bugün

toplam da 5 kere izlenmesine rağmen hala insanın içini acıtan film...
film başlangıcında bir kutu selpak mendil kucağa alınır , sonra ilk sahnede bir tanesi kullanılır ... * *

bir çocuğun gözünden yansıtılan bir dünya. hem hayal hem gerçek . hayal * kurmayı ne kadar erken bıraktığımızın , bir yerlerden gitmek isteyip gidemeyişlerimizin ve bir yerlere varamayışımızın , yaşanılanlar ne ve nasıl olursa olsun hep bizim istediğimiz gözle ve sözle ifade ettiğimizin .... kısacası farkına varışların filmi .
her izlendiğinde insanın kalbini ağrıtan, ruhunu daraltan, boğazını düğümleyen harikulade bir filmdir babam ve oğlum. sinemada ilk izlendiğinde salonlarda yaşattığı acıyı, her defasında dvd, tv vs. yaşatıyorsa bu film başarılı olabilmiş demektir. yapımın başarılı olmasında, olayın ege yöresinin sıcak ve içten dünyasında geçmesinin ve evanthia reboutsika 'nın sıcacık müziklerinin de büyük rolü olduğunu söyleyebiliriz. çağan ırmak gerçekten ince ruhlu bir yönetmen olduğunu baştan sona sergilemiş. oyuncu seçimleri o kadar yerindeki filmde; ben fikret kuşkan'ın yerine başka bir baba, çetin tekindor'un yerine başka bir dede, yetkin dikinciler yerine başka bir sevimli abi, hümeyra yerine ise başka bir babaanne hayal dahi edemiyorum. son olarak bu filmle ilgili iki ters görüşe sahip insanların, aşağılayıp dikkat çekmeye çalışan ruhsuz tayfasına ''yuh'', bir ince noktasından, bir sözünden bir duygusundan dahi vurulup içi acımayanlara ise ''maşallah sağlam yüreğiniz varmış'' diyorum.

çağan ırmak, film bittikten sonra insanların eli babasını aramak içine telefonlara gidiyorsa mesajımı iletebilmişim demektir diyor. bu işi fazlasıyla başarmış hepsi...
film bitmis, tavandaki spotlar göz kırparak yanıyor.
koltugun kenarlarını kavramış, gözlerimi kocaman açmış, kayan yazılara bakıyorum. yumruk yemiş gibiyim.
eşim koluma dokunuyor. kaçamak bakıyor tam ışıklar yanarken alelacele siliverdiğim gözlerime. "ne oldu?" diyor (söyleyecek başka şey bulamadığından olsa gerek).
"allah kahretsin ya!" diyorum. "böyle film çekilir mi!"
gülümsüyor eşim biraz, ama pek de gülümsemek değil bu. hem hüzün, hem tebessüm, hem mutluluk... böyle bir hisler karışımı güzel yüzünde. ince parmaklarıyla elimi okşayıp, "kalkalım mı?" diyor.
kalkıyoruz.
bacaklarım titriyor. dizlerim dirençsiz.
gülümseyeyim diyorum, ama eşimin yüzünde yer alandan farklı değil gibi büründüğüm ifade.
kapıdan çıkarken bir "allah kahretsin!" daha çıkıyor dudaklarımdan. gözümün önünde oğlunun yakalandığı marazı ailesine anlatan bir baba:

"elimizden geleni yapaceez deyor doktor, allahtan ümit kesilmez deyyor... ama... herşeye hazırlıklı olun deyor..."
annenin nereye koyacağını bilemediği elleri sarsıntı geçiren yüzüne yükselip iniyor.
teyzenin titreyen elleri bir bardak su götürüyor ağzına.
ve sonra baba "benimden yüzümdeeeeen" diye bağırarak üstünü başını yırtıyor.

kalbimde bir sarsıntı.
bir...
bir...
bir aile özlemi, baba özlemi, sevgi özlemi, hayat bitmeden yasanacaklari yasamak özlemi...
ellerine sariliyorum esimin.
"babamlara gidelim mi?" diyorum.
"gidelim" diyor.
- ona bir oda ver baba, bir evi olsun, ama arada sırada da çıkıp gidebileceği bir ev!!!

repliğiyle beni gözyaşı tufanına sürükleyen muhteşem Çağan Irmak klasiği!!
- babam ve oğlumu izledin mi?
- evet
- ağladın mı?
- yoo
- ne duygusuz adamsın lan..

----------

şu diyalog 228 kez yaşanmıştır, yani ben mi duygusuz dexterın tekiyim yoksa millet mi çabuk açıyor muslukları anlamadım.. bi daha gittim filme ağlamak için selpakları da çektim hazırından, film bitti bende yine tık yok.. tavandaki spotlara gözüm açık baktım baktım baktım.. bi damla ancak geldi, olmuyor olmuyor..
insan psikolojisini, ''baban da batsın oğlun da...'' dedirtecek kadar bozan film. Ama izlediğim en güzel filmlerden biridir.
4 sefer izleyip her defasında farklı yerlerde gülüp, ağladığım film. çetin tekindor'un, hümeyra'nın fikret kuşkan'ın şerif sezer'in ve ege tanman'ın oyunculuklarının, hikayenin doğallığının ve saflığının üzerine söylenecek söz yoktur.şaşıfelek çıkmazı, asmalı konak, mustafa hakkında herşey ve tabii ki çemberimde gül oya dan sonra çağan ırmak'ın hafızama ve kalbime altın harflerle yazılmasına neden olan filmdir. emeği geçen herkese sonsuz teşekürler
herkesin bir babası olabilir ama herkesin pekçok oğlu olabilir.
oyunculukta son nokta için izlemeli..

http://www.youtube.com/watch?v=jyufXvJnQ2w
http://www.youtube.com/wa...p;mode=related&search=
ilk kez bir sehirler arası otubuste izledigim, kendimi aglamamak icin kendimi cok kastıgım,
aglama sesimden yanımda uyuyan yaşlı amcanın uyanmasına ve

-evladım bişe mi oldu, bir yerin mi agrıyor niye aglıyorsun?

demesine sebep olan, izledigim en duygusal turk filmi.
aglarken gülünebilen, yada tam tersi durumun yasandığı,seyirciyede aynı duyguları yaşattığı muhteşem sinema filmi. *
iki baba ve iki oğul, toplam üç kişi paradoksu.
bi' numarası olmayan neo-arabesk film.
türk sinemasının doğallıktan uzak,sinemayı para basma aracı olarak gördüğü,yarıyıl tatiline denk getirilen gaydırı gubbak filmlerin aksine son dönemlerdeki en iyi türk filmlerinden biri.
deli gibi ağlatan çağan ırmak filmi.
(bkz: insan büyüdükçe hayalleri küçülür mü baba?)
12 eylul etrafında izlek olarak aktarılan filmlerin en belirgin duyumsaması mağduriyettir. Dönem etrafında şekillenen, Bekle Dedim Gölgeye, Eylül Fırtınası, Sis, Vizontele Tuba ve Beynelmilel karakterlerin dağılımı ve son kertede yaşanan huzunsel dramlarıyla seyirciyi bu mağduriyet kuşağına sarmalamaktadır. Bu filmlerdeki karakterlerin ortak nüveleri ise toplumdan soyutlanmış, içe kapanık, yeniklik psikolojisi içerisinde bulunmalarıdır. Adeta birbirini besleyen bir alanda hayata gecirilmiş bulunan bu filmlerde kurban edilen ise '' sol kulturdur ''. Sol ideolojinin toplumsal alandaki işlevsizliğinden fazlasıyla nemalanan bu filmler yumuşak karın keşfetmişcesine solu yargılamaya devam etmektedirler. Babam ve oğlum'da öncülerinin devamını getiren senaryosuyla, darbenin yarattığı tahribattan çok sola bilet kesen anlayışın devamıdır.

Film artık ezbere alınan sahneleriyle '' bir geri dönüş '' hikayesi olarak imgelensede, asıl olarak ''karşılaşmanın yoğunluğuna '' indirgenebilecek bir izleğe sahip olduğunu söyleyebiliriz. Kurgunun '' karşılaşmaya '' abanmış metaforik düzlemi daha ilk sahneden itibaren seyirciye başarıyla sunulmaktadır. Filmin doğasal esprisi de bu karşılaşma anlarının filmin genelinde sıkca yer etmesindendir. Bu karşılaşma anları çoğu zaman belirsizlik vede sert söylemlerle donatılarak filmin devamsal merakını da beslemektedir. Karşılaşmanın yoğunluğu nereden bakılırsa bakılsın, izleyici için sihirli bir andır. Bilinç yarılması, duygu artırımı olarakta ifade edebileceğimiz bu zamansal sıkışmışlığın mucizesi doğası gereği çift yonludur. Karşılaşılanın manasının baskın olduğu bu anda, ilk mucize rastlanılanana beslenen hissiyattır. ikinci mucize ise bilinmezliktir. işte bu bilinmezlik hali babam ve oğlum' da seyirciyi askıda tutan belirleyici öznedir. Seyirci ikili bir gerilimin izleğine kapılarak kurguya abanır..

Bu kurgusal gelişim, ilk andan itibaren seyirciye sunulmaktadır.. Seyirci, politik tavırlı baş karakterin 12 eylul ile tanışmasını dramatize edilmiş bir anın ardından izler . Yitirilen eşten daha da baskın olan sadık ın darbeyle tanışmasıdır. Bu tanışma anın ertesinde seyirci( fragmanlar hızla akarak )sadık ın ölümcül bir hastalığa yakalandığını seyreder. Çaresizce yıllar önce terk ettiği aile ocağına dönmek zorunda kalan sadık, oğlu denize yolda verdiği öğütlerle karşılaşmanın ağırlığını seyirciyle paylaşmaktadır. Aile ocağına dönüş sırasında oğlu deniz'in tekrar ettiği '' Dedem, o beni sevene kadar ben ona dede demiyeceğim; belki baştan beni sevmez ama üzülmeyeceğim, sonra beni severse ona dede diyebilirim '' sözleri karşılaşılanın negatif bir hissiyatla hareket edeceğinin ifadesidir.. .

Gerilimlerle yuklu ikili bir '' rastlaşmanın '' sadık üzerindeki etkisini aile ocağına yaklaşırken algılamaktayız. Aile ocağına dönuşun aktarıldığı sahnede sadık istemsizce bir tepkiyle oğlu deniz'in elini daha bir sert sıkmaktadır. ileride ki sahnelerden anlayabileceğimiz gibi sadık'ın aile ocağı ile vedalaşması tamda bu noktada başlamıştır. Psikanalist bir yaklaşımla, Sadık, gecmişin tezahuru olabilen bu anı tekrar yaşamaktadır. Kendi ürkütücü mazisiyle tekrar buluştuğu bir an olarakta yuklendirebileceğimiz bu sahne, diğer yandan da teslimiyet yuklu kaybetmenin acılımı olabilmektedir. Seneler once red ettiği bir yaşama, tekrar sokulmaya çabalamanın ağırlığına bir destektir çoçuğunun eli...

Sadık 'ın babasıyla, deniz' in dedesiyle ilk rastlaşması gerilimin seyirciyle apacık paylaşıldığı sahnedir. Öncesinde negatif yuklemde bir ilişkinin doğabileceğini kavrayan seyirci, ilk rastlaşmanın ardından gerilimli bir ilişki alanına sokulmaktadır. Bu gerilimli alanda önce deniz'le- dedesinin arasındaki ilişkinin kurulmasını, ardından babanın sadık la ilişkisini duzleme sokmasını izleriz. Gerilimsel bir atmosferde verilen bu rastlaşmalar, yeniden keşfedişler kurguyu asıl biçimlendiren omurgadır. Başarı ile işlenen bu kurgusallık filmi de izlenebilir kılmaktadır..

Filmin başarıyla işleyen bu tarzının yanında neden bir sol karakterin filme sızdırıldığına asla cevap alamıyoruz. Anlatılanın öykusu sol bir karakter üzerinden imgelenmese, daha doyurucu bir tarza ulaşabilirdi.

Sol gibi değiştirici, dönüştürücü ve son tahlilde iktidar talep edici bir siyasi yönelimi, filmde de işlendiği haliyle muhafazakar ve geleneksel bir aile bakışına boyun eğdirmek kurguyu inandırıcısızlığa teslim etmekte.

Filmde, sol tandraslı bir dunyadan uzatılan karakterimiz işkence görmüş, cezaevinde tutuklu bulunmuş birisidir. Bu anlamıyla ödenmesi gereken bedeli fazlasıyla ödeyen bir karakterdir. Filmin belli sahnelerinde karakterimiz ödenen bedellere dayanarak bayat solcu diyalogları sahnelemektedir. Solun bir yaşamsal döngu formasyonundan sıyrılarak, sadece iktidar talep eden bir varlık nedenine indirgendiğini gözlemlediğimiz bu sahneler ise ısrarla izleyiciyi mağduriyetin doğurucu kaynağına yöneltmiyor.
Diğer yandan 12 eylül gibi bir rejimin sadık ın ailesinin yaşadığı kasabaya ulaşmadığını gözlemliyoruz. Sadık ın hayatında kesintilere, bedellere, eşinin ölümüne sebep olan 12 eylul darbesinin, pastrol havada sunulan bu ege kasabasına hiç bir etkisini film seyirciyle paylaşmıyor. Sert kırılmaların yaşandığı bu dönemde, ege kasabasındaki aile ocağı kesintiye uğramadan sürekliliği devam eden bir devinimde adeta. Darbenin sadece karşıtını cezalandırdığını alttan alta kolonlayan dil, film boyunca tekrar tekrar kendini temellendiriyor.

Tum bu kurgusal zorlamanın dışında asıl düşündürücü olan ise, hala sol üzerine yapılan basit suclamaların kahramanımızın dilinden tekrar üretilmesidir. Aynı dönemde binlerce sol taraftar işkence tezgahlarında bedel ödeyip, cezaevlerinde ölüm orucu direnişleri sergilenirken, pagan dili edebiyatıyla ''reklam şirketlerine'' çalışan oldular eleştirisi artık gulunc bir zorlamalık olmakta. Bıktırıcı bir tadla, solu yaftalayan bu sığ eleştireliğin dışında kurabilecek daha gercekci örneklemelere ihtiyac olduğu kesin..

Babam ve oğlum, zorlama bir kurgusallıkla solun dunyasından sokularak son aşamada solu ezen anlayışın devamı aslında. Paylaşımın, eşitliğin, mucadelenin dunyasından arındıralarak sadece üstün körü bir dağıtımla suslenen sol karakterler ne 12 eylul eleştirisi kurabilmekte nede yaşanılan acıların kaynağını aktarabilmekte. Sadece bir dönem içerisinde mucadele eden, yaşanmış bitmiş bir ideolojinin mağdurları olarak tanıtılan bu karakterlerin sol adına,sola bilet kesme anlayışları acaba turk sinemasında daha ne kadar surecek....
çetin tekindor'a bir kez daha hayran bıraktıran film. özellikle o kollarını açıp "gitme diyeydim" dediği sahnede insan ağlamamak için kendini zor tutuyor ve beceremiyor..
http://www.youtube.com/watch?v=6DPQ6hE806c
mazoşist eden film.izle izle ağla; sinemada izleme cesaretini gösteremedim hiç, evde izledim ama tek başıma on numara bir film.tek kelimeyle on numara.
sarsıcı, ukte bırakıcı, boğazda yutkunmak hissi uyandırıcı ama yutkunmayı zorlaştırıcı film.
ayrıca soundtrack için (bkz: evanthia reboutsika)
Türk sinemasının en iyi filmlerindendir. Çağan Irmak ismi bunun için yeterli gelir.
mustafa hakkında hersey den sonra gelecegi belli olan filmdi, cagan ırmak turk aile yapisini ve isini cok iyi biliyor. ama artık cıtayı yuksektti, daha iyilerini yapması lazım, isini zora soktu. sinema da bunun bir adi var, ama ben bilmiyorum.
gösterime girdiği ilk 6 hafta gişe yapamamış,sonra basının insanları, insanların da birbirini gazlayarak
büyük ilgi gösterdiği film.film çok güzeldir o ayrı konu.
baba olmayı düşünen bir kişiye, baba olmayı en baştan düşündüren filmdir.
(bkz: arşivlik filmler)