bugün

"Zaman hızla akıyor...
-Ne dedin?
Zaman diyorum, geçiyor..."

(bkz: Vişne Bahçesi)
Basit kadın; güzel olmayı zeki olmaya tercih eder. Çünkü basit erkekte zekayı anlayacak kafa değil, güzelliği görecek göz var.
ilk okuduğumda bu neymiş ya dedirtmişti 6 ciltlik versiyonu vardı şu yeşil basımdan hepsini okudum çoğunun sonunda istemsizce sırıtıyordum. Gogol' ün eserleri de bana aynı tadı vermişti, gerçi o biraz mala bağlatıyor insanı. Ama en sevdiğim öykücü O. Henry' dir.
"başkalarının yalanlarını dinlemek ve yalanları yutmuş göründüğün için seni aptal bellemelerine göz yummak, alçalmayı sineye çekmek, dürüst, özgür insanların yanında olduğunu açık açık söyleyememek, üstelik yalan söylemek zorunda kalmak, gülümsemek… hayır, hayır, beş para bile değeri olmayan bir lokma ekmek, bir sıcak köşe, bir mevki için çekilmez bütün bunlar. böyle bir dünyada yaşanmaz!"

demiş büyük yazardır.
0:00 0:29
Kıl bir tarzı vardı. Dımdızlak bırakır hikayelerim sonunda.
Tabancalar hakkında düşüncesi çok aydınlatıcı olan hikayeci.

(bkz: şüphe yoksa şüphe vardır)
"Yaşam geçip gitti, hiç yaşamamışım gibi..."
çehov'un ölümüyle ilgili bir yazının tarafımdan özetlenmiş halidir. okuma müziği önerisi de can güngör'ün yalnız ölmek

ölüm, her ölümlü için bir sondur biliriz ama unutarak. aldanmayı seçeriz, tahammül edebilmek için. eğer bir hastalık söz konusuysa ya bir doktor ne yapar? herkesten evvel kendileri anlar elbette. anton çehov'da ölümünün yaklaştığını görmekte iki kere şansız olanlardandır. hem doktor hem yazardır çünkü.
bir doktor arkadaşına ölümünden iki hafta önce yazdığı mektupta şöyle der:
"iyice düzeldim. nefes darlığından, bir de giderilmesi imkansız tembelliğimden gayrı bir sıkıntım kalmadı."
çok genç yaşta tüberküloz olmuş. 1904 yılında, vişne bahçesi adlı oyununun temsilinde sahneye çıkmakta zorlandığında henüz kırk dört yaşındaydı.

ölmeden önce kütüphanelere kitap desteğinde bulunuyor ve bunu şöyle açıklıyordu:" durup dinlenmeden başkaları için çalışacağız ve zamanımız geldiğinde boyun eğerek öleceğiz. mezarın ardında; acı çektiğimizi, ağladığımızı ve acı bir hayat yaşadığımızı söyleyeceğiz."

durumu ağırlaşınca bir tüberküloz uzmanı arkadaşının yanına berlin'e gider. kaplıcada bir arkadaşına mektup yazar ve durumunu ölümünden üç gün önce şöyle açıklar:
"ateşim hep yüksekti, bugün kendimi sağlıklı hissediyorum... ama yürürken soluğum öyle daralıyor ki, imdat diye bağırsam yeridir. moralim çok bozuluyor. sekiz kilo kadar zayıflamışım. buranın havası çok sıcak... sanki isveç yolculuğuna çıkıyormuşum gibi yanıma yalnızca kışlık giyecekler almışım!"

o sıcak temmuz gecesi odasında öksürük krizine yakalanır. 2 temmuz 1904. hayatında ilk defa karısından bir doktor çağırmasını ister. doktor gelene kadar eşi olga rahatlaması için anton'un göğsünün üstüne içi dövülmüş buzla doldurulmuş bir kese koyar. çehov, karısının kolunu iterek: "boş bir kalbin üzerine buz konmaz!" der.

gelen doktor boş kalbi canlandıramaz! anton yatağında doğrulur ve alman doktora "ıch sterbe!" der. "ölüyorum!"

bu söylemesi zor sözcüğü başka bir dilde telaffuz etmesinin nedeni nedir? ya durumun ağırlığıyla alay etmek ya da hekim alman olduğu için ona nezaket göstermek. her iki durum da anton çehov'un karakterini yansıtmıyor mu?

tanıştıkları ilk gün kadehini kaldırıp "merhaba, hayatımın son sayfası." dediği olga'ya bakarak doktorun verdiği son kadeh şampanyasını göstererek "çoktandır şampanya içmemiştim."der ve sessizce sol yanına uzanır.

olga bu anı şöyle anlatır: "hiçbir insan sesi duyulmuyordu, günlük yaşamın çalkantısı yoktu. yalnız güzellik, dinginlik ve ölümün büyüklüğü vardı."

anton çehov 1903'te bir gece ivan bunine: "biliyor musun? yedi yıl boyunca beni okumaya devam edecekler." demiş. bunu söylerken 6 yıl daha yaşayacağını ölümünden sonra sadece bir yıl okunacağını hesap etmişti.
yanılmıştı.
bu tahminden sonra bir yıl yaşadı ve yüz yıldan fazladır okunmayı sürdürüyor.
'Eğri ayna' adli öyküsünü sinemaya uyarlamak istediğim yazar.

ilk kisa filmim olacak büyük ihtimalle.
'doktor çehov'dan öyküler' kitabını ne vakit okusam, 'eğri ayna' ve 'karım ve ben' öyküleri tüylerimi ürpertir.
Kitap okumaktan yaklaşık 15 yıldır falan nefret etmeme, daha doğrusu büyük odaklanma sorunları yaşanmama rağmen çehov’un eserlerini hiç kopmadan okuyabiliyorum. Hem de bayılarak.

Çehov hakkında edebiyatla ilgili hemen herkesin bir fikri vardır ama son hikayelerinden gördüğüm kadarıyla insanın içinin acıdığı durumlardan büyük komediler, daha doğrusu kara komediler çıkartabiliyor.

Diğer yandan sovyetlerin sosyokültürel yaşantısıyla ilgili de önemli ipuçları da veriyor.

Sanırım bana bu azmi sağlayan bir diğer yazar da gonçarov’du. Yaklaşık 200 sayfa kadar oblomov’u yataktan çıkartmasını bekledim ama sonra çıkmayınca o da hüsranla bitti. Konuyla alakasız da olsa hala merak ederim sonunu.
Bugün doğum günü olan
Dünya edebiyatının en büyük yazarı.

“Ne kadar harika bir gün.
Çay mı demlesem,
kendimi mi assam karar veremiyorum.”

“iyi bir insan utanç duyabilmeli,
bir köpeğin karşısında bile...”

“birileri arkanızdan konuşuyorsa,
onlardan öndesiniz demektir.”

“yalnızlıktan hoşlanmıyorsanız, evlenmeyin”


“Bir adam ve bir kadın, birbirleriyle
ne yapacaklarını bilemedikleri için evlenirler.”
-vecizelerinin sahibi.
"...En acı ve kırıcı olan şey, bu hayatın acılara karşılık olarak mükafatla sona ermemesi. Operadaki gibi zaferle değil ölümle son bulacak olması..."

(Altıncı Koğuş - Anton Çehov)
Bir süreliğine yalnız kalmak tehlikelidir ve bağımlılık yapar. Çünkü ne kadar huzurlu olduğunu görünce

artık insanlarla uğraşmak istemezsin.