bugün
- iğrenç bir his tarif et47
- mert hakan yandaş13
- nude istemeyen erkek11
- lise aşkınızın evlenmesi8
- numan kurtuluş dem parti görüşmesi29
- dursun özbek gibi olsam utanırım8
- diyanet işleri başkanına audi 6 tahsis edilmesi17
- anın görüntüsü13
- türkiye toplumunun ahlaksızlığa pratik zeka demesi8
- yakışıklı ama zengin erkek14
- çift maaş alan akpli bürokratların ücretlerine zam18
- en yaşlı özelliğiniz18
- hemşire kızlar nasıl oluyor24
- sözlük kızlarına yürüyen vizyonsuz9
- sözlük yazarlarının abileri11
- erkek çocuk için isim önerileri9
- kocaeli de fabrikada yaşanan cinsel grup seks19
- aşkta yaş farkı önemli midir15
- az önce arabamdan inen tatlış kız12
- bebeği gibi seven incitmeyen değer veren erkek18
- atatürk'ün hiç seçime girmeden ülkeyi yönetmesi22
- içip içip entry girmek8
- insanlar melek mi şeytan mı8
- kediye kediş köpeğe köpüş diyen kız13
- arkadaşlar falıma bi bakar mısınız8
- bik bik bu sözlüğün divasıdır19
- emar15
- uludağ sözlüğe nasıl düştünüz43
- 170 boyunda 70 kilo erkek9
- icardi190520
- özgür özel10
- suriyeliler suriye'ye dönsün13
- fake hesabım için nick önerileri9
- karınıza kaşarlı poğaça yapar mısınız8
- emmanuel emenike17
- vücutçu aptal erkek vs gösterişsiz felsefi erkek15
- insana kendini kötü hissettiren şeyler8
- yazarların ruh hali9
- düz dünyacıların güneş tutulmasına bakışı12
- köpekler arasından seri katil çıkmaması8
- köpekleri aklamak için sırtlana iftira atmak10
- bik bik'i ağdacıya götürmek11
- aykolik'in boyu yaşı kilosu mesleği8
- bik bik'in yaşı boyu kilosu8
- türkiye de 120000 atatürk heykeli olması13
- sözlüğün en götü güzel kızı9
- ahirette sorulacak ilk soru8
- sözlük kızlarını kategorize eden utanmazlar18
entry'ler (267)
her gün binlerce entry giriliyor bu sözlükte.
peki kaç tanesi birileri tarafından okunuyor? yazarlar dışında bu sözlüğü takip eden var mı acaba?
bunların cevabını hepimiz biliyoruz. kabul edelim ki uludağ sözlük okunulan değil sadece yazılan bir sözlük.
belli başlı yazarlar dışında okunmaya değer entry giren yok. yıllarca kendimizi "ekşi özenti kasıntı" "uludağ sıcak samimi" diye kandırıp durduk. kimi zaman içimizden biri çıktı "bazı şeylerin değişmesi lazım, yazar kalitesi düşüyor" dedi. her şeyi bilen abiler "beğenmiyorsan ekşiye git! burası uludağ sözlük" diye üzerine çullandılar itin götüne soktular. işlerine gelmiyordu tabi kalitenin artması. onları popüler yapan da zaten sözlüğün berbat bir durumda olmasıydı.
biliyorum, aynı şeyler bana da söylenecek. zall a gelecek olursak.
zall için sözlüğün kalitesi önemli değil. umursamıyor bunu. onun için ne kadar yazar o kadar reklam.
ama şunu da bilsin ki "beğenmeyen siktirsin gitsin" mantığıyla en fazla forum sitelerinin sözlük formatına uyarlanmış bir kopyasından öteye gidemeyecek.
bugün inci sözlüğün bile bir kimliği var. peki uludağın bir kimliği var mı? 2006 dan 2009 a kadar ekşiye kafa tutan bir ortam vardı burada. sonrası ise malum. açın bakın en beğenilen entryler listesine. ne demek istediğimi anlarsınız. zall halen devam eden bu yazar alım politikası nedeniyle büyük bir fırsatı tepti. sonra o dönemdeki okunabilir yazarların çoğu ya silik yedi ya da ekşiye gitti. elimizdekileri dahi muhafaza edemedik. ve en kötüsü de şu anda sözlükte kaliteli yazılar yazan 7 8 yazara ekşiden teklif gelse hiç düşünmeden uludağı bırakacaklarına adım gibi eminim. okunmayan koca bir çöplüğe neden entry girsinler ki?
artık "birşeylerin değişme vakti".
ve bu anket değişimin başlangıcı olsun.
http://anket.uludagsozluk.com/s/35/
peki kaç tanesi birileri tarafından okunuyor? yazarlar dışında bu sözlüğü takip eden var mı acaba?
bunların cevabını hepimiz biliyoruz. kabul edelim ki uludağ sözlük okunulan değil sadece yazılan bir sözlük.
belli başlı yazarlar dışında okunmaya değer entry giren yok. yıllarca kendimizi "ekşi özenti kasıntı" "uludağ sıcak samimi" diye kandırıp durduk. kimi zaman içimizden biri çıktı "bazı şeylerin değişmesi lazım, yazar kalitesi düşüyor" dedi. her şeyi bilen abiler "beğenmiyorsan ekşiye git! burası uludağ sözlük" diye üzerine çullandılar itin götüne soktular. işlerine gelmiyordu tabi kalitenin artması. onları popüler yapan da zaten sözlüğün berbat bir durumda olmasıydı.
biliyorum, aynı şeyler bana da söylenecek. zall a gelecek olursak.
zall için sözlüğün kalitesi önemli değil. umursamıyor bunu. onun için ne kadar yazar o kadar reklam.
ama şunu da bilsin ki "beğenmeyen siktirsin gitsin" mantığıyla en fazla forum sitelerinin sözlük formatına uyarlanmış bir kopyasından öteye gidemeyecek.
bugün inci sözlüğün bile bir kimliği var. peki uludağın bir kimliği var mı? 2006 dan 2009 a kadar ekşiye kafa tutan bir ortam vardı burada. sonrası ise malum. açın bakın en beğenilen entryler listesine. ne demek istediğimi anlarsınız. zall halen devam eden bu yazar alım politikası nedeniyle büyük bir fırsatı tepti. sonra o dönemdeki okunabilir yazarların çoğu ya silik yedi ya da ekşiye gitti. elimizdekileri dahi muhafaza edemedik. ve en kötüsü de şu anda sözlükte kaliteli yazılar yazan 7 8 yazara ekşiden teklif gelse hiç düşünmeden uludağı bırakacaklarına adım gibi eminim. okunmayan koca bir çöplüğe neden entry girsinler ki?
artık "birşeylerin değişme vakti".
ve bu anket değişimin başlangıcı olsun.
http://anket.uludagsozluk.com/s/35/
önceleri bir düştü aşk, gülümserdik uyurken;
sonra bir düştü aşk, dudağından kaldırdık kahpelerin.
önceleri bir düştün güzel kız, ağlayarak uyandım;
sonra bir düştün gözümden, şimdi kupkuru gözlerim.
önceleri bir düştüm, hayat bana imrendi;
sonra bir düştüm, anladım: böyle büyürdü her düş.
yıllar oldu yazmayı bırakalı. en iyisiydi. yukarıdaki şiirin sahibidir aynı zamanda.
sonra bir düştü aşk, dudağından kaldırdık kahpelerin.
önceleri bir düştün güzel kız, ağlayarak uyandım;
sonra bir düştün gözümden, şimdi kupkuru gözlerim.
önceleri bir düştüm, hayat bana imrendi;
sonra bir düştüm, anladım: böyle büyürdü her düş.
yıllar oldu yazmayı bırakalı. en iyisiydi. yukarıdaki şiirin sahibidir aynı zamanda.
mekanı bulmakta biraz zorlanmış olsam da eğlendiğimi söyleyebilirim.
çok iyi olmuş. çok da güzel olmuş. yapanların ellerine sağlık.
abi o değil de ben şimdi hepinizin nickini unuttum. onu nasıl şeyapcaz?
ayrıca zirve nasıl geçti diye merak edenler için: http://inciswf.com/1302803070.swf
çok iyi olmuş. çok da güzel olmuş. yapanların ellerine sağlık.
abi o değil de ben şimdi hepinizin nickini unuttum. onu nasıl şeyapcaz?
ayrıca zirve nasıl geçti diye merak edenler için: http://inciswf.com/1302803070.swf
"amacına göre kullanınca şöyle yararlı böyle faydalı" diyene rastlarsanız hemen koşarak uzaklaşın ondan.
starbucksta daha "oturacak boş masa var mı acep" diye bakınırken yer bildirimi yapan tanıdığım var lan benim.
starbucksta daha "oturacak boş masa var mı acep" diye bakınırken yer bildirimi yapan tanıdığım var lan benim.
3. sezon itibariyle,
merle'in babannesi kaşar.
merle'in babannesi kaşar.
abileri bilmem ama teyzeler fena.
http://inciswf.com/1302803070.swf
http://inciswf.com/1302803070.swf
öyle kalacaklar, hiç gitmeyecekler sonsuza kadar aynı ev içinde yaşayacağız sandım.
önce biri çıktı gitti evden. kabullenemedim, ağladım. gitme dedim ama gitti...
onu bizden alan adamdan hep nefret ettim.
sonra ayrıldılar zaten.
derken
sonra biri daha gitti
biri daha
biri daha...
kaldık bir başımıza.
şimdi ise bayramdan bayrama anca bir araya gelebiliyoruz.
niye bunları yazıyorum şimdi bilmiyorum
ama çok özlüyorum
biraz alakasız olacak belki
nasıl oluyor bilmiyorum ama bu kadının her şarkısı bana özlem duyduğum yılları hatırlatıyor.
bir arada olduğumuz o güzel günleri.
önce biri çıktı gitti evden. kabullenemedim, ağladım. gitme dedim ama gitti...
onu bizden alan adamdan hep nefret ettim.
sonra ayrıldılar zaten.
derken
sonra biri daha gitti
biri daha
biri daha...
kaldık bir başımıza.
şimdi ise bayramdan bayrama anca bir araya gelebiliyoruz.
niye bunları yazıyorum şimdi bilmiyorum
ama çok özlüyorum
biraz alakasız olacak belki
nasıl oluyor bilmiyorum ama bu kadının her şarkısı bana özlem duyduğum yılları hatırlatıyor.
bir arada olduğumuz o güzel günleri.
yenilmiştir.
Birkaç nedeni vardır. Madde madde sıralayacak olursak,
1- umursamıyordur.
2- umursamıyordur.
3- umursamıyordur.
4- umursamıyordur.
5- umursamıyordur.
6- umursamıyordur.
7- umursamıyordur.
8- umursamıyordur.
Ve en önemlisi ise ; umursamıyordur.
1- umursamıyordur.
2- umursamıyordur.
3- umursamıyordur.
4- umursamıyordur.
5- umursamıyordur.
6- umursamıyordur.
7- umursamıyordur.
8- umursamıyordur.
Ve en önemlisi ise ; umursamıyordur.
Sevinçten yerinde duramıyordu,
Mutlu sondu bu albırt için.
Aniden gözlerini açtı ve herşeyin rüya olduğunu anladı.
Ah o boşluk!
Elleriyle yatağının çarşafını sıktı, bir anda ağlamaya başladı.
Bu güzel rüya kâbustan daha beterdi onun için, sonunda uyanmıştı çünkü.
Komidinin üzerindeki saat 3:27'yi gösteriyordu, sonra saatin radyosunu açtı.
Çalan şarkı Halil sezai'den doluna'ydı...
Mutlu sondu bu albırt için.
Aniden gözlerini açtı ve herşeyin rüya olduğunu anladı.
Ah o boşluk!
Elleriyle yatağının çarşafını sıktı, bir anda ağlamaya başladı.
Bu güzel rüya kâbustan daha beterdi onun için, sonunda uyanmıştı çünkü.
Komidinin üzerindeki saat 3:27'yi gösteriyordu, sonra saatin radyosunu açtı.
Çalan şarkı Halil sezai'den doluna'ydı...
6 koli dost ayranla katılacağım zirvedir.
Hadi yine iyisiniz...
Hadi yine iyisiniz...
insanın tüm yirmilik dişleri de yan çıkar mı lan? Bela oldular başıma. Tüm alt dişlerimin yeri değişti, neyse ki kurtuluyorum iki haftaya kadar. O değil de bunların yüzünden iki sene tel takacam iyi mi!
Oğlum senin hiç beynin yok mu? Sana kamera açtıysak ne diye ekran görüntüsünü alıp feysbukta yayınlıyosun ve beni rezil ediyosun lan!!!! Laaaaaaaaan!!!
sırf muhafazakâr kesime yaranmak için saçma sapan yasaklar koyan kurum. Aynı zamanda şu son yasakla iktidar yalakalığında ne kadar ileriye gidebileceğini bizlere gösterdi.
O ne la öyle, kırmızı ruj tahrik ediyormuşmuş...
Bari tüm hostesleri atıp yerlerine erkek alın da kurtulalım amk.
O ne la öyle, kırmızı ruj tahrik ediyormuşmuş...
Bari tüm hostesleri atıp yerlerine erkek alın da kurtulalım amk.
- sen kimsin lan!?
+sen kimsin olum!?
-sen kimsin amk?
+asıl sen kimsin amk!
- ......
+ .....
- ......
+ .....
bu diyolog abartısız bi beş dakika devam eder.
ve taraflardan biri elini hafifçe yukarıya kaldırır
Heh, işte o anda diğer taraf " o el inecek!" Der.
inerse diyolog devam eder ve sonunda bir ekşin olmadan olay kapanır.
şayet o el inmezse %73 kavga başlar.
+sen kimsin olum!?
-sen kimsin amk?
+asıl sen kimsin amk!
- ......
+ .....
- ......
+ .....
bu diyolog abartısız bi beş dakika devam eder.
ve taraflardan biri elini hafifçe yukarıya kaldırır
Heh, işte o anda diğer taraf " o el inecek!" Der.
inerse diyolog devam eder ve sonunda bir ekşin olmadan olay kapanır.
şayet o el inmezse %73 kavga başlar.
liseliler bilmez. Pirison birek yoktu tabi o zamanlar. Sikolfiyılt falan halt yemişti tatar reyizin yanında. adamın hasıydı. böyle herkese posta koyardı.
bi aralar sürekli kanal 7 de yayınlanıyordu.
Hey gidi günler heeey.
bi aralar sürekli kanal 7 de yayınlanıyordu.
Hey gidi günler heeey.
18. ve 19. yüzyılarda dünyanın ayrıntılı bir haritası yoktu. 1700lü yıllardan sonra dünyada gitmedik yer bırakmayan ingiliz kraliyet donanması, keşfettiği yerleri dünya haritasında konumlandırırken hep greenwichi merkez aldı. Yani haklı olarak onu dünyanın tam ortasına oturttu. Kaldı ki osmanlı da bu haritaları kullanıyordu. o dönemin koşullarında inanılmaz derecede doğruluk payı vardı. 1884'te de haritacılık gibi konuları tartışmak üzere toplanan Bir konferansta bu haritaların etkileyiciliğinden dolayı greenwichi dünyanın merkezi kabul ettiler.
Oysa ki coğrafi keşiflerin başladığı ilk yıllarda çizilen haritalarda lizbon şehridir dünyanın merkezi.
Hatta daha da geriye gidecek olursak 13. Yüzyılda hazırlanan mappa mundi gibi ortaçağ haritaları kudüsü merkez alır. Bunun nedeni de eski ahit, tanrının "kudüsü dünyadaki tüm medeniyetlerin merkeszine koyduğunu" söyler.
Yani sonuç olarak, o haritaları ilk çizen bizler olsaydık bırak kayseriyi - istanbulu, hakkari çukurcayı bile dünyanın merkezi yapabilirdik.
Oysa ki coğrafi keşiflerin başladığı ilk yıllarda çizilen haritalarda lizbon şehridir dünyanın merkezi.
Hatta daha da geriye gidecek olursak 13. Yüzyılda hazırlanan mappa mundi gibi ortaçağ haritaları kudüsü merkez alır. Bunun nedeni de eski ahit, tanrının "kudüsü dünyadaki tüm medeniyetlerin merkeszine koyduğunu" söyler.
Yani sonuç olarak, o haritaları ilk çizen bizler olsaydık bırak kayseriyi - istanbulu, hakkari çukurcayı bile dünyanın merkezi yapabilirdik.
Aslında ortaya çıkış neden platine bir ucuz bir alternatif yaratmaktı. Tabi platine göre ucuz.
Saf altınla gümüşümsü paladyum metalinin karışımından oluşur. Ama maliyetlerini daha da düşürmek adına gümüş de kullanabiliyor bazı uyanık kuyumcular. Görünüm olarak saf altından daha etkileyici olduğundan mütevellit bayağı pahallıdır. Parlaklık yayması için metal rodyuma batırırlar. ışıl ışıldır böyle. işte bundan dolayı bir iki yıl içinde o ilk günkü parlaklıklarını yitirirler. satarken de saf altından daha ucuza gider. Yatırımlık değildir anlayacağınız. Eee, sonuçta karışım...
Saf altınla gümüşümsü paladyum metalinin karışımından oluşur. Ama maliyetlerini daha da düşürmek adına gümüş de kullanabiliyor bazı uyanık kuyumcular. Görünüm olarak saf altından daha etkileyici olduğundan mütevellit bayağı pahallıdır. Parlaklık yayması için metal rodyuma batırırlar. ışıl ışıldır böyle. işte bundan dolayı bir iki yıl içinde o ilk günkü parlaklıklarını yitirirler. satarken de saf altından daha ucuza gider. Yatırımlık değildir anlayacağınız. Eee, sonuçta karışım...
1880 li yılların ortalarında atlanta kentinde john pemberton tarafından piyasa sürüldü. şişede falan değildi o zamanlar. Sadece drugstorelarda tezgah üstünde bir bardağın içinde şifa niyetine servis ediliyordu.
Pembertonun bir iki yıl sonra ölmesinden sonra şirketi başka biri satın alınca yine aynı satış yöntemiyle devam ettiler. çünkü o dönemde meşrubatları şişelemek oldukça risk içeren bir işti. Büyük patlamalara ve bunun sonucunda da onlaca işçinin ölümüne yol açabiliyordu. şirketi satın alan asa candler adlı eleman da riske girmeyerek bu ürünü sadece eczanelerde satmaya devam etti. Adam da haklı. Niye riske girsin ki?
Gel zama git zaman bizim reyiz bu işlerin böyle yürümediğini anladı. O sıralarda da iki tane genç avukat bu yeni içeceği şişelemeyi teklif etti. Ve bunlara şişeleme hakkını sattı. Yani o, tatlı ve karamel renkli şurubu üretecekti. Sonra da şişeleme işini yapacak olan bu iki avukatlara satacaktı.
işte bu olay coca cola nın tarihinde bir dönüm noktası oldu. şişelenebilen coca cola daha kolay taşınabiliyor, perakende satış yapılabiliyordu. yirmi yıl içinde önce abd daha sonraki yirmi yıl içinde ise dünyanın en tanınan markalarından biri haline geldi. O yıllarda diğer meşrubatlar hep aynı tip şişeyle satılıyorlardı. Yani tüm şişelerin boyutları tasarımı aynıydı. Coca cola ise kendine özgü bir şişe geliştirdi. bu şişe farklı olduğu için insanlar tarafından çok beğenildi ve benimsendi. Tüm diğer meşrubatlar farklı, coca cola farklı bir yerdeydi müşterilerin gözünde.
Bir başka ilgi çekici konu ise 1929 yılında patlak veren dünya ekonomik buhranında düşen satışları artırmak için uyguladığı stratejiydi.
Birinci dünya savaşının da etkisiyle sanayi üretimini katlayarak artıran birçok amerikalı sanayici "savaş zamanındaki talebin" sürekli devam edeceği gibi bir yanılgıya kapılmışlardı. Savaşın devamı için her türlü şeye ihtiyaç vardı. Ancak savaş bitti ve talep kesildi. ürettiklerini satabilecekleri bir pazar kalmamıştı artık. önce işçi çıkarmaya başladılar. çözüm olmadı ve bir bir fabrikalar kapandı. Aldığı kredileri geri ödeyemeyen bu işletmeler yüzünden bankacılık sektörü verdiği kredileri geri alamadı. Batık krediler hızla artmaya devam etti. 1930 amerikasında coca colanın işleri de hiç iyi değildi. Ama onlar bunu fırsata çevirdi. yaptıkları reklamlar sayesinde coca colayı özel günlerin vazgeçilmez içeceği konumuna getirdiler. Noellerde 4 temmuz kutlamarında ve bir aile için olabilecek her türlü özel günde bayramda mutlaka coca cola tüketilmeye başlandı. Tıpkı şu anda ramazının gelmesiyle iftar sofralarında boy göstermesi gibi. Dünyanın farklı yerlerinde her özel günün tek ortak noktası bu coca cola tüketiliyor olması sanırım. Neyse lafı dolandırmayalım.
Bir de noel baba mevzusu var ki, ilk öğrendiğimde bayağı şaşırmıştım. Araştırmalarıma göre şuanki şişman göbekli ve sakallı noel babanın çizimi de o dönemki coca cola reklamlarıyla ortaya çıkmış. Bunun öncesindeki çizimlerde noel baba, sıska uzun boylu hiç gülümsemeyen sevimsiz biriymiş. Kriz döneminde bu şekilde yaptığı reklamlarla hem satışlarını artırdı, hem de amerikan halkının yok olan birlikteliğini bir nebze olsun tekrar sağladı. Bu nedenlerden ötürüdür ki abd için bir meşrubat şirketinden çok daha fazlasıdır coca cola. Dünyada en tanınan marka. Hatta belki de binlerce farklı dilin konuşulduğu dünyada herkesin bildiği tek isim- tek kelime.
Pembertonun bir iki yıl sonra ölmesinden sonra şirketi başka biri satın alınca yine aynı satış yöntemiyle devam ettiler. çünkü o dönemde meşrubatları şişelemek oldukça risk içeren bir işti. Büyük patlamalara ve bunun sonucunda da onlaca işçinin ölümüne yol açabiliyordu. şirketi satın alan asa candler adlı eleman da riske girmeyerek bu ürünü sadece eczanelerde satmaya devam etti. Adam da haklı. Niye riske girsin ki?
Gel zama git zaman bizim reyiz bu işlerin böyle yürümediğini anladı. O sıralarda da iki tane genç avukat bu yeni içeceği şişelemeyi teklif etti. Ve bunlara şişeleme hakkını sattı. Yani o, tatlı ve karamel renkli şurubu üretecekti. Sonra da şişeleme işini yapacak olan bu iki avukatlara satacaktı.
işte bu olay coca cola nın tarihinde bir dönüm noktası oldu. şişelenebilen coca cola daha kolay taşınabiliyor, perakende satış yapılabiliyordu. yirmi yıl içinde önce abd daha sonraki yirmi yıl içinde ise dünyanın en tanınan markalarından biri haline geldi. O yıllarda diğer meşrubatlar hep aynı tip şişeyle satılıyorlardı. Yani tüm şişelerin boyutları tasarımı aynıydı. Coca cola ise kendine özgü bir şişe geliştirdi. bu şişe farklı olduğu için insanlar tarafından çok beğenildi ve benimsendi. Tüm diğer meşrubatlar farklı, coca cola farklı bir yerdeydi müşterilerin gözünde.
Bir başka ilgi çekici konu ise 1929 yılında patlak veren dünya ekonomik buhranında düşen satışları artırmak için uyguladığı stratejiydi.
Birinci dünya savaşının da etkisiyle sanayi üretimini katlayarak artıran birçok amerikalı sanayici "savaş zamanındaki talebin" sürekli devam edeceği gibi bir yanılgıya kapılmışlardı. Savaşın devamı için her türlü şeye ihtiyaç vardı. Ancak savaş bitti ve talep kesildi. ürettiklerini satabilecekleri bir pazar kalmamıştı artık. önce işçi çıkarmaya başladılar. çözüm olmadı ve bir bir fabrikalar kapandı. Aldığı kredileri geri ödeyemeyen bu işletmeler yüzünden bankacılık sektörü verdiği kredileri geri alamadı. Batık krediler hızla artmaya devam etti. 1930 amerikasında coca colanın işleri de hiç iyi değildi. Ama onlar bunu fırsata çevirdi. yaptıkları reklamlar sayesinde coca colayı özel günlerin vazgeçilmez içeceği konumuna getirdiler. Noellerde 4 temmuz kutlamarında ve bir aile için olabilecek her türlü özel günde bayramda mutlaka coca cola tüketilmeye başlandı. Tıpkı şu anda ramazının gelmesiyle iftar sofralarında boy göstermesi gibi. Dünyanın farklı yerlerinde her özel günün tek ortak noktası bu coca cola tüketiliyor olması sanırım. Neyse lafı dolandırmayalım.
Bir de noel baba mevzusu var ki, ilk öğrendiğimde bayağı şaşırmıştım. Araştırmalarıma göre şuanki şişman göbekli ve sakallı noel babanın çizimi de o dönemki coca cola reklamlarıyla ortaya çıkmış. Bunun öncesindeki çizimlerde noel baba, sıska uzun boylu hiç gülümsemeyen sevimsiz biriymiş. Kriz döneminde bu şekilde yaptığı reklamlarla hem satışlarını artırdı, hem de amerikan halkının yok olan birlikteliğini bir nebze olsun tekrar sağladı. Bu nedenlerden ötürüdür ki abd için bir meşrubat şirketinden çok daha fazlasıdır coca cola. Dünyada en tanınan marka. Hatta belki de binlerce farklı dilin konuşulduğu dünyada herkesin bildiği tek isim- tek kelime.
Yeşim diye bi kız vardı bizim sınıfta, böyle nasıl desem...
Yani biraz, şey gibiydi. çok çirkindi işte amk. fanatik galatasaraylıydı ayrıca. Hiç sevmezdim onu. Beden eğitimi dersinde
o da gelirdi bizle top oynamaya. Kaleye geçerdi mal.
öğle yemeğinde okuldaki arkadaşlarla internet cafeye half life oynamaya giderdik.
Bu gelmesin diye söylemediğimiz yalan kalmazdı. çok fena half life oynuyodu. Her seferinde yeniyordu bizi. hayır yani yenmesine birşey demiyorum ama Erkek gibi küfür ediyordu oynarken. Hatta 6. Sınıfın ilk gününde bana "ne bakıyon lan?" Diye bir atar yapmışlığı bile vardır.
Neyse işte geçen feysbuktan eklemiş bu beni. Kabul etmedim. isteği iptal de edemedim.
Korkuyorum sözlük... çok korkuyorum...
Yok lan, ne korkması. Erkek adam korkar mı ?
Korkmaz yani bence.
Hem 7. Sınıfta dövmüştüm ben bunu.
Sonra çıkışta abileri benle tanışmaya geldiydi.
Yani biraz, şey gibiydi. çok çirkindi işte amk. fanatik galatasaraylıydı ayrıca. Hiç sevmezdim onu. Beden eğitimi dersinde
o da gelirdi bizle top oynamaya. Kaleye geçerdi mal.
öğle yemeğinde okuldaki arkadaşlarla internet cafeye half life oynamaya giderdik.
Bu gelmesin diye söylemediğimiz yalan kalmazdı. çok fena half life oynuyodu. Her seferinde yeniyordu bizi. hayır yani yenmesine birşey demiyorum ama Erkek gibi küfür ediyordu oynarken. Hatta 6. Sınıfın ilk gününde bana "ne bakıyon lan?" Diye bir atar yapmışlığı bile vardır.
Neyse işte geçen feysbuktan eklemiş bu beni. Kabul etmedim. isteği iptal de edemedim.
Korkuyorum sözlük... çok korkuyorum...
Yok lan, ne korkması. Erkek adam korkar mı ?
Korkmaz yani bence.
Hem 7. Sınıfta dövmüştüm ben bunu.
Sonra çıkışta abileri benle tanışmaya geldiydi.