bugün

sevdiği entry'ler

cemal süreya

en sevdiğim şiiri roman okudum seni düşündüm olan ikinci yeni şairi. kadıköy'de yaşamış olduğu apartmana ve sokağa ismi verilmiştir. apartmanın duvarları ve kaldırımlar çeşitli şiirlerle yazılarla doludur.

görsel
görsel
görsel

günün gif i

biz erkekler olarak sıçtığımızın gif'idir.

görsel

https://tr.wikipedia.org/...huekber_Da%C4%9Flar%C4%B1

29 ekim cumhuriyet bayramı

29 ekim 1923. Ezberlediğimiz, anlamını, ne ifade ettiğini kaybetmeye başlayınca anladığımız Cumhuriyetimizin kuruluş tarihi.
Cumhuriyet kurulduktan sonra halkı düşünmemeye sevk eden tekkeler, zaviyeler kapatıldı mesela.
Üç kuruşluk adamlar kendi halkının üzerine tank sürmesinler, çocuklara tecavüz eden öğretmenlerin olduğu dernekler olmasın diye.
Laiklik kabul edildi, medeni kanun değiştirildi. Şortlu kıza tekme atan pezevenk için mahkeme doğru karar versin, devletin başı mırıldanılabilir dediğinde; 'hayır kardeşim mırıldanamazsın' diye bağıralım diye.
Sanayiye büyük önem verildi; Karabük Demir Çelikler, Sümerbanklar, Çaykurlar, MTA’lar, şeker fabrikaları kuruldu. Herkesin refah seviyesi artsın, bir anda gemicikleri olan insanlar peydahlanmasınlar, paracıklar sıfırlanmasın diye.
Tarım Kredi Kooperatifleri kuruldu, aşar vergisi kaldırıldı, köylü tarlasını sürsün, öğrensin, vatandaş yerli malı yesin, %70’ini ürettiğimiz fındığın işlenip ülkeye geri ithal eden politikalar yaratılıp çiftçiler isyan etmesin, yüzbinlerce ağaç kesilmesin, protesto için çiftçiler ürünlerini sokaklara dökmesinler diye.
Kültüre, sanata yatırım yapıldı. Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumu kuruldu. Lozan hezimet miydi zafer miydi dediğimizde dönüp bakalım, iki ayyaş dediğin adamlar sayesinde bu ülkede çıkıp konuşabildiğini anla diye. Kültür merkezleri kapanmasın, sanat eserlerinin içine tükürülmesin diye.
Harf inkilabı yapıldı. Cumhuriyet okulları, mahalle mektepleri, köy enstitüleri, her ihtiyaç alanında fakülteler, kürsüler açıldı. Acile giden erkek hastaya elini sürmek istemeyen kadın doktor yüzünden ölünmesin, insanlar dünyada olan biteni öğrensin, fotokopili değil gerçek diplomalı liderler yetişsinler diye.
Uluslararası takvim, saat, rakam ve ölçüler kabul edildi. Kafana göre saatleri geri alma, dünyayla bağlantını koparma, canın istemediği zaman ben saatleri geri almıyorum ulan deme, interneti zırt pırt kapatma diye.
Kadın hukukunda reform yapılarak Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı tanındı. Kadınımız baş tacı olsun, yılda 500 kadın kocası tarafından öldürülmesin diye.
Yurtta Sulh, Cihanda Sulh felsefesiyle bir ordu kuruldu. Dost ülkeler olsun, ona buna kabadayı gibi atarlanmayalım, sınırlardan elini kolunu sallayan girmesin, olan Mehmetçiğe, gariban vatandaşa olmasın diye.
Azınlık Kontenjanları ile azınlıkların mecliste temsil etme hakkı sağlandı. Biri çıkıp yahudi dölü demesin, afedersiniz ermeni açıklaması yapıp bizi yerin dibine sokmasın diye.
Ve Atatürk Cumhuriyeti ilanından sonra ; ‘Cumhuriyeti biz kurduk onu yaşatacak ve yükseltecek olan sizlersiniz’ dedi. Çocuklarımızı Cumhuriyetin bekçileri olarak yetiştirelim, bizi yıkmaya çalışanların önünde dimdik duralım, Muz cumhuriyeti, islam cumhuriyeti olalım diye değil…
Can babanın dediği gibi; 'Yaşasın Cumhuriyet, Çünkü Sünnet Değil, Farzdır Cumhuriyet’

the great gatsby

scott fıtzgerald'ın en cok bilinen ve en guzel eseridir . eserde gatsby) hem amerikanın I. dünya savaşı sonrası yaşadığı düşkırıklığını, hem de para ve mevki tutkunu bir toplumdaki ahlak çöküntüsünü çarpıcı bir biçimde yansıtmakla kalmamış; belli bir zaman ve yerde geçen olayları anlatmakla yetinmemiş; gatsby'nin muhteşem rüyasının peşinden koşmasını adım adım takip ederken ( ki butun omrunu bunun icin harcar) hayal ve gerçek arasındaki büyük farklılığa da güzel bir örnek vermiştir.

roman, anlatıcı nick carrawayin şu sözleri ile son bulur :

bir zamanlar hollanda gemicilerinin canı
için hemen orda çiçeklenen o eski ada gözlerimin
önünde yavaş yavaş belirdi, yeni dünyanın o
körpe, o yemyeşil göğsü... insanoğlu, büyüsü
çabuk bozulan kısa bir an için, bu kıtanın
karşısında soluksuz kalmış, tarihte son defa
olarak hayranlık gücüne eş bir şeyle yüz yüze
gelip, ne anladığı, ne de dilediği bir güzelleme
tutkusuna kapılmış olmalı.

orda oturmuş o eski, o unutulmuş dünyayı
kara kara düşünürken, daisylerin rıhtımının
oradaki yeşil ışığı gatsbynin ilk defa gördüğünde
duyduğu o hayranlık düştü aklıma... onca zaman
ardından koştuğu düş, uzatsa hani elini, tutacak.
ne çare çare bilmiyordu o düşün çoktan gerilerde
kaldığını...

gatsby , her yıl önümüzde biraz daha gerileyen o
yeşil ışığa, o bel-getirici geleceğe inanıyordu.
kaçırdık o vakit elimizden onu , ama ziyanı yok,
yarın daha hızlı koşacak, kollarımızı daha ilerlere
uzatacağız... ve bir sabah, aydınlıklar içinde...

o ümitledir ki şimdi sefer etmekteyiz, biz bu
akıntıya karşı giden tekneler, durmadan geriye,
geçmişe çarpılıp atılsak da ne gam...

sevgilisinin oyun konsolunu kıran kızlar

tüylerimi ürpertmiş kızlardır. elim ayağım titriyor. binlerce kez şükür ki türk kızları böyle değil. alırsın yanına sarılarak oynarsın oyununu. gerçi zamanında dota oynarken yuvam yıkılmıştı ama böyle tepkiler göstermezler yine de. manyaklar sizi.

http://www.youtube.com/watch?v=trhzSus-_MQ

düşlüyor ölümünü ruhi bey

niye ölmemeli öyleyse
yaşamak mutlu bir devinimse.

ölüsünü bekliyor ruhi bey
bir yanda ruhi bey bir yanda ölü
ve görmemek ister gibi ölüyü
oturmuş bir iskemleye.

ben ki bir ölüyü beklemekle geçirdim geceyi
bir ölüyü ve ölünün bütün inceliklerini.

getirdiler beni sayrılar evine bir sabah
asansörle yukarı çıkardılar
tertemiz bir yatağa yatırdılar - ben böyle istedim böyle oldu -
oda numaran 283'dü aklımda doğru kaldıysa
pencereden tepeler görünüyordu, bulutlar ve birtakım kuşlarla devinen tepeler
yakınımdan geçiyordu bazı kuşlar da
beyaz bir saat asılıydı duvarda. duvarın her yerinden
bembeyaz saatler asılıydı
ve her şey o kadar beyazdı ki, ayrıntılar
yılların eklem yerlerini gösteriyordu sanki
ve bütün eklem yerlerinde koskocaman bir ölü
ruhi beyin ölüsü
hepsi de ur gibi beni
sarmıştı ur gibi ruhi beyi
o gün sigara içtim akşama kadar
- ikinci gün aldılar sigaramı -
ve saatler biraz sarardı
sarardı bütün ayrıntılar.

ve otuz sekizin altına düşmedi ateşim
yataktan kalkamadım
o gece uyuyamadım sabaha kadar
koridorlarda ayak sesleri, bağrışmalar
kapı gıcırtıları ve acayip sesler

bilmem böylece kaça çıktı beklediğim ölüler.

üçüncü gün kan şişeleri, tüpler, serumlar
doktorlar, hastabakıcılar
aralıksız girip çıkmalar
gidip gelmeler
tepelerden pencereye akan kuşlar
pencereye sıvanan kuşlar
ve benim mutluluğumun altında
kararıp yitti bütün ayrıntılar
bir daha görünmedi
ve artık hiç görünmeyen
şişeler, tüpler, serumlar.

ve o gün ilk defa ölüsünü gördü ruhi bey
soğumuşgövdesini gördü
donuk gözlerini, durmuş kalbini
gördü neye benzerse bir ölü.

- ben ruhi bey nasılım
- mutlusunuz ruhi bey.

yarın gazetelerde çıkacak ilanlarım
ruhi bey öldü
bu ölüm töreninde mutlaka bulunacağım
bir daha görmek için ölümü
çelenkler yığılacak avluya
ki benim sayısız ölülerime
yaldızlı yapraklarını kıpırdatarak bakacaklar
sevgiyle
ve babam elinde gümüş kırbacıyla
bir başına bir ölü
annem bir limon görüntüsünün önünde giyinmiş ölümlüğünü
ölüler halinde duracak onlar da
dışımdaki ölüler, içimdeki ölüler
bir alaşım halinde, donuk güneşin altında
ve benim mutluluğumun altında
akıp gidecek bütün kötülükler
ölümün armaları gibi
akıp gidecekler en sonunda

niye ölmemeli öyleyse
yaşamak mutlu bir devinimse.

koro

(çiçek sergicisi, meyhane garsonu, meyhane patronu, kürk tamircisi yorgo,
hayrünnisa, genelev kadını, otel katibi, cenaze kaldırıcısı adem, akordeoncu
kadın, emekli postacı, vb.)

çelenklerimizle geldik, yoktunuz
ara sokaklarda, pasajlarda aradık, yoktunuz
meyhanelere baktık, otellere sorduk, yoktunuz
nerdesiniz, ruhi bey?

ruhi bey

o kadar bekledim ki, geliyorum
ölümümü bekledim, geliyorum
bir ölüyü ve ölünün bütün inceliklerini
bekledim geliyorum.

ben ruhi bey, mutlu olan ruhi bey
ölümü gömdüm, geliyorum
bir sonbahar günüydü, geliyorum
güneşler buz gibiydi, geliyorum
ve bütün kötülükler
ölümün armaları gibiydi
size anlatırım, geliyorum.

hepsini, hepsini gömdüm, geliyorum
havuzun kırık taşlarını - siz bilmezsiniz -
limonluğu ve kırmızı konağı - siz bilmezsiniz -
aynalarda kendini seven ruhi beyi - siz bilmezsiniz -
ve bildiğiniz ruhi beyi -ya da pek bilmediğiniz -
gömdüm ben, geliyorum.

koro

iyi biliriz sizi biz, iyi biliriz
nerdesiniz ruhi bey.

gömdüm hepsini, geliyorum
bütün ölülerimi gömdüm, geliyorum.

koro

peki ya sonuç, ruhi bey, ya sonuç
biz sizi tanımaz mıyız
siz ne yaparsınız bundan sonra, biz ne yaparız
bir bütünün parçalarıyız, bir bütünün parçalarıyız.

ruhi bey

sonuç mu dediniz, ne dediniz, ne dediniz
sonuç hiç gömülür mü, geliyorum
ben yalnız ölülerimi gömdüm, geliyorum.

koro

doğrusu anlamıyoruz ruhi bey
her insan biraz ölüdür
biz ki bir bütünün parçalarıyız, biliriz
her insan biraz ölüdür.

ruhi bey

insan yaşıyorken özgürdür
yaklaştım iyice, geliyorum.

koro

her insan biraz ölüdür
biz de biraz ölüyüz.

ruhi bey

ölüler ki bir gün gömülür
içimizdeki ölüler, dışımızdaki ölüler
insan yaşıyorken özgürdür
insan

yaşıyorken

(bkz: edip cansever)

savaş hoşlanmasanız da size farz kılındı

cahil olmanın değil, okumamanın ayıp olduğunu gösteren ayettir.

görsel
(bkz: biz bunu kitaplarımızda yazdık)

ülke 15 yıldır batıyor

15 yıldır ekonomi çöktü. Bugüne kadar kimsenin yapmadığı şey yapıldı ve çoğu kurum satıldı. Elde edilen sıcak para ile ekonomiyi düzelttik imajı verildi. Görürüm ilerde ebemizi.

15 yıldır iç savaş bekleniyor çünkü başımızdakinin "bunlar ateist, bunlar solcu" şeklinde insanları böldüğünü unutmadık. Ona oy verenler ve vermeyenler olarak böldüğünü unutmadık.

15 değil 1940'tan beri halk yeter diyordur heralde. Ama en çok yeter dediği dönem bu dönemler ki ülkeyi oto pilota bıraksan da bu kadar ilerliyor zaten yıllar geçtikçe.

15 yıldır dış politika göçmedi resmen yok oldu. Madagaskar'ın bile bize nota verebileceği bir statüdeyiz. Alın daha geçen milyonlarca türk'ün yaşadığı almanya soykırımı kabul etti. Avrupa'ya hiç yaptırımın yok, kuzey kore seni tehdit ediyor. Afrika ülkelerine gidip show yapmaya benzemez.

15 yıldır halkın soyulduğunu ayakkabı kutuları sayesinde gördük. Herkesin neden gemiciği yok mesela? Halbuki almak kolaymış taksitle güzel vadelerle.

15 yıldır ülke zaten gg yukarıda bahsedildi.

15 yıldır bölünme de tamam. En son (euro 2008'i saymıyorum) 2002 yılında bir araya geldi bu ülke. Kimse kimseyi sorguya çekmeden sarıldı birbirine. Şu an vaziyete bakarsanız insanlar birbirini sikmek için yer arıyor. insanlarda sabır namına bir bok kalmamış.

15 yıldır malların sayısı arttı. Bu da benden olsun. Size öğretmediler mi hiçbir şeyi ama hiçbir şeyi ölümüne savunmayın ki kör olmayın. Hatalarını görün, ona göre davranın.

imza: dünyanın en güçlü ülkesi.

yazarların hayatını özetleyen fotoğraflar

this.
görsel

gecenin gif i

görsel

lilith

Tanrı insanı başlangıçta çift yaratır. Çiftin erkeği bildiğimiz Adem, kadını ise Lilith'dir. Bu ilk insan çifti cennet bahçesinde birlikte yaşamaya başlarlar, ama bu mutlu bir beraberlik değildir. Anlaşmazlık sebepleri ise çağımızın boşanma davalarında ileri sürülenlerden pek farklı değildir: Adem Lilith'in olaylara neden kendisinden farklı yaklaştığını anlayamaz (ruhen ve fikren anlaşmazlık); onu kendisine hizmet etme, bahçeyi bakımlı ve düzenli tutma konusunda tembel ve isteksiz olmakla suçlar (ev işlerini ve ailesini ihmal etme). En önemli ve üzerinde en çok durulan sorun ise Adem'in, cinsel ilişki sırasında kadının sürekli altta olmasını istemesidir ve bunu da kadına üstünlüğünün gereği olarak görür, Lilith ise bu pozisyonu aşağılayıcı bularak karşı çıkar
Kısacası anlaşmazlık sebebi Adem'in sürekli olarak kadına üstünlük taslaması, ona hükmetmeye çalışmasıdır. Lilith ise ikisi de aynı topraktan yaratıldığına göre eşit olmaları gerektiğini savunur ve erkeğin kendisinden üstün olmak istemesine bir anlam veremez. Sonunda birlikte yaşamalarının imkansız hale geldiğine karar verir ve Tanrı'nın söylenmemesi gereken adını anarak (ki bu isim cennetten çıkış için tek paroladır) uçup gider ve yeryüzünde Kızıl Deniz yakınlarındaki bir mağaraya sığınır.
Kendisine sunulan sıcak yuvayı kapıyı çarparak terkettiği için artık yeri de cennetten dışlanmışlar arasında olacaktır. Çevresindeki cinlerle ve cinlerin kralı (ya da şeytanın ta kendisi) Şamael ile ilişkiye girer ve onlardan cin çocuklar doğurur, hem de günde yüz çocuk gibi yüksek bir oranda, inanışa göre dünyada kötülüklerin bu kadar yaygınlaşmasının sebebi budur.

Lilith çağlar boyu kadınlara atfedilebilecek bütün olumsuz sıfatların taşıyıcısı olmuştur: Baştan çıkarıcı, fahişe, cadı, vampir, cinlerin başı, gece canavarı 'unvan'larından bazılarıdır. Saf, edilgen, cinselliği ancak yasak meyvayı tadınca öğrenen (böylece Adem'I kandırabilecek kadar kurnaz ve baştan çıkarıcı da olabilen) Havva'nın tersine başından beri gücünün ve cinselliğinin bilincindedir ve yeri gelince de kullanmaktan çekinmez.

Şimdiye kadar erkekler tarafından yazılmış olan tarihte olumlu kadın figürlerinin olumsuzlara göre ne kadar az olduğu ve olumlu model olarak sunulanların da günümüzün kadınına ne kadar hitabettiği düşünülünce bu pek de tuhaf karşılanmaması gereken bir durum. Artık kadınların tarihi de yeniden gözden geçirilip farklı bir gözle değerlendiriliyor. Eski dinleri ve efsaneleri yeniden yorumlamak da günümüzün postmodern akımlarının bir parçası.

neden sevgilin yok sorusuna alternatif cevaplar

Çünkü siyasetten anlayan yemek yapan, kültürlü ve mizah anlayışı olan erkek yok.
biz de futbol muhabbeti yapabiliriz ama ülkemin abazan ırkı fazla basit, kezban kesim kendini bulunmaz hint kumaşı sanıyor zaten.

şu devirde sevgili olmak gereksiz de, avuntuya bak.

piç

''piçlerin çocukları olmaz. piçler, aşık oldukları kadınların kendilerini kurtaracaklarını düşünür. oysa hiçbir kadın dünyaya bir piçi kurtarmak için gelmemiştir. piçlere sır verilebilir. ölümleriyle son bulan sırdaşlıkları vardır. piçlerin cinsel hayatı düzensizdir.
piçlerin bedenleri ve akılları, diğer insanlarınkilerin aksine nasırlaşmaz. onların nasırlaşan tek yerleri ruhlarıdır. piçler sadece kendi aşklarına saygı duyarlar. en yakın dostlarının kadınlarına dil ve el uzatabilirler. bu durumda piç tabii ki suçlu, ancak piçlik meşrudur.
piçler düzensiz hayatlarında düzenli olarak içki içerler. belli sayıdaki kadehten sonra sarhoş olup sızarlar. sızdıkları yerin adı huzurdur. piçlerin babalarıyla olan ilişkileri mezar taşı kadar soğuk, yeni dökülmüş kan kadar sıcaktır. ''piçler insan öldüremedikleri, ağır suçlar işleyemedikleri, korkak ve hain oldukları için yaşadıkları yerleri zorunlu kalmadıkça terk edemezler. piçin davranış ve tercihlerini sadece bir başka piç kabul edilebilir olarak değerlendirir ve 'neden? ' diye sormaz. 'neden' sorusu piçliği yok eder.
''piçler açtı. piçler kirliydi. ter, toz ve çamur kokuyorlardı. üşüyorlardı. ama gülüyorlardı.''
(bkz: hakan günday)