bugün

kişisel deneyimlere göre çekilmekten kaçılamayacak ve en az iki ay sürecek, belirtileri gözyaşı, hayalkırıklığı ve boğazın düğümlenmesi olan hastalıktır. aşık olanın kabullenmesi gerekendir. aşk yoksa acı da yoktur.
bir çok duruma göre farklı dozlarda yaşanan,şiddetli ve travmatik acı. Aşık olduğumuz kişinin bizim için neyi temsil ettiğine bağlı olarak daha ağır veya hafif yaşanabilir. temsil ettiği şeyi bulup, bu herneyse ondan geri almamız gerekmektedir. Çünkü aslında kimsenin sayesinde "mutlu, genç, kendine has, akıllı, duygusal, özgür,vb" olmayız. Bunları kendi başımıza sahiplenmemiz bazen kolay olmayabilir, bu yüzden aşık olduğumuz kişi bizim "akıllı" tarafımızı veya "özgür" tarafımızı temsil ettiğinde o gidince aklımız veya özgürlüğümüz veya temsil ettiği şey her neyse onu da kaybetmiş oluruz. Bu bir insana zamanıyla koşulsuz verilen bir benlik parçasının sökülüp götürülüvermesiyle kalakalınması durumudur. "emanet değildim oysa" der insan. oysaki kalp imza atmaz, reşit değildir zaten, hiç bir zaman da olmaz. Bir çocuğa da (başkasının kalbi) benlik emanet etmek ateşe körükle gitmekten farksızdır. aşk acısı süreci, kendini geri alma sürecidir bir bakıma, alamayan ölür. ama ölmeye değil yaşamaya geldik, bu yüzden de ölüm kalım meselesidir aslında.
ask acisi dunyadaki butun acilarin en kotusu ve dayanilmazidir. hatta meshur isot biberi bile ask acisinin yaninda milka sutlu cikolata gibi kalir.
herşey olur herşey büyür
herşey geçer hayat kalır (bkz: yağmur) demiş, diyebilmiş Bülent Ortaçgil.
güzel seylerin sonunun oldugunun kaniti, ayrilik günlerinde yüksek dozda olan aci.
garip bi acıdır..fiziken bi darbe almamışsınızdır, somut bir yeriniz zarara görmemeiştir acımıyodur..ama duygularınız yaralıdır yeminler üzerine yeminler etmeniz an meselesidir..bir dahaki aşk macerasına kadar tabi..
sizin yıllardır düşünüp kendinizi yırtıp kurduğunuz,gözünüzden bile sakındığınız o hayallerinizi, tam gerçekleşecekmi acaba diye düşünürken bir burun hareketise başınıza yıkan hareketle başlayan olaylar zinciri.
insanın içine oturur.
bazen de hiç sahip olunamamış bir duyguya duyulan özlemdir. sahip olunamamış diyorum çünkü paylaşılmayınca hiçbir zaman iplerini ele bırakmamış, sahip olma duygusunu hissettirmemiştir. kendi kendine hissetmiş, sızılarını yüreğe akıtmıştır.bu durumda aşkı duyduğuna sahip olmak söz konusu bile değildir, belki olmamalıdır da.. tek bildigim eğer aşkıma sahip olabilecek duruma gelsem, aşkı sonsuz güzellikte bir sevgiyle hissedeceğimdir..
aşk acısı diş çektirmek gibidir. önce çok korkarsın terkedilmekten. bir daha ağzında ve yüreğinde aynı tadı alamamaktan. çok alışmışsındır geceleri sıcak bir nefes eşliğinde uyumaya. soğuk yatak mezar gibi gelir ruhuna. terkedildiğinde önce çok canın yanar. kanarsın. sonra kanaman geçer sızı başlar. onu unuttun sanırsın. ama dilin her değdiğinde terkedilen yerine, anlarsın o artık hiç dolmayacak büyük bir boşluktur. hayatının azı dişi gitmiş, yirmi yaş dişi çıkmıştır . artık büyüyorsundur
onu bir daha görememektir. *
midenizi elinize alırsınız. üç ay boyunca ilaçlar abuk sabuk şeyler kullanırsınız mide sorunlarınız geçmez olay endoskopilere kadar gider, ilaçlardan saçlarınız dökülmeye baslar, ama tüm bunlara rağmen güzel şeydir. hayatı yaşanır kılar.
işte bu yüzden;

--spoiler--
Bir derdim var bin dermana değişmem.
--spoiler-- *
(bkz: aşk acıtmaz kanatır)
erkektir, sever paspas olur ezilir hayatının kadınıdır artık o kimse yoktur başka,sadece o vardır, gözleri görmez, mantığı artık bi süreliğine yoktur. sadece kalbi vardır ,mantığını kullandığında artık çok geçtir. erkek en büyük hatasını yapmıştır, inanmıştır, sevmiştir, aşıktır, ama bilmez aşk kendi kendini bi odaya kapayıp anahtarıda yutmaktır.
zil zurna sarhoş bir şarapçının ağzından;

''aşk bir bıçak yarasıdır, ne kadar dikiş atarsan at izi kalır''..
damarlarında gezinen zehiri sevebilmektir. bi de çeken bilirmiş.*
ızdırapların en büyüğüdür. sevipte kavuşamamak, karşılık görüp te ulaşamamaktır...
şiir yazmakla sonuçlanır, insanı duygusallaştırır, finallerden bıraktırır. bir yazar arkadaştan okuduğum kadarıyla; erkeği kadınsılaştırır.
eğer ilkse yoğun bakımda bir sene tamamı iki sene süren, ama sızısı ömür boyu devam eden acı.
her insan evladının öyle ya da böyle yaşadığı acıdır. ölüm acısı yaşamışsınızdır. bir daha geri dönmeyeceğinden emin zamanla kendinizi avutmanın yollarını bulmuşsunuzdur.

aşk acısı böyle değildir işte . gider , bırakır sizi. "-seni o sanmıştım !" der ve arkasına bakmadan çekip gider aşk olduğunuz . olduğunuz yerde kala kalırsınız . gözler o yola takılı kalır dönecek sanarak .

asla anlamayacağınız bir boşluğa düşersiniz , birileri gelip sizi oradan çıkarana kadar ...
çektirenin götünde çıban çıksın diye söylenilesi nalet hede.
vücuttaki tüm acılardan galip gelerek sadece tek bir acıyla sizi başbaşa bırakan, çekilmesi zevkli, yüreği burkutan, göz yaşlarını ve sümükleri doğru orantılı akıtan, kurtuluncaysa derinden bir "ohh!" çektiren acıdır; acıların kralıdır.
(bkz: genç werther in acıları)
(bkz: içine ne kattınız lan bunun)
çekilecek dert değildir. Allah kimseye, hatta düşmana bile vermesindir.