bugün

bir gün sevecek misin beni ey sevgili? benim üzüldüğüm gibi üzülecek misin sen de? bilsen ne kadar içim yanıyor. senden haber alamadığım tek bir an nasıl yüreğim yerinden fırlıyor. sen hiç böylesine bir şey hissettin mi? sen hiç böylesine sevdin mi? düşünmeden tek anım, tek dakikam geçmiyor sensiz. sevdim desem dinler misin beni? sen de beni sever misin benim seni sevdiğim gibi? söylesem sana haykırsam dünyaya aşkımı yanımda olacak mısın? başkalarının elini tuttuğunu bilmek canımı acıtıyor sevgili. kalbinin başkasına ait olduğunu bilmek..
ulan elin gavurlarıyla bile yattın ya, allah seni bildiği gibi yapsın. kendimi bu kadar iğrenç, namussuz, halsiyetsiz bir insana kaptırdığım için utanıyorum valla. senin o iyi yürekli, fedakar ailene yazık lan. annene, babana üzüldüm, sana gülüyorum sadece. yolun yolcususun madem, sakın benim yoluma girmeye kalkma birdaha. yoksa bugün benden duyduğun lafların çok daha ağırını duyacaksın.
Çok özledim seni be. Hala aklıma gelir o birlikte geçirdiğimiz güzel günler.. Arkadaşlığın ne kadar güzel bişey olduğunu gösterdin bana. ilk başlarda ne kadar soğuk olduysak da birbirimize, sonradan kaynaştık işte. Hiç bitmeyecek bir dostluğun temelleriydi bunlar..
Kaç yıl önceydi hatırlar mısın bilmem, gidiyoruz artık dediğimde Merve ne diyosun diye bağırmıştın bana, gidemezsin demiştin.. Naparsın hayat be, adamı sürüklüyor oradan oraya.. Mezun olurken yanınızda olamamak da ayrı koyuyor. Benim yaşımdaki halinizi hatırlarım, aslında örnek almam gereken ne kadar çok şey varmış..
En son oraya geldiğimde hadi Selini kekleyelim dediler, peki dedim.. Bi heyecandır sizin dershanenin yollarına atıldık sonra.. Sen dersten çıkmadan neredeyse 15 dakika önceden saklandım bi köşeye. Çıkınca seni korkutucaktım heralde ya da onun gibi bişey.. Korkutmak değil de, şaşırtmak diyelim.. Sonunda sen çıktın, bende saklandığım yerden yavaş yavaş süzüldüm yanına doğru.. Keşke Merve'm de burda olsaydı, çok özledim onu dedin... Gözlerim doldu orada ağlamamak için zor tuttum kendimi inan.. Merve burada işte Selin tam arkanda diye bağırasım geldi birden.. Zaten o sırada sen arkanı dönmüş beni görmüştün bile.. Sımsıkı sarıldım öyle ki ayrı geçirdiğimiz ayların anısına, iyi ki burdayım ya, dedim iyi ki onlarla birlikteyim..
Son olarak, sevdiğim bir şairden sevdiğim bi dörtlük gelsin, bazı şeyleri anlatmaya gönül yetmese de, anlatmaya çalışıyor işte. Mutlu ol hep, ve bizimle beraber, ben ne kadar gözden uzak, gönülden ırak olsam da.

Yabancı gibisin miyop gözlerin kısık
Bana ait ne varsa hepsi seni korkutuyor
Sana ait ne varsa hiçbiri benim değil
Belki ölmek hakkımı kullanıyorum
Belki gelmem gelemem 5 dakika bekle git..

Ve dostum, son birşey daha. Sen yoksun, Boşuna yağıyor yağmur, Birlikte ıslanamayacağız ki.
...

anlatamam sanki. yazamam, betimleyemem şu anki hissiyatımı. çok hafif kalır. parmaklarıma bakıyorum, neler yazıyor diye. yine yağmur sonrası emiyorum, hapsediyorum yavaş yavaş ıslaklığı, ağırlığını, hüznü. sanki az önce titrek dudaklarla, kan kırmızı gözlerle toprak altından çıkarmadım seni. tekrar tekrar gömüyorum her hatırladığımda. aslında hatırlamakta değil bu. alnının ortasına atılmış façayı, ayna dolu odada görmemek. görmezden gelmek.

çok fena bir şey. anında ağlayabilmek nedir bilir misin? yaşayacağın bütün bir hayatı onunla aslında onsuz yaşamak nedir bilir misin? hiç bir kelime her duyduğunda bıçak gibi saplandı mı kalbine? onu her şeyden çok özledin mi?

babam, yazamıyorum daha. babam, diyemiyorum bir şey daha. yine susup sessiz sessiz ağlayacağım yalnız odamda...
Yalnızlığımda seni büyüttükçe kalabalıklaşacağım;
Sen kendi kalabalığında hep yalnız olacaksın
yazının kendisine yazıldığını anlamayan insanlar için bulunmuş iksir.

ıslak kaldırımlar da boş sokaklar da yürümek değil izahını yaptığım. anla ki! ben bu yazıyı sana yazdım. içini beraber doldurabiliriz. üçüncü şahıslar okudukların da saçma bulabilirler. ama biz hikayemizi doldurursak bu kelimelere ve biz an gibi hatırlarsak eskiyi... ben bu yazıyı sana yazdım. topu topu üç kelime ama, ben bu yazıyı sana yazdım. tüm yaşanmışlıklarımızı da içine sakladım.
sen uyurken ben, bir hayatı anlatan yüzünü izledim. üzerine düşen gölgelerimi keşfettim. ve korktum! seni sen olmaktan çıkarmaktan korktum. umarım şimdi mutlusundur. aklımdasın, unutulmadın.
bir dilek hakkım olsaydı seni tekrar görmeyi dilerdim.
şeytanlık oranının düşük olduğunu varsayarak sana yazıyorum -maddi manevi- ve okunmadığımı da biliyorum.. lanet olsun ki bu da hem maddi hem manevi.

seni ilk gördüğümde arkadaşıma dönüp ne dedim biliyor musun he?

hacı sigaran var mı ya..

evet, belki de senle alakası yok ama tetikledin.

kafana göre yaşıyosun, bense yaşam koçumun sözünden çıkmam - geçen hafta falkirk maçına üst oynadığım istisna sayılsın - yani farklıyız.

ulaşılmaz gibisin ama ben biletimi aldım.. oyun kapalı gişe olabilir ama ben sahnenin arkasındayım, ilginç birisin ama ben de düz adam değilim yahu..

klasiklerdensin ama ben daha "suç ve ceza" yı bile okumadım..
no i don't have a gun alahın belası no i don't have a gun niye anlamak istemiyorsun!
ben bu yazıyı sana yazıyorum baba. asla okuyamayacak olsan da ben yine egoistliğimi devreye sokuyorum ve kendimi rahatlatmak için yazıyorum.

bazen çok kızıyorum sana. bazen dediysem hep! hep kızıyorum! bizi neden hiç düşünmedin, neden hiç çabalamadın, neden bu hayattan bi beklentin yok baba? neden?

ben bu sorulara cevap bulamıyorum. kaç gece ağladım, kaç sefer sana yalvardım, kaç kere bana söz verdin? hatırlıyor musun bir yaz günü seninle baş başa gezdik tozduk, oturduk sana dondurma ısmarladım, yedik... neden sen bana ısmarlayamadın baba? ben neden bu duyguyu hiç yaşayamadım? neyse... işte o gün bana bir söz vermiştin. bu sözü tutacağım, sen de bugünü unutma aklında tut demiştin... ben hiç unutmadım ama sen unuttun baba! daha ayrılır ayrılmaz verdiğin sözü unuttun... biliyordum.

beni hep hayalkırıklığına uğrattın. benim babam bu olamaz dedim. ama busun baba! üzgünüm ama sen bu'sun... baba değilsin. siluetsin benim için..

bu satırları milyonda bir ihtimal de olsa bir gün okursan biliyorum çok üzüleceksin, belki ağlayacaksın. fotoğrafımı cebinde taşıman beni gizli gizli ağlatmıyor artık baba! çünkü yetmiyor artık, daha fazlasını bekliyorum yok!
sen çok iyi anlıyorsun ne demek istediğimi. 'ne yapalım bizim de piyangomuzdan sen çıktın' mı demeliyiz? hayır... yine de iyi ki varsın. hep ol. ama benden uzak ol baba ne olur.

acıtıyorsun beni çünkü. düşünüyorum düşünüyorum içinden çıkamıyorum. en iyisi uzak olalım diyorum.

içim acıyor.

sen bilmesen de.

içim acıyor...

baba...
senle yasanmam... Devamını Görıs ne hayaller vardı ıcımde, sen kendını begnemıslıgınde oyalnırken ben sana degerınden fazlaısnı yukledım ...yanlıstı olmaycaktı elbet ama hep bır umıttı hep bır hayaldı senınle 3 gunun acısını cıkarmak ıcın tekrar bırlesmek...olmadı sevgılım yapadın,kendını begenmıslıgıne yenıldın benı bıraktın...cunkı sen terk edılmenın acısnı ve sevılmenın tadını bılmıyordun..ama ben san bu ıkı tadıda yasattım,kımsenın terk edecegıne ınanamdıgın senı senden terk ettım ve kımsenın senı sevemyecegı kadar senı sevdım..
(bkz: ben bu yazıda sana yağdırdım)
erkan oğur ve ahmet kaya..yalnızlığımı paylaşıyorsunuz yalnızlık paylaşılmaz diyenlere inat..alıp gelseniz ya erdal la cengizi'i..ne güzel olurdu..
beklemek eyleminin hiç bu kadar zor geleceğini bilemezdim. neyi beklediğini ne kadar bekleyeceğini bilmek avantaj gibi dursa da tam anlamıyla eziyet haline dönüşebiliyormuş. umut iyidir derler ama her umutlanmanın sonunda hayal kırıklılığının yaşanması hayata umutla bakmayı güçleştiriyor. her ne kadar acı çeksem de her ne kadar sonunda hayal kırıklılığı olacaksa da ben seni bekleyeceğim. sen bunları okumayacak olsan bile.
ne kadar kaçarsam ikimizden, bi o kadar yaralıyorum kendimi. sen'li günleri zihnimden atıp, hiç varolmamışsın gibi düşüncelere daldığımda koca bi boşluktayım sanki. senden önce yokmuşum gibi, hiç mutlu olmamışım gibi gibi gibi...
bi an için bile olsa seni yoksaymayı kabullenemiyorum, sonrasında bir '' biz '' olmayacağını bilsem de, seni unutmayı, sensiz bir hayatı istemiyorum. sensiz bu şehri sevmiyorum sevmiyorum sevmiyorumm...

yaşanmışlıklarımızı, gülüşmelerimizi, ikili kalabalıklarımızı yoksaymaya çalışıyorum, inan unutmak için , çok çabalıyorum ! çırpınıyorum !

yabancı bir adamın soğuk suretinde sıcaklığını arıyorum, mutsuz sonla bitmiş bir filmde acımızı yakalıyorum. sanki, sanki bu şarkılar hep seni anlatıyor, hep bizi anlatıyor, acımdan, yorgunluğumdan bahsediyor.

sırtımdaki kamburun adı aşk.... aptalım ben hakikaten. hatta salak hatta gerizekalı. hayır yani sen çektin gittin en yakın arkadaşımla, ben hala senden, senli günlerimden sözediyorum.
silkelen ve kendine gel kızım diyecek gibi oluyorum, bu sefer gözlerim ele veriyor her şeyi. gözyaşlarım? nasıl bir kılıf uydurmalıyım onlara? bilirsin ağladım mı burnum da akar benim.
(bkz: terliklerinle gelsen bana)
haylaz bir çocuk gibiyim biliyorum. içimde dinmeyen bir munzurluk, hakim olamadığım bir hiperaktivite, adını sen koy. ki bu konuda oldukça iyi olduğunu biliyorum...

sanırım son zamanlar kendimden dahi sıkılmış olmamın da etkisi ile biraz boşladım seni. hastasın şimdi. teşhisin yok, tedavi için profesörler bile ne yapacaklarını bilmiyorlar ki itiraf ediyorum bu durum beni ürkütüyor. korkmuyorum, ki yakıştıramam kendime bu hissi bilirsin ama ürküyorum. önce gemileri yaktım, sonra gemilerin küllerini yeniden inşaa ettiğim ve "umut" adını verdiğim geminin ambarına sakladım. bazen gemileri yakmak da işe yaramıyor böylesine seviyorken anladım...

kuzenin arayıp da kötü olduğunu söylediğinde ne hissettiğimden dahi emin değildim. ne hissetmem gerektiğini dahi bilmiyordum ahir ömrümde ilk defa... sana acımaktan korktum önceleri ki insanın hayran olduğuna acıması kadar aşağılık bir durum daha olmayacağından eminim. sonra acıdığımı sandım, biraz da seni o halde bırakmayı kendime yakıştıramadım. söylediklerime, yaptıklarıma, seni her gördüğümde öyle çocuklar gibi şen oluşuma yakıştıramadım. ama sebep bu değilmiş, anladım.

ben senin böbreklerini hiç görmemiştim oysa ve doktor normalden küçük olduklarını söylediğinde belki de bundandır emin olamadım. ama negam? bende 2 tane var ve bir tanesi senindir... doktora söyledim bunu "şimdi erken" dedi ama güven vermedi. emin olammıyordu, anladım. ürküyorum hala bakışlarının puslanması dışında hiçbirşeyden ürkmediğim kadar çok ürküyorum hem de. dalgaları dinleyince geçecek türden birşey değil bu seferki... güneşin bir daha doğmayacağını düşünmek kadar ürkünç, eminim en az bu kadar.

anlatamam sana. seni, sana anlatmakta ne kadar yetersizsem kendimce, bunu sana anlatmak konusunda da güvenemiyorum anlatma yeteneğime. düşmene izin veremeyeceğimi biliyorum sadece, düşersen eğer ki beni de düşüreceğini biliyorum. ama fazlası değil... bildiklerimin hepsi bu kadar ve söyleyeceklerimin. ürkekliğimin koynuna gireceğim bu gece de son zamanlarda sıkça yaptığım gibi. ama sen iyi olmalısın, iyi olmalıyız. çünkü yolun sonuna geliyorsak dahi buna yeni başladık...
(bkz: ben bu şarkıyı sana yazdım)
artık gelmesende olur.
saygıdeğer ev sahibim; ayın ortasında hiç sağda solda görünmüyorsun ama ay sonu olunca bakkalda manavda hatta okulun bahçesinde nasıl oluyorda karşıma çıkıyorsun.insan niyetini bu kadar bariz belli eder mi arkadaş. hayır sanki kira parası cebimde vermeyi unutmuşumda onu görünce aaa kirayıda unuttuk aklıma gelmişken veriym diyecem. lan topiş nolur sanki üç beş gün beklesen.evde ev olsa iti bağlasan durmaz ama komşular yemek veriyo bazen eve çağırıp biz onlara verip veriştiriyoruz. hele bi üst kat komşum var kendi yatağından çok benim yatakda yatıyor.boşaltacam evi ona acıyorum. biz gidince onu kim ......anlayacağın binayı doyurdum da sana yaranamadım. ev sahibim ben bu yazıyı sana ve iri göğüslü karına yazdım...
sana, seni sevdigimi soylemeyi cok istiyorum ama biraz daha bekleyecegim sanirim. bu sehirde olmaz lanetli bu sehir benim icin. antalyada soyleyecegim sana. cunku orda daha gucluyum ben. en buyuk zaferletimi de yenilgilerimi de ayriliklarimi da kavusmalarimi da orada yasadim. bu ani da orada yasamaliyim. soyle deniz manzarali bir yere oturup mavilikten onayi aldiktan sonra gozlerinin icine bakacagim ve anlatacagim sana herseyimi duygularimi. sadece biraz sabir. umarim sonu selamet olur.
sadece benim okuyacağım bir yazı.
artık durgun bir deniz oldu.
huzurla birlikte.
bazen med cezirler olsa da deniz çarşaf gibi dümdüz.
dalgaları bir daha görebilir miyim,
dalgaların seslerini duyabilir miyim,
dalgaları bir daha ister miyim?
hiçbir şey bilmiyorum.
bilmek de istemiyorum
dün ve gelecek asırlarca uzakta,
peki ya şimdim var mı?
her şey aynı. senden sonra, hiçbir şey değişmedi. kahvaltı saatleri aynı, ders süreleri. öğlen yemeği aynı saatte. akşam yemeği hep sekizde. çevremdeki insanlar ne de çok konuşuyor. artık hiç uyanasım gelmiyor sabahları.

ne garip şey sensizlik. hiçbir şey yolunda değil. fazla oynatılmış kuklanın yorgunluğu üstümde. kemiklerim derime batıyor. bileğimden öpmüşlüğünü saklayamadım. gözüme bakmışlığını da. ama içime batmışlığın, olduğu gibi yerinde. sol yanımı acıtan, bu olsa gerek.

vakitli vakitsiz bir fikir düşer ya insanın aklına. hiç istemez aslında, düşünmeyi. engel olamaz ama. kurduğu bütün setleri, yıka döke gelir kurulur ya o fikir aklının orta yerine. sen benim o fikrimsin işte. içimin en dibinden kopup gelen fikrim.

ellerim çok çirkin sen gittiğinden beri. yüzüme tek gülümseme koyamadım gittin gideli. başkasını sevsen diyorlar, belki. yolumu kaybettim. gözlerimi gömdüm. kalbim, içime durdu. her şey aynı kalır sandım, olmadı.
aslında her şey sensiz kaldığım bir ankara gecesinde başladı. bir şarkının eski sayfalardan okuduğu şiir, hatıralarıma nefes verdi.

sonra hava çok soğuk, sonra hava buz, saatler kar vaktinde takılıp kalmış, sonra ıslak mevsimlerde sana hasretim. ve kızılay da yürüyen yalnızlığım...yalnızlığım hep orada işte bak, karanfilde seyyar satıcı, meşrutiyette kestaneci ve üst geçitte dilenci kadın, birinin üşümüş elinde birinin tükenmiş umudunda diğerinin sahipsiz rüyasında gizli yalnızlığım...

belki ya da hiç buralarda olmayacaksın. belki ya da hep ruhumda yer bulacaksın. bilinmez?

dur be! ömrümün en derin yarasından akan kan dur hele dinle...

bak hava çok soğuk, ruhum donmuş dilim tutulmuş gönlüm tutuşmuş...

dur hele bir dinle...