bugün

Acilen sigara azaltmalı , sex sıklığını artırmalısın .
her seferinde daha kötüye gitse de her sey altından bir sekilde kalkıyorsun aferin sana. bu sefer dibi gördü derken hayır dip bu degil diyip tanrıyla inatlasma. sonra burnun b*ktan cıkmıyor.
dinletemediğin bir sürü şarkın var. çizemediğin bir sürü hissin. yokuş yukarı dahî bükemediğin bir belin var.
gözlerin körleşiyor. hep aldanma önündeki kesif aydınlığa, ışıklar sönmedenki son parıltı. yansıtmalı geçmişini bir kaba. geleceği boşver bugününü olduğu gibi yaşa. uğraştığın bir ışık olsun, korktuğun karanlık. duymayan seslerin olsun, dokunmayan gözlerin. ne de olsa gökyüzü aydınlık.

nedir senin bu sahte ferahın, derdini iç ve öyle git!!!
görsel
Bu akşam sarhoş olmamaya ve birisiyle flörtleşmemeye çalış lütfen.
Bugün doğum günüm. iyi ki doğdum. 26 yaşıma giriyorum ama sorsanız bir çocuk kalbi kadar küçük, kırgın ve eksiğim. Bir türlü büyüyemiyorum o genç kadın olamıyorum. Herşeye kader deyip geçiyorum artık öyle de olması lazım. Ne kadar ömrüm var bilmiyorum ben sadece, kalan ömrümde sadece gülmek, mutlu olmak istiyorum...
az önce eski ekran görüntülerine ve fotoğraflara baktın.
ne gördün?
eskiden muazzam bir güce sahip olduğunu ve şimdi ise o gücü kendi elinle yok ettiğini değil mi?
ne uğruna? bir kız uğruna öyle mi?
APTAL.
gerizekalısın oğlum sen. uslanmaz bir gerizekalı hem de.
yapmaman gereken her şeyi yine yaptın hem de 3-5 ay gibi kısa bir süre dilimi içerisinde.
oysa önceden o senin peşinde koşuyordu dimi?
senle konuşabilmek için can atıyordu.
şimdi ise canı sıkılırsa mesaj atıyor.
neden?
hep senin yaptığın aptallıklar yüzünden.
hadi çık işin içinden çıkabilirsen.
ya eski gücüne geri döneceksin ya da bu durumu kabulleneceksin ya da bu iş bitecek.
hadi kolay gelsin.
Şu hissizliği bitirmenin bir yolu yok mu acaba? Ne mutlusun ne mutsuz zombi gibi geziyorsun etrafta. Ne kimseyle konuşasın var ne birini göresin.
oğlum daha dün ne konuştuk o kadar?
ohoooo..
hiç mi ders almazsın sen ya?
lan bi bırak bi sal ya.
bi dön şu eski haline, bırak senle konuşmaktan keyif alan, senle bir şeyler paylaşmayı seven biriyleriyle ilgilen, zorla birilerinden ilgi görmeye çalışma.
hadi abim hadi dön işine gücüne bak hadi.
Selam bebeğim geri uyuma kalk artık hadi Seni kahvaltıda bekliyorum.
Kendine gel Aptallık etme!

Sen sekhmet'sin aq.
Bu nası bi güzellik? Her baktığımda yeniden çarpar kalbim...
Bir daha kimseye kimsenin seviyorum diyişine inanma. En güvendiğin tarafından kırıldın. En çok sığındığın insan tarafından yalnız bırakıldın. Kırk düğüm attın da gitmez sandın meğer pamuk ipliğimis bağın bilemedin. Bir daha asla ama asla kimseye güvenme, siginma, kalbini açma... kırılma artık.
Bu böyle gitmez. Ne olacak sonun bi fikrin var mı? Yıllardır aynı hataları yapıyorsun her seferinde it gibi pişman olmana rağmen.

Ya artık kesin bir karar vereceksin ona göre iradeyle çalışacaksın ya da ömür boyu hayallerin yapamadıkların Içinde kalacak. Olmayacağını bildiğin hayaller kurmaya devam edeceksin.

Şimdi olabilitesi varken düzelt kendini!
Kendini sev be olm, yoksa bu hayat nasıl geçecek? Nasıl bir şeylerden zevk alacaksın? Kendini her konuda çok acımasızca eleştiriyorsun, hiçbir şeyini beğenmiyorsun, yaptıkların kusursuz olmayacağı için bir şeyler yapmayı bıraktın sırf bu yüzden. Bunu kendine yapma, kendine saygı duy, adam ol, akıllı ol.
Bir iş tutmayı ve dağılmayı beceremediğimiz için kuruldu kulübümüz. Sekiz yıl boyunca kentin ara sokaklarında, tramvayların yardığı kış gecelerinde, martıların ıslak kokulu deniz rüzgarlarına yapışarak naylon masa örtülerine desen oldukları boğaza bakan virane bir dairede yada polislerin alelade trafik denetimlerinde tepe lambalarının ışıkları ile aydınlanan izbe depolarda görevimiz için hayatımızı sayısız kez tehlikeye attıktan sonra her şey sonra ermiş, hizmet ettiğimiz örgüt dağıtılmış biz ise ortada kalmıştık. Kastomunu, Niğde, Rize, Bartın ve bilumum meteoroloji bültenlerinin sıcaklıklarını zikretmediği nice memleketten kopup gelmiş, şimdinin paşa dedelerinin şöhretlerini ballandırarak anlatan züppe torunlar ve 8.kuşak akrabalarından daha çok istanbullu olmuştuk. Aramızda kalsın ama 8 yıl boyunca pek fena şeylere karıştık sevgili dostum. Gayri meşru işlerde şehre nam salmış patronumuzun ne kadar pis ve garip işi varsa hepsini biz yaptık. işin kötü tarafı bu kadar iğrenç işi yapmamıza rağmen çok az kazandık ve her şey sona erince de ortada kalakaldık. Şark’ta herkes bir hayal kırıklığıdır. Bizde onlardan biriydik.
Hayatta kalmamız için bir iş yapabilmemiz gerekliydi ama elimizle kavrayabileceğimiz bir mesleğimiz yoktu. 8 yılımızı olağanüstü işimize ayırdıktan ve nihayete erdiğinde elde avuçta hiçbir şeyimiz kalmadığından ne yapabileceğimiz konusunda tek bir fikrimiz dahi yokken cebimizde kalan son paramız ile Beyoğlu’nda yıkılmaya yüz tutan bir hanın en üst katında izbe bir dükkanı depo olarak kullanacağız bahanesi ile ucuza tutmuş ve 12 kişi ile orada yaşamaya başlamıştık. Leş gibi kokan helası, her türlü besin maddesini kısa sürede çürütme yetisine sahip kirli tezgahı ile genişçe bir alana sahip depoda, eski sahiplerinden kalan kilimleri yere serip uyuyor, masalarda oturup sigara tellendiriyor ben ise F harfi çalışmayan daktiloda durmadan bir şeyler yazıyordum. işletmemizin kurulması da bugünlerde yazılarımı okuyan Tahsin’in aklına gelmişti. Kayseri’de Harita Mühendisliğini yarıda bırakıp ekibimize katılan Tahsin, memleketinden olsa gerek benim yazılarımdaki acayipliği paraya çevirme konusunda cin bir fikirle karşıma dikilivermişti.
“Bugünden tezi yok burası Pis Efsaneler Kulübü olarak anılacak” diyerek ayağa fırladığında hiçbirimiz bunun ne anlama geldiğini bilemiyorduk. Sevinçle bir sigara yakarak Orhan Pamuk’un Kara Kitabında geçen “Boğazın Suları Çekildiğinde” bölümünden aklında kalan bir iki pasajı okuyup, boğazın dibindeki Bizans hazinelerinden, istanbul’un yer altı mahzenlerinden, darbe planlayan asker hikayelerinden ve eski istanbul kabadayılarının gazino maceralarından bahsetti. Dakikalarca konuştuktan sonra ise müessemizin kuruluşunu ve amacını ilan ediyordu: “Arkadaşlar. Artık Pis Efsaneler Kulübü olarak bu şehre ait destanları, hikayeleri, korkunç anıları, kan donduran öyküleri ve insanları merakta bırakan tüm gizemleri çözecek gizemli bir dünyanın kapılarını açacağız.”
Açık konuşmak gerekirse ben Tahsin’in bu iş planından tek şey anlamış değildim. Ertesi gün 4 arkadaşı yanına alıp akşama değin gözükmedi. Akşamüstü ise kıyafetleri toz içinde ellerinde bir tabela ile çıkageldiler. Getirdikleri küçük tabela hepimizin ortak çalışması ise deponun kapısına asılmış, Pis Efsaneler Kulübü böylece resmen kurulmuştu. Ertesi gün bu kez diğer 10 arkadaş da akşama değin ortalarda gözükmedi ve bu birkaç hafta sürdü. Sonradan öğrendiğim üzere gündüz bir inşaatta çalışarak kulübün içerisinde kullanılmak üzere eşya satın almak için para biriktiriyorlardı. 3 hafta sonra depomuzun içi devletin gereksiz bir müdürlüğünün evrak tanzim eden memurlarının tıkıştırıldığı bürolarından farksız hale gelmişti. ikinci el sevimsiz masalar, sandalyeler, daktilolar, not defterleri, sümenler, ataçlar, delgeçler, Sivil Savunma Afişleri, Nükleer Saldırı uyarı tabelaları, eski reisi cumhurlarımızın posterleri, National Geographic’in ilginç sayılarının kapakları ve öteberi sıkıştırılacak dolaplarımız depoda yerini almıştı. Elbette gazetelere küçük ilanlar verdiğimizi de söylemem gerekir. Dün gibi hatırlıyorum o ilk ilanımızı. “Pis Efsaneler Kulübü. Aklınıza takılan, gizemini çözemediğiniz, meraktan sizi uyutmayan bütün gizemler itina ile çözülür.” Telefon numarası ve adres. Bu kadardı. ilanın yayınlanmasının üzerinden 10 gün geçmesine rağmen tek müşteri çıkıp gelmemiş, deponun sahibi kira diye kapımıza dayanmaya başlayıp, 3 arkadaşımız aç kalmamamız için inşaatlarda çalışmaya devam etmişti. Biz ise tüm gün, eski örgütümüzden kalma takım elbiselerimizi giyip kapıdan girecek birisini bekliyorduk. Umudumuzun hepten kesildiği bir dönemde ihtiyar bir adam yanında 3-5 genç ile gıcırtılar çıkaran kapımızı ittirip içeriye giriyordu. Kamburu çıkmış, şık giyimli, elinde baston ve başında yeşil melon şapkası ile içeriyi süzen adam, “Efsaneciler siz misiniz gençler” diyerek gülümsedi. Tahsin hemen ayağa kalkarak adamı benim masama buyur edip, beni efsane ordinaryüsü olarak takdim edip daha evvelden ezberlediğim geçmişimi müşterimize anlatmamı istedi.
Adamın kafasındaki yeşil melon şapkasına bakarak mesleki maharetlerimi anlatmaya başlarken, çiseleyen yağmur pencerenin çatlak pervazından içeri sızıyor, Tahsin hanın altındaki ocaktan kapıp getirdiği çayları misafirlere ikram ediyordu. Ben anlattıkça ihtiyar dikkatle dinliyor, mesleki hünerlerimden etkilendiğini belli etmese de ağdalı dilim onu eğlendiriyordu. Anlatmama göre Venedik’te su kanallarının içindeki Moğol kafataslarının esrarını çözmüş, Endülüs’te Arap saraylarında kubbelerin ölçülerinden yola çıkarak Şimal Yıldızının en parlak ışığının yılın hangi akşamı nereye vuracağını tespit edip oracıkta Tarık Bin Ziyad’ın kılıcını bulmuş, (Yılmaz bu kılıcın mutlaka Muhipler Cemiyetinin eline geçtiğini düşündü) ayrıca da Japonya’da Samuray evlerinde gizlenen intihar mektuplarının işaret ettiği kusursuz ölüm biçimini keşfetmiştim. Tüm bunlar yetmezmiş gibi Bir Bizans Kayserinin Hipodromun altına gizli bir düzenek inşa ettiğini ve bu düzeneğin Ayasofya’yı yerle bir edecek bir göçüğe neden olacağını, 17.yüzyılda yaşamış Ermeni bir Bizantoloğun anılarında bulmuş, Maden Tetkik Arama Enstitüsü ile ismini burada zikredemeyeceğim devletin gizli bir kuruluşuna rapor etmiş ve Rus Bilim adamları ile birlikte Ayasofya’yı yıkılmaktan kurtarmıştım. Kurt Adam efsanelerinin aslını, Kazakistan Destanlarının gizli kahramanlarını, annelerinden ihtiyar doğan Hun canavarlarını, kayaya çizdiği koyun resimlerinin canlandığı italyan köy ressamlarının gerçeğini ve Dante’nin Komedyası’nda işaret ettiği Kayıp Keşişin yaşadığı köydeki Nuh Nebi’den kalma el yazmalarını da yine ben bulmuştum.
(devamı belki sonra)
Bazı şeyleri yazman lazım. Yoksa delireceksin. Aklında tek bir cümle. tam bir yıl önce söylenmiş seni yiyip bitiren beş kelime. Yazmak zorundasın.
Unutma el ojala'cığım unutma...

Hesabın çetindir, kitabın metin. Aklın seni denizlere çıkartır, kıyıya döndürecek olan kalbindir. Terlikle kovalanan, ötelenen, kahpe diye söyleşilen kedileri unutma. Hani her şeye rağmen damda koynumuza giren kedileri. Seher vaktinde sokakların şerbet kokusunu unutma. Kafilelerin yürürken duvarlarını okşayarak geçtiği, gece gezmelerine el fenerlerinin eşlik ettiği ve karanlığını nurani cömertlikle yaran gök çarşafını unutma. Tahtı, setriye'yi, komşu kızını, avluları, dilleri ve dinleri, renkleri ve dokuları, hızmaları ve mürekkep deseni dövmeleri. Pencereyi unutma el ojala'cığım, rabbe açılan, aleme genişleyen ve koskocaman bir devran oluveren gökçereyi unutma. Sen o ahşap ile zamanın paslandığı demir korkuluğun, mabedlerin, çanların ve mihrapların, şehitlerin ve azizlerin, alnına gümüşten sikke değmiş zamanların çocuğusun. Toprağının insanı, mayasının hamuru, tandırının buram buram alevlendiği kıvılcımsın.

Unutma.

Şahmeran işlemeli sinileri, tavus kuşu motifli halıları, bakraçları, tablodaki nuh'u ve gemisini, gemideki fil ve serçe'yi, geceli ummanı, mahlep ve nar'ı, hani o altına yatırıldığın ilk varlık sahnesi olan dut ağacını. Unutma. Toprak yolda yoğrulan asil atların nallı yürüyüşünü, komşu kızının gülüşünü, ilk öpüşü, süryani tekerlemeyi ve arapça türküyü. Unutma.

Unutursan aşk olsun sana çocuk derim, ardından kötü sözler dizerim.
Bilahare kalanları zikreder yazarım, şimdilik hoşça bak zatına gümüş gamzelim. (hiç eğlenceli değilsin aq) gelirim birkaç güne.
kimseyi umursamayarak en iyisini yapıyorsun, bencil olmaya devam et reis.
"Soran olursa hepsinden vazgeçti dersiniz" ...
Vay kahpe..
traveler of secret moments - freud'un bir sözü var okmalısın ümitlerinden ve değerli olduğunu düşünüdğün herkesten vazgeçmek hakkında. defterime yakın değilim araştırabilirsin.
afyonkarahisar'a kız istemeye gitmek..
evet memleket kalmadı, dağ başından kız istemeye gidiyoruz.

an itibariyle pişmanım.
sevdiğime de emin değilim zaten.

neden böyle bir işe kalkıştım ki sanki?
ne gereği vardı?

kız tarafı sağ olsunlar tabi yine, dört gözle bekliyorlar bizi.
muhtemelen olumsuz bir şey olmayacak ve artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.

yeni bir hayat, yeni bir yol, yeni bir kavşak noktası.
korkmuyor değilim.

neyse.
o değil gazeteci bir kızla, bir ömür..

diğer insanlar öğretmen bulur, doktor, mühendis, hemşire bulur.
gazeteci oldu.

neyse.
en azından iyi birisi. kafamın uyuştuğu birisi. yobaz değil, marjinal değil.
benim gibi.

bir daha neyse demeden bu yazıya bir son veriyorum.
Ölüyorsun.
Canım bebeğim aşkım bitanem yerim seni hadi öptüm uyu.