bugün

Baba bir insanın rotasıdır o belirler yönünü babasızlık sahipsizlik gibidir.
bir annenin ölmesi değil.
güvendiğin dağın yok olması gibi bir şeydir.
yaşiyorsa ve babanıza deli gibi bağlıysanız, düşüncesi bile sizi yıkan kötü olaydır. babalar ölmesin!!!
birdenbire hayatin oncesi ve sonrasi diye ikiye ayrilmasidir. ve dahasi sonsuza kadar ozlemektir!
bir mühürdür acıtan her daim. hayal miydi yaşadığımız o hayat belli belirsiz şimdi, bu mu gerçek? neden kimse söylemedi böylesine büyük bir ızdırabı.
telefon numarasını yıllar geçmiş olsa da silemezsin. gözlükleri durur bir kutuda. tütün tablası, sigara sardığı arap çarşafları. vay be.
kollarınızda ölse bile asla inanmak istemeyeceğiniz kabüllenemeyeceğiniz olaydır. Gerçekleşmesi zorunludur. Sonucu acıdır.
her baba bir çin seddidir evlat için yıkılsa enkazı yeter evladına.
insanı derinden yaralayan bir durumdur. öyle ki seni hayata bağlayan bir dalın kopup gitmesi gibi.
Baba hayattayken,
Ben babamın yaptıklarını çocuklarıma yapmayacağım, babamın hatalarına düşmeyeceğim, babam gibi olmayacağım derdim.
Sonra o benim günahkar ilan ettiğim babam birgün öldü. Teşhis etmeye gittim morga.
Soğuktu. Hemde çok soğuk. Ölüsüne bile sarılamadım. Yaşarken hiç sarılmamıştım ki zaten. Öldüğünde de hiç aklıma gelmedi öpüp koklamak, doyasıya sarılmak. Nasıl olsa yaşamıyordu artık kızamazdı bana.
Ne söylersem söyleyeyim kızamazdı ki. O ölüydü artık. Ama yine de yapamadım. Belki korktum yine, belki de şoktaydım.
Ama en çok içimi acıtan şey babamın her zaman o gür sesiyle bağırdığı gibi bağıramamasıydı.
Belki de acıdım ona o an.
Baba seni ilk defa suskun gördüm.
insanı derinden yaralar, yalnız kalır ve sürekli ağlar.
bir yanın eksik kalarak, yıllar sonra hatırladığınızda kursağınızda düğüm olacak acıları size yaşatan hayatın normal seyirlerinden biridir. üstelik çok acıdır.
kimsenin başına gelmemesini dilediğim olay

ama oluyor hayat. ortaokuldaydım babamı kaybettiğimde

daha detaylı ve uzun bi şey yazmayacağım yada babanızın değerini bilin gibi şeyler

ama keşke şuan yanımda olsaydı..
sadece bir kaç anı. eğer babanızı çocuk yaşta kaybettiyseniz babanızdan kalan sadece budur. hatta sayarsınız. ben saydım, dört. dört yaşımda kaybettiğim babamı sadece dört anımda hatırlıyorum. bence iyi bir rakam o yaşa göre.

bir yerden sonra hissizleşmeye başlıyor insan. mezarlığa gitmek özlem gidermek değil de bir görev halini alıyor. gözleriniz dolmuyor, boğazınız düğümlenmiyor. çünkü üzülecek bir şey yok.

bazen aklıma geliyor acaba yaşıyor olsaydı hayatım farklı olur muydu diye. onu biraz daha tanısaydım farklı mı olurdum acaba? ergenlik çağında kaybetseydim kişilik bozukluğu yaşayan bir manyak mı olurdum? otuzlu yaşlarımda kaybetseydim her şeyi zamanında yaşamış memur zihniyetli biri mi olurdum? babasını kaybeden çocuk daha erken olgunlaşırmış. şanslı mıyım ki? erken mi olgunlaştım? hayatın gerçeklerini ilk elden değil de onu daha önce tecrübe etmiş babamdan öğrenseydim daha mı hazırlıklı olurdum düzenbaz oyunculara?

gurur duyuyor mudur ki öğretmen olan kızından? çizdiği hayalin peşinden koşan oğlundan? ya da genç yaşında iki çocukla keşmekeşin ortasında kalmış eşinden? kadınlığından vazgeçip hayatını çocuklarına adamış olan karısından? belki de bu kadar erken bırakıp gittiği için dönüp bakacak yüzü yoktur. peki ya ben? utanmalı mıyım ondan hesap sorduğum için? silahla öldürülmüş biri ne kadar masumdur ki?

ben sıramı savdım. zamanında yeteri kadar üzüldüm ve artık hissizleştim. şimdi siz düşünün.
- alo, abi, babam sesini duysun. sen konuş, o seni duyuyor.
- baba, canım... seni çok seviyorum.
- ...
- yarın gelicem, tamam mı.
- tamam...

ve sabaha uçak bileti bulunur en erken... gece birkaç kere aranır kardeş, durumunda bir değişiklik yoktur. sonra, sabahın dördünde, telefon acı acı çalar.
- alo abi,
- nooldu? (yüreğe çoktan bir ateş düşmüştür)
- babayı kaybettik...
- .....

cennet diye bir yer varsa ki var olduğuna inanıyorum; ben küçük bir çocukken, bir deniz kıyısında, iskeleden, gün boyunca balık tutmuştuk ikimiz. o denizin kokusu, babamın yanında duyduğum sonsuz güven hissi, parmağımın ucunda balıkların denizle dansı, sonra bana içten gözlerle bakarak, oğlum deyişi... oraya gitmek, o günü yaşamak isterim orada yeniden ve yeniden...

seni çok seviyorum baba, bir gün gelicem, tamam mı...
Sırtını yasladığın duvarının yıkılması, gölgesinde uyuduğun ağacın kuruması ne bileyim bir boşluk. Derinleştikçe derinleşen. iki ay oldu beni bırakıp gideli. Rüyamda gördüm bugün. O kadar özlemişim ki babamı, onun yanında duyduğum güveni.. Onun küçük prensesiydim ben neden ve ne çabuk büyüdüm dedirtir insana..
Derin bir sesizlik ve bosluk.
Tum babalar rahat uyusun.
Bu gece rüyamda gercekleşen hadisedir. Üç buçuk atıyordum.
koca bir çınarın yıkılmasıdır. her baba ölür, ama her çocuk babasını hakkı ile sevemez. bu sebeple babamızın kıymetini ölmeden önce bilmeliyiz.
ufak yaştayken babanızı kaybetmeniz büyüyene kadar hayali kahramanla yaşamanıza sebep olan hadisedir.
inanılmaz bir şeydir. ölemez baba, ölmedi. üzerinen 2 yıl geçse de hala dualarında anneye ve babaya sağlık dilerken bulursun kendini. sonra babanın öldüğü gelir aklına. kabul etmek istemez insan. nasıl olur, ölmemeliydi. allah'a isyan değildir bu sadece kabullenmek gerçekten zor. yerini kimse alamaz.
Bir insanın başına gelebilecek dünyanın en zor şeyi, en büyük acısıdır. Canının yarısı gider, hayat anlamsızlaşır. Alışamayacağını, acının dinmeyeceğini bilirsin. Ne zamana kadar mı? Çocuğun olana kadar. Çocuğun oldumu o acı biraz uzaklaşır senden, daha da güçlü olman gerekir belki ondandır, onun sevgisi yepyeni bir heyecanla hayatına yeni anlamlar kazandırır.
Düşüncesi bile çok zor ama; hayatta babanın ölümünden daha büyük acıların da olabileceğini bilirsin artık.
bir anda Büyütür insanı. O ana kadar kaç yaşında olursan ol baban vardır çocuksundur. O gider çocukluk biter.

--spoiler--

kıymetini bil babanın,
hala bir çocuksun sen
saklar gözlerinde bunun son emaresini
çok yaşamışlığın değil
hiç yaşanmamışların bilgeliğini

--spoiler--
hic onemli olmayan bir durumdur.