bugün

Ben senin geçmişini sikeyim orospu çocuğu. Evet tam olarak bunu öylesine yazdım.
yasak elma beni hep cezbetmiştir. bir ısırık yetecek hatta belki ona bile gerek kalmayacak ama yasak ya ölümüne cazibeli. e insanoğluyuz, fıtratımız böyle.
evli, aşık, saygılı ve birbirine bağlı insanları takdir ediyorum.
degerimin ne oldugunu derinde hiç bilmiyorum,
Bu konuda kararı hep sen veriyorsun. siz veriyorsunuz.

ver herkeste biraz benlik var.
hiçbir şey öylesine yapılmaz. bir nedeni vardır.
öylesine yazılan her yazı bir değer kazanmasa bile yazıldığı anlarda çok değerlidir.
soyutlayın koruyun kendinizi etraftaki korkunç seviyesizlikten, örgütlü cehaletten. izlemeyin o aptal programları lütfen. Futbolun sizi uyuşturmasına izin vermeyin. bizi kurtarın lütfen.
bazı insanlar gülerek, sanki iltifat ediyormuş gibi hakaret edebiliyorlar sözlük.
sevmeyi bilmediğimi düşünürken, birini sevdim.bana sevmek konusunda en yeteneksiz insan olmadığımı gösterdi.
acı olan kendi üzerinden kanıtlamasıydı.
boşver lan haketmişim.
güneş kadar siyahtı gözleri. deniz kadar kırmızı saçları... dudaklarındaki metalik tat... nerede gördüm hatırlamıyorum. gördüm mü , bilemiyorum. bir kokarcayım , kızgınım , bana yakıştırdıkları için bu ismi. bir koala kadar değiştirmek istiyorum evreni. bir koala kafa tutabilir mi evrene? bir koala olmasaydı yazabilir miydim bunları? o kadar sıcak ki hava. üşüyorum. gözlerim kapalı. at üstündeyim. sefer zamanı , saldırın kahpe çin'e , artık yetti. o da ne karşımda senlerden yapılmış bir çin setti. septilyonlarca yıl sürmüş sanki yapımı. üflesem yıkılacak gibi. bir nefes... bir nefes hakkım var. ben bu hakkımı bitlis tütününden yana kullanıyorum , sarılmış beyaz çarşafa. bir sehpa kadar enerjiğim. bir tost makinesi kadar bitkin. siyah... gözlerini kaybetmiş birinin görebildiği tek renk olma şerefine erişmiş o renk. sessizliğin rengi. bir renk olsaydın , siyah olurdun sen. insanoğlunun bin yıllardır övdüğü o kadim renk. bense cartlak pembe olurdum muhtemelen. samimiyetsizliğin rengi. öyle ki beni tarif ederken kullanılabilecek tek sıfat "cartlak". asıyorum kendimi. halat yaptım günahlarımdan. sevaplarımdansa tabure. bana mutsuzluğun resmini çizebilir misin? ben çizerim. hemde öyle bir çizerim ki şaşırırsın , nereden çıktı bu ayna diye. bunları yazan ben değilim. bunları yazan bir nanosaniye önceki ben. uyanmak istemeyeceğim bir rüyanın ortasında uyuyorum. seni görmek istiyorum. bir bardak kezzap içercesine ferahlamak. bir şifonyer kadar üzgünüm. bir civciv kadar gururlu. bir tavuk olmayı bekliyorum , koparsınlar diye kafamı. ardından tüylerim yolunacak. iç organlarım çıkarıldıktan sonra , parçalanıp alacağım raflarda yerimi. rica etsem beni satın alır mısın? geçmeme izin verir misin boğazından? bu gün günlerden ne? neden günlere isim vermiş insan? bugün bugündür. bugün dünün ardından başlar. yarın yoktur. sahi ya... yarın günlerden ne?
yolumu bekle dedin, beklemedim mi?
yokluğa hasretini eklemedim mi?
ben seni öyle sevdim öyle sevdim ki..
sen benim bu sevgimi bilemedin ki.
"oh no more! ben bu yazıyı... başlığı" dedirten konudur.
bir şarkı dinleyince halen o birisinin yüzü canlanıyorsa bunun mantıksal açıklaması nedir?
yine her zamanki gibi boş bir pazar. evde kimse yok, yine geç uyandım. kahvaltımı hazırlayacağım birazdan.
bi sevgilim vardı. bilmiyorum galiba hala var ama kendisinden haber alamıyorum, o nasıl iş diye sormayın çünkü inanın ben de bilmiyorum.
yapacak hiçbir şey yok, gel şuraya gidelim diyebileceğim bir arkadaşımın olmadığı gibi.
yakın zamanda kitaplarıma geri dönmeliyim. dostoyevski amcadan okumadıklarımı okuyayım..
yalnızlık insanın kalbini köreltiyor, bir süre sonra sevemez hale geliyorsun. lanet olsun hiçbir şeyi sevemiyorum.
kendime birtakım hobiler buluyorum kimi iyi kimi kötü. ama nedense benden başka herkese saçma geliyor hobilerim. piyano çalmak istiyorsam bunun neresi saçma?

"piyanist mi olacaksın bu yaştan sonra?"
olmayacağım, olamayacağım, bunu ben de biliyorum. ama gel gör ki bir kişi de öğren çal biz de dinleriz demiyor, aksine git daha doğru düzgün bir şeyle uğraş diyorlar.

soruyorum sizlere.
daha doğru düzgün bir şey nedir? hayatın gayesi nedir? evlenip mutlu bir yuva kurmak?
okulumuzu okuyoruz, bitince umarım meslek sahibi olurum. peki sonra? ben kendimi mutlu edemezsem nasıl mutlu bi yuva kurarım?

kafamda dolaşan soruların hiçbirine yanıt bulamıyorum üstelik daha kötüsü de kafamdaki soruları paylaşacak -paylaşabileceğim- kimseyi de bulamıyorum.
bir kere paylaşmıştım, aman boşver dediler. ne güzel tavsiye. *
galiba bir çözüm yolu biliyorum ama ondan da emin değilim.
öncelikle kendime şu soruyu sormam lazım.
bu saçma şeyleri gerçekten bırakmak istiyor muyum?

sanırım her şey bu sorunun yanıtında gizli.

neyse kahvaltı yapacaktım.

kendine iyi bak.
Insanlara zamanında cevap veremiyorum.
Dolayısıyla daha sonra hayal aleminde o adamı karşıma alıp tartışıyorum. Tam bi şizofreni gibi.

Hayatta nefret ettiğim insanlar oldu. Hayat sahibi allahtan muradım onların acziyetini göreyim.
Yazacak bir başlık bulamadım. En son buna yazayım dedim. Gerçi yazacak bir şey de bulamadım.

Serum kokulu bir hastane koridorunda, göz doktorunu beklerken, sikik bir amcanın Telefonumu dikizlemesini mi yazayım?

Yok yok. Ayıp olur.

Hastaneye giren danışmaya yönelip, gideceği bölümü söylüyor, danışmadaki kız da 'karşı masadan kayıt yaptırın' diyor. Bir de wc soruyorlar danışmaya. Güzel iş lan. Akşama kadar 'Wc sol tarafta veya karşı masadan kayıt yaptırın' diyorlar ve üstüne para alıyorlar. Hemen saldırmayın. Başka işler de yapıyor olabilirler. Sadece fikir yürüttüm.

Banane bunlardan amk. Nerde lan bu doktor?
Memeler twerkliyor Hayat güzel yaşayınca yaşamayınca boş.
Nedir bu korku denilen korkunç kavram. insanı hayatından uzaklaştıran.. can sıkan ve üzen... Karamsarlık çukuruna atılmış ve üstüne işeyen eşekler.Ve sen gözlerini kapatmış, korkudan altına işiyorsun üstüne işediklerini farketmeden.
Öldürür insanları bazen, çoğu zaman yapılması gerekenleri yaptırmayıp,yapılmaması gerekenleri yaptırır canlılara..
Kalbin yerli yersiz pırpırlanır, panik atakları, bir daha soluk alamayacakmışsın hissini, dalga geçercesine vurur soluk boruna..
Bilinçaltı, sonsuz senaryolar üretir, bunları perdeler beynin salonlarında, hep kötü biter, iyiler kaybeder bu sanatsal kaygının doruklara ulaştığı sinemalarda...
Kaygı demişken, korkunun oğlundan bahsetmeden olmaz. Erkek çocuklar babalarının sırrıdır Hadisine istinaden, babasını aratmaz çoğu zaman....
Olağan bir durumu, sıkıntılı bir sürece dönüştürebilir. Kaygı, karşı tarafındaki kişilerin kendisine hep negatif düşündüğünü zannettirir, mutsuz eder, yetersiz, değersiz hissettirir. Aslında öyle bir düşüncede değildir karşı taraf, oda aynı zanları sana besliyordur belkide ne tuhaf... Hem öyle bile olsa neden önemsenir ki bu kadar? istediğini düşünsün sana karşı,eğilip bükülmeye, ona şirin gözükmeye, ve sonunda mutsuz olmaya değer mi be kardeşim.
Kişi kaygılarından ne kadar çabuk kurtulursa, aynı hızda korkusuzluğa ulaşır. Zan ve evham nefs-i emmarenin alametlerindendir. Ve bu nefis mertebesi hayvandan daha aşağıdadır. Kurtuluş Kuranı Kerim de belirtilmiştir.'Onlar, iman etmiş ve kalbleri Allah zikriyle yatışmış olanlardır. Evet, iyi bilin ki, kalbler Allah'ın zikri ile yatışır'.
tıpkı hastalık taşıyıcısı bir virüsün toplumda yayılması gibi - herkesin farklı şehirlerde, farklı hastahanelerde farklı farklı doktorlara aynı şikayetle gitmesi gibi - bir hüviyeti var toplum psikolojisinin...

insanlarda bir yılgınlık, ümitsizlik, bezginlik, ölü toprağı serpilmişlik ya da ümit, sevgi, aşk, heyecan gibi durumlar, bir virüs gibi aynı anda ortaya çıkıyor...

algı zemininde yaşayan canlılar olduğumuz için böyledir belki de...
2 puanla sınav kaçar mı bee..
Bıktım şu okuldan. Üniversite dediler heyecanla geldik ama hiçbir şey olduğu yok. Olan tek şey aslında mesleğimle alakalı bile olmayan vizeler ve birbirinden riyakar arkadaşlar. Vize dönemi yüzümüze dahi bakmayan insanlar vizeler biter bitmez kızlaaar alışverişe gidelim miieeğğ diye yanımıza geliyorlar. Nefret ediyorum hepinizden çıkarcı insanlar.
zaman zaman keşke deprem öncesini, yani 90'lı yılları tekrar yaşasak diyorum. Sırf Aynalı Tahir'i izlemek için olsa bile.
Hayat bazen hizina yetisemeyecegin kadar eglenceli bazende öldürücü derecede sıkıcı.

Niye böyle lan.
bu eksiklik beni öldürecek.
En iyisi biraz delirmek.. Yoksa kafayı yiyeceğim ^ ^
"savrulurken raconun kırmızı pelerini o zarif öfkeye,
zaman ki sana hasta oldu
incelikli haytasın

nüksederken mahallenin maşallahı eyvallahı
güzelleş be oğlum.

şimdilik ölümüne kadar hayattasın."