bugün

sessizlik.
bazen derin bir nefestir.
bazen gözlerden akan iki damla yaştır.
bazen aşktır.
bazen günaydın hayatım cümlesidir.
bazen yalnızlıktır.

bazen ...

ama hepsinin sonunda başa geri dönersiniz. aslında ihtiyacınız olan tek şey kendinizsinizdir. geri kalan her şey ise bir figüran...
gülmektir.
görsel
bazende anadolu'nun bir köşesidir. mesela gelibolu'dur, sonra ardahandır, belkide kandıra ya da sakarya... çünkü anadolu ve yalnızlık huzurdur bazen...
sağlık....
birazcık huzurdur.
birazcık şans..
damarlarındaki asil kanın varlığını hatırlamak;
"Yıl 1912.
ingilizler Hindistan’ı işgal eder. Raca, Osmanlı’dan yardım ister.

Yıllardır savaş içinde olan Osmanlı bu yardımı karşılıksız bırakmamakla
birlikte ancak 350 kişilik bir birliği Hindistan’a gönderebilir. Bu
askerlerden 20 kadarı yolda hastalanarak şehid olur. Kalanlar Hindistan’a
çıkarlar ve savaşmaya başlarlar. Mühimmat açısından sınırlı olan Osmanlı
askerleri, sonuçta ingilizler’e yenik ve esir düşerler. Kalanı da şehid
olur.

Savaş bittikten sonra kalan 40 askerimizi ingilizler gemilerde çalıştırmaya başlarlar. Bir ingiliz gemisi, Avustralya’ya geldiğinde iki askerimiz gemiden kaçarak Avustralya’ya çıkar. Biri Karadenizli Menteşoğlu Abdullah, baba mesleği olan dondurmacılığa, öbürü de Karahisarlı Tarakçıoğlu Mehmet’tir, o da babası gibi kasaplığa başlar.

Şimdi hikâyeye devam edeceğim ama dikkatimi ve hayranlığımı çeken bir şeye de parmak basmadan edemiyeceğim. Bu askerler dil bilmez, uzaktadırlar, pasaportları veya başka kimlik belgeleri yoktur. Nasıl olup da bu işlere girişip üstelik başarılı da olurlar. Gerçek bir “Dondurmam Gaymak” hikâyesi yani. Niye filmcilerimiz bu güzel hikâyeleri film yapmazlar bilmem!

1918’de Avustralya Çanakkale’ye asker çıkarır. Bizim askerler bu işi duyar ve birbirlerini ararlar.

Biz Osmanlı askeriyiz ve ülkenizde yaşıyoruz. Avustralya devleti bizim, devlete savaş ilan etmiş. Çanakkale’ye asker göndermiş. Biz de Avustralya devletine savaş açalım” derler ve şu istidayı yazarlar:

Sayın Avustralya Başkanı Ekselans Hz.

Biz iki Osmanlı askeri, ülkenizde bulunuyoruz. Duyduk ki devletiniz Osmanlı’ya savaş açmış ve Çanakkale’ye asker göndermiş.Bundan dolayı biz de iki Osmanlı askeri olarak Avustralya devletine savaş açmış bulunuyoruz. Bu bir Osmanlı savaş fermanıdır. Ekselanslarının bilgilerine sunulur.

Sonra, Sidney’in 250 km. uzağında Karlıdağlar denilen bölgede, önce virajlarda tren raylarını sökerek üç tren devirirler. Üçüncü trende askeri mühimmat vardır, onlarla silahlanırlar, 8 karakol basarlar.

Ne olduğunu bir türlü anlayamayan Avustralya’nın aklına sonradan, iki Osmanlı askerinin yazdığı mektup gelir. Mektubun atıldığı bölgeye 250 asker yollarlar. Birkaç günlük araştırmadan sonra çıkan sıcak çatışmada iki
Osmanlı askeri Karlı Avustralya dağlarında şehid düşer.

Şehidlerin mezarı halen orada. Fotoğraf çekmek yasak. Avustralya’ya “iki Osmanlı askeriyle savaştık” demek ağır geldiği için, bunlara Hindistanlı derler. Bu bilgi, Hindistan büyükelçiliğinin açıklamasından alınmıştır. "
Otobüs, tren ya da uçaktır. Kimseyi tanımadığın, kimsenin seni tanımadığı yerlere gitmek için.
Deniz kenarında bir ev .
deniz görmek.
kusmak... rahatlamak için..
biraz uyumaktır...
hayatı durdurmak. sorunları kökünden çözmez ama. *
yazmak, yazabilmek..
öfkeden arınmış, umursamaz bir kalp.
kendin olmaktır. başkalarına göre şekillendirmediğin bir hayattır. sevdiklerin için bile olsa.
sarılmaktır.
bol salçalı kısırdır...

edit: yapmayı bilen varsa yollasın kargo ile*.
şampiyonluktur.
gidebleceğim bir yer nedensiz sebepsiz karşılıksız açıklamasız.
şöyle güzelce uyumak.
Hbbia dır.
yürümektir.