bugün

modern bir biçime girmek gibi kulağa hoş gelen bu sözcük yıkılmak için dünya üzerindeki büyük silahlardandır şundan dolayı, benliğini kaybederek atılan her adım biraz daha fazla kaybolmak demektir.
muasır medeniyet seviyesine cıkmak için batılıların kulturunu, giyeceklerini, yiyeceklerini, kanunlarını, unlu markalarını, haçlı zihniyetini, dilini, muslumanlık dusmanlıgını, kapitalist ekonomisini taklit etmek olarak acıklanabilir. batılıların demokrasi ve hukuk anlayışı şimdilik askıya alınmalıdır. yoksa taklit ettiklerimize direnen komunistler veya bagnaz dindarlar cıkacaktır şeklinde yurutulen 90 yıllık devlet politikamız.

edit; içinde biraz insanlık sevgisi olan halkının kulturunu reddedip, baskalarının kulturune yonelerek insanlarına acı çektirmez. zorla kültür olusturulmaz. bir kultur kendi kendine değişir.
nereye kadar olması gerektiği bilinmeyen kavramdır. zira ülkemizde o kadar çok batılılaşılmıştır ki dönülüp dolaşılıp başlanılan yerin bile daha doğusunda bir yerlere ulaşılmıştır. 21. yy'da insanlar cern'de deney yapma peşindeyken biz hala "türkiye malezya olur mu?" , "türkiye iran olur mu?", "türkiye filistin olur mu?" tartışmalarıyla uğraşmaktayız. ben hiç görmedim "türkiye isveç olur mu?", diyenini. neden? çünkü olmaz. batılılaşma da şu memlekette, " işsizliği çözemiyoruuuuuuuuuuuz!" diye bağıran bir başbakanı alkışlayan* bir millet oldukça gerçekleşemez.
ülkemizde batılılaşmak olarak bilinir. aslında modernleşme dersek hata yapmayız. modern devletlerin birçoğu batıda olduğundan batılılaşma olarak kullanılmaktadır. adına ister batılılaşma isterseniz modernleşme deyin. öncelikle yanıtlanması gerekenler nasıl bir modernleşme olacağı ve modernleşme için neler gerekeceğidir. türkiye modernleşme hareketleri hala tartışılmaktadır. türkiye modernleşmesi tepeden inme bir modernleşmedir. yani halkın bütün olarak karar verdiği bir hareket olmamıştır. bir kısım elitlerin karar verdiği bir modernleşme hareketi olmuştur. bir de türkiyede modernleşme kıçından anlaşılmıştır. kılık kıyafete bakarak insanların modern olup olmadığına karar veren bir kesim vardır. önemli olan bilimde teknikte insan haklarında modern kavramlar üzerinde anlaşmaktır.
Batılılaşma yaklaşık 200 yıldır Türkiye'nin kalkınma macerası ve devrimlerin itici gücü olmuştur. Olumsuz bir anlamı da yüklenen bu kavram, antiemperyalist bir mücadeleden sonra elitizmin halk kültüründen kopuşunu ifade etmektedir. Osmanlı'dan cumhuriyete geçiş paradigması modernleşme, ilerleme, gerilikten kurtulmadır.

Osmanlı imparatorluğu feodal, teokratik değil ama ümmetçi bir yapıydı. Batı tipi bir gelişmesi yoktu. Şeriat, devlet işlerinde ana kanun olmasına rağmen, örfi hukuk ve maslahat ile laik bir gelişme de vardı. Yükselme yıllarında şeriat olaylara uygun giderken, gerileme ve çöküş yıllarında olayların şeriata uygunluğu öne geçti. Olayların hızına yetişemeyince ictihad kapısı kapatıldı ki bu gericiliğin başlangıcıdır.

ilmiye sınıfı Osmanlı'da hakim sınıftı. Şeyhülislam, kazasker, kadı, müftü, hocalar. Kamuoyunu bunlar yapıyordu. Batı'daki ruhbanlarla karşılaştırıldığında ruhban sayılmazlardı ancak devlete ve topluma hakimdiler. Seyfiye (ordu) ve kalemiye (idare) onların yanındaydı. Gerilemenin bir sebebi ilmiyenin bozulmasıdır.

Batılılaşma, batı gibi olmadır. Çünkü Batı ilim ve teknikte ilerlemiştir, üstündür, Osmanlı geri kalmıştır, savaşlarda artık yenilmektedir. Üstelik Batı sadece teknik değil medeni üstünlüğü de ele geçirmiştir. O halde Osmanlı da Batı'ya benzeyecektir. Kurumlar değiştirilecek, Batı'ya elçiler ve aydınlar gönderilecektir.

Her tür yenilik girişimi ilmiye ve yeniçerilerin direnişi ile karşılaştı. ilk defa Lale Devri ile yenileşme başladı. Matbaa kuruldu, tiyatro oynandı. Fakat Patrona Halil isyanı çıktı. Ulema ve Yeniçeri gücüyle bastırıldı. Fransız ihtilali sırasında tahta çıkan III. Selim, Nizamı Cedit (Yeni Düzen) hareketini başlattı, bu hareket radikal bir hareketten çok eskiyle yeninin birarada varolması demekti. Bu da yeniçeri isyanıyla, Kabakçı Mustafa isyanıyla patlak verdi. Selim öldürüldü. Batı, isyancılara yardım etmişti.

2. Mahmud ve Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa Senedi ittifak'ı imzaladı. Sekbanı Cedid kuruldu. Ancak Yeniçeriler yine ayaklandı, Alemdar'ın evini bastılar ve Alemlar evi yakarak kendisiyle beraber yaklaşık 300 yeniçeriyi de öldürdü. 2. Mahmud, 1826'da ilmiye'yi yanına çekerek Yeniçeri Ocağı'nı yok etti. Bu büyük bir olaydı. Batılılaşma hareketi esas bu noktada başladı. Padişahın adı gavur padişaha çıkmıştı.

1839'da Sadrazam Mustafa Reşit paşa Tanzimat'ı ilan etti. Gülhane Hattı Hümayunu, bir rönesanstı. Abdülmecid'in, Ali ve Fuat paşaların, Genç Osmanlıların rönesansı. Muhalif aydınları Şinasi, Namık Kemal, Ali Suavi, Ziya paşa, Agah Efendi ilk Batıcı aydınlar. Meclisi Valayı Ahkamı Adliye ilk Danıştay. Orduda yenileşmeler. Eğitimde Darülfünun, ilk ve orta okullar. Bu dönemde Batılılaşma artık zaruri bir ihtiyaç olmuştu ancak devletin esas unsuru Osmanlılık ve islam'dı. Batı da Batılılaşmaya mecbur ediyordu. 1856'da Islahat Fermanı ilan edildi. 1868'de Şurayı Devlet kuruldu, yani ilkel bir meclis idaresi. 28 Müslüman, 13 gayrimüslimden oluşan 41 üyeli bu meclis bütçeyi incelemek yetkisine sahipti ama kısa bir sürede sadrazamın nüfuzuna girdi.

1876'da Kanunı Esasi ilan edildi. Meşruti padişahlık. Meclisi Mebusan tam demokratik değildi, karşısında padişah, sadrazam, Heyeti Vükela, Ayan Meclisi, Şurayı Devlet vardı. Meclisi Mebusan'ın 80 Müslüman, 50 gayrimüslim üyesiyle iki kere toplanabildi. 1878'de Abdülhamid meclisi kapattı, bu kapanış 31 yıl sürdü.

1908'de Hürriyetin ilanı, Abdülhamid tarafından Kanuni Esasi'nin yeniden yürürlüğe konmasıyla başladı. Bu, 1909 ve 1911'de değiştirilerek parlamenter sisteme uygun hale getirildi. Ne var ki bu defa da tek partici bir meclis oldu. ittihad ve Terakki ile muhalefet arasında bir kan davası başladı. Batılılaşma hareketleri milliyetçiliğin yükselişiyle canlandı. Üniversitede kadın erkek eşitliği, kadınların iş hayatına atılmaları, milli eğitim, dilde Türkçecilik, Türk Ocakları, itibarı Milli Bankası, kaza birliği.

Atatürkçüler:
'Muasır Medeniyet' seviyesine gelmek gerekir milli değerler kaybedilmeden medeniyet batı-doğu ayrılmaksın millete getirilmeldir.
Sol:
Biz Doğuluyuz, asla Batılı değiliz. Batı'nın tekniğini, bilimini alırız.
islamcılık:
Tanzimat'tan beri yapılan devrimler sahtedir, halka rağmendir. Laiklik, dinsizliktir. Cumhuriyetin kendisi hürriyetçi değil istibdattır. Batılılaşmak diye ilim ve teknik yerine dalalet ve sefahat alınmıştır. Bizim kültürümüz islam'dır. Medeniyetler ayrı ayrıdır. Batı zalimdir, sömürücüdür.
Sentezciler:
Batı kültürü taklittir. Oysa milli kültürümüzü Batı tekniğiyle birleştirebiliriz. islam bunun engeli olamaz. Doğu-Batı sentezi yapmak zorundayız.
Ulusalcılar:
Her milletin kendi öz kültürü vardır. Dili, dini, değerleri değişmez. Batı emperyalisttir. Kültür emperyalizmi ile dilimizi, dinimizi bozmak, vatanı parçalamak istemektedir. Sahte aydınlarla Batılaşma olamaz.
Batıcılar:
Her şeyin iyisi Batı'dadır, dincilik buna engel olmaktadır.
Milliyetçiler:
Türk kültürü esastır. Laiklik, Türk kültürüne göre yorumlanacaktır. Osmanlılık yeni bir anlayışla devam edecektir.
Bütün görüşlerden şu sonuçlar ortaya çıkmaktadır:

1.Batılılaşmanın zorunluluğunda hemen herkes müttefiktir.
2.Bütün görüşlerde Batı'nın bilim ve teknik üstünlüğü kabul edilmektedir.
3.Türk kültüründen kopmadan, taklitçiliğe sapmadan Batılılaşmak mümkündür.
4.irtica meselesi halledilmedikçe Batılılaşma ileri-geri zıtlaşmasından çıkamaz.

(alıntı).
Osmanlı döneminden bu yana, batılılaşma daha çok bürokratlar ve paşalar etrafında şekillenmeye başlamıştır. Hal böyle olunca batılılaşma süreci de hızla yayılmaya başlamıştır. Çünkü o dönem içinde en ilerici, aydınlanmaya açık olan ve batının üstün taraflarına vakıf olan kesim onlardır. Bir başka gerçek daha vardır ki, değişimlerin pek çok koldan
ve hızlı olması toplumsal hayatta bir şaşkınlığa yol açmıştır. Kültürü, gelenekleri,teknolojisi ve değer yargılarıyla bir bütün olan Batının bazı unsurlarının alınmış olması ve diğer unsurların tamamlanmamış olmasından dolayı Batılı yaşayış ve
düşünce biçimi, Türk toplum hayatına tam manasıyla geçirilememiştir. Daha sonra bu durum, toplumun dinamikleri arasındaki homojenliği bozmuş ve birbirlerinin hayatlarını bilmeyen, birbirlerinden habersiz yaşayan, toplum birimleri meydana
gelmiştir.

Bunun yanında batılılaşma, ani değişimden dolayı doğru algılanma fırsatı bulamamıştır. içinde yaşadığımız dönemde de gördüğümüz üzere Batının neyini alıp neyini bırakacağız ikilemi, farklı kültürler arasında sıkışıp kalmış kararsız insanlar yaratmıştır ve yaratmaya da devam ediyor...

durup sorgulayamayacak kadar hızlı yaşıyoruz da peki nereye gidiyoruz? varacağımız yeri bilmemiz gerek, sapacağımız yeri de elbet!..
muasır medeniyet seviyesine çıkmak yani bir medeniyet dairesinden çıkıp başka bir medeniyet dairesine girmek yani kendini batılıya sevdirmek yani batılıyla bir ruh karabeti kurabilmek...
bunun adı batılılaşma idi sonradan yeni terim de getirdiler: çağdaşlaşma!

ne anlaşılmaz muhabbet!
aslında batıdan önde iken matbaanın icadından 500 sene sonra kullanılmaya başlaması bizi onların gerisine itti. ve bir daha da önlerine geçemedik hatta yetişemedik bile. batının iyi yanlarını almak gerekirken biz giyim kuşam olarak onları taklit etmeye markalarını kullanmaya başladık . sandık ki batılılaştık . özentilikten başka bir anlama gelmiyor şu günlerde batılılaşma terimi.
türkiye'nin beceremediği ve asla beceremeyeceği şeydir.
Cemil Meriç'in kitabına verdiği aforizmayla önüne set çektiği akım.

(bkz: ışık Doğudan Gelir)

edit: imla
kutlu doğum haftası noel gibidir.
batının neyi varsa doğudan aldığı halde bu sikko olguyuda batının oluşturması fazla manidar.
MODERNLESME ILE KARISTIRILAN KAVRAMDIR.
son tahlilde batılılaşmayla ,batıllılaşmayı karıştırdığımız bir durum söz konusudur.
batının varını yoğunu doğudan aldığını öne sürenlere şu an doğu batı karşılaştırmasını yapmasını öneriyorum.

uçurum var.
Bir zamanlar Doğuda, atları canı gibi seven bir hükümdar vardı. Bin yıl at denince başların çevrildiği ülkenin; ılgınların, fayrapların, karaköselerin, kındıraların göverdiği mürenlerden dünyanın dört tarafına gürlek yeleli taylar yetiştiren ülkenin; yoksulların hükümdarı.

Gelgelelim, atları sevdiği denli binicilikteki harikulade becerisinden ötürü kendi ülkesinde bile —atlar ülkesi— yadırganan hükümdarın acıklı yalnızlığı dile getirilemez. Haylidir atların gözden düştüğü çağdı, çünkü çağ.

Hükümdarın becerisi, kısa zaman eriminde, ülke sınırlarını taştı ve tezinden ucube bir şöhret, alay konusu bir efsaneye dönüşerek zenginlik diyarı Batı ülkesi imparatorunun kulağına ulaşıverdi. Sözüne ancak eski metinlerde rastlanabilecek değersiz, densiz bir uğraşta ünlenmek, o çağda, Doğululara özgü ahmaklık örneği olsa gerekti. Böylesi maskaralığa seyirci olmanın can sıkıntısından darlık çeken kendisini ve maiyetini eğlendireceğini düşünerek, imparator, yoksulların hükümdarını sarayına çağırdı.

Çağrıyı alan kabulden geri durmadı —ne yazık ki! Yine de hükümdarın çağrıdaki düz alay kokusunu sezinlemediği söylenemez.

Ay geçti geçmedi, hükümdar, imparatorun sarayına vardı. Ertesi gün, manejde kendisini bekleyen topluluğun önüne çıkınca, atıyla bağdaşık ama ters düz ama dolambaçlı kırk tür oyunla gösterdi hünerini. Gösteri bittiğinde atından inerek imparatora yürüdü doğruca. Armağan sunuşu diye, imparatorun yanı başındaki başmabeyincinin avucuna, kendince en sevgili varlığın yularını bırakıp geri çekildi.

Mütekebbir imparatorun gözünde sefil bir Doğulu hükümdarın hara değil alicenaplık. Üstelik armağan diye bir haşmetliye at sunmak mankafa işi…

imparator yalpalayarak doğruldu koltuğundan fil kalkışıyla; hayli semirgin bir gövde. Güçbela birkaç adım atıp, alaycılığını hiç sakınmadan, sırıtarak hükümdara yaklaştı. Kulağına “Size bir öğüt vereyim de zenginliğin ve gücün sırrı olarak tutun!” diye fısıldadı ve devam etti:

— Bizler, binek olarak su aygırlarını kullanırız; atları da yeriz!

Denir ki: Hükümdar ülkesine döndü ve çok değil, yedi kış sonra, varsıl Batı topraklarını ordusuyla uçtan uca çiğneyip geçerken, imparatorun bu öğüdünü hatırlayıp durdu, muhteşem beyaz bir kısrağın üstünde…
(Metin Tavukçuoğlundan alıntıdır.)

Bu hikaye anlayana öyle şeyler anlatıyor ki.
türkiye comhuriyeti üzerinde yaşayan yobazlar, iki yüzlüler, pis fırsatçılar yüzünden halen hayatta geçirilememiş can bulamamış düşüncedir yaşam tarzıdır. çünkü her mevzuda taş atılan bir eğitim sistemimiz var. eğitim bir insanı hayata hazırladığı gibi istediğiniz her şeyi entegre edebileceğiniz bir beyne de aynı zamanda can veriyorsunuz. demem o ki bu bahsedilen başlığın buralarda mevcut olmadığı ama olmasını istediğimiz durumda eğitimle sağlanabileceği. feodallikten çıkılamadı. bireysellik halen kapsamdışı. bakınca görmek görebilmek hiç olmadı.
Avrupa' ya özenilmesi. tabi ki örnek alınacak yerler çok fakat her yaptığı doğrudur deyip , tüm kültürümüzü yok etmek işte bu batılılaşmadır.
iki türü olduğunu düşündüğüm yok olmuş Osmanlı'nın son döneminde ve türkiye'nin yürüttüğü politikadır. ilk tür yanlış batılılaşmadır, yüzeyseldir, asimile eder, yozlaştırır. ikinci tür ise bilimde ve teknikte kendi başımıza bir şeyler yapamadığımız için en azından onların açtığı yolda ilerlemeye çalışmaktır. sosyal devlet anlayışı hakkında biraz bilgi sahibi olmaktır.
o bi kere batılılaşma değil modernleşmedir.

işgal edilen japonya kendini geliştirip ikinci dünya savaşında sildi süpürdü, hala japonya yı zor zincirliyorlar. güney kore adeta bir sanayi başkenti, kuzey kore silahlarıyla coşturuyor. çin arkada kalmıştı şimdi yine ilk 3 te oynuyor.

müslüman ülkeler napıyor peki? "batı çok kötü niye ingiliz mandası olmuyoruz" diyolar.
özentilerin yaptığıdır .

hiç bir zaman kendisi olamayan kişilerin diğerlerine bakarak kendi benliklerinden vaz geçip diğerlerine özenmesi durumudur .

bu durum bu ülkede laiklerde görülmüştür .

neyseki sonları yaklaştı .

artık batıya göçerler düşüncesindeyiz .

ülkeyi yeterince kirlettiler çünkü .

16 nisan büyük temizlik olarak tarihte ki yerini alacak .
Hala modernleşme ve medenileşme olarak algılayanlara anlam verilmezdir.

Sen batılaşacağım diye kültürünü kaybet sonra abii niye avrupa hala bizi almıyo de.

Seni niye alsın sen zaten tamamen onun istediği standartlara göre şekillenmissin seni kullanmak daha çok işine yarar.
Çağdaşlaşmanın yanlış algılanmasıyla oluşan batı özentiliği ile karıştırılmamalıdır.
Türkiyenin batılaşmasına gerek yok, arap seviciliğinden kurtulsun yeter. zaten kendi ege kültürü, akdeniz kültürü var.
tıpkı araplaşma gibi türklüğü öldürür.