bugün

gücü tükenmek üzereydi. güç bela yerden kalktı, dizlerinin üstüne çöktü. etrafına bakınmayı denedi fakat yüzüne gelen kumlar, görüşünü engelliyordu. sırtını verdi fırtınaya. gözlerini kırpıştırdı. gözüne batan şey canını çok yakıyordu. göz kapağı... canını acıtan şey; yüzüne çarpan metal levhanın ortadan ikiye ayırdığı sağ göz kapağıydı. bir yarısı neredeyse gözünün içine kadar girmiş, diğer yarısıysa öne doğru bükülmüştü.

öylesine bitmişti ki artık, son dakikalarını yaşadığını düşündü. kollarını güçlükle kımıldatıp avuçlarını açtı. parmaklarına baktı. gördüğü manzaradan ürktü. sol elinin küçük parmağıyla hemen yanındaki parmak çoktan kopmuştu bile. parmak köklerinden, cızırdayan renkli kablolar fışkırmıştı avcunun içine. sağ kalan parmaklarını teker teker oynatmayı denedi. başta olmadı. sonra baş olan hafif kıpırdandı. hatta şimdi çok da güzel oynuyordu. fakat diğer ikisi hala kontrol dışıydı. hala gri, hala metal. istemsiz hareket ettikleri için birbirlerine sürtüp küçük kıvılcımlarla birlikte iç gıcıklayıcı sesler çıkartıyorlardı. parmak arasından fırlayıp yüzüne çarpan kıpkızıl ama cılız kıvılcımdan ürktü. nedense düşündü:

- yumruk yaptığım zaman üstte kalan parmak neden hep baş parmak?

-(iç ses): sahi gerçekten öyle mi?

- sakın bana nasıl yumruk atman gerektiğini bilmediğini söyleme. baş parmak daima üsttedir. onu diğerlerinin altına alırsan yeterince hızlı vuramassın, bunu sen de biliyosun.

- tabii ya. haklısın. tıpkı "düzen"deki gibi. diğerlerini güçlü kılan bir baş, mutlaka gerekli!

- kesinlikle... aslına bakarsan, görünüşte diğerleri daha güçlü, daha uzun, daha birlik baş olandan. cidden, neden rahat olan baş parmak? baksana, onun hareket alanı çok daha geniş. o çok daha özgür. neden böyle?

- kes zırvalamayı. ölüyorum ben. hem de bir hiç uğruna. onlar ölmemi istediği için ölüyorum. şu halime bir bak. bak işte bitti her şey.
sahi, ben ne zaman robot oldum? ne zamandan beri savaşıyorum?
onların değerleri ne zaman benim kavgam oldu? sorgusuz sualsiz yaptım isteneni.
"itaat!"
itaat her şeydir. itaat, ekmek. su. itaat hayat.
ben de itaat ettim yaşamak için. evet. kapadım gözlerimi olan bitene ve itaat ettim.
kahrolası gözlerim...
göz kapağını çekti aldı. rüzgara bıraktı.
ama tamam. hiç değilse son nefesimde. erirken metal zırhım... artık özgürüm ben! özgür bir "insan" olarak vericem son nefesimi. belki biri beni bulur, parmaklarıma bakar ve dünyayı değiştirir.

sol eline baktı. dişlerini gıcırdattı. ani bir hareketle baş parmağını ağzına soktu ve bir vahşi köpek gibi koparıp yere tükürdü onu. sona kalan 2 parmağını yukarı kaldırdı. barış işaretiydi bu. kimi için zafer, kimi için barış. ne kadar ayrı ikisi birbirinden. barış işaretiydi bu! son kez, var gücüyle haykırdı gökyüzüne. sesi daha önce hiç bu kadar gür çıkmamıştı. fakat onu duyabilen tek kişi yine kendisiydi. öylesine kendine bir çığlıktı ki bu, kimse hala bilmiyor ne dediğini.

kimse duymadı ama, belki bir gün biri onu bulur. parmaklarına bakar... ve dünyayı değiştirir.
umalım da o gün çabuk gelsin.