bugün

türkiye'nin son dönemlerde kanayan yarası, askeriyeyi kendisine düşman bellemiş kişilerin yegâne saldırı cephesi olmuş olandır. ama namümkün değildir...

geçen gün "müslümanların, askeri sınırlar içerisine girememesi" üzerine bir şeyler okumuştum ve aklıma top sakal(ya da keçi sakal diyelim) ile de aynı hassasiyete maruz kalındığı gelmişti.

sonrasında bu konu üzerine biraz daha kafa yormanın, biraz daha gözlem yapmanın gerektiğini düşündüm ve işe de ulaşılabilir en yakın yerden(kendi yakın çevremden) başladım.

dayım askeriyede olduğu için az çok bir hukukumuz vardır askeriyeyle. aksaklıkları, abuklukları,... gözle görülür noktada vardır. hemen her kurumda olduğu kadar diyebiliriz pekala(emniyet genel müdürlüğü, milli eğitim bakanlığı,...).

derken geçen eniştem ile beraber bir türk kahvesi muhabbetimizde konuyu açtım. son yıllardaki kutuplaşmadan dem vurup da önceden valide sultan ile orduevlerine sorun yaşamadan girebildiğimizi falan söylediğim sırada teyzem ortak oldu muhabbete ve başladı anlatmaya:

2009 ve yaz mevsimi... iki teyzem, bir kuzenim ve anneannem(dördü de başı kapalı insanlardır) doktora(gülhane askeri tıp akademisi'ne) gidiyorlar. anneannem önceden prosedürü bildiğinden olsa gerek başörtüsünü "iğne" ile tutturmuyor da çenesinin altından fiyonk şeklinde bağlıyor(saçı gene görünmeyecek şekilde). teyzelerim ve kuzenim de eşarplarını, çenelerinin altından iğne ile tutturmuş durumdalar. derken gata'nın, kapısına geliyorlar. asker, teyzemlere "yenge" diyor "siz de teyze gibi bağlarsanız eşarplarınızı; hem siz sorun yaşamazsınız içeride, hem de ben zor durumda kalmam." derken teyzelerim ve kuzenim de eşarplarının iğnesini çıkartıp sâkince fiyonklarını atıp, ellerini ve kollarını sallayarak giriyorlar içeri. yaygara kopartmıyorlar, "vay efendim siz, bizi nasıl almazdınız" demiyorlar, topyekün başlarını açıp da sıfırdan bağlamıyorlar. sıfır artistlik yani...

buradan, mağduriyeti olan arkadaşlara duyuruyorum: eşarbı fiyonk şeklinde bağladığınız takdirde hiç bir sorun yaşamıyorsunuz. e tabi karşınızdaki garibim, erbaşın ideolojisine, o anki psikolojisine ve ona karşı olan tavrınıza da bağlı durum biraz.

(bkz: hadi eyvallah)
ordunun asli işi olan teröristle mücadeleyi bir kenara bırakıp, kışlasına giren insanların kafasındakı örtüye karışması durumunda ortaya çıkan problemdir.

(bkz: Lafta peygamber ocağı olmak)
probleme çözüm önermek değil problemin ortadan kaldırılmasıdır doğru olan.
nizamiyede moda kontrolüne izin vermek acizliktir.
yarın bir gün cuma namazına veya bir yakınının cenazesi için gelmiş top sakallı adama imam böyle giremezsin arkadaşım!! çenendekileri kes sadece bıyık kısmı kalsın, bak o zaman sorun yaşamazsın derse ne olacak peki??
islamiyet'in bir türbana sığınacak kadar aciz bir din olmadığını göstermek içindir.
niyeti gerçekten örtünmek olanlar için gayet mümkündür.

(bkz: orduevlerine müslümanların alınmaması/@protest sanayici)
niyet okuyucuların keyfinin kahyasına göre değil evrensel insan haklarının bir parçası olan din ve vicdan özgürlüğü ilkesine göre kimsenin karışmaya haddi olmayan durumdur. isteyen başını açar isteyen de dilediği gibi başörtüsünü takar. kimlik tespitini imkansız hale getirmyen herhangi bir bağlama şekline karışmak da kimsenin haddine değildir, aksini savunmak faşizmdir.
kimse, kimsenin "dini inançlarına" müdahele etmek lüksüne sahip değildir ve askeriye dediğimiz "kurum" da bu açıdan bakar olaya. ve fakat bazı "siyasi" semboller vardır ve sadece askeriyede değil hemen bütün kurumlarda(özel sektörde de bu böyledir, çalışanları bilirler) de işleyiş bu yöndedir.

geçtiğimiz aylarda iş yerime, tankçı beremi takarak gittiğim için yazılı uyarı aldığımı bilirim ve özel müteşebbislerce kurulmuş-işletilen bir kurumdu çalıştığım yer.

veya geçmişte keçi sakal(müslümanlıkla bağdaştırmak nâmümkündür sanırım ki bu sakal şeklini) ile ordu evine alınmadığımı bilirim... ve gene tekrarlamakta fayda var "kurumlar" tarafından "uygulanan", "kılık, kıyafet yönetmeliği" buradaki esas olandır.

bunun yanı sıra, fatih'in çarşamba semtinde ikâmet ettiğim dönemlerde giydiğim t-shirt(guns'n roses t-shirtü) yüzünden üzerime yürüyen at gözlüklü gafilleri de bilirim. hem de bu olay zuhur ederken "her hangi" bir kurum sınırları içerisinde de değildik. allah'ın sokağında bu tepkimeyle karşılaşmak, insan haklarının bir parçası olan inanç ve vicdan özgürlüğünün, neresindedir düşünmek lazım. "kurumlar kanunu" ile kurumların "kılık-kıyafet yönetmelikleri" gene en azından hukuki bir "haklılık" getirmekte kuruma. peki ya allah'ın sokağı?
(bkz: yemin torenine alinmayan basortulu anne)

http://www.radikal.com.tr...09.2010&CategoryID=97