bugün

benim tek derdim benim sen üstüne alınma.tek bildiğim bitirmek ve kendimi yalnızlığa mahkum etmek.ben benimle kaldığım sürece vedalar bırakmaz yakamı.
Sana bu söylediklerimi daha önce duyduğun yalanlarla bir tutma
Belki en güzelleri değildir ama doğrudur gözbebeğim
Dosdoğrudur inan bana
Yaz bir kenara yaz meleğim yaz bir kenara...
beni sensizliğinle öylece başbaşa bıraktın; alıştırdın... şimdi varlığınla yok ediyorsun. ben ateşe sevdalanmadım. yakıyorsun.. yakma.
Artık sana yazıcak hiç bir cumlem kalmadı.

game over.
ne düşündüğünü bilsem daha kolay olurdu hayat.
ne düşündüğümü bilsem daha kolay olurdu hayat.
ne düğündüğümüzü bilsem durur muydum buralarda.
şimdi beni msn den sildin ya; soğudu mu? bence hala cayır cayır yanıyo. *
ben bu yazıyı sana kendi ellerimle kopyala-yapıştır yaptım.

"inanırdım duyduğum her söze
bir zamanlar saflık vardı
şimdi yerim yok aldanmaya
bir hayat sıradanı kalbim

hadi beni biraz heyecanlandır
yüzüm gülmüyor çoktandır
ben kaybetmekten çok korkarım
tüm alışkanlıklar çocukluktandır

geleceksin, belki çok seveceksin
zamanı gelince gideceksin
bir keşkeye daha yer yok kalbimde
birlikte ölecek miyiz?"
Düşünmek yeni kapılar açamıyor bu dönemde bana. Döner bir kapının içine hapsolmuş zihnim. işlem yapılan herşey tanıdık kafamda. Ona bakıyorum şu an. Yarattığımıza. içimdeki huzursuzluğu sezdikçe bana olan tepkileri değişmeye başladı sanki. Senin bana göstermediğin ilgiyi, ben de aynı şekilde ona yansıtıyorum. Hayır, mütevazı olmanın sırası değil. Ben onun için yeterlinin çok üzerinde çaba sarfediyorum. Tıpkı senin için sarfettiğim gibi. Birşeyler yaptığını, bir emek harcadığını düşünüp kandırıyorsun kendini içten içe. Eminim. Ben kendimden ödün vermediğim sürece yürümeyecek bir ilişkiyse bu, varsın yürümesin diyor mantığım. Keşke kalbim de yanı şeyi söyleyebilse. Söyleyemese de mantığımı bastırabilecek güce sahip olsa keşke. Ama değil. Zor gelse de, elveda sevdiğim.
çok üşüyorum, kuru esen rüzgar adeta iliklerime işliyor. sen yoksun ya ben çok üşüyorum.
düşünüyorum, neden bana bu kadar ön yargılısın? neden bir kere denemeye bu kadar karşısın.
anlayamıyorum seni, anlatamıyorum derdimi. bilmiyorum sevgilim ben ne biçim bir aşığım.
artık sevgilim değilsin ama. kullanmamam mı gerek o güzel, samimiyet ve sevgi kokan kelimeyi?
yasak mıdır bazı şeyler? yasakta olsa ben dayanamaz çiğnerim yasakları, aşarım engelleri.
çünkü ben severim seni hemde çok 'sevgilim'.

(bkz: çok üşüyorum be sözlük çok seviyorum)
ibrahim üzülmez'e;

allah'ını peygamberini seversen artık jübileni yap, allah belamı versin "seviyoruz seni bırakma bizi" yazılı kocaman bir pankartla geleceğim stada, havan olur.
bu yazıyı milli takım yönetimi ya da herhangi ilgili bir kuruma yazıyorum.
sahadaki çok sevgili futbolcularımız orta sahayı geçtiği an kapan oluşsun sahada, geriye top çeviremesinler, atak yapmak zorunda kalsınlar.
bariyer oluşsun, kasis çıksın ne bileyim...
engellensin bir şekilde tekrar kaleye dönüş.
(bkz: ana rahmine dönme sendromu)
Biliyor musun bugün ne yaptım? Evden çıktıktan sonra, verdiğim ani bir kararla metrobüse atlayıp Avcılar'a geldim. Senin h.sonları dershaneye gittiğini biliyordum. indikten sonra köprü aracılığıyla karşıya geçtim, gerçekten kalabalıktı; insanların çoğu da bıkkın, oflayıp puflamakta, "Biraz hızlı, biraz hızlı" diye yakınmaktaydı. Bense rüzgarı hissediyordum yanaklarımda, dudağımdan süzülen dumanlar sanki sadece duman değil; aynı zamanda ruhumdu. Özgürlüğü iliğime kadar hissettim, yavaş yavaş yürüdüm. Daha sonra bir büfeye dershanelerin bulunduğu yeri sordum. Meydanı gösterdi. Yürüdüm, fazla yürümeme gerek kalmadı. Oradaydı: "Fem" dershanesi. Daha önce de dershanene gelmeyi düşünmüştüm. Araştırmıştım yani. iki tane şubesi vardı Fem'in Avcılar'da. Burası meydandı ve işlek bir yerdi. Burada olma ihtimalin daha yüksek geldi. Yan sokaktan girişinin olduğu yere yöneldim. Kapı kapalı sandım ilkin, kapının önünde birkaç genç kız toplanmış kıkırdaşıyordu. ilgimi çekmediler. Yaklaşınca kapının kapalı olmadığını gördüm. içeri girdim. Pek de modern bi iç dizaynı olduğunu söyleyemezdim. Daha çok 90'lı yıllardan kalma gibiydi. Merdivenleri çıkınca karşıma küçük bir resepsiyon ve karşısındaki alnı açılmış, gözlüklü, normalde içimde bir sevgi kıpırtısına sebep olacak yaşta olmasına rağmen o ruhu hissedemediğim biri çıktı. Resepsiyonda ise zoraki gülümseyen bir kadın vardı. Metrobüste, Avcılar'a gelirken yol boyunca düşündüğüm diyaloga giriş yaptım:
-Merhaba
-Merhaba, nasıl yardımcı olabilirim?
-Şeyy, ben bir öğrenci kaydını kontrol etmek istiyordum..mümkün mü acaba?

Pısırık konuşmamdan söylediklerim anlaşılmadı sanırım..resepsiyondaki kadın:

-Pardon anlamadım öğrenci kaydıyla derken?
-Ya, birisi acaba burada mı kayıtlı diye kontrol etmek istiyordum da.
-Hmm, böyle bir şeye izin veremeyiz.

Umutsuzluk bir anda içimi kapladı, ancak bunu, bu ihtimali de düşünmüştüm metrobüste. Yılmadım:

-Ama bu benim sınıf arkadaşım, sadece bir sürpriz yapmak istiyordum kendisine. Lütfen, rica ediyorum.

Her zaman bu tür konuşmalarımda kendimi izlemek istemişimdir; zira bu tür konuşmalar yaparken bir şekilde gözlerimi hissediyordum, artık nasıl bir şekle bürünüyorlarsa...
Resepsiyondaki kadın bana kayıt bürosunu işaret etti, hemen resepsiyonun çaprazındaydı ve arkasında bir oda, arkadaki odanın sağından da yan taraftan bir başka odaya giriş vardı. Cam olduğundan ötürü hepsi gözüküyordu ve boştular, arka-sağ taraftaki oda hariç; birisi eğilmiş dolaplardan birinden klasör çıkartıp yerleştiriyordu. Oraya gitmeye yeltendiğimde deminden beri resepsiyondaki kadınla olan konuşmamızı dinleyen sanırım "müdür" sıfatlı adam:

-Hey genç, nereye gidiyorsun, bekle gelir birazdan kayıt bürosu.

Kayıt bürosu gelirmiş...Türkçe'den bihaberdi bu adam. Nasıl bu kadar huysuz ve Türkçe'den bihaberken müdür olabilmişti? Yoksa ben mi çok serseri gözüküyordum ve aklınca bana "göre" davranıyordu?

Her neyse dudak bükmüş beklerken içeri giren ve arka taraftaki odaya geçmek isteyen türbanlı birkaç kıza yol verdim: odalar gerçekten çok dardı. Bu sırada kayıt bürosundan sorumlu bayan da geldi. Diğer muhattap olduklarımın aksine daha güleryüzlü ve sevecen bir tipti. içim biraz ferahladı.

-Evet ne yapabilirim senin için genç adam?
-Bir arkadaşım burada mı kayıtlı diye kontrol etmek istiyordum da..

Biraz dalgındı, sanırım beni tam olarak duymadı ya da dinlemedi...

-Pardon, ne kaydı demiştiniz?
-Öğrenciniz diyorum, bir öğrenciniz burada mı kayıtlı diye? Avcılar'da iki şubeniz var sizin, ben hangisinde diye kontrol etmek istiyordum.
-Hmm, adı soyadı neydi acaba?

Ben de söyledim. Sonra bana senin neyin olduğumu sordu. Hiç heyecanlanmamıştım. Şimdi o anı düşünürken heyecanlanıyorum; ama o an gerçekten hiç heyecanlanmamıştım:
-Arkadaşıyım..sınıf arkadaşı.
-Hmmm, peki annesinin adını biliyor musunuz?

Dudak büktüm:
-Ne yazık ki..
-Peki, kaçıncı sınıfta olduğunu biliyor musunuz?

Tabii ki biliyordum...daha demin aynı sınıfta olduğumuzu söylemiştim:
-Evet, 11.
-Arkadaşınız şuan sınavda.

Burada olma ihtimalin çok makul geliyordu zaten bana, ama bir anda burada olduğunu öğrenince; yani seninle aynı binada olduğum düşüncesi aklımla buluşunca içim kıpır kıpır oldu. Şaşırmıştım. Tabii ki sınavdan çıkmanı bekleyemezdim, bu kadarına cüret edemezdim. Kalktım, teşekkür edip kapıya yöneldim. Tam kapıdan çıkacakken durdum ve geri döndüm:
-Şeyy, buradaki konuşmamızdan arkadaşıma bahsetmeseniz olur mu? Sürpriz yapmayı düşünüyorum da kendisine..
dedim ve ürkekçe gülümsedim.
Anlamamış gibi baktı, ama "tamam", dedi. Ben de her ne kadar "Fem"e güvenmesem de biraz rahatladım. Kapıdan çıktım, resepsiyonun önünden geçip merdivenlere yöneldim. Resepsiyondaki kadın tam merdivenlerin başına geldiğimde:
-Bulabildin mi arkadaşını?
-Evet buldum, iyi günler.
dedim ve çıktım.

Hâlâ içimde birtakım huzursuz edici düşünceler vardı. Sanki sınavdan çıkar çıkmaz seni danışmaya çağırıp, aileni arayıp; bir şüphelinin seni araştırdığını söyleyeceklerdi. "Fem"di burası, hakkında hiçbir şey bilmiyordum ama böyle düşünüyordum. Dahası, olay bu kadarıyla da kalmayacaktı gibi geliyordu bana: Ailen bu şüpheli üzerine fazlasıyla endişelenecek ve üzerine gelip öğrenmeye çalışacaklar ve sen de "benim" olduğumu söyleyecektin. Hayır, suçlayamam seni...

Ben, haftanın ilk günü hiçbir şey olmamış gibi okula geldiğimde karşımda senin babanı bulacaktım. Bana bakacaktı, gözlerime; gözlerinde öfke ve korku karışık olacaktı:
-Kızımdan uzak dur.

Çökecektim, kesinlikle çökmeliydim. Bundan sonra asla ama asla arkasında duramam aşkımın, sadece cesaretle alakalı değil ahlakım da el vermez başkalarının istemediği bir şeyi gerçekleştirmeye. Üzülürüm ben de. Kalbim çok kırılır ama zaten uzun zamandır kırılmasını bekliyordum.

Düşünsenize, daha birbirimizi hiç tanımıyorken; ben daha onu ilk defa görüyorken o bana belki de nefretle bakıyor. Sadece..ama sadece kızını sevdiğim..sevmeye çalıştığım için. Akıllıca düşünemiyoruz hiçbirimiz. Ne o yaptığım hiçbir şeyin yanlış olmadığını göremiyor, ne de ben yaptığım hiçbir şeyin ilan-ı aşk'a yaraşır olmadığını farkedemiyorum. Ama o kız babası olmanın stresi altında, ben ise toplumsal baskının altında eziliyoruz.

Sanırım elveda etme vaktim gelecekti o zaman. Babanın o bakışlarından sonra seninle aynı okulda olmak bir yana, aynı dünyada bile yaşayamazdım. Yine de..gözlerini bir kez daha görmek fena olmazdı. Ama herhalde seni okula getirmemiş olacaktı baban.

Her neyse..ciao.
bir insandan nefret ederek aşık olmanın ne demek oldunu biliyorum artık sayende ya da öle olduğunu sanıyorum. karşına geçip, canını acıtacak bi sürü kelime sarfetmek istiyorum, sonra düşünüp üzülüp vazgeçiyorum. söylediklerim için özür diliyorum haketsende etmesende. başkalarının hakkında olumsuz şeyler söylemesi(belki beni avutmak için) canımı yakıyor her şekil sende bir haklılık payı arıyorum, buluyorum ve kendimi ona inandiriyorum. seni bana hatırlatacak , görünce "bu ona benziyor " diyebileceğim tek parça yok senden kalan ama odamın her köşesinde varolmuş gibisin hiç görmediğin halde. çocukça ama senin adını taşıyan oyuncağım, aldığım gün "ismi gökçen olsun" dediğin balığım, sen çok sevdiğin için yediğim naneli domates, etli dolma, yaşadığın şehrin ismi hatta plaka kodu hatta ve hatta bu sözlük bile sanki sen gittikten sonra gözüme girmeye çalışır gibi karşımda, unutmaaa diye bağırırcasına.senin sevdiğin şeyleri seviyorum artık galiba senin tuttuğun takım, senin dinlediğin müzik , izlediğin video,film ve daha bi sürü ıvır zıvır. bu yazıyı okumayacaksın biliyorum, okumanıda istemem. sana karşı her zaman çok açık oldum ama sen gittikten sonra bile arkandan bunları söylediğimi bilme. hayatın her zaman dileğin huzur ve mutlulukla dolsun. seni seviyorum...
bu saatte seni her zamankinden çoook özledim. bilmeni istedim.
aşk hiç biter mi?

bitermiş. bende yeni öğrendim bunu, bilmiyordum daha önceleri. çocukluğumdan beri inandığım bir şey var. insan hayatında sadece bir kere aşık olur. aşk filmlerde, dizilerde, kitaplarda bahsedildiği kadar basit bir şey değildir. ben hayatımda bir kere aşık oldum. evet beraber olduğum insanlar oldu ama sadece bir tane sevdiğim oldu. öncekilerde sadece seveceğim insanı arıyordum, deniyordum. o yüzden de kimseye aşkım, hayatım dememiştim; canımla, çiçeğimle geçiştirirdim. sonunda aşık oldum ve hala da bitmedi. bitmeyecekte. ne yaşanmış olursa olsun, sonu kötü bitmiş bile olsa benim aşkım hiç bitmeyecek. ama öğrendim ki herkes için bu böyle değilmiş. meğer aşk bitermiş. artık biliyorum...

peki ne gerek var beylik laflar etmeye hakkını veremeyeceksen? ne gerek var karşındakini de kendini de kandırmaya? ne gerek var insanların duygularını incitmeye? hani ömrünün sonuna kadar uyumadan önce gördüğün son, uyanınca gördüğün ilk yüz benim yüzüm olsun istiyordun? hani sevgimle girecektin toprağa, sevgimle çıkacaktın topraktan? hani bensiz içtiğin sudan, aldığın nefesten tat almıyordun? hani ben senin için bugüne kadar ki herkesten farklıydım? hani benimle yaşlanmak istiyordun? geceleri aramıza girmesin diye çocuk yapmak istemiyordun ona ne oldu? ne oldu peki gülüm? ne değişti de sevgin bitti? sevgi o kadar kolay biten bir şey mi? bilmiyorum..

benim asıl yandığım kandırılmak değil, benim asıl yandığım terk edilmekte değil, benim asıl yandığım bundan sonra bu sevgiyi hakeden biri çıksa bile karşıma ona bu sevgiyi veremeyeceğim. çünkü çoktan, aslında haketmeyen biri aldı bu sevgiyi. bundan sonra hayatıma girecek en mükemmel insan bile onun kadar değerli olamayacak benim için, onun kadar özel olamayacak. biliyorum...

annem beni uyarmıştı. "kimseyi kendinden daha fazla sevme oğlum çok üzülürsün." demişti. yapamadım. ben o kadar aptal bir adamım ki yapamadım. o kadar sevdim ki, kollarımdayken sanki evladımı kollarımda tutuyordum, o kadar sevdim ki allah'a tapar gibi ona tapıyordum. o kadar sevdim ki canını istiyorum ver dese tereddüt etmeden verirdim. bir insan başka bir insanı neden bu kadar sever ki? nedir onu o kadar özel kılan? aşk mıdır? eğer aşksa, nasıl olurda insana bu duyguları yaşatan aşk bir gün biter? ben mi çok aptalım yoksa? yoksa insanlar mı çok zeki? kendilerini üzen bir şeyden kaçıyorlar hemen. bense seviyorsam bırakmıyorum onu, ömrümden ömür, canımdan can, ruhumdan ruh veriyorum aşkıma. 21 yaşındayım sadece, saçlarımda beyazlar çıktı bir buçuk ayda. değer mi hakikaten bir insanı bu kadar sevmeye? bilmiyorum..

çok önceden vazgeçtiğim hayatıma yeniden sarıldım onun için. sadece onun için yaptım bunu. inandım çünkü ve ona layık olabilmek için kendime gelmem gerektiğini düşündüm. didindim, çabaladım, yeniden bir yaşam kurdum kendime, boşvermişliğimi gamsızlığımı bıraktım. başardım sonunda, çocuklar gibi mutlu oldum. artık ona layık olabilmek için emekleyerek başladığım yolda koşmaya başlamıştım. sonra bir anda bıraktı elimi. battı güneş, karardı yine etraf. bir öncekinden daha fazla karanlığa gömüldüm bu kez. eskiden en azından yaşamaktan tat alıyordum. şimdi neden yaşayayım ki diye soruyorum kendime. evet yaşayacağım, bunu yapacağım beni sevenler için, bunu yapacağım ayaklar altına aldığım kendi onurum için. ama ruhsuzca, ama duygusuzca. tat almadan, haz duymadan, ot gibi, duvar gibi.

peki değer miydi bunu yapmaya? madem yapamayacaktın, niye ettin o beylik lafları? bu kadar kolay mı bir insanı acıtmak senin için? ne biliyor musun? artık geri dönme. artık geri dönsende benim değilsin. bana bunları hissettirebilen biriyle olamam daha fazla birlikte. en kötüsüde tüm bunlara rağmen sadece seni severek yaşayacağım ve sadece seni severek öleceğim.

ben kocaman bir aptaldan başka bir şey değilim. yeryüzüne gelmiş geçmiş, 2 ayağı üzerinde duran en büyük aptal. bravo bana. bravo...
her şeyim olduğunu biliyormusun...
bi gün ayağım bi boşluğa düştü yuvarlandım aşağı...önce karanlıkla tanıştım sonra sevmeyi öğrendim onu, kokunu duydum daha sonra yanlız olmadığımı anladım.gözlerim alışınca karanlığa varlığın ışık oldu bana.hikayeler anlattın dünyayı anlattın çocukluğunu korunmasızlığını kimsenin seni merak etmeyişini aslında ne kadar korktuğunu.usulca sarıldım sana inandım,bende yaralanmıştım acınacak kadar soluklaşmıştı ruhum.ruhumu sevdiğini söyledin hüzünlü gülüşümü ekledin sende suratına, seninle sende doğdum tekrardan.iki aciz yaralı ruh bir olup kalkabilirdi ayağa.geceleri masallar anlattın uzak yollardaki yakın insanları tek kelimeyle bağlananları kötüleri anlattın sende zerre kadar var olmayan duyguları.dinledim...sen benim diğer yarımdın artık dışardaki yaşamımı özlemiyordum bile küçük kör bi kuyuda yaşamak yaşlanmak orada ölmek istiyodum senle ,kulağıma şarkılar fısıldıyordun.geride kalan annem babam beni seven adam silindi gitti sadece önemli olan sendin.ama anlayamadığım şey farkedemediğim şey sen değersiz olmaya o kadar alışmıştın ki herşeyim olmayı kendine kabul ettiremedin.bana iyi davranıyordun çünkü kendimi toparlarsam kalkıp gideceğimi düşünüyordun.içten içe hep gitmemi istiyordun.paylaştığımız kuyu aynı olsada ortak olduğumuz tek şey karanlıklardı.ve benim hiç saydığım ama asıl olan senin orada doğduğun benimse oraya düştüğümdü...
kapalı bir mekandayken yağmur yağdığını görünce ne şemsiye ne sapka tek düşüncem kapıyı açıp kendimi evden dışarı atmak atlaya, zıplaya su birikintilerini sıçrata sıçrata ayaklarım ıslansın diye kasıtlı çukurlarda bata çıka yürümek, baştan ayağa ıslanmak isterdim. oysa şimdi yağmur yağarken kulağımda önleyemiyorum izel'in şarkısı çalınıyor ''önce hafif bir rüzgar ardında fırtına böyle başlamış bu ayrılık hikayesi'' şarkının adından bile hazzetmem, anısı da yok ışıklı yol ne alaka hem ben izel sevmem, dinlemem ki senle ayrılık hikayemiz de yok başlangıcımız olmadığından ama bilmem duymak istediğim hüznü eksiksiz yaşatıyor. şapka takmak istemezdim diyorum ya saçlarım yüzüm ıslansın hatta göğe kaldırıp başımı yağmur damlalarını tam da yüzüme isabet ettirmek hoşuma giderdi senden sonra bu böyle değil yüzümü gizliyorum ıslanmak istemiyorum. beynim komutu veriyor, dinliyorum. eller cepte umarsızca nereye çıkacağını bilmediğim sokaklarda yürüyorum, şarkılar mırıldanıyorum tenha yollar arıyorum ki sesimi daha gür çıkartabileyim. bazı zaman dikkatle baktığım yüzler oluyor. tv dizi oyuncularının yüz hatlarını incelediğim, senin yüzüne benzer yanlarını arıyorum, hatta sen gibi saçını 2 vurdurmuş bir adama rastladığımda yüzünü silip seni görebiliyorum ve neden saçlarının uzamasına izin vermediğini en çok üç hafta sonunda yeniden kısalttığını hiç öğrenemeyeceğim, soramayacağım ki.
şimdiyse yapmak istediğin nedir senin ha? ne bu ciğercinin önünde dolaşan kedi tavırları biliyormusun bunu bile beceremiyorsun. ciğerci kedisi dediğin sırnaşır, ayaklarına dolanır, adımlarının yaklaşmasını izler, ellerine bakar, bekler.. o mağrur duruşla nasıl benzeşirmiş ki? ben önden gitmeliyim ki sen arkadan geleceksin. gelip gelmeyeceğini bilmemeliyim ki yüreğim ağzıma gelsin. aa o geldi o diyeyim gözlerim gene kaysın, suratım sanki olmayacak birini, bir starı görmüşcesine şaşkınlıktan eblek bir hal alsın. servisin önüne geçip de durmanın mantığı ne? hele bir de kıl olduğum tavırların var ki? neden durduğuna anlam veremiyorum. benim için mi beklediğin mi var? nasıl anlayacağım ki hep tutarsız hallerin, iki adım öne bir adım arkaya gidip gelip yine gözümün önünde dikilmen istemiyorum bunu yüzüne bakmamak için yollarımı değiştirecekken nerdeyse, burnumun dibine gelmenden hoşlanmıyorum, iyice anla istemiyorum.
kahretsin, kendime de yalan söylüyorum. köpek gibi de istiyorum. arka arka yürüyeceğim nerdeyse peşimden gelip gelmediğini görmek için, arkamdan bakmış olursan bu bakışı yakalamak için. üstüne üstlük sigara içiyorsun önümde sigara kokusundan da, içen de nefret ederim. sen olunca nefretlerimin esamesi okunmuyor. nasıl yakışıyor eline ne kadar çekici gösterebiliyor o nefret ettiğim nesne seni bir paket içse diyorum, izleyebilsem ben de onu ama zehirleniyorsun her nefeste sen yine de içme ve biliyorum sana hiçbir vakit sigara içmeni istemiyorum, bırak şu zıkkımı leş kokuyorsun diyebilecek kadar yakın olamayacağım.
birkaç gündür etrafımda volta atıyor olman, allak bullak etti dengemi bitirdim dediğim aşkını içime yığmışım, gün ışığına çıkmaya hazır, nazır ama sana güvenmiyorum sen de yağmalaya hazırsındır. oyunbozan, soğuk bakışlı adam ne o yoksa oyun mu başlatmak niyetin ipi elinden aldım diye mi bu gelişlerin kukla oynatmak hoşuna mı gitmişti değil mi nasıl gitmesin? yeniden mi istiyorsun vereyim ipi ellerine ama sahne değişti sen bilsen de bilmesen de hala aptalım ellerindeyim evet de iplerim koptu yönetilmek yok bu seferde bir kez daha geçmez ellerine bunu da beceremedin şahanem. sahne senindi, kukla senin, yönetmenlik hikaye ve başrol tabi ki senin olmadı oynatamadın erkek güzeli şimdi yeni çabalardasın görüyorum seni ama aklım yetmiyor çözemiyorum.
bir erkeği istiyorsan öylece duracaksın. sevmezler peşinden koşulmasını sen duracaksın o gelecek diyorlar ya yoksa yaşıyor olabilirmiyim bu formülü senden geçtim diye mi keşfe çıktın, sırt çevirmiyorsun aksine yüzünü açtın bana bak diye sesleniyorsun. yok, gülüşüm yok olamayız seninle ama amacın aklıma girmekse başardın yine galibiyet sende rüyalarıma giriyorsun gene ama bu kez rüya yorumlarına kafa yormuyorum. akıllandığımdan sanma ondan değil, kendime karşı duyduğum suçluluğu katlamamak için yatağımdan anlamsız mutlulukla kalkıyorum, uykumu almış hatta fazlaca uyumuş gibi kızıyorum sonra kendime ama rüyamdasın işte ne yapayım bilinçaltıma da engel olamam ya devreye girdi haliyle ne yapmak istiyorsun sevgili ya uykuya yatır beni, ya bir an olsun kapattırma gözleri arada derede kalmak ne beter şey haberin yok senin. seni söküp atmış, slow parçaları yeni yeni terkedebilmiş, yüzünü resmetmek için vakit yaratmaya çabalamaktan alıkoymuşken kendimi ne yapmak istiyorsun sen şimdi? ummadığım köşe başlarında beliriveriyorsun, kış günü hava ayaz, buzlar sırça sırça sarkmışken damlara o vakit musluktan dondurucu elleri felç eden su akar da yıkarsın ya ellerini, yüzünü hissizleşsir ellerin çok oyalanırsan tenin kızarır. sen şimdi karşımda dikilmekle aynı duyguyu yaşatıyorsun bana hissizim ve felçli kıpırdayamıyorum canım yansa da ellerimi suyun altından çekemiyorum. hiç bir şeyi istemediğim kadar seni istiyorum.
Hoş geldin kadınım benim hoş geldin
ayağını basdın odama
kırk yıllık beton, çayır çimen şimdi
güldün,
güller açıldı penceremin demirlerinde
ağladın,
avuçlarıma döküldü inciler
gönlüm gibi zengin
hürriyet gibi aydınlık oldu odam...

Hoş geldin kadınım benim hoş geldin...
nazım hikmet
sensiz bir baharı kucaklıyorum yine... havada nefis bir koku , pırıl pırıl bir güneş...ama ellerinde ellerim gözlerinde gözlerim yok... seni çok özledim...
seni sevmek ibadetim,
bu aralar cenabetim.

misal.
bugün bendesin
hatıralar bende
acı bir hayat buldun bu bedende
ne kalem yazıyor, ne kağıt yaz diyor bu demde
kalem isyan ediyor anlattığı derde
bir nefes sigara artık tek çare
külleri ben misali yanan
dert atan
zehir akıtan
yari hatırlatan
bir nefes sigara...
tuz basmak gibi bu kanayan yaraya
çektikçe içime, sen üflüyorum
sen zevk aleminde yaşarken ben
bu pencere önünde bu kağıda
bir elimde dostum diğerinde kalem
seni yazıyorum.
ben o kadar şatafatlı sözler yazamam biliyorsun, kafam kıyakken harbi olurum ben seni sevdim sen beni sevmedin sen elmayı seviyorsun diye elmanın seni sevmesi şartmı dedi bir arkadaşım ama,

elma be ! elma

bu elma seni sevmişti....
Ben Bugün Huysuzum...

(Biraz gerçek, biraz kurgu ve kısmen serpiltilmiş duygu...)

Bugün 11 Nisan. Bir yıl öncesi için çok güzel bir gün, şu an için ne kadar kötü, ne kadar sıkıcı bir gün. Bütün güzel günleri hatırlatan, adeta gözüme sokan bir gün. Beni yoran, üzen bir gün. Yaşamak için sebep ararken, bana yaşamanın sebebini yaşamamı sağlayan bir gün. Bir yıl öncesi "Sevgilim olur musun?" soruma "Olurum." diye cevap veren birini yaşama sebebim yaptığım bir gün. O gün fakında olamasam da hayatımda ilk defa aşık olduğum, hayatımda ilk defa birine bağlandığım bir gün. Ya bugün...

Bir yıl öncesi kadar mutlu değilim ben bugün. Bugün ayrı bir hüzün var üstümde, ayrı bir durgunluk, ayrı bir huysuzluk. Yalnız kalmak istiyorum bugün, kimse "N'oldu, Niye durgunsun?" demesin istiyorum. Belki ağlamak istiyorum, ama duşta ya da bahar yağmuru da olur. Görmemem lazım o tuzlu damlaları, acıtır canımı onlar, ayrılamam onlardan. Ayrılmasın isterim sevdiğim kişiyle alakalı bir şey, kalsın canımı acıtsa da, o beni sevmese de kalsın. Evet kalsın, çünkü ben hala o'nu severim. Ben hala çoğu şeyden pişmanım, şikayetçiyim çoğu şeyden. Telefonu evde unutmam, o'nun beni dinlemeden ayrılık mesajı atması, benim sabırsızlığım, o'nun inadı, benim kendimi anlatamam, o'nun beni anlamamak istemesi, benim o'nu çok fazla umursamam, o'nunsa beni hiç umursamaması. Bunlardan pişmanım, şikayetçiyim birazda. Çünkü bir tanesi olmasa bu yılda 11 Nisan'ı sevecektim, belki sevdiceğimle geçirecektim. O'nu üzmeyecektim, üzülmeyecektim. Ya da güzel bir kutlama planı düşünecektim, "Seviyorum Seni" diyebilecektim.

Ama bunlar olmaz işte, sevemem artık bugünü. Bugün ayrı bir kızarım kendime, ayrı bir eleştiririm kendimi en ağırından. Suçlu bulurum kendimi, ama infaz edemem işte. Sadece beklerim, belki infaz edilmeyi, belki de affedilmeyi. Ama ikiside olmaz, kalırım öylece. Belki sevilmeyi beklerim, belki de sevilmemeyi. Unutmayı beklerim, unutulmuş olmayı belki de. Yalan bunlar, tek dileğim var. Kaç yıl geçerse geçsin değişmeyecek olan. Araması sevdiceğin, mesaj atsada olur. Konuşmasın, bi'şey yazmasın, ben anlarım halinden. Belki tutamam kendimi, ağlarım aniden.

Bugün ayrı bir utangaçlık vardır üstümde, alışık değilim tuzlu yaşlara ondandır belki. Belki yaptıklarımdan utanıyorumdur, o'nu kızdırmamdan, o'nu kendimden soğutmamdan. Ayrı düşünceler gezer kafamda bugün, ayrı hüzünler var kalbimde. Bugün kurtulamam düşüncelerimden, çıkmaz aklımdan o ve o'nunla alakalı şeyler. Bugün ölümle yaşam arasındaki ince çizgide yürüdüğüm, ne ölümü ne de yaşamı tadabildiğim bir gün. Bugün uğruna yazılar yazabildiğim ve o'na ithaf edebildiğim birini gönlüme, kalbime soktuğum gün. Bugün "Kaç uykusuz geceye daha şahit olacağım?" diye merak ettiğim, isyan ettiğim bir gün.

Koskoca bir yıl devrildi. Ama ben hala geçmişteyim 'geçen' denen senede, yani bir yıl öncesinde. Bir ayın tadı damağımda, o bir ayda sevgim o'nun kahve gözlerinde yankılanırdı, şimdi o gözleri bile göremiyorum. En zor zamanlarda devaydı sesi, şimdi ise o'nunla konuşamıyorum bile. Küçücük bir ay ne kadar büyük duygular yükledi bana, öyle ki koskoca onbir ay silemedi. izlerini bile! Değil onbir ay, onbir yıl geçsede silinmiyecek galiba bu duygular. Ben hala aynı ben olacağım, belki evlenmiş ya da ölmüş olacağım. Ama bugünün acısını unutturmayacak kalbim. Ve güzelliklerinide, seni de, seni sevdiğimi de.

Bugün 11 Nisan. Bugün ayrı bir dileğim var, ayrı bir düşünce. Ölüm denilen yeniden doğuşu yaşamak isterim belki de. Dilektir bu, Rabb'a dua hem de. Sonsuz olsada bu sevda, o'nsuz yaşamak çok koyuyor be, yaşamayız bizde.

Gidenlerin ardından hep bu güzel, iç ısıtan sözler mi kalır bilmem ama senin ardından bir çift söz kaldı sevgilim, 'Seni Seviyorum'.

Buny

(bkz: çok üşüyorum be sözlük çok seviyorum)

çok üşüyorum, kuru esen rüzgar adeta iliklerime işliyor. sen yoksun ya ben çok üşüyorum.
düşünüyorum, neden bana bu kadar ön yargılısın? neden bir kere denemeye bu kadar karşısın.
anlayamıyorum seni, anlatamıyorum derdimi. bilmiyorum sevgilim ben ne biçim bir insanım.
artık sevgilim değilsin ama. kullanmamam mı gerek o güzel, samimiyet ve sevgi kokan kelimeyi?
yasak mıdır bazı şeyler? yasakta olsa ben dayanamaz çiğnerim yasakları,
çünkü ben severim seni hemde çok 'sevgilim'.
__________________________________________________________________________________________________________________________________________

--spoiler--
üzgünüm seni kırdıysam eğer
üzgünüm bağışlarsan eğer
yine bana gel yine beni sev kucakla
--spoiler--

ogün sanlısoy - kucakla

güzel şarkı dinleyin, dinletin efendim.
sana gelmek isteyen sözlerimin ayakları birbirine dolanıyor, yazıp yazıp siliyorum anlatamadıklarımı...
içten dışa taşan bi kargaşa sanki... ne garip bi denklem bu?
insan yaşamadan bilemiyor bazı şeyleri, tanım koyamıyor evet...
peki yaşayıpta anlatılamayanlara ne demeli?
göz kapaklarımda gizlenen yüze, bakamadığım göze,
içimde bıkmadan konuşan ama dilimden çıkamayan söze...
avuçlarımda gizlediğim en güzel hazineye...
ömrümce anlatsamda hep eksik kalacağım biliyorum.
bu öyle bi hal ki, o anlatabildiklerim buz dağının sadece görünen yüzü.

ahh bi bilebilsen suyun altındaki keşfedilmeyi bekleyenleri,
sana ulaşamayan sözleri...
keşke ben demeden duysan diymediklerimi,
işte o zaman anlardın aşk kelimesinin duyduklarının yanında küçülen cismini,
huzurun ta kendisi olan beraberliğimizi...

acizliğime sığınıp yeniden anlatabilmeyi umuyorum o iki kelimeyle sana...
seni seviyorum...