bugün

2010 yılında can yayınlarından çıkan marc levy kitabı. orjinal adı; toutes ces choses qu'one ne s'est pas dites.

--spoiler--
Düğününden birkaç gün önce, Julia babasının sekreterinden bir telefon alır. Önemli bir iş adamı olan babası Anthony Walsh törene katılamayacaktır. Her zaman mesafeli ve sorunlu bir ilişkileri olduğundan, Julia bu habere pek de şaşırmaz, ancak bu kez babasının mazereti haklıdır: Anthony Walsh ölmüştür.
Cenazenin ertesinde onu bekleyen bir sürpriz daha vardır. O güne kadarki en tuhaf seyahatine çıkacaktır; üstelik hiç düşünmediği biriyle ve on sekiz yıl önce kaybettiği başka birine doğru. Julianın, söylenememiş gerçekler, itiraf edilememiş sırlarla dolu geçmişi yaşamına yeni bir yön vermesine izin verecek midir? Babasının ve Tomasla yarım kalan ilişkisinin açtığı yaralar onu nerelere savuracaktır?
--spoiler--

kitabı okuduktan sonraki bir hafta boyunca ölümlü dünya, herşey bomboş, yap/söyle gitsin diye gezer sonra normal hayata dönersiniz.
Bazen canınız hiçbir şey yapmak istemez, ne mutlu ne de mutsuzsunuzdur.
dışarıda gri bir hava ve onu tamamlayan sakin bir yağmur vardır. Aklınızdaysa düşünmemeniz gereken sorunlar belki de merak etmemeniz gereken biri vardır.
Işte tam da böyle anlarda okunacak bir kitap bu. Çok bir şey beklemeyin kitaptan, belki sıradan bile olabilir.
Ancak, içinizi ısıtacağına şüphem yok. *
insana kendini katil gibi hissettirir. Bazen birbirimize söylediğimiz once şey bazen ise söyleyemediğimiz onca şey bir insanı içten içe öldürür. Kimi veya neyi öldürdüğü değişir. Bazen sizi bazen karşınızdakini ama çoğu zaman sevgiliyi, aşkı, masum duyguları öldürür.