bugün

Onun bakışlarında buzlar erirdi. Aramızdan camlar kalkardı.
Ben "mucize" der ürkerdim, o cebime kıpkırmızı bir elma koyardı.
Dudak kıvrımına kıvrılır yatardım. "Serap görüyorum" derdim, inanıp inanmamak arasında kendimi bir salıncağa atardım.
Sonra hayal mi gerçek mi salınımları bırakıp kendimi salıncaktan atardım.
"ipi kopmuş bir uçurtmayım" derdim kendi kendime ve bunu uçurtma için en güzel uçuşun, ipi kopuk olabileceğini düşünürdüm.
Bazıları buna "düşme hali" diyebilirdi. Ağaç dallarına ya da elektrik tellerine takılmadan önceki düşme hali.
Umursamayabilirdim.
Onlar benim elma büyüsünde olduğumu, onun yüzünden başka bir şey görmediğimi,
saatlerce onu seyretmenin, ondan söz edildiğinde, asla dolmayacak bir kuyu açlığıyla dinlemenin ve dolup dolup geceleri oyalanmak için eşek kulaklı bir kralın hikayesini sabahlara kadar ezberden tekrar etmenin nasıl bir şey olduğunu bilmeyebilirlerdi.
Sorsalar söylerdim "vallahi" derdim "ben de bilmiyorum bu kadar derine tüpsüz nasıl daldığımı göğsümde bir ağırlık hissetmeden''.
bir ilhami algör kitabı. şöyle muhteşem bir arka kapak yazısı var.

--spoiler--
"al bu elmayı nezahat" diyebilirdim, "sende bu ad oldukça istersen sıfır numara kel, istersen at kuyruklu olurum. ince bıyıklı tek dişi altın olurum. meftun olurum, meczup olurum. uzaklara bakarım, çıtımı çıkarmam. nasıl söyleyeceğimi bilmem susarım. susmak üzerine konuşmak gerekse, beni çağırırlar, oturur susarım. dolmabahçe saat kulesiyle, çırağan sarayı ile konuşurum. duvarlara yazılar yazarım gizli gizli: 'albayım beni nezahat ile evlendir.' sülüs yazarım, kufi yazarım, latin yazarım. gotik yazamam. yağ satarım, bal satarım, ustamı öldürür ben satarım. yemeden içmeden kesilir, alık olurum. adımı sorsan duymaz olurum. kötü olurum, iyi olmam nezahat. ya bu adı değiştir ya da al bu elmayı. bende sevdiklerince terk edilme endişesi, kafayı yemeye meyyal haller var. al bu elmayı nezahat. yüzünde göz izi var."
--spoiler--
(...)
"Onun bakışlarında buzlar erirdi. Aramızdan camlar kalkardı. Ben "mucize" der ürkerdim, o cebime kıpkırmızı bir elma koyardı. Dudak kıvrımına kıvırılır yatardım. "Serap görüyorum" derdim, inanıp inanmamak arasında kendimi bir salıncağa atardım. Sonra hayal mi gerçek mi salınımları bırakıp kendimi salıncaktan atardım. "ipi kopmuş bir uçurtmayım" derdim kendi kendime ve bunu uçurtma için en güzel uçuşun, ipi kopuk olabileceğini düşünürdüm. Bazıları buna "düşme hali" diyebilirdi. Ağaç dallarına ya da elektrik tellerine takılmadan önceki düşme hali. Umursamayabilirdim. Onlar benim elma büyüsünde olduğumu, onun yüzünden başka bir şey görmediğimi, saatlerce onu seyretmenin, ondan söz edildiğinde, asla dolmayacak bir kuyu açlığıyla dinlemenin ve dolup dolup geceleri oyalanmak için eşek kulaklı bir kralın hikayesini sabahlara kadar ezberden tekrar etmenin nasıl bir şey olduğunu bilmeyebilirlerdi. Sorsalar söylerdim "vallahi" derdim "ben de bilmiyorum bu kadar derine tüpsüz nasıl daldığımı göğsümde bir ağırlık hissetmeden"

(...)
Bu söz beni elmas uçlardan beter çizerdi. Gölgeler arasında gölgeler görebilirdim. Bir Sansar otları hışırdatırdı. Annem bana gerçekleri kabul etmesini, hayat ise onlardan kaçmasını öğretmiş olabilirdi. "Al bu elmayı Nezahat" diyebilirdim, "Sende bu ad oldukça istersen sıfır numara kel istersen at kuyruklu olurum". ince bıyıklı tek dişi altın olurum. Meftun olurum meczup olurum. Uzaklara bakarım, çıtımı çıkarmam. Nasıl söyleyeceğimi bilmem susarım. Susmak üzerine konuşmak gerekirse beni çağırırlar, oturur susarım. Dolmabahçe saat kulesiyle, Çırağan Sarayı ile konuşurum. Duvarlara yazılar yazarım gizli gizli: "Albayım beni Nezahat ile evlendir". Sülüs yazarım, küfi yazarım, latin yazarım. Gotik yazamam. Yağ satarım, bal satarım, ustamı öldürür ben satarım. Yemeden içmeden kesilir, alık olurum. Adımı sorsan duymaz olurum. Kötü olurum, iyi olmam Nezahat. Ya bu adı değiştir ya da al bu elmayı. Bende sevdiklerince terkedilme endişesi, kafayı yemeye meyyal haller var. Al bu elmayı Nezahat. Yüzünde göz izi var.

not: yakında bu entry editlenecektir.
Efendim bitiremediğim kitaplar listesine girmesinden korkuyorum hemde aynı yazarın fakat müzeyyen bu derin bir tutku adlı kitabını birkaç saat içerisinde okumuşken. Anlatı dili cidden çok iyi hatta karakterin halet-i ruhiyesi ile bu kadar uyumlu bir yapı nadir bulunur lakin yine bu dil sebebiyle okuması bir hayli zor. Olay örgüsünün Hızlı atlayışları sadece karakteri değil beni de kaybolmuş hissettiriyor. Bir yabancılaştırma metodu mu izledi acaba yazar? Çünkü karakterle özdeşleşemiyorum ne kadar denesemde.
Neyse otuz sayfa kaldı gerekirse bir daha okurum emeğine sağlık ilhami abi.