bugün

sansürden geçip türkiye' de gösterime girmesi 1995 yılını bulan film . ayrıca bu film ingiltere, Singapur, Malezya, Güney Kore ve ispanya'da yasaklanmış. ingiltere' de 2001 yılında kadar yasaklı kalmış , 2001 yılında kubrick' in ölümünden sonra toplu gösterimine izin verilmiş.
bizzat stanley kubrick yasaklamış filmi. çünkü film ingiltere de gösterime girdikten sonra tıpkı filmdeki gibi sokak çeteleri türemiş ve şehri terörize etmeye başlamışlar. yönetmen de kendi isteğiyle gösterimi durdurmuş
Oldukça fazla cinsel öğe içeren ve insanı derinden etkilemeyi görev edinmiş bi yapım.

Bir çok 25. Kare tekniği, insanı kaosa sürüklemeye sevk ediyor.

Seyirci gözü ile bakarsak güzel bir ana fikri var ancak gizli objeler ve arka plan ana fikrine baktığımda defalarca dehşeye düşüyorum.
pornografik portakal.
burgess'in çok naif ve çok sert kitabı. Bir yerinde şöyle der;

"Bazılarımız mücadele etmeli. Büyük özgürlük geleneklerini savunmak gerek. Ben partizan değilim. Rezalet gördüm mü düzeltmeye çalışırım. Parti isimlerinin hiçbir anlamı yok. Sadece özgürlük geleneği önemli. Sıradan insanlar ondan vazgeçecektir, ah evet. Daha sakin bir hayat uğruna özgürlüğü satacaklar. Bu yüzden dürtüklenmeleri, dürtüklenmeleri gerekiyor…"
gecenin bir vakti okumaya başlayıp sabaha karşı bitirdiğim enfes kitap.
Yönetmen koltuğunda stanley kubrick olan. 1971 yapımı kitaptan uyarlama. Kült film. Ayrıca rahatsız edici bir çok sahnesi olduğundan bir dönem yasaklı filmler arasında yer almıştır hali hazırda yasaklı olduğu ülkeler mevcut.
Filmde absürd karakterler ve itici bir çok unsur var. Yani yönetmen imzasını atmış. Film içinde kişi psikolojisine yönelik deneyler var. Bahsettiğim senaryo dakinden ziyade izleyiciyle sürekli oynaması filmin. Iyinin kötünün birbirine karıştığı güzel film.
Karpuz gibi, pide gibi zamanı olan, olsa da yesek kıvamında dönem dönem izleyip biraz insanlık depoliyim dedirten film.
filmin başında "vay şerefsizler" denilen kişiler ile filmin sonunda "vay şerefsizler" denilen kişilerin değiştiği film. sırf bu açıdan takdir ettiğim bir filmdir bu yüzden.

--spoiler--
filmin başından itibaren alex ve droog'ları yapmadığını bırakmaz. evsiz bir yaşlıyı döver, sonra gider evi olan başka bir yaşlıyı dövüp üstüne karısına tecavüz eder. son olarak da alex tek başına bir eve girip kedi-kadın denilen bir kişiyi kafasına * sik heykeli ile vurup öldürür. bu sahneden sonraki hapishane sahnelerinden itibaren alex'e karşı duyulan nefret kaybolmaya başlar.

ondan sonrası malum, ludovico tekniği. alex bu teknik ile güya adam edilir, fakat gelen vurur giden vurur. önce evden kibarca siktir edilir, sonra filmin başında dövdüğü evsiz yaşlı yakasına yapışır (ilk sahnede kendisine acımıştım ama o sahnede bir güzel kalayladım ona) sonra da polis olmayı başaran droog'ları tarafından tenhaya çekilip bir güzel dövülür. "yeter ulan sayıyla mı verdiler sizi" derken alex daha bitirici vuruşu bile yememiştir halbuki. daha sonra ludovico tekniğinin asıl amacını alex "home" tabelasının olduğu eve ikinci kez geldikten sonra kendisini ziyarete gelen doktorlarla konuşurken anlarız. alex "acısız bir şekilde ölmek istiyorum, sanki her an başıma bir iş gelecek gibi hissediyorum" derken bir anda küt diye makarna tabağına gömülür. son ses beethoven dinletilerek intihara zorlanır (ulan o nasıl bir psikopat sahnedir ya) ama ölmez tabii. o ölürse film biter sonuçta *
--spoiler--

sonuç olarak daha önce de söylendiği gibi kült bir filmdir. beni asıl çeken ise film boyunca "iyi adam-kötü adam" tanımının sürekli değişmesi. sanırım her filmde böyle oluyor.

tamam fularımı çıkardım, sıcak oldu be. *
Ahlaki değerlerin birbirine karıstığı bir toplum ve iyi ile kötünün ayırt edilemez hale gelmesi... Aslında popüler kültürün insan üzerindeki psikolojik etkilerine değinen film. Ancak öyle bi anda algılanamayan izlendikten sonra da "ne demek istedi lan bu" şeklinde kafa yorulması gereken film.

Bir de filmde süt içilen sahneler zihnimde nasıl yer etmişse artık süt görünce aklıma direkt bu film gelir.
herkesin izlemesi gereken filmlerden biridir. hayır okumayı seven bir toplum olmadığımız için okuyunuz diyemiyorum ama bari izleyiniz.
stanley kubrick'in ince bir zekayla sistem ereştirisi yaptığı filmdir. filmin yapıldığı yıl 1971'dir. yani 68 olaylarının yaşanmasından üç yıl sonra. bu dönem avrupa'da devletler refah devlet adına insanların hayatlarına daha iyi bir ideal uğruna müdahale edebiliyordu. işte kubrick amcada bunu göstermek istemiştir. yani sorduğu soru: devlet bir insanı iyi yapma hakkına sahip midir? bunu hangi ahlaki ilkeyle yapabilmektedir. esasında bu gün bu sorular daha somut bağlamlar içinde sorulabiliyor. 2000 öncesi devletin kemalistleştirme ideali, şimdi muhafazakarlaştırma ideali vs. velhasıl kubrick iktidarın sosyal hayatın her alanına girdiğini gösterdiği enfes bir film.
1971 senesi yapımlı sistem eleştirisiyle göze çarpan, psikolojik bir kült filmdir. film bir süre ingilterede yasaklı film listeleri arasında yerini almıştır.
salak sikik bir filmdir. kimse sevmeyince adına sanat dendiğinin en güzel öreneği.

adit: eksiler göz önüne alınırak. bok gibi film aq. beğenenin seyir zevkini de siksinler.
sistem eleştirileriyle dolu, distopik bir kült filmdir.

film algısı çağan ırmak veya dövüş filmlerinden oluşan insanlar için çekici bir film değildir.
ne beklediğinize bağlıdır alacağklarınız...

eğlencelik değil, açıkçası mesajını saçmalamadan verebilen ve bunu sanat sınırları içerisinde kalarak yapabilen bir film de değil...

kubrick'i severiz sayarız ama 60lı ve 70li yılların mayışık yüksek kafasıyla yapılmış bir film.

o yüzden sinema dili, konu bütünlüğü, tutarlılık falan aramayın...

ancak seyredilmesinde fayda vardır hemi de birden fazla kez.

neden?

işlenmemiş (ham) bilgiyle doludur. duyacaksınız, aklınızda kalacak üstüne araştıracaksınız ve kafa yoracaksınız...

zamane filmleri gibi gerçeğin sadece işine gelen bir kesitini alıp, hikayeyi bilet alan en salak kişinin bile anlayabileceği seviyeye dek incelterek yapılmamış bu film...

şimdilerde sinema artık - en azından senaryo açısından - öldü. artık filmlerin sonunda (eskiden çok yapılırdı) bazı konuların ucu açık bırakılıp, kahramanların ufka doğru yürüme sahneleri kullanılmıyor.

yeni bir sinema seyircisi var ve bu seyirci moronlara anlatılır gibi anlatılmasını ve filmin sonunda cevapsız tek bir soru bile kalmamasını istiyor.

bugün çekileydi rüzgar gibi geçti filminin ağzına sıçarlardı "rhet buttler'a ne oldu anlamadık biz" diye... yada uzay macerası 2001'i gösteren sinemadan bilet parasını geri isterlerdi....

dünyada sinema seyircisinin seviyesi çok düştü bizde iyice yerlerde. o türk dizilerini seyredip, kafa yoran adama inception bile frankfurt okulu gibi geliyor anlatım dili ve işlenen konu açısından. a clockwork orange gibi filmler başka bir paralel evren bu insancıklara.

kolay sevilecek, kolay yutulacak bir lokma değil bu film özetle...

ancak bir filmi anlamamak tek başına o filme kaka, pis demek için yeterli değil. hele ki bazı mal değnekleri türedi şimdilerde sinema sitelerinde yorum yapan; adam millete emir veriyor "ben beğenmedim, seyretmeyin!" diye...

herkes her şeyi seyretmek, sevmek ve anlamak zorunda ve/veya kapasitesinde değil. mesela ömrümde bir tam bölüm kurtlar vadisi, muhteşem yüzyıl benzeri dizi seyretmiş olsaydım yada ivedik serisinden bir filmi netten dahi oturup seyretmiş olsaydım bir kubrick filmine olumlu yada olumsuz eleştiride bulunabilecek cesareti kendimde bulamazdım...

herkes önünden yesin anlayacağınız...
bir stanley kubrick başyapıtıdır. çeşitli
araştırma teknikleriyle vicdanın var olduğuna dair kesin kanıtlar sunulur.
"Sevgili kardeşlerim" ifadesiyle kendine bağlayan entel bir kurbick filmi. Scoffield reis detaylarıyla anlatmış gerçi bloğunda.. Her neyse değişim temalı bir başyapıttır.. Değişim.. Rocky 4' üde anımsatmakta biraz "değişim" teması açısından. Ama bu filmde olay birazcık daha farklı yoldan ilerliyor. Rocky' de ki rus ekspresi 'ivan drago' da kafa olarak bu alex gibi aslında sadece bu alex yüzsüz ama drago çekingen biraz.

Neyse alex' i sözel olarak değiştirmek imkansızdır. Bu yüzden hükümetin yeni politikası ile değiştirildi. Kurnazlığını kullanıp bundan yararlandı. Ne anlatıyorum ya?
iyilik ve kötülük kavramı üzerinde durulan ve çok farklı bir dile sahip olan kitaptır. satır aralarında birçok gönderme mevcuttur.

--spoiler--

elimde olsa itiraz ederdim, ama elimde değil. kariyerim söz konusu, devletteki bazı güçlü öğelere karşı sesimin yetmeyişi söz konusu.

--spoiler--

--spoiler--

siz iyiden yanaysanız ben iyi ki diğer tarafa aitim pislikler.*
--spoiler--
birçok kişinin emeği geçmiş olan bir eseri ''kötü'' diye kestirip atmak istemem ama en azından benim için sıkıcı olan bir filmdir. kesinlikle bir mesaj vermek istediği açık ancak -spoiler içerecek- başroldeki elemanın arkadaşlarıyla yaşlı kadının evini basıp yakalandıktan sonraki süreç gayet sıkıcı idi. sona doğru yaşanan tesadüfi rastgelişler dikkati toparlasa da bu sahnelerden kısa bir süre sonra da film bitmiştir.
suç, suçun psikolojisi, ceza, adalet, ahlaki seçim vb. kavramlar üzerine kült bir film.
izleyin izlettirin film hakkında okuyun okutturun hatta kubrick dayının diğer filmlerinide izleyin.
iyilik bir seçimdir. Bir insan seçemediği zaman, insanlıktan çıkmış demektir.
http://wp.me/p5HDhK-f6
Kitabı da filmi de güzeldir.

Suçluları iyileştirmek için kullanılan ludovico yönteminin bir zamanlar gerçekten kullanıldığını öğrendiğimde ayrı bir sevmiştim.

Hepimiz öyle değil miyiz? kendimizin yaptığı zararsız bulduğumuz davranışlar başkaları tarafından sergilendiğinde ne kadar da yıkıcı gelir. Her insanın karanlık bir tarafı vardır.
Psikoloji biliminin yeri geldiğinde insani nasıl ehlilestireceginin göstergesidir. iyiligi tartışılır.