bugün

ikisinin arasına oturup beklerdim elbet bilen biri geçer ona sorarım o arada da boşuna yorulmamış dinlenmiş olurum.
ben olsam karşıya giderim. malum yolların hayırlısı orta yoldur.
Evet, yanlarına navigasyon almaları doğru bir davranış olabilirdi. Ancak, hiçbir navigasyon bir harita kadar güvenli değildir. Yaşanmış örnekleri mevcuttur. Ha yanlarına ayrıca bir navigasyon alabilirler miydi?. Neden olmasın. Ama hikayede bir tarih verilmemiştir.

Bu nedenle navigasyon o zaman icat edilmemiş olabilir veya yaygın olarak kullanılmıyorda olabilir. Hikayede yaşananlar günümüzde yaşansaydı. Ve gençler yanlarına navigasyon alsalardı bile. Yine o yol, haritada olduğu gibi tek yol olarak gözükecektir. Bundan şüpheniz olmasın.

http://shiftdelete.net/na...-okyanusa-surukledi-35709
8 gündür düşünüyorum dediğim yol ayrımı. ilk başlık o zaman açılmıştı.
Siz ve arkadaşlarınız artık bu ailenin sandığınız gibi size karşı pek de iyi bir niyet taşımadığını artık anlamışsınızdır. Öyle ki, mehtap'ın kesinlikle bu insanlar tarafından öldürüldüğüne dair içinizde hiçbir şüphe kalmamıştır. bu insanların elinden kurtulmak adına hiçbir şey yapmadığınız taktirde sonunuzun mehtap gibi olması kaçınılmaz gözükmektedir.

Masanın bir ucunda, eli silahlı dev gibi, iri yarı bir adam, diğer ucunda, görüntüsü ve dengesiz tavırlarıyla sizin ondan korkmanızı gerektirmeyecek kadar masum olmadığını anladığınız bir kadın varken, bu kulübeden kurtulmayı nasıl başaracaktınız? Kulübeden ve bu insanlardan kurtulsanız bile, uçsuz bucaksız ormanda, evin yolunu tekrar bulabilecek miydiniz?  Bunun cevabı belki de. Ardınızda bıraktığınız bir yerlerde gizliydi. 
Sağa giderim genellikle.Genellikle de tutar.
Ben niye olayı anlamadım ya problemim mi var acaba?
Yola Bismillah ile çıkıldıysa Her iki tarafında sonu hüsrandır ! Bismillah ile çıkıldı ise isterse ortadan gitsin.
eve giderim. evet.
Dönüp diğer yola da girebilirsiniz. Dert etmeyin girin birine. Kararsız kalmaktansa birinden başlayın.
Siz canan'ın ağzından dökülen bu son cümlenin ardından, birden mideniz bulanmaya başlar ve ani bir refleksle elinizi ağzınıza götürürsünüz. Canan'da aynı şekilde neredeyse kusmak üzeredir. Gürkan ve berke masanın karşı tarafında oldukları için canan'ın ve sizin konuştuklarınızı duyamamışlardır. Ancak, onlarda sizin neden böyle bir tepki verdiğinizi az çok anlamış gibi gözükmektedirler.

Kadın: iyi misiniz çocuklar. Yoksa yaptığım yemeği mi beğenmediniz.? Eğer öyle bir düşünceniz varsa, bu yaptığınız ev sahibine büyük bir saygısızlıktır, ona göre.

Kadın, konuştuğu her cümlenin ardından, bir sonraki cümlesine daha yüksek bir ses tonuyla ve daha da Sinirlenerek devam etmektedir.  

Kadın: bilmiyorum, belki de ,size hiç kapımızı açmamamız gerekirdi. Belki de, o ormanda kaybolup gitmeniz, benim burada yaptığım yemek yüzünden aşağılanmamdan daha hayırlı olurdu, haa.. ne dersiniz?

Kadın birden bambaşka bir kişiliğe bürünmüştür. O Eski güler yüzlü, sevecen halinden eser kalmamıştır. 

Sonrasında, yalçın konuşmaya devam eder,

Yalçın: evet, anneme bu yaptığınız büyük bir saygısızlıktır. Ben annemin yaptığı hiç bir yemeği ayırt etmedim bu zamana kadar. Annem bu tür konularda çok hassastır. Onu, Daha fazla sinirlendirmeden, hemen Özür dilemelisiniz.
Hugo bu konuda hep cenabetti. 4 mü 6 mı derken ömrünü tamamladı.
Kadın sizin için güzel bir sofra hazırlamıştır. Ana yemek olan ceylan yahnisini masanın üzerine koyar ve herkesin tabağına birer birer servis eder. Ardından yalçın'da içeriye girer ve masaya dahil olur. Masanın bir ucuna yalçın, diğer ucuna da annesi oturmuş. Siz ve canan yan yana, gürkan ve berke'de karşınızda masada yerlerini almıştır. 

Tabağınızdaki yemek normal bir yahniden farklı gözükmemektedir. 

Kadın: hadi çocuklar, ne duruyorsunuz. Sofra hazır. Başlayabilirsiniz artık yemeğe, Bakalım yaptığım ceylan yahnisini beğenecek misiniz? Yalçın'ın en çok sevdiği yemektir bu. Umarım siz de beğenirsiniz. 

Siz kadını dinleye durun,

Yalçın sizden önce yemeğe başlamıştır bile. Sizde hayretle yalçın'a baka kalırsınız. Yalçın Önündeki tabağı bir anda yalayıp yutmuştur.

Kadın, yalçın'a dönerek.

"misafirlerin önünde saygısızlık yapma lütfen yalçın! der."

Yalçın: tamam anne, özür dilerim. 

Ve kadın size dönerek, siz onun kusuruna bakmayın çocuklar, yalçın'a uzun zamandır sevdiği yemeği yapamamıştım. Özlemiş olmalı bu yemeği. Hadi sizde yemeği soğutmadan başlayın, yoksa yalçın'dan size pek bir şey kalmayabilir. Ona göre. 

Sizde, istemsizce ağır ağır Tabağınızdaki yemeği yemeye başlarsınız. Aslında yemeği yemiyor, yemiş gibi yaparak kadın farketmeden ağzınızla tekrar tabağın içine boşaltıyorsunuz. Canan, tam bu sırada tekrar size dönüp alçak sesle bir şeyler anlatmaya çalışır.

Canan: emre, biliyor musun? Az önce tabağımdan bir kadına ait saç teli çıktı. 

Siz: o saç teli kadından düşmüş olmalı. Farketttiysen, zaten kadının gözleri o kadarda iyi görmüyor gibi. 

Canan: ama emre, bu saç telinin rengi siyah. Görmüyor musun? Kadının saçında bir tane siyah saç teli dahi yok.. 
ilk önce sağa giderdim biraz ilerledikten sonra eğer içimde kötü bir his varsa geri dönüp sol taraftaki yola girerdim .
robert frost un dedigi gibi

ormanda iki yol belirdi önümde ve ben daha az gidilmiş olanı seçtim, tek fark buydu işte.
Kadın bembeyaz saçları ve bir gözündeki beyazlık nedeniyle ilk bakışta biraz ürkütücü gözüksede. Yüzündeki tebessüm ve kibarlığı bu garip görüntüsün üstünü örtmektedir.

Kadın sizinle konuşmaya devam eder:

Neyse, çok yorucu bir gece geçirmişe benziyorsunuz. Ee haliyle acıkmış olmalısınız. Yalçın da zaten biraz önce avdan dönmüştü. Nasibinizde bugün Ceylan eti yemek de varmış. Bilmiyorum, daha önce hiç ceylan eti yiyeniniz oldu mu aranızda?

Sizde, kadına Hayır daha önce hiç ceylan eti yemedik. sayenizde ilk defa denemiş olacağız dersiniz. Aslında biz o kadar da aç değiliz teyze. Zahmet etmeseydiniz keşke dersiniz. 

O da size, hiç olur mu öyle şey? Kırk yılın başı bir misafirim gelmiş. Onları da aç aç yolcu edecek değilim ya. Ceylan eti çok lezzetlidir çocuklar. Hayvanın böyle, boynu, karnı bembeyazdır.. Bu civarlarda çok nadir rastlanan bir hayvandır. Tadına baktıktan sonra sizde bana hak vereceksiniz kesinlikle, der.

Kadın: o zaman hemen sofrayı hazırlayayımda. Bir an önce karnınızı doyurun. Sonrasında biraz uzanıp dinlenirsiniz. Yalçın da o zamana kadar dışarıda, yolculuk için gereken hazırlıkları yapar. 

Kadın sofrayı hazırlamak için mutfağa gittiğinde. 

Canan, size titrek bir ses tonuyla sessizce fısıldayarak, "emre o pencereden baktığında ne gördün söyler misin? " diye sorar.

Sizde; " kadını tezgahın üzerinde bir hayvanın etini satırla parçalarken gördüm. Galiba o gördüğüm hayvan bahsetmiş olduğu ceylan olmalı. Umarım öyledir. 

Canan: keşke, bu kulübeye hiç gelmemiş olsaydık emre. Ya bize de bir şeyler yaparlarsa.

Siz: kötü bir niyetleri olsaydı.  Bizi kulübenin önünde kolaylıkla öldürebilirlerdi diye düşünüyorum. 

Üstelik adamın elinde silah vardı. Davetlerini kabul etmekten fazla bir seçeneğimiz yoktu.

Siz canan'la bu konuşmaları yaparken, gürkan ve berke'de sessizce ve endişeyle sizi dinlemektedir. 
"hangi yoldan gideceğini bilmiyorsan gittiğin yolun hiçbir önemi yoktur."
Siz bu gibi zorunlu nedenlerle bu insanların davetini kabul etmek zorunda kalırsınız ve içeriye girersiniz. içeri girdiğinizde kulübenin içerisine mis gibi yemek kokuları yayılmıştır. Kadın sizi gayet misafirperver ve güler yüzlü bir şekilde karşılamıştır. ama yalçın annesine nazaran tabiyatından olsa gerek size karşı mesafeli davranır,ama belki de bu davranışı tam olarak size güvenemediğindendir. 

Kadın: eee.. anlatın bakalım gençler nasıl kayboldunuz. Bu kuş uçmaz kervan geçmez yerde bu saatlerde ne işiniz var? 

Kadının bu sorusuna siz, emre olarak cevap verirsiniz.

"Aslında biz buralara kadar kamp yapmak için gelmiştik teyze. Ne olduysa, başımıza ne geldiyse, o iki yol ayrımından sonra geldi. Arabamız arızalandı. O da yetmezmiş gibi ormanda yolumuzu kaybettik. Şans eseri sizin yaşadığınız bu kulübeye rastladık.  Eğer sizinle karşılaşmamış olsaydık, belki de şu an tamamiyle ormanda kaybolmuş olacaktık. "

Mehtap'ın başına gelenleri onlara anlatmamıştınız. Çünkü henüz mehtap'ın tam olarak bu insanlar tarafından zarar görüp görmediğinden emin değilsiniz. Onun başına gelenleri anlatarak dikkatlerini üzerinize çekmek istemiyorsunuz. 

Kadın: o iki yol ayrımı aslında hep aynı bölgeye çıkar yavrum. Ama hava karardığında ve gece olduğunda bu bölgeyi bilen civar köylerden bazıları o yolu kullanmaz. Uğursuzluk getirdiğini herkese anlatır dururlar. 

Gürkan: aa evet, yolun kenarında rastladığımız yaşlı bir amcada aynısını söylemişti. Yakındaki köylerin birinde yol kenarında  duran o amcada, o iki yol uğursuzdur demişti. Tabi biz onu dinlemedik. Yola devam ettik. Galiba o amca bize doğruyu söylemişti.

Kadın: şu ak sakallı olan amcayı mı diyorsunuz?

Gürkan: evet evet. Ak sakallı, elinde de bir baston vardı. Peki siz nereden tanıyorsunuz bu amcayı.

Kadın: bir deli kuyuya taş atmış kırk akıllı çıkaramamış. işte kuyuya Taşı atan bu mendebur, bunak amcadır. Bu yolun uğursuzluğunu civar köylere yayan da yine bu deli heriftir. Onun yüzünden kimse bize Kapısını açmaz oldu. işin gerçeği şudur. Bu iki yola geceleri sis çöker. Kimileri çamura saplanır. Kimileri uykusuna yenik düşer kaza yapar. Çoğuda yol bulma ümidiyle uçsuz bucaksız ormanın içerisinde kaybolur gider. Bu mendebur bunakta bu olanlardan bizi sorumlu tutar. Neyse ki, siz çok şükür kaybolmadan bize ulaşmayı başardınız. Biraz dinlenip karnınızı doyurduktan sonra yalçın size çıkış yoluna kadar eşlik eder. Siz hiç merak etmeyin.
Arkadaşlar, hikayede sadece yol ayrımında iki yol birbirine bitişik. Sonrasında her iki yol birbirinden uzaklaşarak ayrılıyor. Yani her iki yolun ortasından gitme gibi bir ihtimali olmayan durumdur.
Sağa gidermiş gibi yapıp sola gidip, hoppala ve cuppala yapıp geri dönülmeli.
yol ikiye ayrıldığına göre geldiğiniz yolda geri dönebileceğiniz gibi iki yolun tam ortasından ileriye devam edebilirsiniz.
Zaten bilinmiyordur ne fark eder ki?
Belki de beklemek daha iyidir kim bilir.
orman yoluna girmem, orası ölümle sonuçlanıyor.
Kadın: yalçın kim bu insanlar ve gecenin bu vakti burada işleri ne?

Yalçın: galiba ormanda gezerken yollarını kaybetmişler anne. Bizden yardım istemek için burada olduklarını söylüyorlar.

Kadın: ee.. ne duruyorsun yalçın, baksana gençlerin hallerine perişan gözüküyorlar. Hemen içeriye girsinler. Onları bu halde gece vakti ormanda bırakamayız değil mi?

Siz bu daveti kabul etmek istemezsiniz. Ve onlara sadece Ormandan çıkış yolunu tarif etmelerini ve bu sayede de gecenin bu vaktinde onlara rahatsızlık vermeyeceklerini söylersiniz.

Yalçın: evet, ben size çıkış yolunu tarif edebilirim. Ama ormanın bu tarafları yırtıcı hayvanlarla dolu. Üstelik bu perişan ve yorgun halinizle o kadar mesafeyi tamamlayamazsınız. Buraya en yakın köy bi hayli uzakta, zaten onlarında yabancılarla arası pek iyi değil. isterseniz burada birkaç saatliğine misafirimiz olun. Bu sayede hem biraz dinlenir ve Sonrasında bende size yol boyunca eşlik ederim. Ne dersiniz?

Her ne kadar, burada bu insanlarla kalmak istemesenizde önünüzde fazla bir seçenekte yoktur. Zira artık yürümeye takatınız kalmamış ve yakınlarda bu insanlardan başka yardım alabileceğiniz kimse de yoktur. Belki de mehtap, adamın anlattığı gibi ormanın bu bölgesinde yaşayan yırtıcı hayvanlar tarafından öldürülmüş veya zarar görmüş Olabilirdi. 
Ortadan gidilmelidir.