bir adam oldunuz mu?

sürekli geçmişte yaşayan ve "keşke" ile başlayan cümleler kuran, şu hayatta en olmak istemediğiniz insan tipi oldunuz mu?

çaresizlikten bilgisayar başında, hiçbirini tanımadığınız insanlara dolu gözlerle içinizi dökmeye çalıştığınız oldu mu?

olduysa da durmayın üstünde. ite kaka olsa da yaşayın. meşkale bulun. başka türlü vakit geçmiyor bu anasını siktimin dünyasında.

--spoiler--

(bkz: michael sikkofield)
iyiki varsın.
beni evden kovduğum gün seninle olan tüm ilişkim bitmişti aslında. bunu bir kızgınlık haliyle de söylemiyorum.. ama dışarıdaki herhangi bir insandan farkın yok benim için.
empati ne nalet bişey diyerek eklediğim bkz.

(bkz: sizin hiç babanız yandı mı)
(bkz: baba bana para gönder)